Farz ve vacib olarak zimmeti meyyitte kalan namazların affı umudu ile yapılan sadaka verme muamelesine “ Iskat-ı Salat ” denir.
Mükellef bir insan, farz ve vitir namazlarını, ima ile dahi kılabilecek gücü olduğu halde, eda veya kazasını yapmadan ölse, bu insanın, namazlarının manevi mesüliyetinden kurtulmak ümidi ile, bu namazlarına mukabil olarak malının üçte birinden harcama yapılmasını vasiyet etmiş olması lazımdır. Bu vasiyete binaen geriye bıraktığı malının üçte birinden namazları için fidye verilir ve Cenab-ı Hakk a affı için dua edilir. Namazları için vasiyette bulunmayan bir meyyitin velilerinden (varislerinden) biri tarafından, teberru olarak verilecek olan mal ile de ıskat yapılabilir.Fıkıh kitaplarımızdan Kuhüstani de “ Eğer meyyit namaz için fidye verilmesini vasiyet etmemiş ise velisinin teberru olarak vermesi caizdir. Bunun müstahsen bir fikir olduğunda ihtilaf yoktur. Bunun sevabı meyyite vasıl olur ” şeklinde ifade edilmiştir. Yabancı (varislerden olmayan) birisinin vereceği malın, vasiyet etmeyen meyyitin ıskatı için kafi geleceği hususunda ulemanın ihtilafı vardır. Lakin her halükarda yabancı birisi tarafından da olsa meyyit namına verilen sadakadan meyyite sevab vasıl olur.Meyyitin velisi meyyitin kazaya kalan namazlarını kılamaz ve oruçlarını tutamaz.
Bir kimse hastalığı esnasında kazaya kalan namazlarının mesüliyetinden kurtulmak için hali hayatında fidye veya sadaka veremez. İma ile dahi namaz kılamayacak kadar hasta olan bir kişi bu hal üzere ölürse bu hastalığı müddetinde geçen namazların vasiyeti lazım gelmez.Fakat hastalık esnasında geçen namazlarını kaza edemeden öleceğinden korkarak vasiyette bulunsa, vefatı halinde bu vasiyeti dikkate alınarak, varisi varsa meyyitin malının üçte birinden, varisi yoksa meyyitin malının tamamından ıskatı yerine getirilir.
Namaz için fidye verilmesi mensus değildir. Hakkında nass olan oruç fidyesine gıyas etmek de sahih değildir. Iskat-ı Salat meselesi bazılarının zannettiği gibi İmam-ı Birgivi Hz lerinin ihdas ettiği bir şey de değildir.Lakin bu hususun, meyyitin kazaya kalan namazlarının kazasının imkanı olmadığı için ve namazların mesüliyetinden kurtulmak için ihtiyati bir amel olduğunda hanefi müctehidlerinin ittifakı vardır. Bu husus Hanefi mezhebi üzerine yazılmış olan en eski kitaplarda şu şekilde ifade edilmiştir: “ Fidye ile oruç borcunun düşeceğine dair nass vardır. Namaz da Hanefi Uleması nın istihsanına göre oruç gibidir hatta oruçtan daha mühimdir. Bu sebeple kaza edilmesine imkan kalmamış olan namazlar için de fidye vererek Hz Allah ın mağfiretine sığınmak ihtiyata münasiptir. Bu sebeple bu fidyenin kabulü Cenab-ı Hakk ın rahmetinden ümid olunur. ”
Namazın fidyesi ındallah namaza kafi olursa mesele yok, kafi değilse de meyyit için sevab-ı sadaka hasıl olur.
İmam Muhammed Şeybani Ziyadat isimli kitabında “ Namaz fidyesi inşaallahü teala kifayet eder ” buyurmuştur.
Fahrü-l İslam Pezdevi Usul kitabında “ Namaz hakkında fidyenin kafi olacağına oruç hakkında hükmettiğimiz gibi hükmedemeyiz. Ama namaz hakkında fidyenin kabulünü Cenab-ı Hakk ın lutfundan isteriz. ” buyurmuştur.
İbn ül-Hümam da Feth ul-Kadir de “ Namaz, Hanefi Uleması nın istihsanı ile oruç gibidir. Madem ki oruç ile fidye vermek ve yemek yedirmek arasında bir münasebet şeriatça sabit olmuştur. Buna göre bu münasebet namaz ile fidye arasında da sabit olabilir. Eğer böyle bir münasebet varsa netice elde edilmiş olur, yoksa namaz için fidye vermek bir iyilik ve ihsandan ibaret kalır. İyilik ve ihsan ise “ İyilikler kötülükleri siler ” (Hud Süresi 114) Ayet-i Kerimesi mısdakınca günahları temizler.” buyurmuştur.
Iskat-ı Salat için meyyitin miladi yıl olarak hayatı esas alınır ve erkeğin 12, kadının ise 9 yaşından sonraki yaşadığı yıl tesbit edilir. Bu müddet zarfında namazlarını kılmış olsa bile bunların edası esnasında noksanlıklar olabileceği mülahazasıyla namazlarının tamamı için fidye vermesi tercih olunur.
Mesela vefat eden erkek 62 yaşında ise 50 senelik ömrü için (vitir namazı ile beraber günlük 6 vakit olarak hesaplanıp) her namazının mukabili bir fitre mikdarı fidye verilir. Fitrenin 30 tenge olduğunu kabul ederek hesaplayacak olsak bir günlük namazı için 180 tenge, bir aylık namazı için ise 5.400 tenge,elli senede 600 ay olduğundan, 5.400*600=3.240.000 tenge fidye verilmesi lazımdır.
Eğer fidye olarak ayrılan para namazlara mukabil olmuyorsa bu para devir yapılarak ıskat yerine getirilir. Usulü ise şöyledir: Misalimizdeki meyyitin ıskatı için bir aylık namaz fidyesine mukabil olan 5.400(180*30=5.400) tenge ayrılmış olsa bir aylık devir yapılır. Yani 50 senede 600 ay vardır bu 5.400 tenge 600 defa devir yapılır. Eğer fidye olarak 10.800 tenge ayrılmış ise 300 defa eğer 21.600 tenge ayrılmış ise 150 defa devir yapılır. Bu minval üzere devrin sayısı ayrılan para mikdarı ile ters orantılı olarak değişir.
Fidyenin devri yapılırken acele edilmemelidir.Şöyle ki: Meyyitin velisi fidyeyi “Falan oğlu falanın namaz keffareti olmak üzere şu meblağı sana hibe ettim ” deyip parayı fakire verecek. Fakir de “ Kabul ettim ” deyip aldıktan sonra kendi rızası ile o meblağı geri veliye hibe ve teslim edecek. Veli hibeyi kabul edip aldıktan sonra yine yukarıdaki minval üzere fakire tekrar hibe edecek. Böylece belirlenen devir mikdarı tamamlanıncaya kadar devem edilecek. Kendileri ile devir yapılacak fakirler arasında çocuk, bunak, deli, zengin ve gayri müslim olmamasına dikkat edilmelidir.
Devri velinin kendisinin yapması daha münasiptir ama kendisi yapamazsa yerine başka bir kimseyi vekil tayin edip devri yaptırabilir. Vekil olan kişi veli adına yukarıda ki paragrafta tarif edildiği üzere parayı fakire hibe edip yine fakirden geriye bir aracı vasfı ile alıp kabul etmelidir.
Namaz için yapılan devirden sonra oruç keffareti ( ki buna ıskat-ı savm denir ve her günlük oruç için bir fidye olarak hesaplanır.), kurban keffareti , yemin keffareti için devir yapılır. Bununla beraber nafile olarak başlanıp ta bozulduktan sonra kaza edilmemiş namazlar, adanmış fakat yerine getirilmemiş namazlar ve kurbanlar, hatta yapılmayan tilavet secdeleri (her biri bir namaz olarak kabul edilip) ve sair hukuku hak ve ıbad için de zan ve tahmin edilen mikdara tekabül edinceye kadar bir mikdar devir yapılır.
Iskat-ı Salatın meyyit defnedilmeden önce yapılması daha münasibdir ama definden sonra yapılmasında da bir beis yoktur.
İstifade edilen kaynaklar:
1. Nuru-l İzah
2. Nimet-i İslam
3. Büyük İslam İlmihali
4. Fetevayi Hindiyye
incemeseleler.com