Şehit ki, maksat şehidi-kâmildir: Hak yolunda maktul olmaktır.
Şehit, ya şahit veya meşhut, mânâsiyledir. Birinciye göre Hakkın indinde sahih olacak mânâ veçhile, hazır olarak merzuk bulunmak gibi, bir mânâya mebni, ve ikinci itibara göre, — cennetle meşhut kılınmış — bulunduğuna mebni, «şehit» tesmiye olunur. Cemî, şühedâdır.
Şehîdin islâm dinindeki yeri ve değeri, «Allah yolunda öldürülenlere, ölüdür demeyin. Zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz.» (Bakara: 154). Ve «Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın, bilâkis Rableri katında diridirler. Allahın fazlı kereminden kendilerine verdiği nimetlerle sevinç içinde sızlanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere, korku olmadığını ve üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler. Ve yine müjdelemek isterler ki; Allah katından büyük nimetler ve fazladan ihsanlar vardır, ve Allah müminlerin ecrini zâyi etmeyecektir.» (Âli İmran: 169, 170, 171)
âyeti kerimeleri ile bildirilmiş, ve bu âyetler gereğince, şehitler en büyük saadete nâil olup, ahiretçe mümtaz oldukları gibi, dünya hükümlerince de, yıkanmadan namazları kılınmak ve hadîsi şerif mucibince, kanlarıyla defn olunmak imtiyaziyle, müslimînin sâir emvatından, mümtazdırlar.
Onların bu dünyevî imtiyazları, âtide sayılan şartlar ile meşrut ve mukayyet olduğu gibi, kimi dünya ahkâmında, ve kimi âhiret sevabında, onlara iltihak eden bir takım mümtazlar dahi olmakla, şehitler; dünya şehidi, âhiret şehidi ve dünya hem de âhiret şehidi, diye üçe taksim olunup, onlardan —şehidi kâmil— ancak üçüncü kısımdır ki, dünya hükmünü ve âhiret sevabını, camidir. Birinci kısım, yalnız dünya hükmünce ve ikinci kısım, yalnız ukba ecriyle onlara mülhaktır. Birinci kısım efradında — Allahın fadlı ile — âhiret ecrini, ihraz edenler dahi olur.
(Şehidi kâmilin) ve dünya hükmünce ona mülhak bulunan birinci kısım efradının, zikrolunan ahkâm veçhile, yıkanmadan namazları kılınmak, altı şart ile meşruttur: akıl, bülûğ, hadesi ekberden taharet, haksız yere öldürülmek, katl muharebatın gayride vukubulmuş ise, onun teammudî kısmiyle, vâki olmuş olmak, katl sırasında derhal ölmüş olmak yâni, mürtes maktul olmamak.
Birinci şart icabınca, deli ve ikinci şart mucibince, bülûğa ermemiş küçük ve üçüncü şart mucibince, cünüp, âdetli veya lohusa olanlar, mezkûr hükme dahil olmayıp, gasl ve tekfin olunarak, namazları kılınmak lâzım olduğu gibi, dördüncü şart mucibince, recm ve kısas misilli bir hakka binaen, maktul olanlar dahi, gasl ve tekfin olunmak ve namazları ondan sonra kılınmak lâzım gelir.
Maktuliyyet kaydi, bir yerden yuvarlanarak veya ateşte yanarak veyahut üzerine bir şey yıkılarak veya suda boğularak ölen, yâni, âharın maktulü olmayan, meyyiti musaptan yâni bir âfete giriftar olarak ölenden ihtiraz olunmalıdır ki, ondan, ve maktul olup da, katili malûm olmadığından, haklı veya haksız öldürüldüğü bilinemeyenden, gasl sakıt olmaz.
Kendi nefsini (yâni canını), veya malını, yahut müslimînden veya ehli-zimmetten (hakkının korunması müminlerin zimmetinde bulunanlardan) birini müdafaa ederekten maktul olanlar, haksız yere öldürülenler cümlesindendir ki, onlar teammüden katl ile maktul olmak yâni, cerh edici âletle kasden öldürülmüş bulunmak, şartı ile yıkanmadan üzerlerine namaz kılınır.
Beşincisi, teammüden katidir.
Teammüden katlin gayri olan, katil nevileri — ki, onlar: teammüde benzeyen, hataen, bir sebeple, katildir ve mucipleri kısas değil; diyettir — ile maktul olanlar bu hükme dahil olamayarak, yıkanırlar.
Bundan yani kısas terettüp etmek meselesinden, kendi usulünün — ebeveyn, ecdat ve ceddatından birinin — maktulü olan çocuk ile, efendisinin maktulü olan köle ve cariye, müstesna olup, bunlarda, ve kısasa bedel mal alındığında, kısas — ârizî olarak — sâkit olmuş olduğundan dolayı, aslî hüküm olan —gasilsiz— salât, câri olduğu gibi, muharebe maktulleri dahi öldürmenin teammüdî olması kaydından müstesna bulunmuştur ki, onların kaatili gerek bâği ve âsî veya yol kesici olsun, ve öldürmek gerek sebepli veya sebepsiz, vukua gelmiş bulunsun, yıkanılmayarak, namazları kılınır.
Altıncı şart olan, mürtes maktul olmamak kaydine gelince; mürtes, irtisastandır. İrtisas: ölüm derecesinde yaralanan kimse, hemen vefat etmemekle — mücadelenin sona ermesinden sonra — müdavat ecliyle (1), başka yere nakl olunduktan veyahut — yemek yemek, su içmek, uyku uyumak konuşmak alış verişte bulunmak gibi — hayat menafiinden bir menfaat ile müteneffi olduktan, yahut aklı başında olarak, üzerinden, bir namaz vakti geçtikten sonra, vefat etmektir.
İrtisas, gaslin terkine mânidir. Hazreti Ömer, Osman ve Ali (Rıdvanullahi teâlâ aleyhim.) hep şehit iken, Hazreti Ömer ve Ali mürtes olduklarından yıkandılar. Hazreti Osman, mürtes olmadığından yıkanmadı.
Mezkûr şartlar kendisinde toplanmış olan şehîd, — Uhud vakası şehitleri gibi — kaniyle tekfin olunup, yâni kanlı olan elbisesinden soyulmayıp ve — yıkanmadan — namazı kılınarak defnolunur.
Üzerinde, kürk ve hırka gibi, kefene salih olmayan, fazla elbisesi var ise, çıkarılır. Silâh ve zırhı dahi alınır. Ayakkabı ve baş kisvesi de çıkarılır. Kefeni-sünnetten nâkıs olanı, tamamlanır ve zâit olan kısmı üzerinde bırakılır.
Maktul olduğu zaman, üzerinde bulunan elbiseyi, tamamen almak ve onu başka bir kefene sarmak, mekruh olur.
Mezkûr şartları câmi olmayan meyyit, ateşte yanmak veya suda boğulmak, yahut tâunda ölmek gibi, âhiret şehidi dahi olsa, onun dünya ahkâmından olan, teçhiz işi, müslîminin umum ölüleri veçhile, olur.
Müslimînin maktulleriyle, küffarın maktulleri ve müsliminin meyyitleriyle küffarın meyyitleri, muhtelit olduğu takdirde, müslimin daha çok ise, namazları kılınır. Ve müslimine, diye niyyet olunur.
Küffar daha çok veya müsavi miktarda ise, namazları kılınmaz. Meğer ki, müslim olanlar, belli olmuş ola.
------------------
(1) Kendisine bakılmak için değil de, altında kalıp çiğnenmemek için, bir tarafa kaldırılmak, irtisastan mâdûd değildir. Sayılan menafiin, muharebe sona ermeden olması dahi, irtisas sayılmaz.