Öğrenince dehşete kapıldım...Kur’an’da da hatalar varmış ve bazıları bunu düzeltecekmiş! Kur’an’a ve onun Allah’ın koruması altında olduğuna inanan bir kimsenin böyle bir şeye kalkışması, bunu söyleyebilmesi, hatta düşünmesi mümkün değil.Ama maalesef doğru ve şâhitler hayatta.

Nisan 1994...

Bursa-Gönlü Ferah Oteli’nde bir toplantı yapılıyor.

Kur’an Vakfı’nın tertiplediği toplantıda konu şu: Dinde Islâhât Yapılmalı...

Lügatlar, “Islâhât” kelimesi hakkında şunları yazıyor:

ISLÂHÂT: Düzeltme, iyileştirme işleri, reform. Eksik ve kusurlarını giderme, tamamlama. Kötü yönlerini düzelterek mükemmel bir hale getirme.

İlâhiyatçılarımız, İslam ve Kur’an hakkında işte bunu yapmayı düşünüyorlar.

Kur’an’ın ve İslâm’ın eksik ve kusurlarını düzelteceklermiş.

Dikkat!

Yukarıdaki kelimeler içinde “reform” da geçiyor.

Olmasa bile, diğer kelimeler de aynı manayı taşıyor zaten...

Rabbimiz ne buyuruyooor, onlar ne diyor!..

Peygamberimiz’in Veda Haccı’nda, yani hayatının son günlerinde, “Bugün dininizi kemâle erdirdim; size nimetimi tamamladım. Sizin için İslâm’ı din olarak beğenip seçtim” buyuruyor. (Mâide Sûresi, 3)

Bazıları da kalkmış, Allah’ın “tamamladım” buyurduğu dinin, eksiklerini tamamlayacaklarını söylüyorlar.

Kimler?

İlâhiyat profesörleri...

Daha önce de kaç kere demiştik ya... İllallah bu tip ilâhiyatçılardan.

Bu memlekette senelerdir “Dinde reform yapılmalı” teranelerini duyar dururuz.

Ama yapılamaz; yapılmaya kalkışılsa da Müslümanlar hem kabul etmez, hem de itiraz ederler. Yapmak isteyenler bunu çok iyi bilmektedirler.

Bilhassa “dinde reform”a vatandaşlarımızın şiddetli bir allerjisi var.

Onun için bu tipler, “Yeniden Yapılanma” derler, “İslam Gerçeği” derler, “Gerçek İslam” derler de katiyyen “Reform” demezler.

Üstelik, “Hayır! Biz reform yapmak istemiyoruz” derler.

Onlara cevabımız:

İyi de, reform, deforma olan şeyde yapılır. Siz, İslam’ın bozulduğunu, orjinalliğini kaybettiğini ve düzeltmek istediğinizi söylemiyor musunuz?

O halde, yapmak istediğiniz, reform değil de nedir?

Bal gibi, ismi konulmamış bir reform...

Gelelim başta bahsettiğimiz toplantıya...

Gönlü Ferah Oteli’ndeki toplantıyı yöneten, eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş.

Toplantıda üç mesele ele alınıyor:

1) Kur’an ve Kur’an ilimleri,

2) Sünnet (Hadis) ve ilimleri,

3) Fıkıh ve usul-i fıkıh ilimleri.

Bunlarda ıslâhat yapacaklar. Ama, acaba hangisinden başlasalar.

(Islâhâtın manasını yukarıda verdik; lütfen tekrar hatırlayınız.)

Bir grup, fıkıh ve usûl-i fıkıh ilimlerinde tasfiye ile başlamayı teklif ediyor.

Bir grup, “önce sünneti (hadisleri) halledelim” diyor.

Öyle ya... Hadislerin doğru zannedilenleri bile şüpheli. Akla, maslahata, hatta Kur’an’a uymayanı var. Uyulması gerekenlerle, uyulmayanları da ayırmaları lâzım.

Üçüncü grup ise şöyle diyor:

- İşe Kur’an’dan başlayalım. Çünkü, Kur’an’da hatalar, imlâ bozukluğu var.

(Hani, “Hadislerin Kur’an’a uymayanları bile olduğunu” söylüyordunuz. Hadisler Kur’an’a uysa bile, bu durumda sizin hışmınızdan kurtulamayacak. Çünkü siz Kur’an’ı bile hatasız kabul etmiyorsunuz ki.)

Kur’an’da hatalar ve imlâ bozukluğu var diyen ilâhiyatçı devam ediyor:

- Hatta kısmen tashihe (düzeltmeye) başladım. Çok anlam düzelmeleri oluyor.

Bu kadar ileri gidilince, adaşım olan yazar, bir fırsat “Bul”up, söz “Aç”ıyor. Ve diyor ki:

- Bu kadarına da pes yani. Kur’an, tevâtüren nakledilmiş ilâhî kelamdır. Ondan şüphe kişiyi dinsizliğe götürür.

(Allah bu sözleri onun mizanına koysun)

Süleyman Ateş müdahale ediyor:

- Senin söz hakkın yok. Üstelik ben Kur’an hakkında öyle şeyler biliyorum ki, söylesem yer yerinden oynar.

Keşke konuşsaydı, içindekileri öğrenseydik de tek yer yerinden oynasaydı...

Kur’an’ı düzeltecek olan, Hayri Kırbaşoğlu’ymuş.

Sünneti elemek isteyenler, daha çok Ankara İlâhiyatın öğretim görevlileriymiş.

Ama bu iki konuya sonra el atılacakmış...

Çünkü, toplantıda, “Fıkhı ve fıkıh usulünü ictihatla değiştirmek” fikrinde olanlar çoğunlukta olduğu için önce ona karar verilmiş...

Değerli okuyucular, bu karar uygulanırsa, bütün ibâdetlerin şekilleri değişir.

Geçen sene, Orhan Uğuroğlu’nun “Söz Hakkı” programında konuşan Çorum İlahiyat’ın Dekanı Prof. Hasan Onat, demek ki boşuna konuşmuyormuş.

Hacda, mikat mahallinin ihramsız geçilmeyeceği hakkında diyordu ki:

- Ben, mîkat mahallini ihramsız geçip, ihrama Cidde’de girdim. Fıkıh kitapları, bu durumda bir kurban kesilmesini yazıyor ama ben kesmeyeceğim. Çünkü göreceksiniz, birkaç sene sonra benim söylediğim kabul edilecek. Zaten Hac yeniden dizayn edilmeli...

(Sayın okuyucular, bunların hiçbiri dinde reform falan olmuyor değil mi...)

Toplantıda kimler varmış? Meselâ Hayrettin Karaman orada mıymış?

Evet, oradaymış. Ama bu konuşmalar karşısında hiç sesini çıkarmamış...

Bekir Topaloğlu ise bir laz fıkrası anlatıp geçmiş. (Eli işte dili oynaşta derler ya.)

Eveeet! Durum vaziyeti bu sevgili okuyucular...

Anlaşılıyor ki, icmâ-ı ümmet silinmiş; sünnet/hadisler hakkında şüphe var; Kur’an’sa, hataları(!) düzeltildikten sonra, müracaat edilebilir hale gelecek.

Görüyorsunuz ki, eveleyip gevelemeden, isim vererek açık açık yazdım.

Ben o toplantıda yoktum. Kaynağım, şahitlerin konuşup ve yazdıklarıdır.

Buna rağmen, yazımda isimleri geçen zatların, haklarında yazılanlara itirazları varsa, gönderecekleri açıklamaları samimiyetle bekliyorum.

İsterlerse, “Sükut ikrardan gelir” kâidesine göre, susmak da haklarıdır...

Esselâmü alâ meni’t-tebeal Hüdâ...

Ali Eren
3 Aralık 2001 Pt

   
© incemeseleler.com