Bir kimse, namaza durmazdan önce anlıyamâdığı, bir çok ince mânâları namaz kıldığı sırada anlar. Bu sebeple namaz, (insanı) zinadan ve îslâm dinine aykırı şeylerden alıkor. Gafillerin namazı, sahibini, bu fenalıklardan alıkoyamaz.   Zira namazın hakikati,   (Allah'ı) zikreden kalbin huzuru ve fikirle sıfatlanan murakabe ile tahakkuk eder.

Namazdaki zikir, gafleti kovar ki o «Fahşâ» diye anılmış olan şeydir. Fikir de, zem olunmuş havatırı (19) tard eder ki, (kitab-ı ilâhide)  «münker» diye geçen şeydir.

Bu (şekilde kılman) namaz, sahibini, ibadetin içinde kötülüklerden alıkoyduğu gibi namazın dışında da kendi işini (değerli bir şeymiş gibi) görmek ve karşılığını istemek gibi (akla ve dine aykırı) şeylerden muhafaza eder.

Denildi ki : Bu şekilde kılman namaz, arifler (20) in gözünün nurudur. Çünkü bu namaz müşahede üzerine kılınmıştır.

Namaz, —farz veya nafile olsun— bedenle ilgili ibadetlerin faziletçe en üstünüdür. Çünkü fenalıkların hepsinin kaynağı bulunan nefsin ıslâhında namazın büyük bir te'siri vardır.

Yüce Allah bir hadîs-i kudsîde buyuruyor ki : َبِالْفَرَائِضِ نَجاَمِىِّ عَبْدِى وِبِالنَّوَافِلِ يَتَقَرَّبُ اِلَىَّ

Mânâsı :

«Kulum,    farzlarla    ben (im    azabım) dan kurtulur, nafilelerle bana. yaklaşır.» (21)

 



(19)   Havâtır :   Kalbe gelen bir hitap olup şu kısımlara ayrılır  :

a)    Rabbânî olur. Buna «inayet ve lûtf-ı ilâhî» adı verilir.

b)    Melekin   kalbe  bırakması   suretiyle  olur.   Buna «ilham» adı verilmektedir.

e)   Şeytanın kalbe atması ile olur. Buna «vesvese»denilmektedir.

d)   Nefsânî olur. Buna da «hatır»  ismi verilmektedir.

Rahmani olan; Rahmet ile gelirse kalbde «Ünst; azametle gelirse «Heybet»; Hikmetle gelirse «sükûn» bırakır. Melekî olan hatır; mübeşşir olarak gelirse kalbte «best» hâli, münzîr olarak gelirse «kabzı hâli,  münebbih olarak gelirse  «ilim» bırakır.

Şeytanî  olan hatır;   günâha teşvik  eder,   fakirlikle korkutur ve fuhşu emreder.

Nefsânî  olan   hatır,   insanı  boş  emellere,   şehvanî arzulara ve kötü huylara davet eder.


(20)    Arif :   Düşünmeye hacet kalmaksızın gördüğünü bilen ve anlayan kimseye denilmektedir. Arif, zevk ve maneviyat yolu ile irfana sahiptir.


(21)    Müsned-i Ahmed b. Hanbel c. VI, s. 260'da bu met ne yakın bir hadîs mevcuttur.


 

   
© incemeseleler.com