Toplumsal hayattaki huzur ve başarının yeğane anahtarı olan aile yuvası; belirli prensipler çerçevesinde atılan adımlarla hayat bulur.

 Bu eser; evlilik meselelerini bu bakış açısıyla ele almaktadır.

Kaynak olarak; Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflere; hak mezhepler ile ilim irfan ehlinin görüşlerine yer verilmiştir.

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır. Eseri başka sitelerde yayınlamak yasaktır !

Eseri www.cileyayınları.com adresinden temin edebilirsiniz.

Allah önce Hazreti Adem'i cennette yarattı. Hz. Adem, ken­disiyle oturup konuşacak bir kimse ve kendisiyle sükünet bu­lacağı bir eşi olmadan tek başına cennette gezip dolaşıyordu.

Hazreti Allah ona bir uyku verdi ve Adem (a.s.) uyudu.

Allah (c.c.) ona bir acı vermeksizin sol eğe kemiklerinden bi­rini alıp yerine et doldurdu. Bu eğe kemiğinden de Hazreti Havva'yı yarattı.

Hz. Adem uyanınca baktı, başucunda bir kadının oturduğunu gördü ve "Bir kadın ha" dedi ve ona "Sen nesin, kimsin?" diye sordu. Hz. Havva da "Ben bir kadınım" dedi.

- Sen ne için yaratıldın? diye sordu.

Hz. Havva:

- Sen benimle sukunet bulasın diye yaratıldım diye cevap.verdi.

Melekler Hz. Adem'in ilminin derecesini anlamak için Hz. Havva'yı sordular ve

- Bu nedir? dediler. Adem Aleyhisselam:

- Bu bir kadındır, dedi.

- İsmi nedir? dediler.

- Havva'dır, diye cevap verdi.

- O ne için yaratıldı? sualine de:

- O benimle sukunet bulsun, ben de onunla sukunet bulayım diye, cevaplandırdı.

Hz. Allah böylece Hz. Havva'yı, Hz. Adem'e eş yaptı. Adem (a.s.) ile Havva Validemiz'in nikahlarını Cebrail Aleyhisselam kıymış, bu nikahda Mikail Aleyhisselam ile İsrafil Aleyhisselam da şahitlik yapmışlardır.

Hz. Adem ile Hz. Havva cennette yerleştiler. Allah ikisine de, "Cennette yeyin-için fakat şu ağaca yaklaşmayın" bu­yurdu.

Şeytan onlara yaklaşıp "Allah sizi cennette ebedi kal­manızı istemiyor. Bu yüzden o ağacın meyvesini size yasakladı. Eğer yerseniz cennette ebedi kalırsınız." diye önce Hz. Havva'yı, onun vasıtasıyla da Hz. Adem'i kandırdı. Yasaklanan meyveyi yedildi. Bunun üzerine her ikisi de cennetten dünyaya indirildiler. Hz. Adem Hindistan'da Serendip (Seylan) adasına, Hz. Havva ise Cidde'ye indirildi.

Hz. Adem yaptığı bu işten dolayı çok ağladı ve affedilmesi için Allah'a yalvardı. Allah (c.c.) tarafından tövbesi kabul edildi.

Allah'ın bildirmesiyle Mekke istikametine doğru yola çıktı. Hz. Havva ile orada buluştular.

Bütün insanlar işte bu iki insandan çoğaldı.

. 

. 

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri 

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

Eski Hind hukukunda hiçbir muamele de kadına hak tanınmazdı. Bu hukuk karşısında kadın, evlenme ve varis olma hakkından mahrum idi. Hatta Budizmin kurucusu olan Buda, ilk zamanlarda, kadının, dinine girmesini bile kabul etmiyordu.

"Hammurabi Kanunları" diye bilinen kanunda ise, erkeğin birden fazla kadınla evlenemeyeceği esas tutulduğu halde, metres hayatının yaşanması ve bazı hallerde de birden fazla kadınla evlenme kabul edilmişti.

İsrailoğullarının kanunlarında, aile reisi ve aileye mutlak hakim olan erkek idi. Kızlar babalarının evlerinde bir hizmetçi gibi muamele görürlerdi. Baba istediği zaman, istediği kimseye kızını satabilirdi. Boşanma hakkı yalnız kocaya verilmişti ve koca bu hakkı istediği şekilde kullanabilirdi. Kız çocuklarının varis olabilmeleri için, ölen kimsenin kızlarından başka hiçbir varisin bulunmaması şart koşulmuştu.

İran'da erkek kendi kız kardeşi ile evlenebilirdi. Bu iş hiçbir sakınca ile karşılanmadığı gibi, insanlar tarafından da ayıplanmazdı. Hatta teşvik edilirdi. Soy - sopun hiçbir anlamı olmayıp anne ve kız kardeşlerin saygıya değer hiçbir yönleri yoktu.

Eski Roma ve Yunanlılarda kadının hiçbir değeri bu­lunmadığı ve hiçbir hakka sahip olmadığı bir gerçek olarak tes­bit edilmiştir. Onlarda evlenmede tek ve en önemli gaye, bir er­kek çocuğa sahip olabilmek, şehevi istek ve arzuları tatmin et­mek ve mal-mülk yerine bir bekçi, eve bir hizmetçi temin etmek idi. Yahudilerde de kız erkeğe "Drahoma" adı altında, külli­yetli para vermek zorunda idi.İçinde bulunduğumuz bu asırda bile bu gelenek titizlikle uygulanmaktadır.

Bir Yahudi ailesinin dünyaya gelen kızları için ilk düşündükleri ve kızın evlenme çağına gelmesine dek çırpındıkları şey, kızlarına bu meblağı veya karşılığı olan mülkü nasıl tedarik edecekleri hususudur. İşte hassaten İslam dininin kadına hiçbir hak tanımadığını müslümanlar arasında kendi uşakları vasıtasıyla yaymak isteyenlerin kadına verdik­leri kıymet ile, İslamın evlenecek erkeği mehir vermesiyle yü­kümlü tutmasından, İslamın kadına verdiği kıymet açıktır.

Eski Çinliler kadını insan bile saymıyorlardı. Bunun için­dir ki, kız çocuğuna ad koymayıp onu, bir, iki ve üç diye sayı ile çağırırlar kız çocuğuna hayvan nazarı ile bakarlardı. Eski za­manda İngiltere'de kocaların, karılarını satabildikleri tari­hen sabit olmuştur.

Arabistan'da İslamdan önceki devirlerde kadının du­rumu yürekler acısı bir hal arzetmekte idi. Kız evlatları diri diri toprağa gömülüp öldürülüyorlardı. Kadın mirastan mahrum bırakılmıştı. Kocası ölen bir kadına ceketini ilk atan kimse, ona sahip çıkardı. Erkek ceketini kadının üzerine attı mı, artık o kadına kayıtsız şartsız sahip olurdu. Kız çocuğu aile de bir yüz karası, bir yük telakki edilirdi. Bunun içindir ki, aile de sonsuz haklara sahip olan baba, kızını diri diri toprağa gömüp öldür­mekte serbestçe hareket edebilirdi. Kızını bu şekilde öldürmekte hiçbir mahzur görülmediği gibi, herhangi bir cezaya çarptırılmaz, yadırganmazdı.

İslam dini, kadınların tarih boyunca maruz kaldıkları kötü muameleleri ve kadının aleyhinde işleyen kanun, örf ve adetleri yok etmiştir. Kadına her türlü hakkını vermiştir.

İslamdan önce erkekler, himayeleri altında bulunan yetim kızlarla mallarına göz dikerek evlenirlerdi. Yetim kızlar kimse­siz oldukları için, kocaları onlara gerek mehirde ve gerekse ev­lenmeden sonra türlü türlü haksızlıklar ve eziyetler yaparlardı. Hatta evlendikleri yetim kızların miraslarına konmak için karısının ölümünü isteyen koca, hiçbir ferd tarafından yadırganmadığı gibi, ona ceza verecek bir müessese de bulun­mazdı. Cenab-ı Hak yetimlerin mallarının yenmemesini, iyi muhafaza edilmesini ve yetimler erginlik çağına geldiklerinde mallarının kendilerine teslim edilmesini, kimsesiz oldukları için öyle bir haksızlık yapmaktan çekinmelerini, diğer kadınlarla evlenmelerini emretmiş, bu suretle aynı zamanda yetimlerin de haklarını korumuştur. İslam hukukunun dışında hangi hukukta böyle sistemli ve yararlı esaslar vardır?

. 

. 

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri 

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

   
© incemeseleler.com