Sadık, kâmil, Eshâb-ı Güzin’in büyüklerinden, zühd ve takvâsıyla iyi hâlleriyle Rasûlüllah (S.A.V.)’in medhine mazhar olmuştur.
“Ebû Zer Hz.’nin zühdü nebiler mertebesindedir. Gökte ve yerde Ebû Zer’den daha doğru sözlü biri gelmemiştir. Ebû Zer doğruluğu huy edinmiştir” beyanlarıyla peygamberimizin medhine mazhar olmuştur.
İlk Müslümanların dördüncüsüdür. İslam’ını a- çıkladığından müşriklerden çok ezâ ve cefâ gördü.
Tebük Gazası’nda orduya sonradan yürüyerek katıldıklarından, hakkında: “Ebû Zerr’e Allah rahmet etsin. Yalnız yürür, yalnız ölür ve yalnız haşrolunur” hadis-i şerifi sâdır olmuştur.
Hak yolunda hakkı söylemek üzere, Sultanül-Enbiya Efendimiz’e hususi bîat etmiş olduklarından kendilerinin hak üzere olduğu Efendimiz’in tasdiki ile sâbit olmuştur.
Bir günlük ihtiyaçtan fazlasını bırakmazdı. Hanımı darlıktan şikâyet ettikçe:
– “Hanım! Sabret! Önümüzde dik bir yokuş var. Yükü hafif olan çıkıyor” derdi.
Ebû Zer (R.A.) Şam vâlisi olan Hz. Muâviye’nin mal ve para biriktirmesini uygun görmeyip, ona:
“Onlar ki altın ve gümüş toplar (hazine eder de) Allah yolunda infak etmezler... Onları elem veren azapla müjdele” ayet-i celilesini okumuş, Hz. Muâviye âyet-i kerimenin nüzûlüne sebep, kitab ehlidir diye içtihat etmiş; Ebû Zer Hz. ise lafzın umûmî olduğunu beyan etmiştir. Muâviye Hz. vâlilik vazifesini muhafaza etmenin îcâbı olarak Ebû Zer Hz.’ni hilâfet makamına şikâyet etmiş, Hâlife Hz. Osman R. A.’da Ebû Zer Hz.’ni Medine-i Münevvere’ye çağırıp, köylük bir yer olan Rebze’de oturmasını münâsip görmüştür.
Ebû Zer Hz. orada vefat etmiştir. Yanında hanımından başka kimse yoktu. Yukarıda geçen hadis-i şerifteki “Yalnız ölür” kelâmının sırrı zuhur etti. Kendisine ölüm alâmetleri geldiğinde, hanımı ağlayınca,
“-Ne ağlarsın?” diye sordu.
Hanım:
– “Hakkın emri vâkî olursa kefenlemek ve diğer işler için ne yapacağım diye ağlıyorum” dedi. O:
– “Ağlama zira ben huzur-u risâlette bir kaç kişiyle otururken, Rasûlüllah (S.A.V.)’in “Sizden biriniz kır yerde vefat edecek. Onun cenaze sininde ufak bir cemaat hazır olacak” buyurduklarını işittim. O mecliste bulunanlar hep şenlik içinde öldüler. Bir ben kaldım. Yolu gözet, söylediğimi göreceksin. Vallahi ben şimdiye kadar yalan söylemedim. Ve hiç bir kimse tarafından yalanım çıkarılmadı” demişse de hanımı:
– “Heyhat buradan kim geçer! Hacıların da arkası kesildi!” diye ağlarken Ebû Zer, Hz.
- “Sen yolu gözet” buyurdu ve Âlem-i Âhiret’e göçüp gitti.
Hanımı mecburen yolu gözlerken karşıdan kartal gibi bir kaç hecinli göründü. Meğer İbn-i Mes’ud Hz., Hz. Osman (R.A.)’ın dâveti üzerine Irak’tan Medine-i Münevvere’ye gelmekte iken beraberlerindekilerle yolları oraya uğramış... Hanımından vefat haberini alınca: “Anam babam sana fedâ olsun Yâ Ebâ Zer!” diyerek kefenlediler. Namazını İbn-i Mes’ud Hz. kıldırdıktan sonra, kabrine koydular. Âilesini Hz. Osman (R.A.) kendi idâresine aldı.
Uzun boylu, saçı sakalı siyah bir zâttı. Evi ve aşireti olmadığından Eshâb-ı Soffe (Mescid-i şerifi kendilerine mesken edinmiş olan güzide zâtlar)dan olup Eshâb-ı Güzin’in büyüklerinden ve Rasûlüllah (S.A.V.)’in hizmetinde bulunanlardandı.
Şu Hadis-i Kudsî onun rivâyetidir:
– Ey Kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldım. Onu aranızda da haram ettim. Birbirinize zulmetmeyin.
– Ey Kullarım! Gece gündüz hatâ etmektesiniz. Günahları ancak affeden benim! Benden mağfiret isteyin ki sizi affedeyim.
– Ey Kullarım! Cümleniz çıplaksınız. Meğer ki ben giydireyim. Benden örtü isteyin ki, sizi lütfümle giydireyim.
– Ey Kullarım! Evveliniz, âhiriniz, insanlarınız ve cinleriniz... hepiniz fâcir kalpli olsanız, bu hâl benim mülkümden bir şey eksiltmez. Hepiniz içinizde en sâlih kalpliniz gibi olsanız bu da benim mülkümde bir şey ziyâde etmez.
– Ey Kullarım! İş sizin amellerinizdir ve bizde muhâfaza olunur. Hayır ve salâha mazhar olanlar, Hakk’a hamd etsinler. Hayır ve salahta olmayanlar, kendilerinden başkasını suçlamasın.
Ebû Zer Hz.’nin Rebze’ye gönderilmesi üzerine Hz. Ali (R.A.)’ın kendisine yazdığı tesellinâme:
“Ya Ebâ Zer! Sen hak için gazap ettin. O’ndan ümit et. Onlar senden kendi dünyaları üzerine korktular, sen onlardan korkup esirgediğin şeyle firar et.
Onlar, senin yapmalarını istediğin şeye ne kadar muhtaçtır; sen ise, onların senden men ettiklerine ne kadar ihtiyaçsızsın. Yarın kimlerin karlı olacağını bilirsin.
Yer demir, gök bakır olsa, her çeşit iyilik kapıları kapansa da Cenâb-ı Hak’tan korkan kul için, Hak Celle ve Alâ dünyadan ve semâdan ona mutlak bir çıkış sebebi ihsan eder. Hak’tan başka dostun, bâtıldan başka nefret ettiğin olmasın. Eğer sen onların dünyasını kabul edeydin, onlar senden emin olurlar, korkmazlardı.”