Peygamberimiz  S.A.V. buyurdu:

Müslüman’ın Müslüman’da hakkı altıdır: Karşılaştığında selâm ver,  çağırdığında davetine icâbet et,  nasihat istediğinde nasihat et, aksırıp “Elhamdulillah” derse “Yerhamükel-lah” de, hastalandığında ziyâret et, vefat ettiğinde cenâzesinde bulun. (Müslim, Ebu Hureyre R.A’den Feyzü’l Kadir 3/390)

Diğer H.Ş.: Müslüman’ın Müslüman’da hakkı beştir:

1.      Selâm verince selâmını almak,

2.      Hastalanınca ziyâret etmek,

3.      Cenâzesinde bulunmak,

4.      Dâvetine icâbet etmek,

5.      Aksır(ıp “Elhamdülilah” de)yince “Yerhamükellah” demektir. (Beyhaki-Ebu hureyre R.A.’den Feyzü’l-Kadir C.3-S.309)

* * *

VASİYET

H.Ş.: Mümin kişinin vasiyetsiz iki gece geçirmesi helâl değildir.

H.Ş.: “Vasiyetle can veren selâmete erer.”

* * *

HASTA   ZİYÂRETİ

Hastayı ziyâret etmek, onun hakkını ödemektir. İslâmi edeplere uyarak Allah rızası için yapılır.

Unutmayalım ki, bizi bekleyen ecel de er-geç gelecektir.

Ölüm Hastasına münâsip olanlar:

Fânî hayatın son anlarını yaşayan kimseye mümkünse abdest aldırmalı. Çünkü hadis-i şerifte:

“Abdestli olarak can veren, şehitler mertebesine erer” buyurulmuştur.

Ayakların soğukluğu ve hareketsizliği, yanakların çökmesi, burun ucunun eğilmesi gibi ölüm alâmetleri gösteren hastanın yüzü kıbleye gelecek şekilde, sağ yanı üzerine yatırmak sünnettir. Ayakları kıble tarafına uzatıp yüzü kıbleye karşı gelsin diye başının altına yastık konur. Böyle: nefes alması ve ruhunu teslim etmesi kolay olur.

Yer müsâit değilse, olduğu gibi bırakılır, hastaya eziyet edilmez.

Yüzünün kıbleye gelmesi, ömür boyu ibâdet ettiği ve ayağını uzatmaktan çekindiği Kabe’ye dönmek içindir. Müslüman’a yakışan da inandığı ve yaşadığı gibi ölmektir.

Ölüm sırasında kadın ve çocuklar çıkarılır. Ağlayıp inlemek men edilir. Yanın da sâlih kimseler kalır,  şeytanın şerrinden emin olması ve îmanla göçmesi için duâ edip hastaya bâzı telkinlerde bulunmak iyidir.

Hastanın şu duâları okuması tavsiye edilir:

“Allahümme inni euzü bike min münkerati’l-mevti ve sekârati’l-mevt”. (Allah’ım ölümün şiddetlerinden ve ölüm sarhoşluğundan  sana sığınırım.)

-“Ya Rabbi, beni mağfiret eyle, Merhametine mazhar kıl ve beni Refik-i A’lâ’ya ulaştır.”

Hastaya recâ ve ümit veren ayet-i kerime ve hadis-i şerifler hatırlatılır.

H.Ş.de: “Ölüm ânında Allahü Teâlâ’ya hüsn-ü zan ederek rûhunuzu teslim edin” buyuruluyor.

“Okuyabiliyorsa, İhlâs sûresi okuması telkin edilir

H.Ş.: İhlâs sûresi’ni okuyan, kabir fitnesi görmez, sıkıntıdan kurtulur; melekler elinden tutup sıratı geçirir ve cennete götürürler.”

Hastanın yanında tevbe ve istiğfara devam  etmeli. Yeis (ümitsizlik) halinde îman makbul değildir. Lâkin tevbe ve istiğfarı Allahü Teâlâ kabul buyurur.

Bu esnâda tırnak kesmek, her çeşit tıraşı tamam etmek, bütün beden temizliğini yapmak, yoksa; sakal bırakmak ve diğer sünnetleri hatırlatmak lâzımdır. Çünkü bunlar ölükten sonra değil, hayatta iken yapılacak işlerdir.

Hastanın yanında bulunanlardan en sâlih kişi zorlamadan Kelime-i Tevhid’i

Lâ ilâhe illallah Muhammedür Rasulüllah’ı

Ve Kelime-i Şahâdeteyni:

Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.

Kelimesini sonuna kadar tam olarak söylemeli. Çünkü ikinci şahâdet söylenmezse, birinci fayda vermez. Maksat îmanın esâsını hatırlatmaktır. Hastanın onu hatırlaması ve kalben söylemesi de yeter.

H.Ş.: “Son sözü Kelime-i Tevhid olanın yeri cennettir.”

Bâzı büyükler ;

“Bu dem nefy ü isbat makâmı değil, sâdece isbat makâmıdır. Bu îtibarla Allah, Allah, Allah denmesi kâfîdir”, demişler ve:

“Son sözü Allah olan Cennettedir” hadis-i şerifini delil vermişlerdir. (Reşahat)

Eğer dili söylüyorsa, başka dünya kelâmı konuşturulmayıp bunlarla meşgul edilmeli.

Hastanın yanında Kur’an-ı Kerim’in kalbi olan Yasin-i Şerif okunursa, bu sûre-i celîlenin nûruyla ölüm acıları azalır, rûhu teslim etmek de kolay olur.

Yardımcı melekler geleceğinden hastanın bulunduğu mahal temiz tutulur.

Eshâb-ı Kirâm’dan, evliyaullahın kerametlerinden, dinimizin güzelliklerinden söz ederek, hastanın Allahü Teâlâ’ya hüsn-ü zanda  bulunmasına gayret edilir.

Hastanın en çok yardıma muhtaç olduğu bu anda, harâret yükselmiş ve susamış olma ihtimâlinden, kaşıkla veya pamukla, Besmele-i Şerife okuyarak, ağzına su vermeli... Çünkü ezeli düşman Şeytan (Aleyhi ma yestehık) hastaya su ikram etmek istediğini söyler, bir takım pazarlıklar eder ve onu küfür yoluna sokmak için çalışır.

– Hastanın can verirken alnının terlemesi, gözlerinden yaş gelmesi ve burun deliklerinin şişip açılması rahmet alâmetidir.

Kişi kuvvetli îmana sâhipse, Allahü Teâlâ melekleri ve veli kulları vâsıtasıyla yardım eder ve o dehşetli anda aklını kaydırmaz. Çünkü îman akılla olur, akılla korunur. Zâten ancak akıl sâhipleri îmanla mükelleftir.

* * *

HASTA RUHUNU TESLİM ETTİKDEN SONRA YAPILACAK İŞLER

H.Ş. “Ölüm mü’minlere Allahü Teâlâ’-nın ikramı ve hediyesidir!. Mü’minlerin ruhları bedenlerinden kılın yağdan çıktığı gibi çıkar. Îmansız ve günahkârların ruhları da zorluk çeker!.”

Allahü Teâlâ’nın esrârından olan ruh, bedenden ayrılınca, göz arkasından hayran hayran baktığı için açık kalmıştır.

Hasta artık meyyittir. Saçı sakalı taranmaz, tıraş edilmez ve tırnakları kesilmez.

Ceset soğuyup katılaşmadan, güzel görünmesini temin maksadıyla gözleri kapatılır. Bu esnâda şu duânın okunması müstehaptır.

Bismillahi ve alâ milleti resûlillahi Allahümme yessir aleyhi emrahü, ve sehhil aleyhi mâ ba’dehû ve es’ıdhü bilikâike vec’al mâ harace ileyhi hayran mimmâ harace anhü.

Mânâsı:

*Allahü Teâlâ’nın ismiyle ve Resûlüllah’ın milleti üzerine; Allah’ım bu cenâzenin işini kolay kıl, bundan sonraki hayatını da kolaylaştır ve zât-ı ilâhîne kavuşmakla kendisini mesut et ve gideceği ahireti, çıktığı dünyadan hayırlı eyle! 

Bundan sonra bir bezle çenesi bağlanır. Elleri yanlarına düzeltilir. Ayakları uzatılıp başparmaklarından birbirine bağlanır.

Ölünün yüzünü açık tutmak ve ellerini göğsü üzerine koymak, Yahûdi ve Hıristiyan âdeti olduğundan böyle yapılmaz...

Şişmesin diye karnı üzerine ayna veya demir cinsinden bıçak, kılıç gibi bir şey konur.

Sert zemin üzerine düzgünce uzatılır ve koku ile buhurlanır. Üzeri çarşafla örtülür.

Yıkanıp kefenlenmeden yanında Kur’an-ı Kerim okumak mekruhtur. Başka odalarda okunabilir.

Ölüm haberi münâsip vâsıtalarla (telefon etmek veya şahıslar göndermek sûretiyle) etrafa duyurulur.

Minarelerden Salât-ü selâm okutturarak duyurmaya çalışmak doğru değildir.

Ölüm dünya musîbetlerinin en büyüğü olduğu için duyanlar derlenip toparlanmalı ve Bakara Sûresinin 156. Âyet-i celilesiyle şu duâyı okumalıdır:

Biz mahlûk olarak ancak Allahü Teâlâ içiniz ve elbette Allahü Teâlâ’nın emrine ve huzûruna döneceğiz. Yâ Rabbi, bu meyyit senin emrine ve huzuruna rucû etti. Sen kendine dönenlerin hayırlısısın. Bu kimsenin yerini geniş eyle, Ruhuna semâ kapılarını aç ve onu ahsen-i kabul ile kabul eyle. Münker ve Nekir’in suallerine doğru cevap vermeyi kolaylaştır...

Yâ Rabbi! Şu kimse senin kulundur. Sen bunu bilirsin. Biz onun hakkında iyilikten başka bir şey bilmeyiz.

Yâ Rabbi! Bunu doğru söz ve hak kelâm ile dünyada sâbit kıldığın gibi, âhirette de sâbit kıl. Yâ Rabbi, buna rahmet eyle ve bunu Peygamberimiz Muhammed A.S.’ın  cemâatına ulaştır. Ve bizi bu yolda sâbit ve dâim eyle...”

Bu duâları bir veya birkaç kişi okumuş olsa, meyyite büyük yardım ve fayda eder.

Herkes üzerine düşen ve mümkün olan yardımı yapmalı.

Ağlama sızlamalar olabilir. Fakat Allahü Teâlâ’yı gücendirecek hal ve sözlerden sakınmalı ve bilmeli ki Allahü Teâlâ iki sese gazap eder:

1- Çalgı sesi,

2- Çeşitli sıfatlar sayarak ölülerin ardından ağlayanların sesi...

Gönül mahzun olur, göz yaş verir, ancak Allahü Teâlâ’yı gazaplandıran söz söylenmez.

Dinimizde yasak edilmiş olan çirkin işlerin yapılması –vasiyet edilmiş olsa da- yerine getirilmez.

CENÂZEYİ  TECHİZ

Meyyitin vârislerine sırasıyla dört şey borçtur:

1.      İsraf ve cimrilikten uzak bir şekilde teçhiz edip kefenlenmek

2.      Borçlarını ödemek (Kul borcu Allah’a olan borçtan önce gelir),

3.      Bıraktığı malın üçte birinden (varsa) meşrû vasiyetini yerine getirmek,

4.      Geri kalan kısmı şer-i hükümlere göre vârisler arasında taksim etmek.

Cenâze için lüzumlu masraflara yetecek parası yoksa, bu vârislerine âittir. Onlarda da yoksa devlet karşılar.

Ölen, kadın ise, zengin de olsa cenâze masrafları, nafakası üzerine borç olduğundan kocasına âittir.

Cenâzenin bu mühim işleriyle meşgul olan iyi niyetli, sâlih kişiler olması, rahmet-i ilâhîye vesiledir.

KEFEN HAZIRLIĞI

Kefen için beyaz renk tercih edilir. Sünnet ve efdal olan budur. Melekler bu rengi severler. Temiz olması şartıyla, eski de olabilir.

Kefen erkek için üç, kadın için baş örtüsü ve göğüs bağı ilâvesiyle beş parça olması sünnettir.

Dikişli olmaz ve usûlüne uygun biçilir. Dürülür ve münâsip koku ile buhûrlanıp hazır edilir.

Kefen erkek için iki, kadın için başörtüsü ile beraber üç parça olması kefen-i kifâyedir. Zarûret zamanında, kadına ve erkeğe ne bulunursa sarılır. Buna da kefen-i zarûre denir.

* * *

CENÂZEYİ YIKAMAK (GASİL)

Yıkamak için, yıkayanla yardımcısından başkası görmeyecek bir yer hazırlanır.

Vefat edenin hayattakilerde olan haklarından biri de avret mahalline bakmamak ve baktırmamaktır. Avret yeri açılınca melekler hayâsından yüzlerini çevirirler. (Gasil hanelerde bu hususa riâyet edilmiyor)..

Su ısıtılır. Teneşir güzel kokulu buhûrla üç defa buhûrlanır.

Meyyitin çamaşırı soyulur, ayakları ve yüzü kıbleye gelecek şekilde teneşire uzatılır, üzeri bir örtü ile örtülür. Yumuşaması için bolca ılık su dökülür.

Yıkayıcı ve yardımcısı abdestli olur. Yıkayıcı önce hazırladığı bezi eline dolayarak, istinca denilen aşağı tarafın temizliğini yapar. Meyyit, namaz abdesti gibi abdestlendirilir. Ancak güçlük olduğu için ağzına burnuna su verilmez. Eğer cünüp, hayız ve nifas hâli bilinirse, tahâretin tamam olması için ağzına, burnuna su verilmelidir.

Başına meshedilir. Yıkayıcı eline başka bir bez alır; kulak, burun, ağız ve göbek çukurlarını önce yıkar.

İç kısmına su kaçmasın diye ağzına, burnuna, kulaklarına pamuk koyar. Islanınca avret yeri belli olmasın diye yün veya pamuk koyar.

Yıkamaya sağ taraftan başlar. Bol sabunlu sıcak su ile en az üç defa yıkar. Her yıkayışta sağ ve sol yanları üzerine çevirerek arka tarafını da iyice yıkar. Suyu israf etmez.

Son yıkamada kendini meyyitin arka tarafına alarak hafifçe oturtur gibi yapar. Aşağı yoldan necâset çıkarsa yıkar; ancak abdestin yenilenmesi lâzım gelmez.

Bunları yaparken şefkatli ve merhametli davranır. Meyyitte görülen ve sezilen güzel haller olursa söylenir. Çirkin ve üzücü durumlar söylenmez, gizlenir.

Yıkamaya başlarken meyyitin maddî ve mânevî temizlenmesine niyet edilir.

Yıkarken: (Semî’nâ Yâ Gufrân) diyerek iyi dileklerde bulunulur. Son durulama suyuna eğer varsa (Hanut) denilen güzel kokulu ottan konur. Yoksa bu koku melekler tarafından konur, denilmiş...

Yıkama işi bitince, büyükçe bir havlu ile güzelce kurulanır. Önceden hazırlanmış olan kefen üzerine yatırılır. Kefenin düzgün olmasına dikkat edilir. Zira bâzı kimselerin kefenleriyle haşrolunacağı rivâyet edilmiştir.                              

Sarmaya sol taraftan başlanır. Birinci parça, gömlek gibi omuzlardan diz altına kadar olur. İkinci ve üçüncü parçalar baştan ayağa kadardır. Kefen baş ve ayak uçlarından bağlanacağı için bir karış kadar uzunca kesilir.

“Meyyitin alnına veya göğüs tahtasına parmak suya batırılarak- Besmele-i Şerife yazılması, kabir azâbından kurtulmasına sebep olur” denilmiş... Bunu vasiyet edenler de olur. Yapılmasında fayda vardır.

Kefen sarılmadan Secde âzâları, yâni alnına burnuna, avuçlarına, dizlerine, ayak parmaklarının ucuna kâfur konur. Kabirde en son çürüyecek âzâlar bunlardır.

Kefenin üzerine gül suyu gibi güzel kokulu şeyler serpilmesi iyi olur.

Kefen sarıldıktan sonra açılmasın diye, baş, bel ve ayak ucundan bağlanır. Böylece meyyit namazı kılınmak üzere musallâya götürmek için hazırlanmış olur.

Mümkün olursa cenâze omuzlarda taşınır. Sevap kazanmak için cemâat arkadan tâkip eder. İzdiham olursa öne de geçebilir.

Çok ağır veya çok süratli gidilmez, orta halde götürülür.

Sesli olarak okumak, tekbir ve tehlil getirmek bid’attır. Tevâzu ile hareket edilmelidir.

Taşıyanlar tabutun önce sağ ön kolundan, sonra aynı hizâdaki ayak ucundan tutarak sağ omzuna, sonra sol tarafın ön ve ayak ucundan sol omzuna, en az onar adımdan kırk adım götürmeli... Hayırlı insanları taşımak nasip olursa mânevi rütbesi nispetinde ecri ziyâde olur.

Vefat eden Müslim’i, bulunduğu yerin mezarlığına defnetmek efdaldir. Mecbûriyet hâlinde 2-4 km. mesâfeye götürülmesine müsâade edilmiştir.

CENÂZE NAMAZI

H.Ş.:  -“Bir cenâze namazında yüz mü’min bulunup da duâ ve şefâat etseler Allahü Teâlâ kabul buyurur.”

H.Ş.: -“Şirkten beri bir mü’mine kırk mü’min bir meyyite namaz kılıp, duâ etseler Allahü Teâlâ kabul buyurur.”

H.Ş.: -“Bir cenâze üzerine üç safla namaz kılınsa Allahü Teâlâ onu mağfiret edip cennete koyar.”

Vefat eden Müslüman’ı hazırlamak ve namazını kılmak farz-ı kifâyedir. Mükellef insanın namazını kılmak mükellef olmayanın namazını kılmaktan efdaldir.

Cenâze namazında bulunan şartlar:

1.      Meyyit, Müslüman olmak: Bu, ya kişinin kendi hâlinden bilinir yahut ana babasından birinin Müslüman olmasıyla veya bulunduğu İslâm cemaatine tâbi olmasıyla anlaşılır. Kendisinden İslâm’ın tarifi istenen bir mükellef onu kabul ve beyan etmeden ölse namazı kılınmaz.

2.      Meyyit yıkanmış (abdestli) olmak:

3.       Vücûdunun tamamı veya başı ile bedenin yarısı bulunmalı. Bundan başka parçalar üzerine namaz kılınmaz. Bu parçalar yıkanır, bir beze sarılır ve defnedilir.

Meyyitin iç organlarından gelen kan, irin ve sâire affa tâbidir, abdesti bozmaz.

4.      Meyyit, cemâatin önünde bulunur; el üzerinde, omuzda veya vasıta üzerinde olmaz, namazı kılanlar da yerde ve ayakta olur.

Namazı bozan hususlar cenâze namazını da bozar. Namaz için safın üç, beş, yedi gibi tek olması efdaldir. En son safta kılanın sevâbı, tevâzuu sebebiyle diğerlerinden fazladır.

Cenâze namazını kıldırmak, o mahallin en büyük âmirine âittir. Hazret-i Hüseyin Efendimiz, birâderi Hazret-i Hasan’ın namazını Medine valisi bulunan Sa’d ibnü As’a  kıldırtmış. Ve “Sünnet olmasa seni takdim etmezdim”, demiştir. Sonra, kabilenin veya mahallenin imamına, sonra da erkeklerden cenâzenin velisine âittir. Yakın olan, uzak olana tercih edilir.

Velinin veya tâyin edilmiş bir vasînin izni ile sâlih bir zât da kıldırabilir. Takaddüm hakkı olan her zat başkasını imâmete geçirebilir.

Cenâze çok olursa, sâlih ve yaşlı olan erkekler öne konulup, sonra erkek çocuklar, sonra da kadınlar sıra ile tertip edilerek hepsine bir namaz birden kılınmak câiz ise de, ayrı ayrı kılınmak efdaldir.

Namazı kıldıracak zât, meyyitin tam göğsü hizasına durur. Çünkü orası îmanın yeri ve nazargâh-ı ilâhidir.

Namazı kılınacak meyyit erkek, kadın veya çocuk olduğu bilinmeli. Bu mümkün olmuyorsa cemaat:

“İmamın namazını kılmaya niyet ettiği meyyitin, namazına niyet ettim” deyip cenâzeye duâ etmeyi kasteder. İmamdan önce tekbir almaz.

* * *

CENÂZE NAMAZI VE DUÂLARI

Bu namazın erkanı ikidir:

1.      Ayakta durmak (Mazereti olmayanlar için).

2.      Dört tekbir almak. (Selâm vermek vaciptir.)

Sünnetleri:

Allahü Teâlâ’ya hamd ve senâ

Resûlüne salât ve selâm

Meyyite, kendisine ve Müslümanların kadın ve erkeklerine duâdır.

Namazın kılınışı:

Kişi niyet edip imama uyar. Ellerini kaldırarak Allahü Ekber der ve:

“Sübhâneke Allahümme ve bihamdike  ve tebârakesmüke ve teâlâ ceddüke ve celle senâüke velâ ilâhe gayrük” okur. Sonra elleri kaldırmadan imamla beraber “Allahü Ekber” der, her namazın sonunda okunan Salâvat duâları (Allahümme salli... Allahümme bârik...) okur. Yine ellerini kaldırmadan Allahü Ekber der ve şu duâyı okur.

“Allahümmağfir lihayyinâ ve meyyi-tinâ ve şâhidinâ ve gâibinâ ve zekerinâ ve ünsânâ ve sağîranâ ve kebîrenâ. Allahümme men ahyeytehû minnâ feahyihî alel-islâm ve men teveffeytehû minnâ feteveffehû alel’imân ve hussa hâzel’meyyite birravhi verrahmeti vel’mağfireti  verrıdvan.

 Allahümme in kâne muhsinen fezid fî ihsânihî ve in kâne müsîen fetecâvez anhü ve lakkıh’lemne vel büşrâ vel’ke-remete vezzülfâ birahmetike yâ Erhamerrâhimîn...

Meyyit deli veya sâbi ise: Feteveffethû alal îman... dan sonra:

“Allahümmec’alhü lenâ fertan Alla-hümmec’alhü lenâ ecren ve zührâ Allahümmec’alhü lenâ şâfian müşeffeâ” demelidir.

Bu duâları bilmeyenler Kunut duâlarını (Allahümme innâ....  Allahümme iyyâke...) okurlar.

Dördüncü tekbir (Allahü Ekber) den sonra sağa ve sola selâm verir, elleri salıverir, namaz tamam olur.

Sonradan gelen olursa, hemen imama uyar; yetişemediği tekbirleri arka arkaya kendisi alır.

Selâm verirken cemâate, imama ve meyyite niyet edilmelidir.

Sağa selâm verirken sağdaki  cemâat, hafaza melekleri, imam ve meyyit kastedilir. Sola selâm verirken de böyledir. Şayet imam yanılıp da beşinci bir tekbir alırsa, cemâat almaz, selâmı bekler.

Cemâatin çok olması, ihlasla duâlar edilmesi, hem cemâatin, hem de meyyitin affına sebeptir.

Yağmur vs. gibi bir sebep olmadan  cenâze cami içinde bulundurulmaz.

Namazdan sonra hazır olanlara; “Kardeşiniz için –cemâat çok ise, kardeşleriniz– için mağfiret dileyin, Allahü Teâlâ’dan, Münker - Nekir meleklerine doğru ve kolay cevap vermesini isteyin”, denir.

Çünkü cemâat olup cenâze namazı kılmak, insanların toplanıp da keremli, cömert ve yüce hükümdardan cezânın affını dilemek gibidir.

HİKAYE

Bir köylü kullandığı baltayı omzuna asıp, Seyyit Abdülkâdir-i Geylâni Hazretleri’nin cenâze namazını kıldı. Sonra baltayı düzeltmek için demirciye verdi. Lâkin ateş tesir etmedi, balta ısınmadı.

Demirci: -Bu ne iştir? diye sordu. Köylü, Hazretin cenâze namazına iştirak ettiğini anlattı.

Büyüklerin cenâze namazında bulunan ateşten korunuyor demektir. Ârife işâret yeter...

DEFİN İŞİ

Meyyit defnedileceği kabrin kenarına konur. Saygı için cemâat bundan önce oturmaz.

Meyyitin yakınlarından veya sâlih kişilerden iki veya üç kişi kabre iner. Meyyit kadın ise kabre inenler mahremlerinden olur veya kabrin üstü münâsip bir örtü ile perdelenir. Bâzı fukahâya göre kadınların mümkün olursa tabutla defnedilmeleri daha uygundur; vücûda el sürülmemiş olur.

Kabir iyi kimseler civârında olmalı. Dünyadaki gibi kabir komşuluğu da mühimdir.

Kabir eni yarım, derinliği bir adam boyu veya göğüs hizâsına kadar kazılır.

Kaabilse kabirde laht yapılır. Bu, kıble tarafına meyyitin sığacağı kadar oyulmuş yerdir. Meyyit sağ taraf üzerine oraya yerleştirilir.

Bu işleri yapanlar:

Ve,

-“Ya Rabbi, bu meyyitin kabrini yanlarına doğru geniş eyle,. Rûhuna yükseklik ve saâdet ihsan eyle, ondan râzı ol” derler.

Meyyit, mezara konunca yurdundan yakınlarından ayrı düşen garip gibi mahzun olur, duâ ile anan olur mu diye ümitlenir. Bu sebeple Kur’an okumak, hayır ve hasenât yapmak sûretiyle, rûhuna hediyeler gönderilmelidir. Kabir üzerindeki ot ve yeşillikler, 70 günâhın kefaretidir. (Birgivi Vasiyennamesi)

Baş ve ayak ucundaki bağlar çözülür. Meyyitle toprak arasında kefenden başka bir şey bulunmaz.

Mevtânın üstü kerpiç, tahta veya münâsip bir şeyle örtülür. (Cesetten ayrılan ruhu melekler gezdirmek üzere götürdükleri göklerden veya yerin dibindeki azap yerlerinden getirip vücutla birleştirirler. İşte o zaman ceset, ruh ve akılla yapılmış olan hayır ve şer amellerin hepsi birleşir.)

Defin için girenler çıkar. Kabirden çıkan topraktan başka toprak ilâve edilmez.

Toprağı doldurmaya başlayanların,

İlk atışta: “MİNHÂ HALAKNÂKÜM” (Sizi ondan yarattık).

İkincide: “VE FİHÂ NÜÎDÜKÜM” (Sizi oraya iâde ediyoruz).

Üçüncüde: “VE MİNH NUHRİCİKÜM TÂRATEN UHR” (Sizi oradan çıkaracağız) (S. Tâhâ 55) âyeti kerimesini okumaları güzel görülmüştür.

Burada uyanık olup ibret almalı; “İsrâfil A.S. sûru üfürüp de kıyâmet kopuncaya kadar bu adam burada yatacak. Sorulan suallere düzgün cevap verirse mes’ud olur. Yâ veremezse hâli ne olur ?...”diye düşünmeli.

Kabrin üstü, balık sırtı gibi yapılmalı. Kaybolmasın diye baş ucuna münâsip bir taşa isim yazıp dikmekte mahzur yoktur.

Kabir yapmağa ulemâ-i müteahhirîn tarafından cevaz verilmiştir.

Defin işi bitince cemâat dağılmadan Kur’an ehli olan zâtlardan, Allah rızası için niyet ederek, sevâbını merhumun ve bütün mevtâların ruhlarına bağışlamak üzere, tecvidle Yasin, Mülk, Fâtiha, İhlas, Felak, Nâs sûreleri, Bakara sûresinin başı ve sonu okunarak duâ yapılır.

* * *

TELKİN

Definden sonra  biri meyyitin göğsü hizâsında durup (Yâ filân ibn-i filân) desin. Zira meyyit onu işitir.

Tekrar “Ya filân ibn-i filân” desin. Meyyit: “Beni irşad eyle. Allahü Teâlâ sana rahmet etsin” der. Sonra şu denir:

“Üzkür mâ künte aleyhi min şehâdeti enlâ ilâhe illâllah ve enne Mumammeden Rasûlüllah ve ennelcennete hakkun vennâra hakkun ve ennelba’se hakkun ve ennessâate âtiyetün lâ raybe fîhâ ve ennallâhe yeb’asu men filkubur. Ve enneke razîte billâhi Rabben ve bilislâmi dînen ve bimuham-medin (S.A.V.)’e Nebiyyen ve bil-Kur’anı imâmen ve bilkâbeti kıbleten ve bil-mü’minîne ihvânâ. Kul: Rabbiyallah lâ ilâhe illâ hüve Aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbül arşil azîm”

Bunu işiten Münker ve Nekir melekleri :  Hücceti kendisine telkin edilen kimseye, biz ne için sual edelim” derler.

“Yâ ibn-i filân, Kul Lâ İlâhe illallah” diye telkin edilir.

Üç kerre de “Yâ filân, Kul Rabbiyallâhü Teâlâ ve dîniyel islâmü ve Nebiyyî Muhammedin Aleyhissâlâtü vesselâm” denir ve bunlar ağır ağır söylenir. Sonra (Rabbi lâ tezerhü ferden ve ente hayrul  vârisîn) ile telkin tamam olur.

Cemâat dağılırken kabrin üzerine, varsa su dökülür. Yeşilliğe sebeptir. Rasûlüllah S.A.V. Efendimiz yaş hurma dalını bir kabir üstüne dikmiş ve “Bu tesbih ettikçe kabirdeki faydalanır” buyurmuştur

* * *

TÂZİYET

Meyyit kadın veya erkek olsun, akrabalarına sabır tavsiye ederek tesellide bulunmak müstehaptır.

-Hüküm Allah’ındır. Cenâbı hak size sabr-ı cemîl ve ecr-i cezîl ihsan eylesin!

Diyerek mü’min kardeşlerine tâziyette bulunan kimseye Cenâb-ı Hakk kıyâmet gününde ikram olarak cennet hulleleri giydirecek hadis-i şerifi vârid olmuştur. (Nimet-i İslâm S:617)

Taziye definden sonra olur. Önce meşguliyet vardır. Eğer feryat, figan ediliyorsa sabır ve teselli tavsiye edilir.   

Bir defa tâziyede bulunan bunu tekrar etmez. Çünkü hüzne sebeptir.

Kabristan da tâziyede bulunmak mekruhtur.

Tâziye için efdal olan, ilk gündür. Üç günden sonra yapılmamalı. Geç duyan ve uzak olanlar hâriç...

Definden îtibaren bir hafta içinde meyyitin rûhu için sadaka vermeli, eğer ikram edecek bir şey yoksa, namaz kılarak, istiğfar ve duâ ederek hediyeler göndermeli.

Komşular, cenâze evi ve misâfirler için yemek hazırlayıp beraber yemeli; musibet zedeleri yedirip içirmek için ısrar etmeli.

Cenâze evinin yemek hazırlaması, helva yaparak ikramda bulunması dinen doğru değildir. Çünkü ikram sevinç işâretidir. Bu ise musibettir. Yanlış işler yüzünden hayır ve sevap ümidiyle nice bit’atlar işlenmektedir.

KABİR ZİYÂRETİ

Kabirleri ziyâret sünnettir.

Bilhassa  mübârek günlerde mevtâlara ikram etmek ve ibret almak için kabirler ziyâret edilir.

Fitneye sebep olmazsa kadınlarda eski elbise ile ziyâret edebilirler. Lâkin bugün bu cihet müşküldür.

Ziyâretçi, kabristana vardığında ayakta:

“Esselâmü aleyküm yâ dâre kavmin mü’minîn ve innâ inşâallahü biküm lâhikün. Nes’elullâhe lenâ ve lekümülâfiyete” diye selâm ve duâdan sonra, 1 Fatiha 11 İhlâs-ı şerif okur, bütün mevtâların ruhlarına hediye edip sonra kabristana girerse, o kişi nur olarak görünür.

Kabristan da serbest yürür, oturur ve çalışabilir. Zarûret olursa, kabirler üzerine oturur ve basabilir. Böyle olmazsa, oturmak veya kabirleri çiğnemek, ateş üzerine basıp oturmaktan şiddetli günâh olduğu hadis-i şerifle beyan edilmiştir.

Ziyâretçi önce niyet eder. Sonra Eûzü Besmele ile 1 Fatiha, 11 İhlas-ı şerif, mümkünse Yâsin  sûre-i şerifini meyyitin karşısına durarak okur, hediye eder.

Ziyâret edenin gönderdiği hediyeler melekler tarafından altın tabaklar içinde takdim edilir. Ve “Bu sana filanın hediyesidir” denilir.

Kabir ehli ziyâretçiyi bilir, ayak seslerini işitir, selâmını alır.

Ziyâretten maksat duâdır. Ziyârette, “Bugün sana ise yarın banadır” demeli.

Mezarlıkların kurumuş ot ve ağaçları temizlenebilir, fakat yeşilliklerine dokunmak câiz değildir; onları çoğaltmak faydalıdır. Çünkü onlar Allahü Teâlâ’yı tesbih ettikçe mevtâlar istifade ederler.

* * *

SON SÖZ

Allahü Teâlâ’nın şu kuluna Azrâil A.S. gelip de:

-“Korkma! Merhametlilerin en merhametlisine ve asıl vatanına gidiyorsun. Büyük bayrama ulaşıyorsun. Bu cihan bir konaktır. Bu konak mü’minin zindanıdır. Sana emânet verilen bu varlık bir bahânedir; bir gün gider, uzaklaşır da hakikat meydana çıkar. Kişi Bâki olan Allahü Teâlâ’ya kavuşur”dediği zaman dünyada ondan daha şerefli, daha hoş ve rahat bir gün olmaz. (Ebu Bekir Sekkak K.S. Nefahat)

“Âlimin ilmi ve kişinin iyi amelleri, güzel sûretlerle kendilerine kabirde kıyâmete kadar arkadaş olur”.

Amel defterleri, Pazartesi ve Perşembe günleri Allahü Teâlâ’ya arz olunur. Peygamberlere, baba ve analara Cuma günü arz olunur. Onlar, ümmetlerinin ve çocuklarının sevaplarına sevinirler ve yüzlerinin nûru artar. Evlâtların iyi amellerinden memnun olurlar.

* * *

 

   
© incemeseleler.com