Malının kırkta birini, Allah yoluna ayırıp tahsildarına teslim etmek ve tahsil olunmakta değilse, kendi din kardeşlerinden muhtaç bildiği kimselere vermektir. Şu şart ile ki, verdiği kimse, kendi usûl ve furûundan ve âli-hâşimden olmayacaktır.
Zekât, bir malî ibâdettir ki, onunla ehli-islâmın, hür ve zengin olan âkîl ve bâliğleri mükelleftir.
Altın ve gümüşün, gerek meskûküne, gerek hullîy ve evânîsine (1) ve hayvanlardan deve, davar (2) ve sığır cinslerine terettüp eder.
Sair emvâle, ticaret niyeti olmadıkça, zekât terettüp etmez. Meğer ki, icârât ve ticaretten birikmiş nukûd ola.
Nakdin nisâbı, yâni zekât terettüp edecek mikdârı, gümüşte iki yüz dirhem (3), altında yirmi miskaldır (4).
Zekâtın şartı: Sahibinin o meblâğa mukabil, borcu olmamak, meblâğ ihtiyâcı asliyesinden fazla olmaktır ve üzerinden bir sene-i kâmile geçmektir.
Develeri olan kimse, her beş devede bir koyun ve davarı olan kimse, her kırk davarda bir davar, sığırı olan kimse, her otuz sığırda bir dana verir.
Bunlarda (Sevâim) olmak yâni yılın çok zamanında, ahırda beslenmekte olmayıp, kırlarda yayılır olmak dahi şarttır.
Meyve, sebze ve diğer mezrûâtta, elde edilenin onda birini vermek bilâistisnâ, yâni (aklü-bülûğ) şartı olmayarak herkes için vazifei şer'iyyedendir. Bunda nisâb dahi şart değildir. Eğer kova ve dolap gibi vasıtalarla, sulanmakta, ve bu sebeple güçlük çekilmekte ise, öşrün yarısı verilir.
------------------
(1) Kemer ve tarak gibi şeyler hulliydir ki, ziynet demektir. Tas ve tepsi, tütün ve enfiye kutusu, zarf ve bardak gibi şeyler evânîdir ki, kab demektir. Gümüşve altından kablar kullanmak erkeğe de, kadına da haramdır. Ancak zînet kısmıkadına helâldir.
(2) Türkçe davar, Arabîdeki ganem gibi koyunu ve keçiyi içine alan bir tabirdir.
(3) Altı yüz kuruş demektir. Zekât olarak (rubû' öşür) verilir ki, onda birindörtte biri yâni kırkta bir demektir. Altı yüz kuruş da on beş kuruş eder.
(4) On dört lira demektir, (Rubû' öşür) miskal hesâbiyle yirmide yarım miskal demektir.