Mai mutlak, beş kısımdır: Tahiri mutahhir gayri mekruh, tahiri mutahhir mekrûh, tahiri gayri mutahhir, gayri tahir ve meşkûk (Bu taksim, suyun râkid ve az olanında aşikâr olur.)
(Tahiri mutahhir gayri mekrûh) Şol mai mutlaktır ki, evsafı asliyesi üzerine kalıp, âtide gösterilen ârıza kısımlarından hiç biri, ona âriz olmamış ola. İşte o gibi sular, hem pâk, hem pâkleyici, hem de istimali gayri mekrûhtur: Taharet ve nezafette ve yemek pişirmekte kullandığımız sular bu kısımdır.
Mai zemzem, bu kısmın efdalidir. Onunla abdest almak, gusül etmek, kerahetsiz caiz, hem de sevabı çoktur.
(Tahiri mutahhir mekrûh): Şol mai mutlak ve pâktır ki, ondan ev kedisi gibi bir hayvan içmiş ola.
Kedi gerçi, canavardır. Canavarın artığı ise, necistir. Lâkin onun ehli kısmı ile iptilâ umumî olduğundan onun artığını, şer'î münir, mekrûh mertebesinde tutup, ona necis dememiştir. Vahşisinde yâni dağ kedisinde o sebep cari olmadığından onun artığı, sair eti yenmeyen vahşilerin artıkları gibi necistir.
Sokaklara salıverilmiş olan tavuğun, çaylak ve doğan gibi yırtıcı kuşların, fare ve yılan gibi evlerden eksik olmayan haşeratın artığı dahi, ev kedisine emsal olarak, bu kısımdandır. Başka su olduğu halde bu suyun kullanılması tenzîhen mekrûh olup, olmadığı takdirde istimali kerahetsiz caizdir. İçmekte ve yemek pişirmekte dahi kullanılmasında beis yoktur.
(Tahiri gayri mutahhir), nefsinde tahir ise de, abdeste ve gusüle salih olmayan su demektir. Buna (mai müstamel) dahi denir. Bu, o sudur ki, ref'i hades için, yahut iskatı farz için, yahut da, hayırlı bir iş için uzuv veya cesedi insanide kullanılmış olsun.
Ref'i hadese misâl: Abdesti olmayan kimse abdest almaktır. Bunda niyet dahi şart değildir. Hattâ, abdestsiz olan kimsenin, serinlemek ve birine öğretmek kasdiyle, aldığı abdest dahi kendisinden hadesi kaldırır. Bu hususta, çocuğun abdesti dahi bâliğin abdesti gibidir.
Hades, asgar ve ekbere şâmildir.
Gusülde kullanılan su dahi (tahiri gayri mutahhir) dir.
Iskatı farza misâl: Abdest âzâsından birini veya ikisini yıkamaktır ki, abdest sübûten ve zevalen, tecezzi etmediğinden, onunla hadesi uzuv zail olmaz ise de, farz sâkıt olur.
(İstihsali mesubete misal): Abdesti var iken, «nurün alâ nur» olmak üzere, sevap kasdiyle bir abdest daha almaktır. Niyetsiz sevap olmadığı cihetle, bunda, taat kasdi şarttır. Abdestli bir kimse, serinlemek için, bir abdest daha alır ise, su müstamel olmaz.
Sevaba münafi olan israfa vardırmamak için, ikinci abdestin, (meşruu bittahara) olan bir ibadeti ifadan sonra, ve hiç olmazsa meclisi diğerde, sevap kasdiyle, alınmış olması şarttır. İkinci abdestte taat kasdi olmaz ise, meclisi aharda dahi olsa, israf olacağı cihetle, mai müstamel olmadığı gibi, meclisi vahitte olduğu ve evvelki abdest ile (meşruu bittahare) olan bir ibadet ifa edilmeden, ikinci abdest alındığı surette dahi, taat kasd olunsa bile, yine israf demek olmakla, tahrîmen mekrûh olup, mai müstamel olmaz.
Yemeğe oturmak için,. yemekten kalktıktan sonra, el yıkamak dahi sünneti seniyye kasdi ile olur ise, sevabı mucib olduğundan, onda kullanılan su dahi tahiri gayri mutahhirdir. Eğer abdesli olduğu halde, elini kir gidermek için yıkar ve taat kasd etmez ise, istimal olunan su, bu kısımdan olmaz. Zira, onda (hadesin ref'i) olmadığı gibi, ne iskatı farz, ne de ikamei taat vardır.
Abdesti var iken birisine, öğretmek kasdiyle, abdest almak dahi böyledir. Gerçi hayırlı bir şey öğretmek dahi taattır, lâkin fiilen olması mahsus olmayıp, kavlen olmak dahi sahihtir.
Tahir olan, çamaşır, kap kacak gibi şeyleri dahi yıkamak böyledir, yâni bu suretle kullanılan su dahi müstamel sayılmaz.
Su, abdest uzvunda durdukça, - tathir zaruretine binaen - müstamel olmayıp, uzuvdan ayrılması akabinde, müstamel olur. Mai müstamelin hükmü tahir olup, mutahhir olmamaktır ki, haddi zatında, tahir ve hattâ pislikleri bile, izale edici ve temizleyici ise de, hadesi giderici değildir. Haddi zatında temiz olduğundan, sıçrayan veya havluya alınan abdest suyu, isabet ettiği yeri pislemez. Ancak, abdest alınan suyu bir kapta biriktirerek, onunla abdest almak sahih olmaz. Netekim, Nebiyyi ekrem (Sallallahü teâlâ aleyhi vesellem) efendimiz ve» ashabı, birçok seferde suya muhtaç oldular, fakat müstamel suyu, bir daha kullanmak için top-lamadılar. Birinin almakta olduğu abdest sularının akıntısından, diğeri abdest almak dahi sahih olmaz. Sakalda kalan su ile başı mesh etmek caiz değildir.
Mai müstamel, kendisi tahir ve hattâ, necisleri ve pislikleri izale edici ve temizleyici ise de, aslında murdar sayıldığı için, içmek ve o su ile hamur yuğurmak, tenzihen mekrûhtur. Abdest alınırken akan suların üstüne sıçramasından sakınmak lâzımdır.
(Gayri tahir) ki, necis ve pis demektir: Durgun ve az olduğu halde içinde necaset bulunması (mutlak) veya (galebei zann) ile bilinen, akıcı veya çok olduğu halde, pisliğe değmiş olmakla pislik eseri kendisinde aşikâr görülen (su) dur. Pisliğin suya veya suyun pisliğe yaklaşması demektir. (Eser) dahi, renk, tad kokudur. (Rakid), akmayan, durgun su demektir. Rakid olan suyun üzeri ölçülerek (mesaha arşını ile) yüz arşın murabbaından eksik olur ise, ona (kalil) denir. Suyun sathı, yüz arşın kare veya daha ziyade ise, ona (kesir) denir.
Mai cari, kesir hükmündedir. Suyu çok olan mahalle (büyük havuz), suyu az olursa (küçük havuz) tâbir olunur.
Dört köşeli olan havuzun sathı, yüz arşın murabbaı olmak için her hattının onar arşın olması lâzımdır. Havuz, yuvarlak ise, sathının yüz arşın murabbaında olması için, çevresinin otuz altı arşın olması gerekir. Kullanış, satıhdan olması hasebiyle, derinlik nazara alınmaz.
Su avuçlandığı vakit, derinliği açılmamak, büyük havuz için yeter sayılır. Akıntı dahi suyun yüzü itibariyle olduğundan, altındaki delikten veya musluktan akması ile, su akıcı sayılmaz. Su hazinesi, küçük havuz olursa, fare ölüsü dahi onu pisletir.
Durgun su, pisliğin telâkisi ile; - onda pisliğin eseri görülmese dahi pislenmiş olur: Köpeğin yalaması, içine bir damla kan veya sidik veyahut şarap düşmesi, içinde leş bulunması gibi, (Necasetin nevileri hakkında, kuyu faslında malûmat vardır):
Bir şeyin oluşu veya telâkkisi, yakînen bilinmek veya (zannı galip) ile zannedilmek gerekir, şüphe ve tevehhüme itibar olunmaz. Şek suretinde suyun kokmuş bulunması bile engel sayılmaz. Çünkü, (koku) temiz bir şeyin katılmış olması veya suyun çok durmuş bulunması sebebiyle de olur. Asıl olan taharet, yâni temizliktir. Bunun için, soruşturmak dahi gerekmez. (Hazreti Ömerin huzuru ile, bir havuza tesadüf edildikte, orada hazır bulunan, Amr-İbnül-Âs hazretleri, havuzun sahibine, senin havuzuna canavarlar gelir mi, diye sorduğunda, Ömerül-Faruk hazretleri, havuz sahibinin cevap vermesine meydan vermiyerek sen bize haber verme, buyurmuştur. Bu, habere göre, misafire takdim edilen taamın, nereden hasıl olduğunu, ev sahibine sorması, caiz olmaz.)
Mai cari: Halkın akar saydıkları sudur. Akar suyu, «bir saman çöpünü götüren sudur» diye târif etmişlerdir. Akışta, kuvvet olmak, - kavli esahta - şart olmamakla, yukarısı kapatılan nehrin, kuvvetsiz akan suyu dahi akıcı su sayılır.
Gerek mai kesir, gerek o hükümde olan mai cari, ikinci kısımda mezkûr, kerahet sebepleri ile mekruh olmadığı gibi, yalnız, pisliğe mülâki olmasiyle (meselâ köpek yalaması içine bir miktar kan veya pislik yahut şarap karışması, veya leş, gait düşmesi ile) dahi' pislenmiş olmaz. Meğer ki, üç vasfından birinde yâni, ya renginde yahut tadında yahut da kokusunda necaset eseri görülmüş ola. O halde, onun pislik karışmış olan kısmı, pis olmuş olur.
Eğer necaset eseri, onun her cihetinde zahir ise, o halde, necis gali olmakla, - o su, velev ki akıcı olsun - pistir, kullanmaya müsait değildir. Onunla ancak, arz ve nebat sulanabilir. Sığır, deve, davar gibi hayvanlara dahi içirilmesinde beis görülmemektedir.
(Mai meşkûk), ehlî eşeğin ve ondan doğan katırın artığı olan durgun az suyun, temizliğinde şüphe yok ise, hadesin izalesine müsait olup olmadığı fukahaca meşküktür. (şüphelidir.)