Müslümanlığın faydaları pek çoktur. İslâm akidelerini kat'i olarak kabûl eden kimse:

Evvelâ, Cenâbı Hakkı şânı rubûbiyyet ve kuddûsiyyetini şâyân olduğu veçhile tanımış ve takdîs etmiş ve kendinin aciz ve ubûdiyyetini bilmiş ve ona göre, her hâlü-kârde Cenâb-ı Rabbül âlemine tevekkül ve itimâd üzere olup, korku ve ümidde ol Zâtı zül-celâli vel-ikrâma bağlanmış, evhâm ve hayâlâte sapmamış olur.

İkincisi, Kur'ânı Kerîmin ilk sûresi olup, beş vakit namazın her rekâtında okuduğu fâtihai şerîfenin başındaki (el-hamdu lillâhi rabbil-âlemin) âyeti celîlesini görüp, herkesi kendi gibi, Allahın mahlûku ve zâtı kibriyânın kulu bilerek, kimseye yan bakmaz ve can yakmaz olduktan başka, zaten Hak celle ve âlânın sıfâtı sübûtiyyesini yakînen bilmiş olmakla kendinin ahvâl ve ef'âlini, Cenâbı Hakkın Semî ve Basr sıfatlarına karşı dâirei-edebte, ve tasavvurât ve muzmerâtını Cenâbı âlimül-gaybi veş-şehâdenin sıfatı ilmiyyesine karşı mihveri istikamette tutup, emri-hâlika tâzim ve îtinâ ve halk ile olan muamelâtını şefkat ve hakkâniyete binâ eyler.

Üçüncüsü her namazda (iyyâke nâbudu ve iyyâke nesteîn) diye ibâdet ve ubûdiyeti münhasıran Cenâbı Hakka eyler. Ve inâyet ve muaveneti ve hidâyet ve mağfireti ondan bekler.

Dördüncüsü, Hazreti Hâtemül-enbiyâya imân etmiş olması hasebiyle bütün enbiyâ ve mürselîni tasdik etmiş ve dinin esasının tevhîdibârî ve takdisi zâtı İlâhi olduğunu anlayıp, bütün dinleri o noktada birleştirmiş ve her Nebiyyi zî-şanı Cenâbı Hakkın mümtaz kulu ve Resûlü olmak üzere tanıyıp, Rububiyette Zâtı Bârîye kimseyi şerik etmemiş ve Peygamberleri tasdik ve tebcilde birbirinden tefrik eylememiş olur.

Beşincisi, kadere imânı- cihetiyle hasbel-kader bir keder ve musibete uğradıkta Cenab-ı Hakkın takdiridir diyerek teselli bulmaya çalışacağından teessürü, azîm ve devamlı olmaz. Ve eltâfı İlâhiyyeden ümidini kesmez.

Altıncısı, Âhirete imânı cihetiyle mesâibi dünyeviyyesi ne kadar ço-ğalsa, yeis ve nevmidi hâline gelmeyip, ve binâenaleyh, intihar etmek teşebbüslerinde olmayıp, Allahın âhiretteki mükâfatını bekleyerek sabırlı olur.

Yedincisi, Hazreti Fahri Rüsüle icâbet ve mutâbeatı sebebiyle ol fahri dü-cihânın siyeri seniyyesini ve terâcümü sahâbesini tetebbû ile mâili mekârimi ahlâk olup, hikmet, iffet, şecâat, sehâvet gibi ahlâkı fâdıla ile mütehallik olmağa ve âlî-himmet ve âlî-cenâb olup, bu bekasız âlemin geçici lezzetlerine göz dikmeyerek dünyayı, âhiretin tarlası olmak üzere tanımağa ve hilkatinin müsâid olabildiği iyi hizmetlerle güzel nam bırakmağa çalışır. Ve Cenâbı Hakkı çok andığı cihetle kalbi zikrullah ile münevver olup, san'at ve ticâreti ve hizmet ve kitabeti, kendisini Cenâb-ı Hakkı anmaktan alıkoymaz. Ve cidden muhibbi dünya olmadığı için, nefsini âhiret yolcusu bilerek, eceli hulûlünde, dünyadan müfârekatı müşkil görmez olur. Havf ve hüzün üzere olmayıp âsûde-hâl ve münşerihül-bâl olarak yaşar. Sâhibi-hevâ değil, ehli-sıdk ve ehli-vefâ olur!

Kur'ânı Kerîmde sahâbei güzinin evsâfı celîlelerine bak ki, onlar, hep bu dinî mübînin tâlîmatiyle yetişmiş ve Hazreti fahrül-mürselinin izinden gitmiş bahtiyarlardır (1).

«Sâbirler sebâtkârlar, sâdıklar, vefâkârlar, tâatteler, infaktalar, seherleri istiğfardalar.»

«Tevbe ediciler, ibâdet ediciler, oruç tutucular, rükû' ve sücûd ile namaz kılıcılar, iyiliği emir ve kötülüğü nehy ediciler, Hududullâhı muhâfaza edip, şeriatin tâyin ettiği daireden çıkmayıcılar, tasadduk ve Hakka inkiyâz ediciler ve Allahü taâlâyı çok anıcılar.»

«Mallarında muhtâçlar için, hak bilip gerek kendilerinden bir şey isteyenlere ve gerek kimseye hâllerini bildirmeyenlere îtâ ve in'am ediciler.»

«Küffâr ve dinsizlere şiddet üzere olup, kendi aralarında müşfikane muâmele ediciler, ibâdet âsârı ile yüzleri nurlular.»

«Ticaret ve alış verişleri kendilerini Allahu anmaktan ve ikamei salât ve îtâi zekâttan ve sadakattan meşgul ve men-etmeyip, âhiret gününden hazer ediciler.»

(Sahâbei Kirâm) Muhâcirin ve Ansâr isimleriyle başlıca iki kısım olup, (Muhacirin) Mekkenin fethinden evvel Mekkeden Medineye hicret eden Mekkelilerdir. (Ansâr) Muhâcirîne yardım ve dine nusret eden Medine'lilerdir.

Cümlesinin efdâli Şeyneyn muazzameyn, yâni Hazreti (Ebû Bekiris-sıddık) ve Hazreti (Ömerül-fâruk) ve bâdehû Hateneyni Mükerremeyn yâni Hazreti (Osmânı Zin-nüreyn) ve Hazreti (Aliyyül-Murtazâ) dır.

Bu zevâtı Fehâme, Hulefâyı Râşidin ve Ciharı Yârı Güzîn tâbir olunur. Aşağıda sayılan altı zât ile beraber cümlesine (Aşerei Mübeşşere) denilir ki, hepsi de dünyada iken Cennet ile müjdelenmişler demektir. Hazreti (Talha) ve Hazreti (Zubeyr) ve Hazreti (Abdurrahmân bin Avf) ve Hazreti (Ebû Ubeyde) ve Hazreti (Saad bin Ebi Vekkas) ve Hazreti (Said bin Zeyd) Rıdvânullâhi Taâlâ aleyhim ecmain!..

İranî ve Turanî ve ekseri mamûrei cihanı bunlar feth etmişlerdir. Ve dîni İslâmı dünyaya yayarak mürebbi-i âlem olmuşlardır.

Ey esirgeyen ve bağışlayan! Bizi doğru yola, kendilerine nimet verip, gazaba uğratmadıklarının yoluna ilet, sapıkların yoluna değil, Müslüman olarak canımızı al, ve bizi Salihlerin aralarına kat.

------------------

(1) Sahâbei kirâmın, üstün ve ilâhî insanlar olduklarına dair, nice âyâtı kerîme vardır. Hülâsaları, buraya alınanlar; Ali - imrân, Tevbe, Ahzâb, Nûr, Fetih ve Meâric sûrelerinden alınmıştır.

   
© incemeseleler.com