5.SOHBET:
Cenab-ı
Hak Şura Sûresi’nde İbrahim (as)’dan hikayeten buyuruyor ki: (İnsanların) dirilecekleri
gün, beni mahcup etme. O gün, ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah’a
kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).
(Eş-Şura - 87,88,89)
Açıklama:
“Beni
mahcup etme” yani, evla olanı terk ettiğimden dolayı, beni azarlamak
suretiyle beni mahcup etme, demektir. İyi kullar için hasene olan bazı haller
(mukarrebin), Allah’a yakın olanlar için günah olur.
İbrahim
(as)’ın Allah-ü Tealâ’nın kendisini mahcup etmeyeceğini bildiği halde böyle
söylemesi kulluğunu izhar ve başkalarını kendine uymaya teşvik ve onları irşad
etmek içindir. Yoksa peygamberler son nefes korkusundan emindirler (1)
“İnsanların
dirilecekleri günde mahcup etme” demesi, Dünyada Cenab-ı Hak, settar
isminin tecellisi ile kulların kusurlarını örtüyor. Mağfireti ve mahcup
edilmemeyi ahiret hayatı için talep etmemiz lazımdır. İbrahim (a.s) bize bunu
öğretmiş oluyor.
“O
gün mal ve evlat fayda vermez” Yani mallar, dünyada hayır ve hasenat yolunda da
harcanmış olsa, çocuklar, salih kimseler ve şefaat ehlide olsa, kişiye faydası
olmaz.
“Ancak
Allah’a selim bir kalple gelenler müstesna” Yani ancak küfür, nifak ve kötü ahlâk
hastalığından temizlenmiş kalp sahiplerine dünyada yaptıkları hayır ve hasenat
yolundaki harcamaları ve geri bıraktıkları salih evlatlar fayda verir.
Ayet
Meali: “Bilsin ki insan için, kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”(En-
Necm- 39)
Ayet
Meali : “Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa
aleyhinedir. Rabb’in kullarına zulmedici değildir.”(Fussilet- 46)
Kimin
kalbi nifak ve küfür hastalığından temiz olmazsa, kıyamet günü mal ve evladının
faydasını görmeyecektir.
Kâfirler
mal ve evlat çokluğu ile övünüyorlardı. Hz. Allah onlara dünyada kalpleri temiz
olmadığı için, bunların faydasını görmeyeceklerini haber vermiş oldu. (2)
Ayet
Meali : “Gerçekten,
inkar edip kâfir olarak ölenler var ya, onların hiç birinden fidye olarak dünya
dolusu altın verecek olsa dahi kabul
edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır, hiç yardımcıları da yoktur.
(3) (Al’i İmran- 91)
Kalbi
isyan ve kötü ahlâktan temiz olan müminin çocuğu kendisinden önce ölürse ona
ecir ve zahire (stoklanmış azık) olur,
çocuğu kendisinden sonraya kalır ve kendisine hayır duada bulunursa onun
şefaati ümit olunur. (4)
Hadis-i
Şerif: Ebu
Hüreyre (ra) den: Peygamberimiz buyurdular ki:
“İnsan öldüğü zaman ameli kesilir, ancak üç zümre müstesna.1. Sadaka-i
cariye (devam eden hayır işler)2. Kendisiyle faydalanılan ilim 3. Kendisine
hayır dua eden salih evlat (5)
Onun
için itikadı düzeltmek, kalbi; kin, haset ve türlü fesattan temizlemek, mal ve
evladın çokluğuna aldanmamak lâzımdır.
Ayet
Meali: “Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, nihayet kabirleri ziyaret
ettiniz”(Et- Tekasür 1-2) (6)
Yani
mal ve sayı çokluğu ile övünmek sizi ölüp kabirlere defin olununcaya kadar,
Allah’a itaatten ve onun gazabından sizi kurtaracak amellerden alıkoydu.
Abdullah
bin Şühayr babasından rivayet ediyor: Ben Rasülullah’ın yanına vardığımda o,
“Elhakümüttekasür” (çokluk sizi oyaladı) ayetini okuyordu. Buyurdu ki:
“İnsanoğlu
malım malım der. Halbuki yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ve tasadduk
edip (ahirete)gönderdiğinden
başka malın mı var? (Mealim)
Ayet
Meali: “Ey insanlar! Rabb’inize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evladı,
ne evladın babası namına bir şey ödemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah’ın
verdiği söz haktır. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve Şeytan, Allah’ın
affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (Lokman -33)
Ve
bugün (yine ayet-i kerimelerle);
Ayet
Meali : “İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve
çocuklarından kaçar.” (Abese . 34,35,36) Buyrulan gündür.
Mahşer
günü olduğu zaman bütün halk kabirlerinden kalkar. Kıyametin dehşetine,
akrabaların kendilerine karşı nasıl şefkat ve merhametlerini kaybedip kendi
nefisleriyle meşgul olduğuna bakarlar. O gün insanlar sarhoş olmadıkları halde
sarhoş görünürler. Hasımların birbirlerine karşı nasıl muamele ettiklerine
bakarlar.İşte o gün, mal ve evladın fayda etmediği gündür.
Hadîs-i Şerif: “Sizler; yürüyerek, yalınayak, çıplak ve
sünnetsiz olarak Allah’a kavuşacaksınız.”
Yani
ilk yaratıldığınız gibi, yanınızda hiçbir dünyalık olmadığı halde Allah’a
döneceksiniz. Öyleyse dünyaya meyletmeyiniz. (7)
Aişe
validemiz: “Kadın, erkek bir arada yalınayak ve çıplak nasıl olacak.” Dedi.
Rasülullah Efendimiz “O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi
vardır” mealindeki Abese Sûresi 37. Ayet-i kerimesini okudu.
Rivayet :Kıyamette kimsenin
kimseye faydası olmaz ancak...
Kıyamette
baba evlâdına varır, der ki: “Oğulcağızım! Senin sevaplarından bir (buğday)
tanesi ağırlığında sevaba ihtiyacım var. Eğer bana o kadarını verirsen bu
sıkıntıdan kurtulacağım”. Oğul, “Senin korktuğun şeylerden ben de korkuyorum.
Sana sevabımdan hiçbir şey veremem.”Der.
Sonra
hanımına gider, ona: “Ben senin dünyada zevcin idim.” Deyip onu medh-ü sena
ettikten sonra: “Senden bir sevap istiyorum. Onu bana bağışlarsan, bu gördüğün
sıkıntılardan kurtulacağım.” Der. Hanımı da oğlunun dediği gibi cevap verir.
Ancak
dünyada iken birbirlerini Allah için sevenler böyle davranmazlar. Onların bir
kısmının diğer bir kısmına faydası dokunur ve bazıları bazılarına şefaatçi
olurlar.
Allah-ü
Tealâ : “O gün, dost olanlar birbirlerine düşman kesilirler, müttakiler
müstesna.” Buyuruyor. (Ez-Zuhruf – 67)
Dünya
hayatında masiyet ve kötülüklerde birbirlerine dost olanlar, kıyamette
birbirlerine düşman olacaklardır. Ancak Allah için birbirlerini sevenler,
itaatte birbirlerine yardımcı olanların dostlukları devam edecektir.
Haber :
Kıyamet
günü bir mümin adam getirilir, amelleri tatlıdır, günahları sevaplarından ağır
gelir. Bunun üzerine cehenneme atılması emredilir.
Der
ki: “Ya Rabb! Bana 1 saat mühlet ver, anneme gideyim, onun sevaplarından
isteyeyim”. Kendisine mühlet verilir, annesine gelir.
“Anneciğim!
Dünyada beni büyüten, her türlü ihsanı benden esirgemeyen sen idin. Şimdi
cehennemden kurtulabilmem için bana sevaplarından bir sevap ver.
Annesi;
“Oğulcağızım! Ben kendimi kurtarmaktan acizim. Akibetimin ne olacağını
bilmiyorum, seni nasıl kurtarayım?” Der. Annesinden ümidini kesen adam, diğer
akrabalarına gider. Onlardan da kendisine bir sevap veren çıkmaz. Hepsinden
ümidini kesmiş, cehenneme götürülürken, dünyada Allah için dost edindiği biri
onu görür. O dostu der ki: İkimiz de cehenneme gitmektense, ben bütün sevabımı sana vereyim. Hiç değilse
birimiz kurtulsun, bu daha ehvendir”. Bunun üzerine adam cennete götürülür. Koşarcasına
cennete giderken yolda birisi kendisine seslenir: “Arkadaşını cehenneme bırakıp
cennete gitmek, kerem değildir.” Bunun üzerine adam secdeye kapanır, diğer
arkadaşı da affedilir ve her ikisi de cennete girerler.
Mal
ve evlad-ü iyalin çokluğuna aldanmamalı, nesep ve iyi hâl ile övünmemelidir.
Allah-ü
Tealâ : Sûr’a üflendiği zaman, artık aralarında akrabalık bağı kalmamıştır;
birbirlerini de arayıp sormazlar. (El-Mümin- 101)
Herkes
hayret ve dehşet içinde olduğundan, aralarındaki merhamet ve şefkat kalmadığı
için; akrabalığın faydası olmaz. Yine herkes kendi hâliyle meşgul olacağı için;
kimse kimseyi arayıp sormaz. Öyle ise herkes bu günden hazırlığını tamamlamaya
çalışmalıdır.
Hikaye:
Kabir haseb ve neseb yeri
değildir.
Fatımatüz-Zehra
(ra) vefat ettiğinde, kabir kenarına konulunca, Ebu Zerr-il Gifari (ra):
“Müjdeler olsun ey kabir! Sana, Rasülullah’ın kızı Fatımatüz-Zehra’yı
getirdik.” Diye seslendi. Kabirden “Ben, hasep ve nesep yeri değilim. Ben
amel(in geçerli olduğu) yerim. Bende azaptan
ancak
hayrı çok olan, ameli ve kalbi riyadan halis olan kimseler kurtulur.” diye bir
ses işitildi.
Beyt.
Dünyada
azığını hazırla, yolculuk var
Salih
amellere başla, akıbet ölüm var.
Azık
hazırlamadan 70 sene de kalsa bir kişi
Cahildir
o,kitaplarda böyle beyan var.
Uzak
yolculuk ve zor akıbet için, salih ameller ve takva azığı hazırlamakta acele
etmek lâzımdır.
Beş
şeyde acele lazımdır:
1. Günahlardan tevbe etmekte.
2. Hata ve kusurlardan istiğfarda.
3. Evlenme çağına geldiğinde gençleri evermekte.
4. Borcu ödemede.
5. Misafir geldiğinde yemek ikram etmekte.
Hadis-i
Şerif: Allah
katında, tevbe, istiğfar eden gençten daha sevimli bir şey yoktur.
Haber : Azrail (a.s)’ın
habercileri.
Yakup
(as), Azrail (as) ile birbirlerini kardeş edinmişlerdi. Ona:
-“Senden
bir isteğim var.” Dedi. Azrail (as):
-“Nedir
o?” Yakup (as):
-“Ecelim
gelmeden bana haber vermeni istiyorum”. Azrail (as):
-Tamam!
Bir veya iki haberci gönderirim.” Dedi.
Yakup
(as)’ ın eceli geldiğinde Azrail (as) geldi. Yakup(as):
-“Ziyarete
mi geldin, yoksa ruhumu almaya mı?” Diye sordu. O:
-“Ruhunu
almaya geldim.” Deyince:
-“Hani
bana bir veya iki haberci gönderecektin?” Dedi. O:
-
“Evet, gönderdim. Birincisi; Siyah olan saçlarının ağarması, ikincisi ise dik
olan vücudunun kamburlaşması benim gönderdiğim habercilerdi.” diye cevap verdi.
DUA
Allahım!
Bizi gaflet ve tembellik uykusundan uyandır. Ecel vakti girmeden önce bizim
gözümüzü aç. Bizdeki uzun düşünceleri kısalt. Bizi salih amel işlemeye ve hüsnü
hatimeme muvaffık kıl.
Ömrümüzü
gafletle geçip tükenmeden bize kıyamet günü için güç ver ve bizim için tevbeyi
kolaylaştır.
Maddi
manevi hastalık orduları bize hücum etti, matlub ve maksadımız kayboldu.
Gözün
semaya dikildiği, sesin kesildiği geceni tedarik etmenin mümkün olmadığı ölüm
meleğinin can almaya geldiği vakit bize merhamet et.
Bizi kefene sarıp, noksanlık, çirkinlik ve kusurla
beraber çürüme ve karanlık yurdu olan kabre götürdüklerinde bize acı.
Sığınacak
hiçbir yer olmadığı zamanda münker ve nekirin sualini kolay kıl. O gün insanlar
sicim gibi gözyaşı akıtır kabirde biz parça parça oluruz, fakat bundan gafiliz.
Kabirden
fakir olarak kalkıp en değersiz bir varlığa dahi sahip oladığımız, günahlarımız
sebebiyle sersemlediğimizde bütün korktuklarımızdan bizi kurtar.
Allahım
sırat ve mizanın kurulduğu, yüz ve renklerin değiştiği, falan oğlu falan
şakidir diye seslendiği, sıkıntılardan dolayı çocukların ak saçlı ihtiyarlar
haline geldiği gün bize merhamet et. Amin...
“O GÜN NE MAL FAYDA VERİR;
NE DE EVLAT”
AYETİNİN BEYANI 2
Hadis-i
Şerif: Allah-ü
Tealâ’nın, bütün mahlûkatın sesini işitme (kabiliyeti) verdiği bir meleği vardır. Ben öldükten sonra
kıyamete kadar benim kabrimin başında durur. Ümmetimden kim ki benim üzerime
salât okursa, onun ve babasının ismini söyleyerek: “Filan oğlu filan” sana salât okudu” der. Onun bir salât
okumasına karşı da Hz. Allah, o kişiye 10 rahmet eder.
(1)
Peygamberlerin
son nefes endişesi yoktur, onlar akıbetlerinden emindirler, ancak diğer
insanlar böyle değildir. Veli de olsa ,herkesin son nefeste imanlı ölüp ölmeme
korkusu vardır. Nitekim, Bersisa ve Bel’am bin Baura önceleri iman ehli salih
ve veli kullar oldukları halde, imansız olarak ölmüşlerdir. Onun için, kişi işlediği
salih amellere aldanmamalı, korku ile ümit arasında olmalıdır ve kadere teslim
olmalıdır. Zira bütün itibar; son nefesedir.
Hadis-i
Şerif: (İbni
Mes’ud (ra)’dan): Efendimiz; “Sizden biriniz Cennet ehli(nin ameli
gibi) amel işler, Cennetle kendi arasında bir zira (yaklaşık
Beyit:
Sanma
ey hace ki, senden zer’ü sim isterler,[1]
Yevme
la yenfeu de kalbi selim isterler. (Ruhi bağdadi)
İbni
Abbas (ra) diyor ki: Bu mal ve evladın fayda vermemesi” hükmü bu ümmet için
nesholunmuştur. (kaldırılmıştır) . Nitekim Hz. Allah:
Ayet
Meali: İman eden ve soylarından gelenlerde, imanda kendilerine tabi olanlar (var
ya)! İşte biz, onların nesillerinde kendilerine kattık. Onların amellerinden
bir şey eksiltmedik. Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir. (Et-Tur-21)
İzah
: Böylece
imanlı baba ve onun imanlı zürriyeti, Cennete birlikte girerler. Bu Allah’ın
ona, çocuklarıyla birlikte Cennette yaşaması için verdiği bir lütuftur.
Ahirette herkes, hayır ve şer ne yapmışsa karşılığını alacaktır. Kişi yaptığına
(rehin) ipotek edildiğine göre, iyi amelle ipoteği çözer. Aksini yaparsa,
cezaya çarptırılır.
Babalarının
salih olmaları sebebiyle çocukları Cennete konulur.
İkrime
(ra): Yukarıdaki hüküm (mal ve evladın fayda vermemesi) hususiyle İbrahim ve
Musa (a.s)’ın ümmetleri için idi. Bu ümmete hem kendi yaptıkları; hem de onlar
için başkalarının yaptıkları fayda verir. Nitekim:
Rivayet
: Bir adam
gelip: “Ya Rasülullah! Annem anîden vefat etti. Onun için sadaka versem acaba
anneme faydası olur mu?” dedi. Rasülullah : “Evet”. Buyurdular.
Kâfir
yaptığı iyiliklerin karşılığını dünyada görür. Ahirette ona iyiliklerin hiçbir
faydası olmaz (Mealim)
(2)Kâfirler
dünyada iken yaptıkları iyiliklerden dolayı hiçbir sevap elde etmezler,
ancak
azaplarının hafiflemesi beklenir.
Rivayet :Hatemi Tay ve
cömertliğin faydası.
Peygamberimiz,
Miraç Gecesi Cehennemde, kenarı çevrili bir yerde, bir adamı ateşin yakmadığını
görür. Cebrail (as)’a: “Bu adama ne oluyor ki, ateş yakmıyor.” der. Cebrail
(as): Bu Hatem-i Tay’ dır. Cömertliği ve iyiliği sebebiyle Allah onu ateşle
yakmıyor.” diye cevap verir. (Ruh’ul Beyan)
(3)
Doğusundan
batısına kadar bütün yer yüzünü dolduracak kadar altını olsa ve azaptan
kurtulmak için bunları verse kabul edilmez.
Hadis-i
Şerif:
(Enes İbni Malikten) : Hz. Allah, Cehennemde azabı en hafif olan kişiye:
“Yeryüzünde bir şeyin olsa idi, bu azaptan kurtulmak için verir miydin?” diye
sorar. O: “Evet” der. Hz. Allah: Ben senden bundan daha kolayını istemiştim de;
vermemiştin.” Buyurur (Mealim)
Kıyamet
günü azabı en hafif olan Ebu Talip’tir ki, ayağına ateşten tasmaları olan iki
(nalin) ayakkabı giydirilir, onunla beyni kaynar.
Kıyamet
günü Allah’ın azabından kurtuluş için fidye ve rüşvet verme imkânı yoktur.
Beyit:
Olamaz
o günde rüşvetle tesamühü istinad.
Raf
ola pes cümle ahı müminin ve müminat. 1
(4)
Hadis-i
Şerif: Çocuklar cennette istedikleri gibi gezerler.
(5)
Salih
olmayan evlatlardan anne ve babaya fayda olmaz. Çocuğun kötülüklerinden babaya
yüklenmez. Zira :
Ayet
Meali : “...Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez.”(El- Enam- 164)
(6)
Mukatil
ve Kelbi’ye göre sûre-i celilenin sebebi nüzülü:
Abdi
Menaf oğulları ile Selim oğulları kabileleri, her ikisi de: “Biz sizden çok
fazlayız.” diye birbirlerine karşı övünmüşler. Hayatta olanlarını saydılar,
Abdimenaf oğulları çok geldi. Selimoğulları: “Cahiliye devrindeki savaşlar bizi
azalttı. Haydi hem sağ olanlarımızı, hem de ölmüş bulunanlarımızı sayalım.”
dediler. Bu sefer de Selimoğulları üç kabir fazla geldi. Bunun üzerine bu
ayet-i kerimeler nazil oldu. (Mealim-üt Tenzil)
Kıyamet
günü, Cehennem 4 sütun üzerinde, 70 bin bağ ile çekilerek getirilir. Her bağda
70 bin halka, her halkada 70 bin melek vardır. O kadar büyük ki, ellerinden bir
kurtulursa onu tekrar tutmaları mümkün olmaz. Peygamberler dahil bütün mahşer
halkı diz üstü oturup kalırlar. İbrahim (as), Musa (as), İsa (as) arşa
tutunurlar. İbrahim (as) oğlu İsmail (as)ı, Musa (as) kardeşi Harun (as) ı, İsa
(as) annesi Hz. Meryem’i unuturlar ve hepsi: “Allah’ım! Bu gün sadece kendi
kurtuluşumu istiyorum.” diye dua ederler. Peygamberimiz, Muhammed (as) ise:
“Ümmetimi Ya Rabb! Ümmetimi istiyorum. Onlara selamet ver ve onları kurtar.”
diye yalvarır. Sonra kalkar Cehennemin yuları mesabesindeki bağına yapışır ve:
“Geri dön!” buyurur. Cehennem: “Ya Muhammed! (as) Yolumu aç. Sen bana
haramsın.” der. O anda Arş’ın etrafından: “Ey Cehennem! Muhammed (as)’ı dinle
ve ona itaat et.” diye bir ses duyulur. Cehennem geri döner ve Arş’ın sol
tarafına konulur, mahşer halkının korkusu hafifler.
Ayet
Meali : “işte o günde kişi kardeşinden, annesinde, babasından, eşinden ve
çocuklarından kaçar. (Abese-34,35,36)
İbni
Mes’ud (ra) diyor ki: Bir kadın veya erkek kıyamet günü evvelkiler ve ahirkiler
olmak üzere bütün mahlûkatın gözü önüne getirilir. Bir münadi “Bu filan oğlu falandır. Kimin
bunda hakkı varsa hakkını alsın.” Diye seslenir. Kişi o gün babasında,
çocuğunda , eşinde, kardeşinde hakkı olmasından dolayı ferahlar.
MÜFLİS
KİMDİR?
Hadis-i
Şerif: (Ebu
Hüreyre (ra) den): Peygamberimiz buyurdular ki:
“Benim
ümmetimden müflis kimdir? Bilir misiniz?” Ashap: “Bize göre müflis; parası veya
para edecek eşyası olmayandır.” dediler. Efendimiz: Benim ümmetimde müflis;
dağlar gibi namaz, oruç ve diğer ibadetlerin sevabı ile gelen kimsedir.Fakat
birine sövmüş, diğerine iftira etmiş, bir diğerinin malını yemiş, başkasının
kanını akıtmış, bir başkasını dövmüş. Sevapları bu kimselere dağıtılır. Eğer
borçlar bitmeden sevaplar tükenirse; o kimselerin günahlarından hakları kadar
alınır ve bu kimseye yüklenir. Sonra da cehenneme atılır. İşte gerçek müflis
budur.
Mahşere,
hesaba, cezaya inanan kimse, kul hakkından, hayvan ve kâfirlerin haklarının
kendisine geçmesinden son derece sakınır, tevbe ve istiğfar ile ölüme
hazırlanır.
Tevrat’
ta Hz. Allah buyuruyor ki: “Ölüm gelemeden evvel kendin için çalış. (ahiret
hazırlığı yap) Gece ve gündüz seni aldatmasın. Zira; ondan sonra yolculuk var.
Hayat
ve uzun düşünceler seni (ibadet ve taatten) alıkoymasın. Çünkü; son pişmanlığın
fayda etmediği günde sen pişman olursun.
Hadis-i
Şerif: Müsevvifün
helâk oldu.
Yani;
“Yarın tevbe ederim, yarın tevbe ederim” diyenler helâk oldu. Çünkü bu
Şeytan’ın aldatma yollarındandır. Zira Şeytan vesvese verir, sen de ona kanarak;
“daha önümde çok günler var, daha yapacağım işler var, biraz büyüdüğüm zaman
tevbe ederim” dersin. Büyüyünce; “Hele bir ihtiyarlayayım” dersin.
İhtiyarlayınca; Evimin inşaatını bir
tamamlayayım, mülkümü mamur hâle getireyim, çocuklarımı bir evereyim” dersin.
Sen böyle düşünürken hiç beklemediğin bir anda ölüm gelir ve seni yakalar. İşte
ondan sonra pişmanlık fayda etmez.
Bahaddin
(rh) Keşkül’de diyor ki:
Yazın
sıcağı, sonbaharın ekim işleri, kışın soğuğu, ilkbaharın güzel havası senin
iyilik yapmana fırsat vermiyorsa;söyle ne zaman hayır işleri ile uğraşacaksın?
(7)
Beyit:
Çocuğun
eli kapalı doğması,
Hayatında
var olan hırsa işarettir.
Ölürken
elin açık olması,
Ben
eli boş gidiyorum, demektir.
Eğer
dostluk, küfür ve isyan üzerine olursa; kıyamette düşmanlığa dönüşür.
Ayet Meali: (O gün, zalim kimse) Yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim.
(der) (El- Furkan –28)
Bazı
âlimler şöyle demişlerdir: İnsanlar arasındaki sevgi, umumiyetle ya bir menfaat
beklentisinden veya bir zararı def etmek düşüncesinden kaynaklanır. Bu hâl
devam ettikçe muhabbet te devam eder. Eğer menfaat biterse; ehli dünyanın
dostluğu da biter. Hele bu dostluk kıyamette azaba vesile olacaksa; böyle
dostluk olmaz olsun. Eğer, muhabbet Allah sevgisi, Allah’ın dinine, kitabına
hizmet ve Allah’a itaatta beraberlikten kaynaklanıyorsa; bu dostluk devamlıdır,
asla bozulmaz ve değişmez kıyamete kadar sürer. Hatta kıyamette daha kuvvetli
ve daha temiz olur. (Tefsir-i Kebir’den)
Allah
için birbirini sevenler, kıyamette nurdan kürsüler üzerine otururlar.
Ebu
Hüreyre (ra) : Peygamber Efendimiz buyurdular ki: Allah-ü Tealâ, hiçbir
gölgenin olmadığı bir günde, yedi sınıf insanı (arşın) gölgelerinde
gölgelendirir. Bunlardan bir zümre de Allah için birbirini seven iki adamdır. Yani
Allah’ın rızasını elde etmek için toplanan, yine aynı sebeple birbirinden
ayrılan ve dostluklarına dünya menfaati karışmayan kimselerdir.
Hikaye :
Hatem-i
Şakik (rh) anlatıyor : Ben insanlara ibret ve tecrübe nazarı ile baktım.
Hâllerini kontrol ettim. Gördüm ki; herkesin sevdiği bir şeyler var. Evlât, eş,
ahbap, makam ve mevki gibi insanın sevdiği bu şeylerden bazısı kendisine ölüm
hastalığı gelinceye kadar arkadaşlık ediyor. Zira; sevgi dünya malından
kaynaklandığı ve ölünce de bu mallar başkalarına kalacağı için, dünyadan
ümidini kestiği anda sevgisi de bitiyor. Bazıları da kabrin başına kadar onunla
beraber oluyor. Sonra onu kabre yalnız bırakıp dönüyorlar. Öyle ise sen
ebediyen seninle beraber olacak kişileri sev. (Hadimi. Eyyühel Veled’ den)
Din
kardeşi, dünya ve ahirette, kişiye kan kardeşinden daha faydalıdır.
HİKAYE :
İBRAHİM EDHEM HZ.LERİ VE
HAMAMCI.
İbrahim
bin Ethem Hz.’leri anlatıyor: Bir beldeye vardım. Mescide girdim. Yatsı
namazını kıldık. İnsanlar camiden çıkınca imam gelip: “Camiden çık! Ben kapıyı
kilitleyeceğim.” dedi. Ben:
- Ben garip bir kimseyim.
Dışarıda da hava çok soğuk. İzin ver, ben gece burada kalayım. Sana da hayır ve
sevap olur dedim. İmam:
- Hayır! Hemen kalk ve çık!
Garipler camiden hasır ve kandilleri çalıyorlar. Onun için biz camide kimsenin
kalmasına izin veremeyiz dedi.
- Ben, İbrahim Bin Ethem’im
dedim. İmam:
- Çok konuştun deyip beni
ayağımdan tutup, yüz üstü sürüyerek, kapı dışarı çıkarıp, yakındaki hamamın
ocak giriş kapısına bıraktı. Kalkıp ocağa girdim ve ocakçıya selâm verdim.
Ocakçı selâmımı almadı. Oturmam için işaret etti. Ocakçıdan korkmuştum. Bir
sağına bakıyor, bir soluna bakıyordu. Ocakta işi bitince yanıma geldi, selâmımı
aldı. Ben: “Ey kişi! Neden selâm verdiğim zaman almadın da; şimdi alıyorsun?”
Dedim. O:
- Ben burada parayla
çalışıyorum. Eğer o anda senin selâmını alırsam, işimden başka şeyle meşgul
olursam; günahkar olurum.” diye korktum. Ben:
- Bir sağına bir soluna
bakıyordun, bir şeyden mi korkuyorsun? Dedim. O:
- Evet.
- Neden korkuyorsun?
- Ölümden. Bilmiyorum, sağ
tarafımdan mı gelecek, yoksa sol tarafımdan mı?
- Bir gün de kaç para
alıyorsun?
- Bir dirhem, bir de çeyrek
dirhem.
- Peki bunları ne yapıyorsun?
- Çeyrekle kendim geçiniyorum.
Bir dirhemi de kardeşimin çocuklarına veriyorum.
- Kardeşin anne tarafından mı
,yoksa baba tarafından mı?
- Hayır, ikisi de değil. Allah
için sevdiğim bir kardeşim vardı. Vefat etti. Çoluk çocuğunun geçimini ben
temin ediyorum.
- Allah’tan herhangi bir şey
istedin mi? Allah istediğini verdi mi?
- Allah’tan 20 senedir
istediğim bir şey var, ama; Hz. Allah vermedi.
- Nedir o?
- Duydum ki batıda İbrahim
Ethem isminde bütün âbid ve dervişlerden üstün bir zat varmış. Allah’ım! Onu
bana göster de canımı al.” diye dua ediyorum. Ama şimdiye kadar duam kabul
olmadı.
- Seni tebrik ederim kardeşim.
Sana müjdeler olsun. Allah-ü Tealâ isteğini yerine getirdi. Beni yüz üstü
sürünerek sana gönderdi.” dedim. Yerinden kalktı, beni kucakladı ve şöyle dua
etti. “Allah’ım ! İsteğimi yerine getirdin, duamı kabul ettin, canımı al”...
Allah-ü Tealâ duasını kabul etti. Hemen oracıkta vefat etti. Allah’ın rahmeti
onun üzerine olsun.
Hadis-i
Şerif:
(Enes (r.a)den) : “İyi arkadaşla kötü arkadaş şuna benzer. İyi arkadaş; misk
taşıyan gibidir, kötü arkadaş; körük üfleyen gibidir. Misk taşıyan, ya sana
misk verir, yahut ondan misk satın
alırsın veya onda güzel bir koku duyarsın. Körük üfleyen ise, ya elbiseni
yakar veya onda çirkin bir koku duyarsın.
Âlimler
ve salihlerin sohbetine katılıp, onlarla arkadaş olmalı. Çünkü onların sohbeti;
dünya ve ahrette fayda verir. Kötü kişilerin sohbetinden de kaçınmak lâzım.
Çünkü; dünya da ve ahrette zararı dokunur.
Sadık
dost Kibrit-i Ahmer1 gibidir. Çünkü dünya ve
dünyaya bağlı kimselerde vefa yoktur.
Beyit:
Gördüm
zamane çocuklarını,
Dostluk
kalmamış onlarda.
Anladım
muhal olanları,2
Cadı,
vefalı dost ve Anka.
Bazıları:
“Bana ihtiyacın olmadıkça benim kardeşimsin, bana bir ihtiyaç için gelirsen;
bilmiş ol ki, benim kardeşim yoktur” derler. Onun için: “Borç istemedikçe
dostuna güvenme” denilmiştir.
Acele
etmek lâzım olan hususlardan biri de, gençleri evermektir. Bu hususta mehirin
yüksekliğine tamah etmemeli, evlenecek gençler arasında denkliğe ehemmiyet
vermelidir. İstihare namazı kılmak veya yakınları ile istişare etmek
müstehabdır.
Ayet
Meali: “...İş hakkında onlarla istişare et (danış).(Al’i İmran-159)
Hikaye :
Nuh
isimli alim bir zat, kızını evereceği zaman, Yahudi komşusuna gider. Durumu
anlatır ve kendisine fikrini sorar. Yahudi:
-“Sübhanallah.
Bütün insanlar her işlerinde sana danışıyorlar, seninle istişare ediyorlar, sen
de gelmiş, bana fikrimi soruyorsun!” Der. Nuh:
-“Hayır.
Mutlaka fikrini beyan etmelisin”. Yahudi:
- İran hükümdarı zenginliğe
ehemmiyet verir. Rum (Bizans) Kayseri güzelliğe önem verir. Arap hükümdarları
nesep (soy)a kıymet verir. Sizin Peygamberiniz ise ilim, dindarlık ve itikadın
sağlamlığını esas alır. Sen bunlardan hangisine istersen ona uy” dedi.
Acele
etmesi gereken hususlardan biri de, vakti geldiğinde borcunu ödemektir. Kul
hakkı, hususuyla ehli küfrün hakkının mesuliyeti çok büyüktür.
Cebrail
(as): “Ya Muhammed! Şehitlik, kul hakkı hariç bütün günahlara kefarettir. Mümin
kıyamet gününün vebalinden korkarak bütün borçlarını ödemelidir. Çünkü o gün
alış veriş yok. Mal ve evlat ta fayda etmez.
Denildi
ki: Borçlarını ödeyenler, farz ibadetlerini yerine getiren kimselerdir. Çünkü
farz ibadetleri terk eden fâsık, borçlara da aldırmaz.
Denildi
ki: Kardeşlerinden bir buğday tanesi de olsa ödünç alma! Çünkü ödünç almak
muhabbeti kesen makastır.
Acele
edilmesi gereken hususlardan biri de; gelir gelmez misafire yemek ikramıdır.
Hadis-i
Şerif: Allah ve ahiret gününe iman eden, misafirine ikram etsin.
Yani
güler yüzle, takdim edeceğini hemen vermekle ve bizzat kendisi hizmetinde
bulunmakla misafire ikram etsin.
Ayet
Meali: Andolsun ki, elçilerimiz (melekler) İbrahim’e müjde getirdiler
ve : “Selâm (sana)” dediler. O da : “Size de selâm dedi ve hemen
kızartılmış bir buzağı getirdi. (Hüd-69)
Misafire
ikramda acele etmek gerektiği, ayette geçen ve hemen manasına gelen “fe”
harfinden anlaşılıyor.
HİKAYE :
HZ. ÖMER VE ÖLÜM HABERCİSİ.
Hz.
Ömer (ra), bir adamı ücret karşılığı vazifelendirmişti. Adamın vazifesi her
sabah ve akşam Hz. Ömer’in karşısına çıkıp: “Ya Ömer! Ölümü unutma ve dünyada
kalacağın kadar dünyaya çalış” demekti. Bir gün Hz. Ömer aynaya baktığında,
sakalındaki beyaz kılı görür ve: Bundan sonra bana ölümü hatırlatmana hacet
yok. Zira bana ölümü hatırlatacak olan gözümün önünde bitti” der.
Haber
: Ölüm
haberini getirici olarak ihtiyarlık vaiz olarak ölüm yeter.
Beyit
:
Dünya
bir gölgedir bilmiş ol,
Hırsı
terk et, kurtuluş için budur yol.
Dünya
ve ahireti bir arada toplamak mümkün değildir. Dünyayı seven ahiretine zarar
verir. Ahiretini seven dünyasına zarar verir. Bunlar birbirine zıttırlar veya
terazinin iki kefesi gibidirler. Bu hususta Behlül’ün kıssası meşhurdur.
KISSA
:
Behlül Dânâ Hazretleri, bir gün dere kenarına
gelir. Bir taşın üzerine bir ağaç koyar. Ağacın bir tarafından kaldırınca, öbür
tarafı aşağıda kalır. Olmadı, olmadı der. Sonra öbür tarafından tutup kaldırır.
Bu sefer öbür tarafı aşağıda kalır. Yine: Olmadı, olmadı der. Daha sonra ağacın
ortasından tutunca ağacın her iki tarafı dengede durur. Tamam, şimdi oldu der.
Onu
seyreden ve yaptıklarına bir mana veremeyen halk der ki :”Ey Behlül! Olan ne?
Olmayan ne? Biz bir şey anlamadık.” Behlül Hazretleri:
“Dünyayı
tuttum; ahiret aşağıda kaldı. Ahireti kaldırdım; dünya aşağıda kaldı. Onun
için, olmadı dedim.” Ortadan tutunca her ikisi de dengede oldu. İşte bu oldu,
dedim”.
Hadîs-i Şerif: Sizin en hayırlınız dünya için ahireti, ahireti
için dünyayı terk eden değildir. Bilâkis sizin en hayırlınız; dünyasından
ahireti için alan, oraya hazırlanandır.