Rasûlüllah (S.A.V.)’in amcası Abbas Hz.’nin oğlu... İsmi, Abdullah’dır. Hz. Abbas’ın on oğlu içinde yalnız bu zât bu künye ile anılmıştır.

 

Abdullah (R.A.) Hicret’ten üç sene evvel doğdu. Huzûr-u risâlete arz olunduğunda Fahr-i Âlem (S.A.V.) Efendimiz fem-i mübareklerinde hurma çiğneyerek damağına sürmüştü. Bu sâyede Eshâb-ı Kirâm arasında mümtaz olmuş, hakkında fıkıh ve hikmetli olması için de iki defa duâ-ı Nebevî vâkî olmuştur.

 

Kur’an’ın Tercümanı ve Müfessirlerin Sultanı’dır. İlimde emsâli olmadığından kendisine “Bahr” =(Derya) ve “Hayrül-Ümme” denilmiştir.

 

Nimete şükür için “Biz ki Ehl-i Beyt’iz, şecere-i nübüvvetteniz, ve Mehbid-i Melâik[1] ve Ehl-i Beyt-i Rahmet ve Ma’den-i İlm-ü Hikmet’iz” demişlerdir.

Bir gün fıkıh, bir gün tefsir, bir gün siyer, bir gün beyit ve edebiyat ve bir gün Arap vakalarıyla meşgul olmak üzere günleri tertiplemişlerdi.

 

Hz. Ömer (R.A.) hilâfetinde İbn-i Abbas Hz. ile müşavere eder, kendilerine itimad ve iltifat ederdi.

 

Hz. Osman (R.A.) zamanında Afrika’da vukû bulan fetihlerdeki muhârebe “Harbül-Abâdile”=(Abdullahlar harbi) diye bilinir. Tunus ile Trablus arasındaki bu harplerde emirlerin ismi (Abdullah bin Abbas, Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Amr, Abdullah bin Zübeyr ve Abdullah bin Ebû Said bin Ebû Sarh Hazerâtı olup, en kâmilleri ibn-i Mes’ud (R.A.) idi.

 

Hz. Ali K.V. zamanında, Basra vâliliği ve Sıffin Vakası’nda kumandanlık yapmıştı. Hâricilerle görüşüp onları ilmi kudretiyle susturması, Kelâm ve Edebiyat kitaplarında beyan edilmektedir.

 

Hicrî 68’de 70 yaşlarında Tâif’de vefat ettiler.

 

Beyaz tenli, uzun boylu, güzel yüzlü, fasih konuşan bir zâttı.

 

Ömrünün sonunda gözleri görmez olmuş; bu sebeple:

– “Cenâb-ı Hak gözlerimin nûrunu alsa da beis yok... Zira onlara bedel, dilimle kalbimde nur var. Kalbim zeki, aklım parlaktır. Dilimde dahi cevherli keskin bir kılıç vardır” buyurmuştur.

 

Emevîler’den bir şakînin:

– “Ey Hâşim oğlu, gözlerine ne oldu? demesi üzerine

– “Ey Emevî oğlu! Basîretiniz bozuldu!” demiştir.

 

Huzur-u âlîlerinde karışık konuşan birisine:

– “Senin gibisi konuşurken, susmak vacip oldu” demiştir.

 

İlm-i Kelâmdaki kemâli darb-ı mesel olmuştur.

Harîrî merhum:

– Maiyetim ibn-i Abbas’ın maiyeti... Firâsetim ise İyas’ın firâseti...” demiştir.

 

(İyas: Kadı Ebî Vâsile İyas bin Muâviye bin Kurretül-Müznî’dir ki, parlak zekâsı darb-ı mesel hâline gelmiştir. Ömer bin Abdülaziz zamanında Basra kadısı idi. Pederi 76 yaşında vefat etmiştir. İyas, o sene kendisini rüyasında pederi ile beraber birer at üzerinde görür. Atların ikisi de koştuğu hâlde biri diğerini geçemez. Bu rüyayı İyas, kendisinin de pederi gibi 76 yaşında vefat edeceğine yormuş, ömrünün müddetini hesaplayıp, ahbaplarına “Bu gece benim son gecemdir” demiş ve öyle olmuştur.)

 

İbn-i Ömer Hz. İbn-i Abbas (R.A.) hakkında:

– “Çok sual sorar. Gâyet parlak zekâsı, anlayışlı zihni var...”buyurmuştur.

– “İlmim Hz. Ali’nin ilmi yanında engin denize nisbetle bir şişe su kadardır” diyen İbn-i Abbas Hz. Hz. Ali hâlife olunca Hz. Osman’ın vergi memurunu azletmek istemesi üzerine Hâlife’ye hitaben:

– “Şecâat sâhibisiniz, lâkin tedbir sâhibi değilsiniz” demek cesaretini göstermek sûretiyle nasihatte bulunmuştur.

 

Meşhur şâir Ömer Ebî Rabîatül Mahzumî’nin 80 beytlik kasidesini bir okuyuşta ezber etmeleri, hâfıza kuvvetini târife kâfîdir.

 

Tazim ve kıyam edenlere, tam tevâzû ile yemin vererek oturturlardı. Ensâr-ı Kirâm’dan ayağa kalkarak tâzimde bulunanlara, S. Enfal’in 72. ve 74. âyet-i celîlerini okur;

– “Din işlerini takviyede ve Nebiyy-i Zişan’a yardımcı olmakta gösterdiğiniz güzel hâl hakkı için oturunuz” demek isterlerdi.

 

İmam-ı Mücâhid, Said bin Cübeyr ve ikrime Hz. gibi Tabiîn’in büyüklerinden ve birinci tabaka müfessirlerden olan zâtlar ibn-i Abbas Hz.’nden ilim ve feyz almışlardır.

 

Hz. İkrime’yi ibn-i Abbas Hz.’ne Basra vâlisi iken Husayn bin El-Hayril Anberî isimli bir zât hediye etmişti. Tâlim ve terbiyesiyle bizzât ibn-i Abbas Hz. meşgul olduğundan İkrime, Tabiîn’in büyüklerinden olmuştur.

 

İbn-i Abbas Hz.’nin vefâtından sonra, mahdumu  Ebûl-Hulefâ Ali, kendisine geçen İkrime’yi 4000 dinara Hâlid bin Yezid’e satmıştı. İkrime, Ebûl-Hulafa’ya:

– “Yazık ki babanın ilmini 4000 dinara değiştin!” demesi üzerine İkrime’yi geri alıp âzat etmiştir.

Cuma günü duâların kabulü vaad olunan saatte, hutbe okunurken hâlife ve sultanlara duâ, Eshâb-ı Güzin asrında başlayarak gelmiş bir sünnettir. İlk defa ibn-i Abbas Hz. Basra vâlisi iken:

– “Allah’ım, Ali’ye yardım et.” diye hutbede Hz. Ali için duâ etmiştir.



[1] Mehbid-i Melâik: Meleklerin indiği mahal.

   
© incemeseleler.com