İsmi, Abdullah... Vâlidesi Ümmü Abd’e izâfetle ibn-i Ümmü Abd de denir. Eshâb-ı Kirâm’ın âlimlerindendir. İbn-i Abbas, ibn-i Ömer ve ibn-i Amr ile birlikte dördünün isimleri de, Abdullah olduğundan fukaha arasında Abâdile (Abdullahlar) diye meşhur olmuşlardı.
İbn-i Mes’ud Hz. ilk îman edenlerdendir. Said bin Zeyd ile hanımı Hattab kızı Fatıma (R.A.) Hz.’nin Müslüman oldukları zamanda İslâm’a dâhil olmuşlardır ki, Hz. Ömer’in İslâm’a girişinden evveldir. Önce Habeşistan’a, sonra Medine-i Münevvere’ye olmak üzere iki defa hicret etmiş ve iki kıbleye namaz kılmışlardır.
Kâbe, puthâne hâlinde bulunduğu için Hicret’ten sonra, 16 ay kadar, namazlar Kudüs-ü Şerif cihetine dönerek kılınmıştı.
“Yönünü mescid-i haram cihetine çevir”[1] vahy-i ilâhîsiile kıble Kâbe-i Muazzama oldu.
Bedir, Uhud, Hendek ve Bey’atür-Rıdvan’da bütün gazâlarda Hz. Resulü Ekrem’le beraber bulunmuştur. Daha sonra da Yermük Vak’ası’nda bulunmuştur.
Buhari’de bildirdiği gibi ibn-i Mes’ud Hz., Sâhibün Nâ’leyn, Sâhibül-Visâde ve Sâhibül-Madhara idi. Rasûlüllah’ın ayakkabılarını kaldırmak, yastığını ve ibriğini taşımak gibi Zât-ı Risâlet’e hizmetle şereflenmişti. İzin istemeden huzûr-u Rasûlüllah’a girme salâhiyetine sâhipti. Fahr-i Âlem Efendimiz bir tarafa gideceğinde nâ’lin-i seâdeti, mübârek kadem-i şeriflerine giydirir, istirahat zamanlarında ise kollarına geçirirdi. Vücûdu zayıf, boyu kısaydı. Bir şey indirmek için ağaca çıkmıştı inciklerinin inceliğini görüp gülenlere, Efendimiz (S.A.V.) .
“– Kıyâmet gününde mizanı Uhud dağından ağır olan o zâta niçin gülersiniz?” diye şânına şâhitlik etmiştir.
Mekke’de Kureyş’e ilk Kur’an-ı Kerim okuyup işittiren ibn-i Mes’ud Hz.’dir. Sûre-i Rahman’ı Makam-ı İbrahim’de yüksek sesle okuyup kâfirlere duyurmuş ve onlardan ezâ cefâ görmüştür.
“Kur’an’ı şu dört zâttan -ibn-i Mes’ud, Sâlim, Ümeyye ve Muaz’dan- öğreniniz” hadis-i şerifi ilim ve fazîletine şâhittir.
Hz. Ömer (R.A.) ibn-i Mes’ud Hz.’ni Kûfe’ye muallim tâyin edip göndermiş ve Kûfe hâlkına şöyle yazmıştı:
– “Ben size Ammar bin Yâsir’i emir, Abdullah ibn-i Mes’ud’u muallim ve vezir olarak gönderdim. Bunlar Eshâb-ı Bedir’den ve Eshâb-ı Rasûlüllah’ın büyüklerindendir. Onlara uyun ve sözlerine itâat edin. Ben sizi kendi nefsime tercih edip Abdullah ibn-i Mes’ud’u yanımdan ayırdım...
Kendilerinden ilim öğrenen Kûfe hâlkından Alkame ibn-i Kays, Esved ibn-i Yezid ve İbrahim En-Nehâî Hazerâtı, Tabiîn’in müfessirleri içinde “Eshâb-ı İbn-i Mesd” diye meşhur, her hususta kâmil, Kûfe’nin âlimi ve Tabiîn’in büyüklerindendir.
Her biri îman, ilim ve verâda emsâli olmayan bu zâtlar, ibn-i Mes’ud Hz.’nin eseri olarak bilinir. Hânefi Fıkhı bu zâtlar vâsıtasıyla imamımız Ebû Hanîfe Hz.’ne ulaşmıştır.
– “Fıkıh ilmini, ibn-i Mes’ud ekti, Alkame bin Kays biçti, İbrahim en-Nehâî dövdü, Numan bin Ebû Hanîfe öğüttü, İmam-ı Yusuf yoğurdu, İmam-ı Muhammed ekmek yaptı, hâlk yemektedir” demişler...
İbn-i Mes’ud Hz. 848 hadis-i şerif rivâyet etmiş, Sahihayn’da (Buharî ve Müslim’de) 120’si beyan olunmuştur.
Hazret’in cüssesi küçük, fazîleti büyük olduğundan Fâruk (R.A.), hakkında: “İlim dağarcığıydı” demiş...
Eshâb-ı Kirâm’dan Ebû Musa El-Eşarî (R.A.) kendisinden ferâize dâir mesele soran birine cevap verdikten sonra,
- ”Bir de İbn-i Mes’ud’dan sor” demiştir.
İbn-i Mes’ud (R.A.) Medine-i Münevvere’ye geldiğinde bir zât:
- “Rüyada seni gördüm. Rasûlüllah Efendimiz minber üzerinde, siz de kendilerine yakındınız.
- “Yanıma gel ya İbn-i Mes’ud, benden sonra çok zahmet çektin” buyurdular” demişti. Hazret o adama:
- “Öyleyse cenaze namazımı kılmadan Medine’den çıkmaman için sana yemin veririm” buyurmuş, bir kaç gün sonra da vefat etmişlerdir.
Ölüm hastalığında Hz. Osman (R.A.) kendisini ziyârete geldiğinde sorduğu suallere verdiği cevaplar:
- Şikâyetiniz nedendir?
- Günahlarımdan!
- Ne arzû edersiniz?
- Rabbimin rahmetini!.
- Tâbîb göndereyim mi?
- Beni Tâbîb hasta etti.
- Para göndereyim mi?
- Para ile işim yok
- Kerimeleriniz için olsun.
- Sen benim kızlarım hakkında fakr u zarûret korkusu çekiyorsun, halbuki ben onlara her gece Sûre-i Vâkıa’yı okumalarını tembih ettim.” Rasûlüllah (S.A.V.)’den işittim: “Her gece Sûre-i Vâkıa’yı okuyan kimseye ebediyyen fakirlik isâbet etmez” buyurdular” demiştir.
Hâlife Hazretleri, kendisini Medine-i Münevvere’ye istedikleri zaman, Kûfe hâlkı göndermek istemediler.
- “Hâlifeye itâat lâzım. Bundan sonra bir takım fitneler çıkacak. O kapıyı ilk açan ben olmayayım” demiştir.
Buyurdular:
- Kanaat, zenginliğin anahtarıdır.
- Sözü hâline uymayan, nefsinin elinde esirdir.
- Dünya gamdır, onda sürur yele benzer.
- Dünyanın tadı kaçtı, sıkıntısı kaldı. Bugün ölüm her Müslümânâ bir armağandır...
[1] (Bakara / 144)