Elimde, kendisi değil ama kahramanı uzaylı olan bir kitap var. Fardip, uzayda bir yermiş. SinHa da Fardip’li hayali bir uzaylı. Onun için romanın ismini “Fardipli SinHa” koymuşlar.

Kitabın kapağındaki tanıtım yazısından iki cümle okuyalım: “SinHa’yı elinize aldığınız andan itibaren, içine düşebileceğiniz girdabın kenarında olduğunuzu hatırlatmak istiyoruz. Bu girdap, özellikle dünyaya belli açılardan bakanlar ve şekillendirilmiş inanç sahipleri için yıkıcı sonuçlar doğurabilir…”

Suların döndüğü ve çukurlaştığı yere girdap deniliyor. Girdap tehlikelidir; kapılanlar boğulur. Çünkü girdapta su insanı dibe çeker. Onun için, kurtulmak imkânı olmayan tehlikeli yer veya vaziyetlere girdap deniliyor. Kitabın girdap gibi tehlikeli olduğunu bile bile basmaksa hayret verici.
Bir kitabın kendisini böyle tanıtmasına da ilk defa şahit oluyorum. Tanıtım yazısında kitap açıkça kötüleniyor:

a) Bu kitabı elinize alır almaz, bir girdabın kenarında olduğunuzu bilin,
b) Bu girdap inancınızda yıkıcı sonuçlar doğurabilir.

Bu, açıkça “Sakın bu kitabı okumayın, mahvolabilirsiniz” demektir. Bu nasıl iş!

Sahifeleri karıştırmaya başlıyoruz. Öyle şeyler okuyoruz ki, girdap kelimesi az gelir. Girdap değil, siyanür; adeta bir damlası bir mandayı öldürecek zehir.

İşte yazılanlar, işte siyanür damlaları: “Siz sadece Müslümanları inananlar… sayıyorsunuz. Sizin Hıristiyan ve Yahudi dediğiniz yahut bunların dışında kalan insanlar… elçilerin getirdiği mesajı (ilâhî kitapları) bozdular, ama ruhu devam ediyor. İnanmanın özü Yaradan’ı bilmek ve ölüm ötesi yaşama inanmaktır. … bir yaratıcının varlığını kabul ediyor ve yeniden dirilmeye inanıyorsa o bir mü’mindir… İsterse herhangi bir elçinin yolunda gitmiyor olsun.”

Dikkat! Önce imanın şartı altıdan ikiye indiriliyor, sonra da son cümleyle “Hiçbir peygambere uymaya gerek yok” mesajı verilerek, imanın şartlarından olan “Peygamberlere İman” maddesi yok sayılıyor. Yani, Müslümanların kalplerine siyanür dökülüyor.

“Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etmeyen inançsız sayılmaz mı?” sorusuna “Hayır” cevabı verilerek, zihinlere ikinci bir defa zehir akıtıyor.
Yukarda, “Mü’min olmak için hiçbir elçinin yolunda gitmek şart değil” diyerek, Allah’ın gönderdiği peygamberlerin tamamını devre dışı bırakmakta bile içi rahat etmiyor ve Sevgili Peygamberimiz’e bir de iftira atıyor. Peygamberimiz’in, “Bir kimse bana inanmasa da cennete girer” dediğini yazıyor. Sadece, “Cennete girmek için Hz. Muhammed’e inanmak değil, inanmamak lâzım” demediği kalmış. İslâm dinine bundan daha büyük darbe vurulabilir mi?

Hızını alamıyor ve “Gayri müslimler kâfir değil ki!” diyor. Kitaba göre, Hıristiyanların, “İsa Allah’ın oğludur” demeleri imanlı olmaya engel değil, sadece küçük bir hata.

Bu yazdıklarım, kitabın ikinci baskısının 227, 228 ve 283. Sahifelerinden sadece birkaç cümle. Ne var ki –yukarıda da yazdığım gibi- her kelimesi insanı mânen öldürecek cinsten.

Değerli okuyucular, bunlar bir de İslâm adı kullanılarak yazılmasın mı! İşte bu nane yenmez!

İşin en acısı ise, yazarı tanıyan bazı dindaşlarımızın, “O, samimi bir Müslüman” demeleri.

Değerli okuyucular! Kitabı yayınlayan da bir ilahiyatçı. Tahminen 20 senedir tanıştığımız bu yayıncıyla, yayınevinde görüştüm. Kitaptaki bu yanlışların hepsini kabul etti. Kitabı toplatacağını ve satıştan kaldıracağını söyledi. Memnun oldum. Ama dediğini yapmadı; kitabı satmaya devam ediyor. Kitaptaki bu yanlışlar hakkında beni yazarla görüştüreceğini söylediyse de o da doğru çıkmadı. “En kısa zamanda görüştüreceğini” söylediği halde, “Ha bugün görüştüreceğim, ha yarın görüştüreceğim” diye aylardır sallıyor. Anladım ki bu görüşme gerçekleşmeyecek.

Zihin soruyor: Bu kitabı yazan ve basanlar, kitapta yazıldığı gibi, kendileri de hiçbir elçinin yolundan gitmiyorlar mı? Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etmeyen inançsız sayılmıyorsa, kendileri de kabul etmiyor mu? “Hz. İsa Allah’ın oğludur” mu diyorlar? Yoksa, kendimiz gereği gibi inanıyoruz; biz kitabı tanıttık, isteyen okur, istemeyen okumaz mı diyorlar! Ve bu söz kâfi mi?

Değerli okuyucular, bundan daha dehşetli olanı da var. Onlar da nasipse başka bir güne…

Ali Eren / Vakit Gazetesi

   
© incemeseleler.com