Biz bu sebeble VAKIF ahkamından değil bugünkü müslümanların, talan edilen bu mallar karşısında nelere dikkat etmeleri gerektiğinden bahs etmeye çalışacağız.
Kısaca temas edecek olursak: VAKIF bir insanın kendine aid olan bir mülkü, menfaati Allahın kullarına aid olmak üzere ebedi olarak Allaha tahsis etmesidir.
İLK VAKIF İbrahim aleyhisselam ile başlamıştır. Çok zengin olan ve müsafire - muhtaca yardım ederek sevabına nail olan İbrahim aleyhisselam öldükten sonra bu sevabın kesileceğinden mahzun olmuşdu. Mevlamız da mallarından bir kısmını vakfetme fikrini ilham etmiş ve sevabının kıyamete kadar devam edeceğini kendisine haber vermişti. Kabe-i muazzama bir İbrahim a.s. vakfıdır.
Peygamber efendimiz de bunu teşvik etmiş ve sahabe-i kiramın her bireri çok kıymetli arazilerini VAKF etmişlerdi.
Peygamber efendimize ve sahabe-i kirama her hususda tabi olmayı en büyük meziyyet kabul eden ecdadımız bu mes’elede de onlara uymuş ve adeta bir vakıf medeniyyeti kurmuşlardı. Dünyaya gelen çocuk VAKIF beşiğinde sallanır, ölünce mezar tahtaları vakıf tarafından karşılanır, evlenecek kızların bir şeyleri yoksa çeyizleri vakıflar tarafından temin edilirdi. Hizmetçiler ev sahiblerinin eşyasını kırdıkları zaman onları ödeyen, yaralandıkları zaman kuşları tedavi eden vakıflar vardı.
Böyle bir dünyada insanların ne kadar kendilerini rahat hissedeceklerini izaha ihtiyaç olmasa gerek.
Tabii bütün bu hizmetlerin düzgün yürüyebilmesi için de sağlam şartlar lazımdı. bunların başında vakıf malının MUHAFAZASI vardı. Esasen vakıf malı alınmaz, satılmaz, mülk edinilmez ve miras olarak taksim edilemezdi.
Ecdad bunlara riayet ediyordu. Bunun yüzlerce yıl devam ettiğini gören diğer müslümanlarda mallarını vakf ediyorlardı. fakat son yüzyıla gelindiğinde en güzel yerlerin vakıflarda bulunduğunu ve bu yerlerin alınıp satılamadığını gören batılılar (ki o dönemde ta balkanlardan yemene kadar Osmanlıda idi ve bu bölgelerde gayri müslimlerde yaşıyordu) çeşitli telkin- hile yolları ile bu düzeni bozdurdular. 1940 lara gelindiği zaman ise iş iyice çığırından çıktı. cami yerleri bile satıldı. cami var diye alan olmamışsa cami yıkılarak veya boş arsa ilan edilerek satıldı. Bazı müslümanlar kötü insanların eline geçmesin diye buralardan aldılar fakat sonradan çoluk çocuğu buralardan vaz geçemedi neticede bugünlere gelindi.
Bu malların bir kısmını hatta cami müştemilatlarını ğayrı müslimlerden alanlar olmuştu. yüz yıllarca osmanlı devletinde huzur içinde yaşamış olan gayrı müslim vatandaşların daha sonra başlarına gelen hadiselerde acaba aldıkları bu malların tesiri yokmudur? Doğrusu araştırmaya ve tetkik etmeye değer bir mevzu. Gayrı müslime bile rahat vermeyen bu mallar onu koruması gereken insanlar tarafından talan edilirse hiç onlara hayredermi? Bu işin manevi taraflarını da bir tarafa bırakarak şöyle bir düşünsek.Osmanlı döneminde vakıf olan yerler diyelimki maksadlarına uygun işletilemedi hiç olmazsa boş kalsaydı yeşil alan olarak değerlendirilseydi bugün şehirlerde kişi başına düşen yeşil alan mikdarı her halde bugünün yüzlerce katı olurdu.
Ömer Nasuhi BİLMEN hocanında temas ettiği gibi bir memleket işgale uğrasa ve bu işğal 100 sene devam etse düşman gittikten sonra vakıf malları tekrar asli haline avdet eder.
O halde bütün bu hengamede bilmeden bu malları almış olan isanlar ne yapmalı?
Evvela yukarıdaki hukuku hatırlatalım.
1=VAKIF MALI HİÇ BİR SURETTE ALINMAZ, SATILMAZ, MÜLK EDİNİLMEZ, MİRAS OLARAK BAŞKALARINA İNTİKAL ETMEZ.
Bugün bilerek veya bilmeyerek böyle bir vakıf malın kaydı- tapusu üzerinde olanlar asla bu malın sahibi ve maliki değildir ve olamazlar. çalıntı bir arabayı sahte evraklar ile satanlardan alan kimse günün birinde asıl sahibi ortaya çıkınca ona teslim etmek mecburiyyetinde olduğu gibi bunu alan kimselerde asli sahibine iade etmeye mecburdur.
2-Asıl sahibi vakıf olup fakat şahıslar tarafından gasbedilmiş dükkanlarda oturanlar şahıslara kira ödedikleri gibi asıl mal sahibi vakf edenin adına bir o kadar daha kira ödemelidir.
Esasen bu gibi yerlerde durmayı-kullanmayı oralara ev köy yapmayı kimseye tavsiye etmeyiz. vakıf asli sahibinde iken bile çok dikkatli olmayı gerektiren bir yapıya sahibtir. Bir de sahibleri değişmiş ve asli vazifelerinin dışında kullanılmaya başlamış bir hayır malından ne kadar uzak durulması gerektiği izahtan varestedir.
Rasülüllah efendimizin ahiretde her günahkara yardımcı olmak üzere şefaat masasında otururken vakıf mallarını yiyenler geldiği zaman ayağa kalkarak ya rabb bu kulundan davacı ve şikayetçiyim diyeceği büyük veliler tarafından haber verilmiştir. böyle bir davada insanın hali ne olur.Şikayetçisi sahib-i zaman müdde-i umumisi (savcısı) peyğamber efendimiz, hakimi Allah olan bir mahkemede insan ne yapabilir? nereye gidebilir ?
zaten dünyalık olarakta bunu kullananların işlerinin iyi gitmeyeceği aşikar, iyi gitmediği vaki ve sabittir. mevcut mallarını da yok eden bir unsurdur. kibritde bir eşyadır. ancak yıllarca kazanarak yaptığın eve isabet ederse hepsini kül eder.
3-Bugün mülk alacak olanlar tapu kayıtlarının 50-100 senelik geçmişlerini kontrol ettirmeden ğayri menkul almamaya dikkat etmeleri kendi menfaatlerinedir.ben bilmiyordum demek insanı kurtarmaz. Bilmeden içilen zehirde insanın ölümüne sebeb olur.zaten bu devirde imanı bile muhafaza etmenin ne kadar zor olduğu malumdur.
Bir lokma haram yiyenin 40 gün ibadetinin kabul edilmeyeceği hadisi kudsisi levhalarda asılıdır.ve esbabı mucibesi de çok dikkati calipdir. Zira haram bir lokma, ancak 40 günde vücutdan atılabilir.peki hiç bir suretde malik olması mümkün olmayan bir dükkanda ticaret yapan bir vakıf tarlasını ekip biçip yiyen veya vakfa ait bir hanede oturan veya böyle yerlerin kirasını alıp yiyen kimsenin ibadetleri nasıl olur? Sadece kendisinin değil kendinden sonra gelecek yedi sülalesinin de akibetini tahrib etmiş demektir.!
Bazı günahlar ferdidir.bazılarında sadece hakkullah vardır.bazılarında ise hem kul hakkı hem Allah hakkı vardır.bazıları sadece bir ferdi alakadar eder fakat bazıları pek çok insanla alakalıdır.bunların ahiretdeki hesapları çok zor olur.bu bakımdan insanları bu hususda da tenvir etmek vazifemiz cümlesinden olsa gerek.
İmamı rabbani hazretlerinin afganlı feth hana yazdığı 2.cilt 210.sayfa ve 87. mektupda beyan buyurduğu gibi bir kimsenin salih amelleri bir nebi ameli gibi(kadar) olsa fakat üzerinde yarım danık da bir kimsenin hakkı olsa (bulunsa) o hakkı ödemeden cennete girmesi mümkün olmaz.(peygamber efendimiz zamanında 5 dirheme bir koyun alınıyordu.dirhemin 6 da biri bir danıktır.yarım danıkın bu günkü değerini varın siz hesap edin)
Aynı mektupda böyle mühim vazifelerin ihyası için uğraşacak olanlara büyük müjdelerde var.müracaat edile....
Bazıları da bu yerleri devletin sattığını ve kendilerinin vebali olmayacağını söylüyorlar. Devlet seni mecburmu ediyor almaya. Kimse kendi vebalini ve dikkatsizliğini başkasının üzerine atamaz.
Daha önce bilmeden bunu yapmış olanlar derhal bundan kurtulmalı. ve vakıf sahibinin ruhuna orayı işgal ettiği için sadaka vermelidirler.
Bu sadece kısa bir hatırlatmadır.
İnsanlara ibadetleri öğrettiğimiz gibi o ibadetlerin zayi olmasına sebeb olabilecek unsurlarıda öğretmeliyiz.bu bir bütündür.kazanmak kadar onun muhafazası da mühimdir.aksi takdirde bir çok abid’in ahiretde eli boş kalacaktır.
Zekatlarını ve namazlarını öğretmek için uğraştığımız insanlara bunları haber vermediğimiz takdirde ahiretde yakamıza yapışırlarsa bizde şimdiden ne cevap vereceğimizi düşünmemiz gerekir.
Not. Bu hususu tetkik etmek isteyenlere TÜRK YENİLEŞME TARİHİNDE VAKIFLAR-ELMALILI HAMDİ YAZIRA GÖRE VAKIFLAR .Dr.Nazif ÖZTÜRK-DİYANET YAYINLARI okumalarını tavsiye ederiz.
N.Y. / incemeseleler.com