İğreti saç (peruk) takma modası, şehvet pazarının sermayesi ve nefsinin oyuncağı bulunan kadınlar arasında yaygınlaşmış çirkin bir haldir. Kendi üzerinde toplanan erkek gözlerini çoğaltmak için baş vurulan bu moda, cahiliyet devrinde de bulunmaktaydı. Allah Resülü, bunun yaptığı ve yapacağı tahribatı yakinen bildiği için, iğreti saç (peruk) takınmayı şiddetle yasaklamış ve takınanlara lanet etmiştir.
Bir kadın, Peygamber (s.a.v.)e "Ey Allah'ın Resulü, kızım, kızamık çıkardı, saçları döküldü. Onu evlendirmiş bulunuyorum. Kendisine iğreti saç (peruk) takabilir miyim?" dedi. Resul-i Ekrem:
- "İğreti saç takana da taktırana da Allah lanet etsin" buyurdu.
(et-Terğib ve't-Terhib c. 3, s. 119)
Ensardan bir kadın, kızını evlendirmişti. Kızın saçı dökülmüştü. Peygamber (s.a.v.) e geldi. Bu durumu anlattı ve:
- "Kocası, kızımın saçına saç eklememi (peruk takmamı) bana emretti" dedi. Resul-i Ekrem:
- "Hayır, (bu caiz olmaz). Muhakkak ki kendisine saç takılanlar lanetlenmiştir."
(et-Terğib ve't-Terhib c. 3, s. 121).
Peruk takmanın yasaklığı ile ilgili pek çok hadis-i şerif vardır. Bu hadislerin çokluğu düşünülecek olursa, bu yasağın şiddeti de kendiliğinden ortaya çıkmış olur.
Buna devam etme durumunda, arkasından helak olma, mahvolma cezası gelecektir. Eski ümmetlerde böyle olmuştur. Bu ümmete peruk takmaktan dolayı bir helak gelmezse de cezası kalkmaz, ancak ahirete bırakılır. Bu da dünyada helak olmaktan ve mahvolmaktan daha kötü bir cezadır.
"İsrail oğulları, ancak kadınları onu (iğreti saçı adet olarak) tuttukları vakit helak oldular."
(et-Terğib ve't-Terhib c. 3, s. 121)
Saç, baş üzerinde toplanan güzelliklerin mühim bir noktasını teşkil etmektedir. Ağız, burun, kaş ve göz gibi yüze güzellik kazandıran şeyler, saç olmayınca eksik ve cazip olmaktan uzak kalır. Saçın ehemmiyeti bu kadar ileridir. Hele bir kadın için saç, iki güzellikten biri sayılmaktadır. Saçsızlık onun evliliğini olumsuz yönde etkileyecek mahiyette olmasına rağmen, kainatın yegane efendisi Peygamber (s.a.v.) buna dahi müsaade etmemiştir. Yasaklamanın ne derece kesin olduğunu anlamak bakımından bu hadise bir ölçü olarak hatırdan çıkarılmamalıdır.
Peruka vereceği parayı fakir bir aileye verse, onların eşarp ve çorap ihtiyaçlarını karşılamış; yüzüne yapacağı makyajın bedelini yoksul bir aileye bağışlasa, onların kahvaltıların vermiş gibi olur. İnsanın hayırlısı, insanlara hayırlı olandır. Kendimi süsleyeyim derken, bu gibi insanlık hizmetlerini ihmal edenin acaba mes'uliyeti yok mudur?
Allah Resulü'nün lanet oku ile yara almış kimseyi manen
tedavi edecek hangi tabip vardır? Kalbini temizleyip zikirle süslemesi gerekirken, kalıbını boyalar ve foyalarla palyaçoya çeviren kimseler, yaptıklarının feci sonuçlarına katlanmak zorundadırlar.
İbni Abbas (r.a.) dan rivayet olunmuştur:
Peygamber (s.a.v.) (elinde) bir tutam saç (peruk) çıkardı ve şöyle buyurdu: "İsrail oğullarının kadınları, başlarına bunu (iğreti saçı) takıyorlardı. Bu sebeple lanetlendiler ve onlar üzerine mescidler (e gitmek) haram kılındı."
(et-Terğib ve t-Terhib c. 3, s. 122)
Yahudi kadınları, başlarına peruk takmak suretiyle hem kötü bir çığır açmış, hem de ahlaksızlık ve israf yolunu allayıp pullayarak başkalarını da kandırmışlardır. Onlara karşı tedbir mescidlere gitmelerinin yasaklanması olmuştur. Ne kadar acıdır ki, onların mayaladıkları bu çirkinlikler, arz küresinin üzerine yayılmış bulunmaktadır.
Peygamberimiz, lanetli kavim olan ve her zaman dünyayı karıştıran Yahudilere dikkatimizi çekmek için "İsrail oğulları (Yahudiler) olmasaydı, yemek bozulmaz, et kokuşmazdı, buyuruyorlar.
Yahudi milleti öyle bir millettir ki dünyayı da, dünyanın içindekileri de, hatta insanların ahlaklarını da bozan hep onlar olmuşlardır.
Hadis-i şerifte işaret buyurulan ve yemeklerin bozulmasına sebep teşkil eden davranışları şöyle olmuştur:
Allahu Teala, yiyecek olarak kendilerine kudret helvası ve "Selva" (Yelve) kuşu indirdiğinde, yiyip karınlarını doyurmalarını ve fakat saklayıp istif etmemelerini emretti. Yahudiler, Allah tarafından gönderilen bu şeylerde stokçuluğa başlamışlardı. Bunun sebebi, Allahü Teala'ya güven duymamaları idi. Rablerine itimadlarını bozunca, istif ettikleri yiyecekler de bozuldu.
Bu hadise ve teşebbüs, yemeğin bozulmasına ve etin kokuşmasına başlangıç teşkil etti ve ondan sonra devamlı hale geldi.
(Müslim şerhi Nevevi c. 10, s. 59).
.
.
Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri
Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.
Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.