H.Ş.: Hikmet on cüz; dokuzu uzlette, biri sükut etmektedir.
Büyüklerden Beyânlar:
* İnsanlarla zarûret miktarı görüşünüz. Diğer vakitleri râbıta ve zikirle mâmur ediniz. (M. İ.M. C:1 M. 128)
* Hz. Ali R.A., Mâlik Hz.lerini Mısır'a vâli olarak gönderirken, kadı ve memur tâyininde dikkat et: "Bu din kötü insanlar elinde esir oldu, din nâmına çok şeyler yapılıyor. Onunla dünya elde etmeye çalışanlar çoğaldı" demiş. (Bu söz 14 asır evvel söylenmiştir.).
* İmam-ı Câfer Hazretleri, uzlet ve halveti([1]) ihtiyar etmişti.
Süfyân-ı Sevrî K.S.: "Yâ İmam! İnsanlar sohbetinizden feyiz almak ister. Onları niçin mahrum edersiniz?" suâline, Hz. İmam;
- Bu zamanda, halkın halleri değişik... Dilleri kalplerine, sözleri hallerine uymaz. Cefâsı çok, vefâsı yoktur. Hîle, riyâ ve oyun çoğaldı. Muhabbeti açıklar, düşmanlığı gizlerler (Dost görünür, düşmanlık ederler). Mâr-ı menkûş (nakışlı yılan) gibi, dışları güzel, içleri zehir dolu... Onlardan az da olsa uzak durmak menfaattir" diye cevaplamıştır. (Mektubat-ı İ.M. C:1 M.12). Bu zamanla kıyaslayın!
* Molla Câmî Hz.: "Zamanımız susmak, evlerde oturmak ve kendisine yokluk gelmeyen, ebedî hayat sâhibi olan Allahü Teâlâ'ya ibâdet zamanıdır" sözleriyle, uzletin kerâmetini ve ibâdetin ehemmiyetini bildirmiştir.
* Vahdetle kesret (yalnızlıkla çokluk) birbirinin aksidir. Sâlik her zaman halkla ülfet ederse uzletten çıkar.
Bu sebeple muhabbet ve ibâdetle yalnızlık lâzımdır ki, Mevlâ'ya yakın olup Hakk’a ulaşsın...
Birlik: çokluktan alâkayı kesmektir.
Tevhid: Halktan uzak olup bağlantıyı kesmektir... (M.İ.M. C:2 M. 90).
* Hikem Şerhi, Sayfa: 32-33-35’den: “Tefekkür meydanında ilerlemek, insanlardan uzak olmakla elde edilir.”
Rezil nefsin hastalıkları gitmeden, kalbe nur gelmez.
Nefis Hastalıklarına Sebep:
Havâsına esir olan insanlarla görüşmek ve dünya ile meşgul olmaktır.
Nefsin hastalığına ilaç ve tedavisi:
İnsanlardan uzak olmak (uzlet etmek) ve azamet-i ilâhîyi düşünmektir.
Göz nerede, gönül orada. Uzlet olmadan kalp dünyalık işleri düşünmekle uğraşır, ve melekler âlemini düşünmekten gaflet eder. Halbuki, Allah’ın Rasûlü: "Bir saat tefekkür([2]) 70 sene (nâfile) ibadetten hayırlı" buyurmuştur.
–Tefekkür etmek isteyen önce insanlardan uzaklaşmalı; yalnız ve sâkin yer seçmeli...
–Tabîat (huy) sirâyet eder (geçer). Sohbette sirâyet vardır. Şu halde kötü ahlâk ve hallerden kurtulmak, ancak insanlardan ayrılmakla mümkündür.
–Tefekkür olmadan, tecelliyât zevki duyulmaz.
Bilinmeyen âleme bağlı olan kalp, nefsin hastalıklarından uzletle kurtulur. Marifet nurları da râbıta ile görülür...
Ebüd-Derdâ R.A.:
"İbadetin efdali, ilâhî azameti idrakledir."
Hasan-ı Basrî K.S. :
"Râbıta, görülen ve görülmeyen ilâhî nîmetleri anlamaya vesiledir. Gönülde hâsıl olan haller de mânevî âfiyete ve kalp hastalıklarını yok etmekte doğruluk sebebidir."
Halkın hakları zayî olmamak şartıyla, inzivâ mübârektir (M.İ.M. C:2 M.19).
İsâ Aleyhisselâm: "Sözü zikir, susması fikir, bakması ibret olan kimseye müjdeler olsun" buyurdu.
Muhakkak insanların en akıllısı, nefsini dâimâ hesâba çekip, ölüm ötesi için amel edendir.
Asıl maksat, tefekkür ve zikir olup, uzlet ona vesiledir. Fikir ve zikir olmayan uzletin zararı, kârından fazladır.
Bu beyanlar, sâlikleri, dünyadan alâka kesmeye teşvik etmek değil, ancak sohbetleri gıybet, muhabbetleri zem, ihlâsları riyâ, dostlukları cefâ sebebi, inanıp güvenmeleri geçici, asıldan uzak, sadakaları gösteriş, ülfetleri külfet ve hayırdan berî, ibâdetleri taklit, âdetleri esir gibi onlara bağlı kalmaktan ibâret olan zamâne insanlarından uzak olmayı tavsiye ve nasihattir...
Büyüklerden Beyanlar:
İsâ Aleyhisselâm: "Fânî dünyanın ziynetlerine itibâr ve muhabbet eden ölülerle oturmayın ki, kalpleriniz ölmesin."
H.Ş.: Gafil insanlarla görüşmekten doğan iman zayıflaması, ümmetim için ziyade korktuğum şeydir.
Bir velinin sözü: "Hakka ulaştıran yol, uzlet: halkın nazarları, ayn-ı zulmettir. Halkın sözleri, kalp katılığına; muameleleri, hüsran ve vahşete sebeptir. Onlarla beraber bulunup çalışmak, helâk ve hüsrandır!"
Uzlet, sebeb-i selâmet olmakla beraber, "Ey iman edenler, Allah'tan korkun, sadıklarla beraber olun" (S. Tevbe 119) ayet-i celîlesi îcâbı, kişi sadıklarla beraber olmaktan ve dinî nasihatte bulunan ve Allah'ın yarattıklarına şefkat eden âlimlerle oturmaktan men edilmemiştir.
Allah'a ulaşan ârifler, cümle eşyayı ilâhî kudretle yerinde duruyor bilip âlemde Allah'tan gayri mevcut görmediklerinden, farklı insanlardır.
H.Ş.: Din işlerine ve emânete uymak azalıp, meşrû işler, bozuk âdetlere karışıp, insanlar da birbirlerine uydukları zaman, halktan uzaklaş, evinde otur, dilini kendi işinden başkasına kullanma, sükûta devam et!..
Din işinde sana lâzım ve faydalı olandan başka şey konuşma. Kendine lâzım olandan gayrisine karışma, zarar gelir. Kötülüklere kalben buğzetmek tembih buyurulmuştur.
H.Ş.: İbâdetleri azîmetle edâ edin, ruhsatları kabul edin, insanları terk edin ve ayıplarını araştırmayın ki, şerlerinden emin olasınız!...
Feth-i Musûlî Rh.A.:
- Otuz kadar büyük velilerle görüştüm. Hepsi de, "Halk ile sohbetten kaç ve az ye..." dediler.
Huzeyfetül-Merâşî Rh. A.:
- İyi ameller içinde, insanın evine kapanıp kalmasından iyisini bilmiyorum.
Mansûr bin Mu'temir Rh. A.:
- Zühdün en büyüğü, insanlarla yersiz konuşmayı ve alâkayı kesmektir.
İbrahim Minâî Rh. A.:
- Bizim kavuştuğumuz insanlar, toplantılarda iyiliklerini anlatanları hoş görmezlerdi.
Kezâ: “İlmî sohbet yapmayı istemiyorum. Fakih olduğum şu devir ne kadar fenâ...” demiştir.
Muhammed Pârisâ Rh. A.:
- Dil boş sözleri bırakırsa, kalp Allahü Teâlâ ile konuşmaya başlar.
- Nefsânî istekleri bir insana galip gelirse, aklı örtülür.
- Bu ümmete öyle bir zaman gelecek ki, mü'min geçim te'mini için münâfığa dayanmaktan başka çare bulamayacak.
Mutrıf bin Abdullah Rh. A.:
- İlim gitti, ibâreler kötü kalplerde kaldı.
- Kadını ve fazla yemeği terk eden, muhakkak kerâmet sâhibi olur.
- Dâimâ şerefli ol! Kimseden bir şey istemedikçe şerefini muhafaza edersin.
- Zamanımızda hakîki hâfız kalmadı. Hepsi dünya nimetlerine daldı.
Osman Kureşî Rh. A.:
- Nefsini bilene insanların övmesi zarar vermez. Lâkin kendini bilmeyip insanların methine kapılanların vay hâline!..
- Mevlâsı ile sohbete devâm edemeyene, Allahü Teâlâ kullar ile sohbet etme belâsı verir.
- Hakîkî kul, Mevlâ'dan gayri her şeyden ümidini kesendir.
Belâdan lezzet alan, rıza makamına kavuşmuştur.
Sırr-ı Sakatî K.S.:
- Nefsini bırakıp, halkın ayıbını görmek, şeytan işidir. İnsanı şu felâketlere götürür:
1- Amelleri boşa gider.
2- Kalpleri bozar.
3- Kulu sür'atle helâke götürür.
4- Devamlı hüzne sebeptir.
5- Cezayı çabuklaştırır.
6- Riyâyı sevdirir.
7- Baş olma sevdasına kapılır.
8- Ucba götürür (İşlerini beğenir).
- İyi huy; halkı incitmemek ve halktan incinmemektir.
Ukayl-i Müncî Rh. A.:
- Yiğitlik, mü'minin iyi taraflarını görüp kötü taraflarından geçmektir.
Süfyân-ı Sevrî Rh. A.:
- Şimdi susmak ve evinde oturmak zamanıdır.
- İnsanları ayıplamak, kaderi görmemek ve câhilliktir.
- Dirilere kalpleri ölü, ölülere diri denilen bir zamanda yaşayacağımı zannetmezdim...
Süfyan bin Uyeyne Rh. A.:
- Düşmanlığa sebep olan veya devlet zoruyla alınacak haktan vazgeç! (Din selâmeti istiyorsan böyle yap!)
Yusuf bin Hüseyin Râzî K.S.:
- Doğruluğun alâmeti, yalnızlığı sevmek ve tâatı gizlemektir.
- Yalnızlık denizine düşen her gün daha çok susar, hiç kanmaz. Çünkü susuzlukta hakîkat vardır ve kişi Hakk'a kavuşmadan kanmaz...
Dâvûd-u Tâî Rh. A.:
- Halktan, aslandan kaçar gibi kaç! Lâkin cemaat ve sünnetten ayrılma!..
Ebu Bekir Tamistânî K.S.:
- İnsanlarla oturmayı azaltıp, Allah’la olmayı çoğaltınız.
Ebu Bekir Vâsıtî K.S.:
- Öyle bir zamana kaldık ki, İslâm âdâbı kimsenin umursamadığı şey haline geldi. Ahlâk bozuldu. Câhiliyet ahlâkına bile hasret kaldık. Hani o mürüvvet sâhiplerinin hükümleri?!.. Hepsi kayboldu...
Hz. Şeyh hep Hızır Aleyhisselâm ile görüşmek isterdi. Her gün kabristana gider gelir, bir cüz Kur'an okurdu. Sabah evden çıkınca nurlu bir ihtiyar gördü, selâmlaştılar. İhtiyar "Arkadaş ister misin?" dedi. Arkadaş oldular.
Kabristana kadar gittiler. Tekrar konuşa konuşa eve geldiler.
Kapıyı açarken ihtiyar:
- "Her zaman beni görmek isterdin. Ben Hızır'ım. Bugün benimle arkadaşlık ettin ve bir cüz Kur'an okumaktan geri kaldın. Hızır'la konuşmak böyle olursa, başkalarıyla görüşmek, ahbaplık etmek nasıl olur? Şimdi uzletin her şeyden üstünlüğünü anladın mı?" dedi ve kayboldu.
Hasan Basrî K.S.:
- Halktan uzlet eden selâmet bulur.
Ebul-Hasen-i Şâzilî K.S.:
-Dünya ve dünya adamlarından tamamen uzaklaşmadan, velîlik kokusu alamazsın.
Ebû Hâzım Mekkî Rh. A.:
- İş yerine sözün, amel yerine ilmin itibar gördüğü zamana yetişirsen, kötü insanlar arasında kaldığını kötü zamanda olduğunu bil!
Bir veli:
- Dinin garip olduğu bu zamanda, sâlikin az gayretine çok sevap verilir.
Sırr-ı Sakatî K.S.:
- İnsanlarla fazla karışmak sıdkın azlığındandır. İnsanlarla bulunup da, Allahü Teâlâ ile olmaktan gaflet etme...
Süfyan bin Uyeyne Rh. A:
- Geçen yılların kötüleri, bugünkü iyilerinizden hayırlıdır.
- İnsanların bizim gibilere ihtiyaç duyduğu zaman, ne kötü zamandır.
Ebu Hureyre Rh. A.
- Bir zaman gelir ki, Müslümanlar birbirlerinden ayrılıp parçalanırlar. Dini bırakıp, kendi düşüncelerine uyarlar. Kur'an-ı Kerimi mizmarlardan (çalgı âletinden) şarkı gibi okurlar. Allah için değil, keyif için... Böyle okuyan ve dinleyenlere Allahü Teâlâ lânet eder, azap verir...
Husrî K.S.
- Tevhidde usulümüz beştir:
1) Sonradan olanı (yaratılmışları) atmak,
2) Kadim olanı (Mevlâ'yı) bilmek,
3) Yurdundan ayrılmak (Kendini gurbetçi ve garip bilmek),
4) Ahbablarından kesilmek (Lüzûmsuz görüşmelere son vermek),
5) Öğrendiklerini unutmak. (Ne kadar ilmi olsa da, ona güvenmemektir).
İmam-ı Azam Ebû Hanîfe Rh. A.:
- Elli yıldır insanlar arasındayım. Ne hatâmı söyleyen, ne de ayıbımı örten birini görmedim. Öfkelendiğimde benden emin olan da olmadı. Şu halde onlarla uğraşmak sâdece ahmaklıktır.
Mansûr Bin Mû'temir:
- Zühd'ün en büyüğü, insanlarla yersiz konuşmayı kesmektir.
Malik bin Dinar Rh. A.
- Bu zamanda âhiret işine yardımcı kalmadı. Hepsi fesatla uğraşır oldu...
Muhammed bin Semmâk Rh. A.
- Geçmiş insanlar dertlere derman olurlardı. Şimdi hepsi birer dert oldular. Çareleri de yok... O halde en iyi yol, Allahü Teâlâ ile olmak ve Kitab'ını kendine rehber edinmektir.
Peygamberimiz S.A.V. buyurdu:
- Yeryüzünde kötülük yaygın hâle geldiği zaman Allah yer ehline (içinde salih kavim bulunsa da) azap indirir, onlara da isâbet eder. Sonra onlar (salih kavim) ahirette Allah'ın rahmetine ve mağfiretine ererler...
- Söz geçerli olur, diller sevişip, kalpler birbirinden nefret eder de, akrabalar birbirleriyle arayı açarsa... İşte o zaman Allah onlara lânetle gözlerini kör, kulaklarını sağır eder...
- Bu zamanda zâhitlik, altın ve gümüşü terketmektir. İnsanlara öyle bir devir gelecek ki, altın ve gümüşü terk etmektense, insanlardan uzak kalmak kendileri için daha hayırlı olacak..."
Hâtem-i Esam K.S.
- Allah'ı bilen; dünyadan uzak, tâate yakın olur.
- Zamâne âlim ve zahitlerinin kibri, zenginlerinkinden ağırdır.
Yahya bin Muaz Hz.
-İlâhî lütuf nişânı odur ki; Cenab-ı Hak kuluna amel kapısını açar, faydasız söz kapısını kapar. Senin Allahü Teâlâ'yı sevdiğin kadar, halk da seni sever.
Cüneyd-i Bağdâdî K.S.:
- Akıllı, yalnızlığı sever.
İbni Atâ K.S.:
- Yakîn, yarın endişesini terk etmektir.
Osman Cerîrî K.S.:
- Hakîkî sevgi, Hak'tan gayriyi gönülden çıkarmaktır.
- Gönlünde ahiret endişesi olmayanı, şeytan ölünceye kadar dünya ile uğraştırır.
Muhammed bin Semmak K.S.:
- Nefsinden çık, ondan berî ol, kendi mülkünden de çekil, hepsini Mevlâ'ya teslim et! Kalp kapında onun bir kapıcısı ol. Oraya gir girmesini emrettiklerini al, oradan çıkmasını emrettiklerini çıkar.
İbni Abbas R.A.:
- Dünyanın tadı kaçtı, sıkıntısı kaldı. Bugün ölüm her Müslüman’a bir armağandır. (1400 sene evvel söylemiş!)
Süfyan-ı Sevrî K.S.:
- Dinin böyle garip olacağı bir zamana kalacağımı hiç ummazdım.
- Kulların en iyisi, yalnız O'nun varlığı ile ünsiyet eden ve O'na iştiyak duyandır.
- Halkın işi gücü fesat olunca, câhil ve şerlileri başlarına geçer.
Kezâ, Süfyan-ı Sevrî Hz:
- Sizi ziyârete geldik diyenlere, "Benim gibisi ziyâret edilmez. Zaman bozuldu, benim gibiler ziyâret edilir oldu" demiştir...
* * *
-----
[1] Uzlet: Bir köşeye çekilip tenhâda yaşamaHalvet: Yalnız kalmak, tenhaya çekilmek
[2] Tefekkür: ilâhî saltanatın azametini düşünmek, râbıta yapmaktır.