Tasavvuf yolculuğunda bir çok mertebeyi geçip  en nihayetinde " Enel Hakk" dediği gerekçesiyle öldürülmesi fermanı çıkarılan Hallacı Mansur Hazretlerinin öldürülme aşaması Ruhul Beyan tefsirinde de izah edilmiş.

 

(Tarih, tabakat ve tasavvuf âlimleri) buyurdular:
(Abbâsî halifelerinden Müktedir'in veziri Hâmid bin Abbâs'ın meclisinde ve Kâdî Ebû Amr'ın huzurunda, Hallâç-ı Mansûr (k.s.)'dan cereyân eden söz cereyân ve kendisinden bir kelâm sadır oldu. Kâdî Efendi, (şeriâtın zâhirine göre) Hallâç-ı Mansûr'un kanının helâl olduğunu (öldürülmesi gerekli olduğuna) dair fetvâ verdi. Ve bu fetvâsını kaleme aldı. (Resmiyet kazandırdı …) (3/48)
O an mecliste hazır olan diğer alimler de, kadı'nın fetvâsını imzaladılar. Hallâç ona;
-"Benim sırtım korunmuş ve kanım haramdır.
(Öldürülmem caiz değildir. Söylemiş olduğum bir sözü yanlış) tevil ederek, kanımı mubâh saymanı (ve bu şekilde fetvâ vermeniz) size helal değildir. Zira muhakkak ki;
Benim itikâdım (dinim) İslâm,
Mezhebim ehl-i sünnet ve'l-cemaat,
Dört büyük hülefâ-i râşidîni üstün tutarım.
Onlardan sonra cennetle müjdelenin on zâtı (aşere-i mübeşşereyi r.a. hazretlerini) fazîletli kabul ederim.
Benim sünnet-i seniyye hakkında yazmış olduğum bir çok kitabım var sahaflarda… (Siz bunları biliyorsunuz).
Kanım hakkında Allâh'tan kork! Allâh'tan kork!..."
Hallâç-ı Mansûr sürekli bu sözleri tekrârladı.
(Zâhiri âlimler) Hallâc'ın ölümü hakkında yazılarını yazıyorlardı. (Kimse onun sesine kulak vermedi…)  Onlar, Hallac'ın öldürülmesi için muhtaç oldukları delilleri mükemmel edip, tamamlıyorlardı. Meclis dağıldığında Hallâç tutuklandı; hapse atıldı.
Bunun üzerine Vezir, Halife Muktedir'e bir yazı yazarak cereyan eden hadiseyi kendisine bildirdi.
Muktedir, kendisine;
-"Eğer kadılar, Hallâc'ın öldürülmesi hakkında fetvâ verdilerse; onu polise teslim et. Kendisine bin kamçı vurulsun; eğer ölürse, ne a'lâ… Ölmezse, bin kamçı daha vurulsun… Sonra da boynu vurulsun…" diye cevap yazdı.
Bunun üzerine vezîr, Hallâcı polise teslim etti. Ve ona (polis müdürüne) Halifenin kendisine yazdığını söyledi. Ve sonra da ona;
-"Eğer bu dayakların altında telef olmazsa, elleri kesilsin, sonra ayakları sonra da başı kesilsin. Sonra da cesedini yak! Eğer o hile yaparak sana;
-"Ben senin için Fırat ve Dicle nehirlerini altın ve gümüş olarak akıtacağım!" dese bile bunu ondan kabul etme! Ve ondan cezâyı kaldırma!" diye emir verdi.
Hallâc-ı Mansûr'u geceleyin polise teslim etti.
Hicrî üç yüz dokuz, Zilhiccenin yirmi yedinci gününe rastlayan bir Salı günü (Zilhicce 27. 309, M. 28.04. 922) sabahında onu "Bâbü't-Tâk" mevkiine götürmek için zindandan çıkarttılar. Kendisi kayd (el ve ayaklarının bağlandığı zincirler) içinde sallanıyordu. Sayılmayacak kadar halk toplanmıştı. Herkes onu seyrediyordu.
Cellât, Hallâç (k.s.)'ya tam bin kamçı vurdu.
Hallâç, inlemedi bile…
Cellat, ona bin kamçı atmayı bitirdiğinde, bu kez dört tarafını (iki el ve iki ayağını) kesmeye başladı.
Sonra da başını kesti.
Sonra da onun cesedini ateşe verip yaktı.
Hallâç (k.s.) tamamen kül olduktan sonra cellat onun külünü Dicle nehrine attı.
Onun başını da Bağdât'ta köprünün üzerine dikti….
(Bütün bunlardan sonra) onun ashâbından (arkadaş ve talebelerinden) bazıları, Hallâc'ın öldürülmediğini; lakin Allâhü Teâlâ hazretlerinin düşmanlarından bir düşman ona benzetildi. Cellâdın öldürdüğü kişi, Allâh'ın düşmanı olan biriydi. İsa Aleyhisselâm hakkında vaki olduğu gibi… Evliyâ, peygamberlerin varisleridir dediler….
Bu fakir (İsmail Hakkı Bursevî k.s. hazretleri) der ki:
Bu teşbih için, tahyîl ve benzerleri şeyhlerin hikâyelerinde çoktur. Araştıran kişi bunları bulur. Benim muradım, caiz olduğunu beyan etmektir. Yoksa itikâdî olarak böyle olduğunu söylemek değildir…

Ruhul beyan tefsiri Maide suresi
Batuhan Alkan /incemeseleler.com

   
© incemeseleler.com