İslâm şerîatinde, gerek talâk ve gerek zevcenin teaddüdü meseleleri, hafifletici sebepler cümlesinden olarak (zorluk ve umumî külfet) ahkâmındandır. Esbahın kavaidi fenninde, «güçlük kolaylığı getirir» aslına ferî olarak, denilmiştir ki; zevcenin teaddüdü, erkekler için kolaylık olduğu gibi, kadınlar için dahi, — çoklukları hasebiyle — kolaylıktır. Dörtten ziyade olmaması kasmde (1), kadınlar arasında adi ve müsavatta, güçlük olmamak içindir. Talâkın meşruiyyeti dahi, hiffet (sıkletten kurtulmak) tır. Çünkü, münaferet husulünde, zevciyyet üzere, bekada meşakkat vardır.

İzdivaç, tabiat iktizası olduğu gibi, bu bapta, teaddüt ve tenevvua meyl etmek dahi, yine tabiat muktezasıdır (2). İnsanların, hayvani hal ve duygularını, tahdit ve takip edegelmekte olan, ilâhî şerayi ve kanunlar, beşer nevine bir lûtf ve merhamet olmak üzere, hem teaddüde ve talâka, cevaz ve mesağ göstermiştir ki, öteden beri, Nebîlerin ümmetleri, şeriatlerinin usulü veçhile, biri lûtf ve inayet, diğeri rahmet olan, bu iki nimetten müstefit olagelmişlerdir.İslâmdan önceki devirlerde, gerek zevcenin teaddüdü, gerek zevcenin tatlîki hususları, belli bir sınıra tâbi olmayarak, hükmünü icra etmekteyken, islâmın nurlu şeriati, pek mühim olan işbu iki meselenin, ikisini dahi sınırlandırarak, talâkın cevazını üçe, ve zevcenin teaddüdü müsaadesini dörde, indirmiştir.

Üç talâktan sonra, zevciyyetin iadesi hakkı, nefislerin çekineceği bir hal ile meşrut kılınmış olduğu gibi, dörtten ziyade zevcesi olanlara dahi, — asri saadette — onlardan yalnız dördünü ihtiyar etmeleri hakkında, emir verilmiştir.

Talâka terettüp edecek, pişmanlığın telâfisi maslahatınca, talâkta belli bir adedin meşrû kılınması, makul olduğu gibi, neslin çoğalması mesalihince zevcelerin teaddüdü dahi, makuldür. Ekmeğin büyüğü, hamurun çoğundan olmak tabii, ve milletler arasında, nüfusun matlup derecede çoğalması, kat'î ve zaruridir.

Bununla beraber, talâk olsun, zevcenin teaddüdü olsun, dini İslâma, vâcip olmadığı gibi, mendup dahi değildir. Belki, ihtiyacı olan için sadece bir müsaadeden ibarettir.

Talâk, âtîyen mübeyyen olduğu üzere, ehli islâm şeriatinde, öz helâl (halis mübah) dahi değildir. Hadîsi şerifte «Cenabı Hakca en sevimsiz olan helâl, talâktır» buyurulmuştur. Teaddüdü zevce hakkında dahi, Cenab-ı Hak: «Hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer ve dörder tane nikâhlayınız» âyetiyle izin vermekle beraber «Eğer adâlet yapamamaktan korkarsanız o zaman bir tanedir.» (Nisâ: 4). diye, birden ziyade zevceleri olanların nafaka ve — zevciyette nevbet — adaletiyle, mükellef bulunduklarını — bildirmek için — evleviyyet birde, olacağına, irşat buyurmuştur.

İş, icaba mebni ve ilâç, illete göre olacağından, insan, hakikî ve sahih hâcet ile muhtaç olduğu şeye, mezun olmak, ondan menedilmekten, ehaktır, iş daraldığı vakit, genişler, kaidesi, şer'î olduğu gibi, hem de tabiidir. Zevcenin teaddüdüne, itiraz edenler bile fiilen bir kadınla, kani ve razı olamamaktadırlar. Talâka itiraz edenler de, onu — içten — temennidedirler. Onlarca, firaşın teaddüdü, vâki, fakat nesil ve zürriyyet zâyidir.

Nesil, zayi edilmediği takdirde ise, anne mağdur ve metrestir (3).

İşte ehli İslâmın, bu hususta onlardan farkı, firaş teaddüdünün dahi, meşruiyyet dairesinde olması, ve nesil ve zürriyyetin, yine meşruiyyet veçhile, ziyadeleşmesidir.

Dini islâmda erkekler, müteaddit zevce ittihazına memur olmadıkları gibi, kadınlar dahi, iştirak ortak kabulüne, mecbur değillerdir. Bundan dolayı, karı koca arasında ayrılık vukua geldiği de olur. Bundan da kadınların, ehli islâm şeriatinde — sanıldığı veçhile — esir gibi olmadıkları anlaşılır ki, kadınlar kocalarından, talâk isteyebilmek hakkını da, hâiz bulunuyorlar demektir.

Keşki, müteaddit zevce idaresine muktedir erler olsa da, ensâlin yetişme yeri olan, bir çok kadınlar, evlerde muattal kalarak (4), kocamasalar! Kız tevellüdatı, erkekten çok olmakla beraber, kadınların, âdet ve gebelik gibi, ârızalara maruz bulunmaları, ve (iyas) yaşına (5) varıp, nesilden kesilmeleri dahi, bu meseleler için erkeklere hak vermektedir.

------------------

(1) Kasm, cezm veznindedir. Âtide kendi faslı vardır.

(2) Bundan, kadınlar dahi, kendilerince ahkâm çıkarmak istemesinler. Çünkü, erkeklerdeki, kuvve-i gariziyye onlarda yoktur. Kadın erkeğe, yakın olmadıkça,kadınlığını bilemez.

(3) Annesi (metres) olan çocuğa haramzade, denir. Nitekim, mukabili,helâlzadedir.

(4) Kızın bülûğundan sonra, evde kalması kendisi için, ne kadar zararlı ise,nesilden kesilmesi de milletin tezayüt edememesi noktasından o kadar zararlıdır.

(5) İyas yaşı için, kitabı taharenin, (ahvali nisâ) bahsine müracaat oluna.

   
© incemeseleler.com