Ahir zamanda askere gitmenin ruhi  serzenişi, arşı titreten feryatları ve daha niceleri.. Siz de ahir zamanda askere gittiniz mi? Sizde o Mektebi Muhammedide, öz be öz yurdunuzda garipliği yaşadınız mı?

 

Evveli emirde,alel ıtlak;  bir Türk için, bir Müslüman için bir  onurdur, gururdur askerlik. Her gencin vatanına ve dinine sadakatinin sembolüdür.

Bu millet asırlardan beri asker olarak büyümeyi ve asker olarak can vermeyi en büyük şeref addetmiş. Analar kınalı kuzularının hep askerlikleri ile gurur duymuşlar,  askerlik yapmayana kız vermemişler. Ona Peygamber ocağı ismini vermişler. Hatta askerliğin bir ismini de Efendimiz s.a.v ‘ e istinaden Mehmetçik ile tesmiye etmişler.
Askerlik müessesesinin farklı dönemlerde ismi değişmiş ama, şuuru, gayesi, asli maksadı hiç değişmemiş. Asker olan bir genç, haramı da helali de, edebi de hayayı da Peygamber ocağında en güzel şekliyle öğrenmiş ve yaşamış.

Manastır rahibini hayrete düşüren Kanuninin askerinin  iffeti, bir sefer esnasında  dayanamayıp bağdaki  üzüm salkımını koparıp yerine para dolu kese bırakan askerin helal rızık endişesi, hele hele Çanakkale Muharebesindeki yardımlaşma, hak, hukuk, İlayı Kelimetullah duygusunun zirvesi gibi üstün İslami ahlak bilinci hep asker mekteplerinde kazanılan şuurlardı.

Mesela; Sultan İkinci Abdülhamid zamanında Osmanlı ordusu son derece dindardı. Bütün birliklerde, kışlalarda, askerî okullarda, garnizonlarda camiler vardı. Bölüklerin imamları bulunurdu. Alaylarda müftüler vardı. Küçük savaş gemilerinde imam, büyük zırhlılarda müftü bulunurdu. Askerî mekânlarda günde beş kere ezan okunur ve cemaatle namaz kılınırdı. Hiçbir subay ve rütbeli askerlerin dinine, imanına, mukaddesatına, anasına bacısına küfr etmezdi. Hem küfr etmezdi, hem de (farz-ı muhal etmeye kalksa) edemezdi.

Ve yine; Kasımpaşa'daki Bahriye kışlasındaki, Ortaköy tepesindeki Orhaniye kışlasındaki kubbeli minareli camiler vardır. Muntemelen ibadete kapalıdırlar.
Osmanlılar zamanında basılmış tarikat, tasavvuf, dinî ahlak kitapları var. Bunların büyük kısmı Bahriye Matbaasında (Deniz Kuvvetleri Basımevi'nde) basılmış. Demek ki, Osmanlılar zamanında Deniz Kuvvetleri çok dindar, çok sofu, tasavvufla iç içe olan bir askerî kurummuş.


Asırlardan beridir bütün bu güzellikler bahçesinin, Yusufûn zindanı gibi garipler yurdu olmasıydı ahir zamanda askere gitmek.
Ahir zamanda askere gitmek, ahlak ve edep dersi alınmasıyla maruf bu ocakta ahlaksızlık ve edepsizlik ihtiva eden sözlerin, davranışların, ortamların içerisinde, bütün bu zulmaniyeti görmezden gelerek, kulak tıkayarak ayları aylara eklemenin sabırsızlığıydı.

Ahir zamanda askere gitmek namaz vakitlerinin evvelini ve ahirini saniyesine kadar hesap edip, uygunsuz ve plansız bir zaman diliminde, uygun bir an denk getirebilip 4 rekat farzı sıkıştırabilme heyecanıydı. Eğitim’in ezan vaktinden önce bitmesi için dakika dakika ölüp dirilmeydi.

Ve ara verildiğinde de koca arazinin ortasında komutanından gizlemeye çalışma çabasıyla uygun yer bulamama duygusunun neticesinde bir ağacın arkasında ezile büzüle  Rabbil Alemine kulluğun arzedilmesiydi...
Ve bazende ahir zamanda askere gitmek, komutanın namaz kılmaya izin vermemesiyle acı acı, sessiz haykırış ve çığlıklar içerisinde mahcubiyetin zirvesi ve arşın titremesiydi..

İşte bu feryat; Bu ülkede, üzerine kapı kilitlense, kendisine deli muamelesi yapılsa dahi namazından vazgeçmeyen; ulaşabildiği ve ancak gizlice okuyabildiği kitaplar saklandığı yerlerden bulunup yakılsa dahi iman yolunda yolculuğunu sürdürebilen bir samimiyet ve sadakatin feryadıydı.

İşte  ahir zamanda genç olmak, ateşler içinde olmaktı. Ahir zamanda mü’min genç olmak, ateşler içinde yanmamaktı. Ateşler içinde İbrahim misaliydi açıkçası. Firavun sarayındaki Musa, çağın Züleyha’ları karşısında Yusuf misaliydi

Ve, ateşler içinde İbrahim’i yakmayan, Firavun sarayında Musa’yı saptırmayan, Züleyha karşısında Yusuf’u kandırmayan sırra erildiğinde, ahir zamanda mü’min genç olmanın yolu elbette görülecekti.


Ahir zamandan evvel askere gitmek, düşmanla savaşarak, harp ederek bir cihad idi. Ahir zamanda askere gitmekte cihad idi ancak, en hazin tarafı, cihada erişmek düşmanlar ile mücadele ile değil, imkansızlıklar ve türlü engel ve maniler içerisinde garip bir eda ile İslamı yaşayabilme mücadelesiyleydi..


Kemal Ekrem Soylu/incemeseleler.com
(Miftahulkuluub)

   
© incemeseleler.com