Hayır ve fazîletinden ötürü kendisine El-Hayr denilmiş... Eshâb’ın fâzıllarından ve Hz. Ali taraftarlarının büyüklerindendir. Kadisiye muhârebelerinde ve Hz. Ali K.V. ile Cemel, Sıffin ve Nehrevân vak’alarında bulundu. Zeyyad bin Ebih’in Irak vâliliği sırasında sert davranışlarına rağmen Hacer Hz. kendisine itâat etmez, red ve mukâbele ederdi. Hz. Ali Eshâbından bir cemâat de Hacer Hz.’ne tâbî olmuştu. Gerçi Hacer Hz. ve Eshâbı bu itirazlarını Hz Muğiyre’nin vâliliği zamanından beri devam etmişlerdi. Lâkin Muğire bin Şube (R.A.) Hacer Hz.’ne hürmeten müsâmaha ederdi. Ancak Irak vâliliğine ilâveten Kûfe vâliliği de kendisine verildiğinde, Zeyyad bin Ebih, idâredeki şiddetini artırdı. Bununla birlikte Zeyyad, Hacer Hz.’ne ve arkadaşlarına Kûfe’de bir şey yapamıyordu. Hatta bir gün Hacer Hz. ve ona bağlı olanlar, Zeyyad’ı namazı tehir ettiğinden dolayı taşladılar. Buna rağmen onlara bir şey yapamayan Zeyyad durumu Muâviye Hz.’ne yazdı. Muâviye Hz. de Hacer ve arkadaşlarını Şam’a isteyip, oraya yakın bir yerde hepsini îdam ettirdi.
Hacer Hz. îdam edilmeden önce iki rek’at namaz kılıp,
– “Başka bir mânâya çekilmeyeceğini bilseydim, namazı uzatırdım” demiş ve
– “Kanımı yıkamadan beni gömün! Ben Muâviye’ye cadde üzerinde kavuşurum” vasiyetinde bulunmuştur.
Hz. Âişe Vâlidemiz, Muâviye Hz.’nin Hacer Hazretlerini Şam’a istediğini duyunca Haris bin Hişam’ın oğlu Abdurrahman’ı şefaat etmesi için Şam’a göndermişti. Abdurrahman bin Hâris, Hacer Hz.ni îdam edilmiş bulunca Muâviye’ye
– “Hacer’i hapsetmek veya zindana koymak yetmez miydi? İdâmına kadar niye gitti? Baban Ebû Süfyan’ın yumuşak huyluluğunu ne yaptın?” diyerek sitem etmiş; Muâviye Hz. de,
– “Kavmimden senin gibileri kaybolalı, benim hil- mim de kayboldu” demiştir.
Muâviye Hz. Medine-i Münevvere’ye geldiğinde Hz. Âişe Vâlidemiz kendisini
– “Hacer’i neden öldürdün” diyerek sıkıştırmış, Muâviye Hz.’de:
– “Bırak onunla mürâfaamız Cenâb-ı Allah’ın huzûruna kalsın” diye sözü kesmişti.
Muâviye Hz.’nin Horasan’a vâli tâyin ettiği Er-Rebî bin Zeyyâd El-Hârisî, Hz. Hacer (R.A.)’ın öldürüldüğünü duyunca; son derece kedere gark olmuş, kemâl-i hüzünle:
– “Yâ Rabbi, ind-i İlâhiyende Rebî için bir hayır varsa ruhumu kabzet” diye duâ etmiş ve o anda vefat etmiştir.