Anlattılar:

Câhiliyette iken Rasûlüllah (S.A.V.)’in yüzünde Peygamberlik alâmetleri görmüştüm. Yalnız, yumuşak huyluluğunun gazabına üstün olacağını, ne kadar câhilâne ve sefihâne davranılsa, kendisinden o kadar yumuşaklık görüleceği hakkındaki hasleti tecrübe etmiştim. Hilmini ve hiddetini anlamak için kendisiyle bir arada olmaya çalıştım.

Bir gün Rasûlüllah Efendimiz saâdethânelerinden çıktı. Ali bin Ebî Tâlip de yanındaydı. Deve üzerinde bedevî kılıklı bir adam geldi:

-“Yâ Rasûlallah, filan köy hâlkı Müslüman oldu. Ne var ki maddî sıkıntı içindeler... Biraz yardım gönderseniz makbûle geçer” dedi. Rasûlüllah (S.A.V.)’in yanında bir şey bulunmadığından ben hemen yaklaşıp:

-“İstersen, filancanın bostanındaki kuru hurmayı bana (Selem sûretiyle) sat; parasını hemen vereyim” dedim.

-“Filanın bostanından olmaz! İstersen filan vakte kadar sana, benim şu kadar kuru hurma vermem şartıyla bir satış akdi yapayım”  buyurdu. Ben de kendilerine seksen altın verdim. Parayı o bedevî kılıklı adama verdi. Vâdenin dolmasına iki üç gün kala, Rasûlüllah (S.A.V.) Ensar’dan birinin cenâzesine çıktığını gördüm. Ebû Bekir, Ömer, Osman ve daha bir çok Eshâb da yanlarındaydı. Cenâze namazından hemen sonra yanına yaklaşıp, gömlek ve hırkasından tutarak; çirkin bir tavırla:

-“Yâ Muhammed! Hakkımı vermeyecek misin? Ben Abdülmuttalip oğullarını böyle bilmezdim!” diye bağırdım. Ömer’in yüzüne baktım ki gözleri dönüyordu. Bana:

-“Ey Allah düşmanı! Onu Peygamber olarak gönderen Allah hakkı için, eğer kendisinden çekinmesem kılıcımla başını koparırdım” dedi. Rasûlüllah (S.A.V.) ise Ömer’e sükûnet ve tebessümle bakıyordu. Dediler ki:

-“Ben ve O, senin bu muâmelenden ziyâde, ona güzellikle istemeyi, bana da güzel bir şekilde ödemeyi tavsiye etmene muhtacız. Berâber git de hakkını ver. Korkuttuğun için 20 sa’ da fazla ver” buyurdu.

Ömer beni götürdü ve hakkımı fazlasıyla verdi. Böylece Rasûlüllah (S.A.V.)’in güzel huyunu yakından görüp Müslüman oldum.

   
© incemeseleler.com