Metin tenkidi 19. Yüzyılda Batı’da gelişen ve Textual criticism/Metin eleştirisi vb. tabirlerle anılan bir metin inceleme biçimdir. Tam olarak ‘tarih içinde bir metinde baş gösteren değişiklikleri, bozulmaları tespit edip metnin orijinal halini ortaya koymaya çalışmaktır, bir tür restorasyondur’ metin tenkidi.(Selahattin Polat/Metin Tenkidi)

 

Bir metnin bu şekilde incelenip neşredilmesi de edisyon kritik, tenkitli neşir; Arap yayımcılığında da tahkik diye anılır.

Aslında metnin orijinal halini tespite dönük bir inceleme olan metin tenkidi hadis terminolojisine ‘hadis tenkit yöntemi’ şeklinde geçerek bir anlam farklılaşmasına uğramıştır.

Metin tenkidi günümüz hadis edebiyatında kabaca ‘hadislerin, senette yer alan râvilerin güvenilirliğinin yanında (veya ötesinde) metnin muhtevasına göre değerlendirilmesi, buna göre muteber olup olmadığına karar verilmesi’ şeklinde anlaşılır.

Metin tenkidi tabirinin hadis metinlerini incelemenin adı olarak kullanılması Türkiye’de ilk olarak Zakir Kadiri Ugan, Arap dünyasında da Ahmet Emin tarafından başlatılmıştır. Bu isimlerin hadislerde metin tenkidi uygulamasına dair ortaya koydukları en temel gerekçe, muhaddislerin hadis rivayetlerini sadece senetler üzerinden kritik edip metin ve muhteva üzerinde durmadıkları yönündeki iddialarıdır.

Modern hadis söyleminde hayli rağbet gören bu iddia, birçok sahih hadis hakkında yersiz endişelere yol açmak bir yana, bir bütün olarak hadisler karşısındaki lakayt tavrı da beslemektedir.

Metin tenkitçiliğine göre bir hadis/rivayet senet bakımından ne kadar güvenilir olursa olsun, eğer metin tenkidi ölçeğinde geçer not alamamışsa muteber değildir.

Burada işin püf noktası metin tenkidinden ne anlaşıldığıdır. Çünkü metin tenkidi adıyla olmasa bile benzer uygulamalar tarihte hadis-fıkıh sahalarının otoritelerinde de görülmektedir. Özellikle fakihlerin metin tenkidini yöntem olarak kullandıklarını, birbiriyle çatışan rivayetler arasında tercihe giderken metne ait faktörleri veri olarak değerlendirdiklerini biliyoruz. Ancak fakihlerin ilgili uygulamalarıyla modern metin tenkitleri birbirine karıştırılmayacak kadar farklıdır.

Dolayısıyla yalın metin tenkidi tabiriyle vakit harcamak yerine metin tenkidiyle kimin ne kast ettiği, bir yöntem olarak onu nasıl kullandığına odaklanmalıdır.

Hadis, Fıkıh ve Kelam tarihinde otoritelerin zaman zaman adına metin tenkidi denebilecek uygulamaları olduğunu görüyoruz. Mesela metni muhal bir durum ihtiva ettiği gerekçesiyle hadisi almadıkları bilinmektedir. Muhal durum yargısına varmak bugün hayli basitleşmiş olsa da otoriteler nezdinde muhal durum açık, net ve kesin aklî yargılara taban tabana zıt durumdur. Akla aykırılık hususundaki zihin karışıklığını ‘Akıl zihniyet ikileminde din’ başlıklı yazımda ele almıştım. İlgi duyanlar oraya bakabilir.

İmam Şafii’nin Risale’deki şu sözleri metin tenkidi açısından önemlidir: ‘Hadis rivayetlerinin güvenilirliğini tespit hususunda umumiyetle râvilerin güvenilirliği esasına itimat edilir. Ancak bazı rivayetler bundan müstesnadır. Bu da râvi [aklen-tab'an] mümkün olmayan bir şey rivayet ederse ya da daha fazla güvenilir olan temel kıstaslara aykırı rivayette bulunursa bu durumda râvinin güvenilirliğiyle iktifa edilemez.’

Muhaddislerin senedi sahih de olsa bazı uydurma rivayetleri tespit etmeleri ya da aynı özelliklerdeki bazı rivayetlerde yer alan bir kısım hataları tespit etmeleri de ancak metin tenkidiyle mümkün olabilir. Mesela İmam Zehebî, ‘İnsanların en yalancıları dökümcüler ve boyacılardır’ rivayetini muhaddislerin sahih bir senede iliştirilmiş uydurma hadis olarak gördüklerini ifade ediyor. Sırf senede bakarak hadis kritik etmiş olsalardı bu rivayeti senedine itimaden sahih saymaları gerekirdir.

İmam Zehebî bir örnek daha veriyor: Muhammed b. Fadl el-Buharî el-Vaiz, Haşid b. Abdillah kanalıyla –sahih bir senetle gelen rivayete göre- Allah Resulü buyuruyor ki; ‘Hâmil-i Kuran’a gece ibadeti farzdır.’ İmam Zehebî bu rivayetin de asılsız olduğunu belirtiyor. Senedinin sahih olduğunu bildiği halde rivayeti asılsız bulması İmam Zehebî’nin yaptığının metin tenkidi olduğunu gösterir.

Hatip Bağdadî el-Kifaye’de, rivayetlerin kabul ve reddine dair muhaddislerin kriterlerini özetleyen güzel bir bölüm açmıştır. Keza günümüz hadis araştırmacılarından Mustafa Azamî’nin Menhecü’n-nakd ınde’l-muhaddisin adlı eserinde de ilgililer konu hakkında doyurucu bilgiler bulabilirler.

Zikrettiğim işbu metin tenkidi örnekleri, sağlam mesnetlere dayalı, izah edilebilir, Kuran, Sünnet ve selef tecrübesinde örnekleri bulunan makul, yerinde ve zorunlu uygulamalardır. Bu ölçülerde bir metin tenkidi hadis karşıtlığına hizmet etmeyeceği gibi hadis karşısında lakayt tutuma da yol açmaz. İslamî ilimler tarihinde hadis karşıtlığı söyleminin prim yapmamış olması bile bunun başlı başına şahididir.

Ancak modern metin tenkidi örneklerine bakılacak olursa tenkidin git gide spekülasyona dönüştüğünü söyleyebiliriz. Mesela oryantalistlerin metin tenkidi uygulamalarını özetleyecek en iyi kelime fecaat olsa gerek. Bu bağlamda Goldziher, Wensink, Schacht gibi oryantalistlerin son derece naif ve tarafgir yargıları da sözümona metin tenkidi adınadır.

Wensink mesela meşhur ‘İslam beş esas üzerine kurulmuştur’ hadisinin sonradan uydurulduğunu iddia ediyor. Efendimiz zamanında müslümanların imana girmek isteyenler için böyle formülleri olmadığını, ilk olarak Şam fetihlerinden sonra Hristiyanlıkta görüp kelime-i kelime-i şehadet formülünü geliştirdiklerini ileri sürüyor.

Wensink, Asr-ı saadetin başlarından itibaren kılınan namazlarda tahiyyatta geçen şehadet cümlelerinden ya haberi olmamış ya da İslam’ı Hristiyanlığa tabi kılma hayaline kendisini fena kaptırdığından bunu hesaba katmayı akıl edecek kadar serinkanlı olamamış. Keza henüz Şam toprakları fethedilmeden çok önce Medine’de ilk yıllardan itibaren okunmakta olan ezandaki şehadet cümlelerini de gözden kaçırmış olsa gerek.

Günümüze gelirsek hadis karşıtları olarak bilinen çevrelerin şefaat hadislerini reddederken Allah’ın adaleti gerekçesiyle yaptıkları itirazların adı kendilerine sorarsanız metin tenkididir. Keza Allah’ın adaleti gerekçesiyle onlarca kader hadisine yöneltilen itiraz da metin tenkidiyle izah edilmektedir.

Burada metin tenkidi, muhal bir durum arz etmesi ya da daha açık ve kesin dinî kıstaslara ters düşmesi gibi gerekçelerle belli bir hadisin muteber sayılmamasını iktiza eden bir teknik yöntemden çok, bütün bütün hadis karşıtlığının bahanesine dönüştürülmüş durumda. Konuyla ilgili belki onlarca hadisin, açıkça ters düştükleri bir Kuran ayeti ya da mütevatir veya meşhur bir hadis olmaksızın sırf ‘Allah’ın adaleti’ gibi içini herkesin farklı biçimde doldurduğu soyut bir söylem adına reddedilmesi metin tenkidiyle izah edilebilecek bir tutum değil.

Öyle zannediyorum ki, bugüne kadar sahih olduğu bilinen hadisler karşısında metin tenkidine başvurmadan önce mutlaka yapmamız gereken şu muhasebeyi ihmal ediyoruz: Efendimiz gerçekten böyle bir söz söylemiş olamaz mı? Üstelik bir değil, birçok hadis var karşımda. Hiçbiri mi gerçek değil? Senetlerinde sahabeden itibaren bunca râvinin adı geçiyor. Kaynaklar bunların güvenilir kimseler olduğunu söylüyor. Buna rağmen yalan söylediklerini hangi somut gerekçeye dayanarak iddia ediyorum? Evet, yanlış anlamış olabilirler, ama hepsinin birden yanlış anladığını nasıl düşünebiliyorum? Ya ben yanlış düşünüyorsam, ya benim doğru sandığım fikirler, söylemler yanlışsa? En az bu hadisleri eleştirdiğim kadar kendi doğrularımı da eleştirmem, sahici bir sorgudan geçirmem gerekmiyor mu?

 

Hakan Taha Alp

   
© incemeseleler.com