İskat ki, düşürmek demektir. Farz ve vâcib olarak, ölünün zimmetinde kalan namazlara taâllûk eder ki, gece ve gündüz farzlarından her vakit namazı ve bir de, salâtı vitir için olur. Yevmi altı namazdır.
Mükellef, bunları îmâ ile olsun, edaya kaadir iken, edâ etmediği gibi kazâ dahi etmeyerek, ömrü encama ererse, ona bunların iskatini, vasiyyet etmek, lâzım gelir.
Bedene hâs ibadet, niyabet kabul etmez olduğundan, salâtının sevabını biri, — ölü ve diri — diğerini bağışlayabilirse de, kimsenin namazını, kimse kılamaz. Hadîsi şerifte: «Bir kimsenin orucunu, başka bir kimse tutamaz ve namazını kılamaz ve lâkin, tarafından tesadduk eder.» buyurulmuştur.
Meyyitin metrûkatının üçte biri, kendinin ihtiyaçlarını karşılamaya medar olmak üzere, kendisine ait olduğundan, ondan salâtın iskatini vasiyyet ederse, verilecek fidye yüzünden husule gelecek, fukara kalblerinin hoşluğu sebebiyle, — bifadlillâhi teâlâ — onun afvı umulur. Meyyit vasiyyet etmemiş olduğu takdirde veli, yahut başka biri, onun tarafından iskatı teberru ederse — inşallahü teâlâ — câiz olur.
Gerçi, namaz için fidye îtası, mansûs değildir. Ve mansûs olan, oruç fidyesine, onu kıyas etmek dahi — kıyaslanan hüküm, makul olmadığı için — sahih değildir (1). Ve lâkin, ibadet bâbında bu, ihtiyâttır (2). Salâtın fidyesi — indallah — salâta kâfi ise, febihâ. Ve illâ, meyyit için, sadaka sevabı hâsıl olur.
Meyyitin velîsi, yâni — veraset veya vesayete mebnî — mâlinin ken dinden sonra, mutasarrifi, onun vasiyyeti üzerine (3) metrukâtının sülüsünden (4), her günlük, altı namazdan, her biri için, bir fakirin akşamlı sabahlı, yiyeceğini ihraç eder yâni, ona birer Sadakai-fıtır miktarı şey. îta eyler. Sadakai-fıtır, kitâbüs-savmda mübeyyendir. Onu — aynen veya kıymeten — verir. Fakirin hacatının tenevvüüne mebni (5), kıymetten efdâldir.
Bunda adet mansus olmadığı için, onları müteaddit fakirlere vermek câiz olduğu gibi hepsini bir fakire vermek dahi, câizdir (6).
Meyyitin vasiyyet ettiği mal, üzerinde olan hakkullaha vefa etmediği, yahut onun sülüs mali, iskatına kâfi olmadığı ve yahut kendisi vasiyyet etmemiş olmakla, bir kimse, onun tarafından, az mâl ile teberrû etmek isteyip, mal yetişmediği takdirde, meyyitin zimmetini, üzerinde olan hakkullahın hepsinden ibra için çare: Devir usûlüdür ki, meyyitin orucundan ve namazından ve sâir, hakkullahından mevcut malin tekabül edeceği miktar, takdir olunduktan sonra, o mal, o miktarın meyyitten iskatı kasdiyle, fakire verilir (7). Fakîr dahi, onu alıp, kabul ettikten sonra, mûtî kim ise, ona hibe eder. Kendisine hibe olunan dahi, hibe tamam olup temellük hâsıl olmak için, onu kabz ettikten sonra, teberrüan ber vechi iskat — fakîre îtâ eder (8). Fakîr onu ahz ve tekabbüldensonra, mûtiye hibe edip, mûtî, o hibeyi kabz ile temellük ettikte, yine -iskat veçhile - fakire îtâ eyler ki, o mâl meyyitin üzerinde, oruçtan ve sâir, hukuku-vâcibeden, zan ve tahmin olunan miktara tekabül edinceye kadar, arada deveran eder (9). Ve her devirde, mal miktarı hak, iskat edilmiş olur (10).
------------------
(1) Hattâ, hali-marazda, salâtı için, fidye vermek olmaz. Orucu için olur.
(2) Bunun içindir ki, salât fidyesinin meyyite kifayeti — inşallah — denilerek, meşiyyete tâlik olunmuştur. Kıyas mesaili, meşiyyete tâlik olunmaz, Namazoruçtan daha mühim olduğu için, bu istihsanda, fukaha meşayihinin, kelâmları müttefik olup, aralarındaki ihtilâf, ancak bir günün namazı dahi, bir günün orucu gibi,iskat olunur, olmasındadır. Mûtemed olan ikincisidir.İskatı salâtın, aslı yoktur, diyenler cehalet etmektedirler.
(3) Vasiyyeti olmasa, vârise ihraç etmek (yâni iskatı icra eylemek) lâzım ol.maz. Onlar, bu işte, müteberri olabilir. Sadakai-fıtır ve nafakai-vâcibe ve kefaratve hac vasiyyeti ve nezir sadakası ve farz vâcib olan oruçlar misilli, sair hukukuvâcibe için dahi, iskat yapılır.
(4) Çünkü, meyyitin hakkı marazı mevtinde, ancak malinin sülüsündedir. Sülüsana, varisin hakkı, taallûk eder. Sülüsü vefa etmediği takdirde, ziyadesi için,vârisin izni gerektir. Varisin icazeti olmadıkça, hakkına tecavüz olunmaz.
(5) Çünkü, fakir sadakai fitirin teallûk ettiği şeylerin, aynlerinden, bazanmüstağni olup, paraya muhtaç bulunur ki, onu havayicine sarf eder.
(6) Fidye, ibaha kâfi olur mu? İki kavlin meşhuru, olur.
(7) Meselâ, namaz borcu çok ve buğday az olsa, bir günün altı namazınabedel, bir fakire üç saa' buğday verilir ki, her namaz için, bir saın yarısı olan beşyüz. yirmişer dirhemden, üç bin yüz yirmi dirhem buğdaydır, yahut onun bedelibulunan meselâ, ikişer kuruştan on iki kuruştur.. Fakir onu, ahz ve kabz ettiktensonra, îtâ edene hibe etmek ve hibe olunan zât ki, evvelce mûtî ve şimâl mevhubünlehtir, onu bâdel-kabz, yine fakire vermek..., suretiyle, namazlar, ödeninceyekadar, bu veçhile devr olunur.
(8) Devr olunan mal, müsabih dahi olsa, ilk defadan sonra, teberrû eden mûtidir.
(9) Kabz ve defin tekrarı, lâbüddür. Fakirin biri, onu ahz ettikten sonra, hibeolarak defi eylemese, ona — zahirde — nâil olmuş olur.
(10) Dürru Muntekada mezkûrdur ki, meyyitin ömrü miktarınca iskat yapmakisterlerse, müddeti ömrünü hesap edip, erkekte onun on iki senesi ve kadında dokuz senesi, çocukluk müddeti olmak üzere bittenzîl, bâkîsi için iskat olunur. Parasıvefa ederse ne âlâ, etmezse, devir yapılır.