Evlenme sonucu kurulan yuvanın ahengini temin eden, karı-kocanın mutluluğunu sağlayan çocuktur. Ancak bu ahenk ve mutluluğun hayat boyunca devam etmesi için, dünyaya gelen çocuğun çok iyi terbiye edilmesi lazımdır. Dini bilgilerden ve İslami terbiyeden mahrum olarak yetişen çocuk, ailenin huzu­runu ve mutluluğunu, huzursuzluk ve mutsuzluğa çevirir. Çünkü bu çocuk ana bilmez, baba tanımaz, kendi başına buyruk biri olur. Böyle hareket eden çocuk ise ana ve babasına huzursuzluktan başka bir şey vermez.

Ne yazık ki, zamanımızda birçok ana-baba çocuklarının dini terbiyesine dikkat etmiyorlar. Dini bilgilerden ve İslami terbiye­den mahrum olarak yetiştiriyorlar. Bu husus müslümanların en acıklı hallerinden biridir. Çocuklarını İslam dışı çevreler el­lerinden alıyorlar da haberleri bile olmuyor.

Çocuk ana ve babaya tertemiz olarak verilen bir emanettir.

Ana-baba çocuklarının terbiyesinde dikkatli olmaz, dini terbi­yeyi vermezlerse, onların maddi ve manevi yüksek mertebelere ulaşmamalarına sebep olmuş olurlar. Çocuklarını İslami ter­biye ile yetiştirmeyen ana ve baba onları helake sürükleyecekleri gibi, Kıyamet Günü onların felaketlerinden de sorumlu tutulacaklardır.

Dünyada kendilerine İslamiyeti öğretmeyen, onları iyi ter­biye etmeyen ana ve babalar Kıyamet Günü ciğerpare çocuk­larından kaçacaklardır. Niçin? Çünkü kendilerine İslamiyeti öğretmeyen ana ye babanın yakasına yapışacaklar da ondan. Çocuğu dünyada İslami bir terbiye ile terbiye etmemek çok gü­nahtır. İnsanın çocuğuna verecek olduğu en büyük hediye güzel terbiyedir. İnsanların yedikleri yemeklere göre değişik haller aldığı bir gerçektir. Yani haram lokma ile yetişenler haramdan kaçınmazlar, sevap işlemekten ziyade günah işlemeye meyilli olurlar. Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde:

"Haramdan çekinin! Zira haramın binası er geç yıkılır", buyurmuştur.

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

 

"Hacı Bayram Veli Hazretlerinin müridlerinden, Yazıcıoğlu Mehmet Efendi namıyla meşhur Muhammediye kitabının ya­zarı (Muhammed Efendi) Edirne ve Gelibolu civarında yaşamıştır. Bu muhterem zatın bir de Ahmet isminde (Ahmed-i Bican olarak ma'rut) kardeşi vardır. Ahmedi Bican Hazretleri aynı zamanda Envarul Aşıkin kitabını Farsçadan tercüme eden zattır."

"İki kardeşten biri olan Ahmedi Bican hazretleri birgün bir camide vaaz etmekte iken ağabeyi Muhammed Yazıcıoğlu ca­miden içeriye girer ve küçük kardeşinin sohbetini dinlemeye başlar. Kardeşi ağabeyinin camiye geldiğinin farkındadır. Fakat bir de bakar ki, ağabeyi biraz sonra camiyi terkeder, kapıdan çıkarken de tebessüm edip ondan sonra ayrılır. Kürsüde nasihat etmekte olan Ahmedi Bican Hazretleri, ağabeyinin bu halinden bir şey anlayamaz ve akşam eve geldiği zaman durumu annesine anlatıp durumu öğrenmesini ister. Her iki dervişin de anası, büyük oğlu Muhammed eve geldiği zaman: "Oğlum, kardeşin camiden niçin gülerek çıktığını soruyor, bir hata mı işledim" diyor. Kardeşinin dersinde niçin gülerek çıktın? diye sorduğunda ağabey şöyle cevap verir:

"Anneciğim, ben kardeşimin vaazına gülmedim. Ben bir insanoğlunun sohbetini dinlemeye ne kadar melaike gelmiş, oturacak yer bulamıyorlar da birbirlerinin üzerine oturuyorlar, diye onların hali çok hoşuma gitti de ona tehessüm ettim. Ben de melaikeden camide oturacak yer kalmadığı için çıkıp gittim" diye cevap verir."

"Annesi ağabeyinin bu sözlerini naklettiğinde Ahmedi Bican çok müteessir olup: "Anneciğim! Ağabeyim melekleri görme derecesine erişti de ben neye erişemedim. Bunu ondan bir sorar mısınız" dedi. Bu sefer O Muhtereme anne büyük oğluna bunu sorduğunda aldığı cevap şöyle oldu: "Anam bu noksanlığı sen kendinde araman lazım, sen benden daha iyi bilirsin."

"O vakit düşünme sırası anaya geldi. Anaları uzun müddet tefekküre daldıktan sonra bunun sebebini şöyle açıkladı:

"Oğlum sana hiç abdestsiz süt emzirmedim. Ahmedim ise henüz kundakta iken, ben namaza durmuştum. Ahmed de şiddetle ağlamaya başlamıştı. Bu sırada evimizde bir komşu kadın vardı. O, çocuk ağlamasın diye Ahmedi aldı emzirmeye başladı. Ben hemen namazı bitirip elinden aldım ama, birkaç damla emmişti. Sonra o kadına abdestli olup olmadığını sordum, bana abdestinin olmadığını söylemişti. Onun melekleri görmemesine sebep olsa-olsa bu olmalı"

 

Yani Ahmedi Bican Hazretleri hataen emdiği bir damla sütün zararını böylece çekti ve onun yüzünden derece almakta engellerle karşılaştı. Ya bu zamanın kadınlarının çocukları nasıl olur? (21)

 

Çocuğu ilk defa annesi emzirmelidir. Sonra eğer icab edi­yorsa sütanneye verilir. Çocuk konuşmaya başladığı zaman ilk olarak ona kelime-i tevhidi (yani "LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULÜLLAH"ı öğretmeli. Eğer çocuğa ilk önce tevhid kelimesi ve akabinde İslami esaslar öğretilirse, o çocuk imanlı olarak yetişir. Çocuğa küçük iken, yemeğe besmele ile başlamak, yemeği sağ eliyle yemek, kendi önünden yemek, lokmasını küçük yapmak, yemeği iyi çiğnemek, elini elbisesine sürmemek ile, çok yemek yemenin zararlı olduğu, az yemenin ise sünnet ve faideli olduğu da öğretilir.

 

21) Büyük Dini Hikayeler, Osmanlı Yayınevi

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

"İstanbul'un Vefa semtinin ismi kendisinden kalan za­manın manevi erlerinden Şeyh Vefa Hazretlerinin bir oğlu vardı. Bu çocuk, o zaman henüz İstanbul'a çeşmeler yapılmadığı için evlere hayvan sırtında su taşıyan sakaların kırbalarını delerdi. (Kırba, eti yenen hayvanın derisinden tabak­lanarak elde edilen tulum) Hazreti Fatih Devri meşayihlerinden olan Şeyh Vefa Hazretlerinin çocuğu bu kötü hareketini uzun zaman devam ettirdiği halde, sucular Şeyhin hatırına çocuğa bir şey demedikleri gibi, gelip durumu Hazreti Şeyhe bile anlatmaya cesaret edemezlerdi."

"Sakalardan (Sucu) bir tanesi artık dayanamayıp durumu çocuğun babasına açmaya karar verdi. Şeyhin huzuruna gele­rek: "Ya Şeyh! Ne zamandan beri sizin çocuk bizim kırbalarımızı elindeki iğne ile delmekte ve akan suları ağzını dayayıp içmektedir. Biz bu zamana kadar bir şey söylemedik ama, artık dayanılmaz oldu, siz bir tenbihte bulunsanız da çocuk bu halinden vazgeçse" dedi." "Oğlunun böyle çirkin bir iş yaptığını öğrenen Şeyh Vefa Hazretleri, çok üzüldü. Ne kadar kırbası delinen sucu varsa hepsini çağırıp zararlarını ödedi ve gönüllerini alarak "bir daha olmaz inşallah, suç çocukta değil, mutlaka bizdedir. Ya anası bir hata işledi yahut bende bir kabahat var" diyerek sucu­ları gönderdikten sonra, hanımını çağırıp meseleyi anlattı:

Hanım kabahat ya sende ya bende… iyi düşün çocuğa hamile iken veya emzikli iken haram bir şey yedin mi?" diye sordu. Şeyhin hanımı gayr-i meşru hiçbir şeyi yemediğini yalnız, çocuğa hamile iken komşunun bahçesindeki nardan canı çektiğini ve iğne ile delerek bir damla emdiğini söyleyince Şeyh sevindi: "Elhamdülillah hastalık teşhis edildi" diyerek gidip komşudan helallık dilemesini ve ne isterse vermesini söyledi. Kadın gitti, evin kadınını buldu, durumu anlatıp hakkını helal etmesini rica etti. N arın sahibi: "Helalolsun komşu, bir damla nar suyunun ne kıymeti olur, keşke koparıp yeseydin" diyerek hakkını helal etti. Ve bu mesele hallolduktan sonra Hazreti Şeyh oğlunu çağırıp tenbih etmek lüzumunu bile hissetmedi. Hakikaten ondan sonra çocuk, değil elindeki iğne ile sucuların kırbasını delmek, dönüp onlara bakmıyordu bile. Sucular keşke daha evvel durumu Şeyhe· anlatsaydık. Şeyh Oğlunu terbiye etmiş" diyorlardı. 22"

 

22) Büyük Dini Hikayeler, Osmanlı Yayınevi

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

Ana ve babanın çocuğuna terbiye verirken seçecekleri yol Peygamber aleyhisselamın yolu olmalı, O'nun sözlerini, alimle­rin  ve iyi kimselerin hallerini hikaye ederek çocuğun kalbine yerleştirmelidir. Çünkü bunlar çocuğun kalbine tesir eder. Kendisinde alim olmak ve yahut iyi insanlardan olmak hevesi uyanır. Ve onlara karşı sevgi beslemeye başlar.

Çocuk yaramazlık yaptığı zaman onu azarlamak doğru değildir. Hatta bazı zamanlarda yaptığı, yaramazlığı görmemez­likten gelmek lazımdır. Çünkü çocuk her zaman azarlanırsa, buna alışır, tehdit ve azarlamaların çocuk üzerindeki etkisi azalır. Çocuk herhangi bir kabahat işlediğinde, anası onu: "Seni babana söyleyeceğim" diyerek korkutmamalıdır.

Ana ve baba çocuğu, emsalleri arasında elbiseleri ve yediği yemekleriyle böbürlenmekten kesinlikle men'etmelidirler. Başkasından herhangi bir şey aldığı vakit, çocuğa kızıp bir daha almaması için onu uyarmalıdırlar. Çocuğa kötü huyların, para ve maddenin zararlarını öğretmeleri gerekir. Hele kahvehane­lerde oturmanın, kötü meclislerde, (mesela tiyatro, sinema, moda defileleri, kokteyller, balolar, plajlar gibi) bulunmanın za­rarlarını öğretmeli ve böyle yerlere gitmesini kesinlikle yasak­lamalıdırlar.

Hulasa; anne ve babanın çocuğa adab-ı muaşereti iyice öğretmesi lazımdır. Çocuğa Peygamber aleyhisselamı sevme­sini, ehl-i beytine hürmet edip onlara karşı sevgi beslemesini ve Kur'an-ı Kerim'i okumasını öğretmelidirler. Peygamber aleyhisselam, çocukların, peygamberlerini sevmeleri, Kur'an-ı Kerim'i okumaları ile terbiye edilmesini emrediyor.

Ana ve baba çocuğu Kur'an-ı Kerim'i dinlemeye teşvik etme­lidir. Lüzumsuz şeylerle oyalanmanın, faydası olmayan işlerle vakit geçirmenin doğru olmadığını kendisine öğretmelidirler. Çocuğa kötü kimselerden, kötü işlerden uzak kalmasını tenbih etmelidirler. Çünkü kötü kimselerle bulunan kimse onların kötü ahlakından etkilenir. Çocuğa her türlü atıcılık, yüzücülük, binicilik gibi İslami olan sporların faydalarını öğretmelidirler.

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

Anne-baba için evladını sevmek,. Onların arasında geçirdiği dakikalar kendisi için en zevkli bir iştir. Peygamber Efendimiz de çocuklarını çok sever, onları okşar ve öperdi.

Bir gün huzurunda Akra b. Habis bulunurken. Resul-i Ekrem torunu İmam Hasan'ı sevmiş ve öpmüştü. Akra

- Benim on oğlum var, (şimdiye kadar) onlardan hiçbirini öpmedim dedi.

Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz onun yüzüne baktı ve şöyle bu­yurdu:

- "Acımayana merhamet olunmaz!"

Peygamber Efendimiz bir defasında dizinin birine torunu Hz. Hasan'ı, diğer dizine de Üsame b. Zeyd'i oturtmuş, sonra onları kucaklayarak bağrına basmış ve şöyle buyurmuştu:

"Ya Rabbi bunlara rahmet eyle. Ben bunlara acıyorum"

Ancak çocukları severken ölçüyü kaçırmamalı ve birini se­verken, diğerini asla ihmal etmemelidir.

Kardeşler arasında kıskançlık fazla olur. Öyle ki bu kıskançlık, aile geçimsizliklerine ve facialara sebep olabilir. O bakımdan sevgide kıskançlığa sebep olmamalıdır.

İstanbul Bayrampaşa semtinde, kendisinden daha çok beşikteki kardeşinin sevildiği düşüncesine kapılan küçük bir çocuk, bebeği ekmek bıçağıyla öldürmüştü. Yakup (a.s.)ın oğulları Hz. Yusufu kıskanmışlar ve bu kıskançlık onları kardeşlerini köle olarak satmaya kadar götürmüştü.

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

   
© incemeseleler.com