Çarşı ve pazardan sadece ev ihtiyaçlarını almakla ya da telefon faturalarını yatırmakla vb. gibi dünya ihtiyaçları için mi istifade edilir. Çarşıda gezmenin hikmeti diye bir tabir duysanız garip mi gelir? Caminin hikmeti olduğu gibi çarşıda gezmenin de aslında bir hikmeti var.

Hz. Ömer radıyallâhü anh anlatıyor:

“Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki: Kim çarşıya girince,

“Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün lâ yemûtü bi-yedihi’l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr” (Allah’tan başka ilah yoktur, tektir, ortağı yoktur, mülk ve hamd ona mahsustur. Hayatı o verir, ölümü de o verir. Kendisi hayattadır, ölümsüzdür. Hayırlar onun elindedir. O her şeye kâdirdir) duâsını okursa, Allah ona bir milyon sevap yazar, bir milyon da günahını affeder ve mertebesini bir milyon derece yüceltir.” (Tirmizî, Da’vât 3424)

Tîbî rahımehullah’ın açıklamasına göre çarşı-pazar gibi alış-veriş yapılan yerler, hadîs-i şeriflerde Allâh’ı zikre karşı en çok gaflet edilen mahaller olarak ifade edilmiştir. Buralar, bir başka ifade ile şeytanın saltanat mevzii ve askerlerinin toplanma yerleridir. Öyle ise buralarda zikir, şeytanla savaş ve onun askerlerini hezîmete uğratmak demektir. Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz bu hadîs-i şeriflerinde, şeytana karşı bu savaşı veren kimsenin Allah indinde mazhar olacağı mükâfâtı belirtmektedir. Kişi, ecrini-sevabını düşünerek, çarşıya girmeden bu duâyı okursa, oranın kesif gafletine karşı tedbirini almış; zikrini, şuur ve idrâkini hazırlamış olur, gaflete düşmez.

Duânın nasıl okunacağı ise mutlak gelmiştir. Dileyen sesli okur, dileyen sessiz. Ve yine Tîbî merhum der ki, “Kim çarşıda Allâh’ı zikrederse, haklarında Cenâb-ı Hakk’ın, “Bunları ne ticaret ve ne de alış-veriş, Allâh’ı zikretmekten, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyar. Bunlar, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar” (S. Nûr, 37) buyurduğu zümreye dâhil olurlar.


incemeseleler.com
 

   
© incemeseleler.com