Ayet Meali: Kasem olsun fecre. (Zilhicce
ayında ilk) on geceye. Hem çifte hem teke. Gelip geçtiği n geceye. Nasıl, bunlarda
akıl sahipleri için birer yemin (değeri) var değil mi ? (Fecr -1-5)
Yüce Allah’ın mahlukatı (insanlar) içinde
konuşmaları esnasında en çok yemin edenler Arablar olduğu için Kuran-ı Kerim
Arabların yemin etme adeti üzerine gelmiştir. (1)
“Kasem olsun Fecr’e”
Fecr iki kısımdır.
Fecr-i Kazib: Kendisine dini hüküm taalluk etmez.
Fecr-i Sadık: Kendisine namaz, oruç (gibi) dini hükümler
taalluk eder.
Burada Allâh’ü Teâlâ , doğru taraftan güneş ışınlarının ortaya çıktığı ilk an olan
“fecr’e yemin etmektir.
Nitekim başka bir ayeti kerimede “ Ağardığı zaman
sabaha kasem olsun” (Tekvir-18) diye sabah vaktine yemin etmiştir. Zira
sabah vaktinin girmesiyle güneş ışıkları meydana çıktığı için gece sona ermekte
ve insanlar, kuşlar ve vahşi hayvanlar rızık aramak üzere dağılmaktadır. Bu
durum, ölülerin dirilip kabirlerinden kalkmasına benzemektedir. Bu ayeti
celilede gereği gibi düşünenler için büyük ibret vardır.
Bazıları “fecr” ile muradın “Arefe gününün fecri”
olduğunu söylediler. Çünkü o gün, hacıların Arafat’a yöneldikleri şerefli bir
gündür.
Hadisi Şerifte; “Hac Arefe (de vakfe yapmak) tır” buyurulmuştur. (Câmi-ul
Usûl 3/241)
Bazılarına göre de “fecr”den maksat kurban
bayramının, hususiyle birinci gününün sabahıdır. Çünkü bu gün büyük bir gündür.
Zira farz olan tavaf (ihramdan çıkıp) tıraş olmak ve şeytan taşlamak bugün
yapılır.
Rivayete göre nahr günü, en büyük hac
günüdür.
Bir başka görüşe göre de “fecr”, Zilhicce ayının ilk
günü sabahı, ya da Muharrem ayının ilk günü sabahıdır. Çünkü yeni sene ondan
doğar (başlar).
“On geceye” Bu geceler, Zilhicce ayının
ilk on günüdür. Arablar geceyi zikreder, günün tamamını (gündüzü ile beraber)
kastederler. Ayette “gece” kelimesinin nekre (belirsiz) getirilmesi geceye
tazim içindir. Çünkü bu gece “hac amelleriyle meşgul olmak” gibi diğer
gecelerde bulunmayan bazı faziletleri haizdir. Bu sebepledir ki Hazreti Allah
bu geceler üstüne yemin etmektedir.
“Bu geceler, Muharrem ayının ilk on gecesidir”
diyenler de oldu.
“Çifte ve teke.” Yani bu gecelerin çiftine ve tekine. Zahiren bakıldığında “tek ve çift” umumi mana ifade etmektedirler. Bu durumda
mana, “varlıkların tekine ve çiftine, hepsine yemin olsun” demektir.
Mahlukatın tamamı mürekkep (çeşitli unsurlardan
oluşmuş) olduğu için çifttir. (2) Tek olan ise,
her yönden vahdet sahibi olan Allâh’ü Teâlâ ’dır.
“Gelip geçtiği an geceye” Geldiği veya geçip gittiği
zaman gece cinsine yemin olsun, demektir.
“Nasıl, bunlarda akıl
sahipleri için birer yemin (değeri) var değil mi ? (3)
Burada “Muksemün aleyh” yani üzerine yemin edilen
hakikat mahzuftur (gizlidir). Bu da, kafirlere mutlaka azap edileceğidir.
(Ruh-ul Beyan)
Galiye’de şöyle der:
Kelamın manası, akıl sahibi olan kişi bilir ki, şu
kendisine yemin edilen varlıklar Allah’ın birliğine delildir ve yemin edilmeye
de layıktır.
Kasemim cevabı: Şüphesiz ki Rabbin (kulların
bütün yaptıklarını görüp) gözetleyendir.
ZİLHİCCENİN İLK ON GÜNÜ
Şimdi de bu on gün ile hususiyle terviye (Zilhiccenin 8. Günü) arefe
ve nahr (kurban bayramı) günleri ile ilgili ayeti kerime, hadisi şerif ve güzel
hikayelerden bazılarını zikredeceğiz.
İbni Abbas’ın Radıyallâhü Anh’ın rivayet ettiği hadisi
şerifte Nebi Aleyhisselâm şöyle buyurdular:
-Hiçbir gün yoktur ki, kendisinde yapılan salih amel
şu on gündeki amelden Allah’a daha sevimli olsun. Denildi ki;
Ya Rasülallah! Allah yolunda cihad da mı? Efendimiz
şöyle buyurdular:
-Evet Allah yolunda cihad da. Ancak malı ve canı ile
(cihada) çıkıp sonra bunlardan hiçbir şey ile geriye dönmeyen müstesna
Burada şuna işaret vardır ki; harbe giden kimse
evinden çıkarken geriye dönmemek niyeti ile çıkmalıdır. Hazreti Allah
dilediğini yapar.
Yine bu günlerin fazileti ile alakalı olarak
Aleyhisselâm Efendimiz şöyle buyurdular:
-Allah katında şu on günden daha büyük ve kendisinde
yapılan ibadet daha sevimli olan hiçbir gün yoktur. O günlerde tehlîl, tesbih,
tekbir ve tahmidi çoğaltın. (İbni Ömer Radıyallâhü Anh)
Cabir Radıyallâhü Anh rivayet etti. Peygamberimiz Aleyhisselâm
şöyle buyurdular:
-Dünya günlerinin en faziletlileri şu on gündür.
(Zilhiccenin ilk on günü)
-Ya Rasülallah! Allah yolunda mücadele ile geçen
günlerde mi? denildi. Şöyle buyurdular:
-Ancak yüzü toprağa vurulan ve toprakta bulunan
hariç.
İbni Abbas Radıyallâhü Anh’ın hadisinde Rasülü Ekrem şöyle buyurdular:
Şu on günden bir gün oruç tutmak bütün senenin
orucuna muadil olur. Bir gece (yi ihya etmek) de kadir gecesini ihya etmeye
denk olur.
Ebu Osman el Hindî’den:
Selef (eskiler) üç tane on’a tazim eder, saygı
gösterirlerdi;
1- Zilhicce ayının ilk on günü,
2- Ramazan ayının son on günü,
3- Muharrem ayının ilk on günü.
Kısacası, Zilhiccenin ilk on günü, Allâh’ü Teâlâ’nın Ümmeti Muhammede olan
ikramlarındandır. (4)
Hazreti Hafsa Radıyallahü Anhâ şöyle buyurdu:
Dört şey vardır ki Nebi Aleyhisselâm onları terk etmedi.
1- Aşure orucu,
2- Zilhiccenin ilk on günü orucu,
3- Her aydan üç gün oruç,
4- Fecr’den evvel (teheccüd vaktinde) iki rekat namaz.
Ebu-d Derda Radıyallâhü Anh’dan:
Zilhiccenin ilk on günü oruç tutmaya, çok dua
etmeye, istiğfar ve sadakaya devam edin. Çünkü Rasülüllah Aleyhisselâm’dan
işittim, şöyle diyordu:
-Bu bu günler Beytullah’ı, Mescidi Haram’ı ve
muhterem beldeleri ziyaret günleridir.
TEVRİYE, AREFE VE NAHR (KURBAN KESME) GÜNLERİ
Şu on günün en faziletli olanları, Tevriye,
Arefe ve Nahr günleridir. Bu sözün
doğruluğuna Hazreti Ayşe validemizden rivayet edilen şu hadise delalet etmektedir:
Tegannî ve nağmeyi seven bir genç vardı. Zilhicce
ayının hilalini gördüğü zaman oruç tutardı. Bu hali Peygamber Efendimize
ulaştığında birisini gönderip genci huzuruna çağırdı ve;
-“Bu günlerde oruç tutmaya seni sevk eden nedir?” diye sordu. Genç şöyle
cevap verdi:
-“Anam, babam sana feda olsun Ya Rasülallah. Bu
günler Meş’ar-i haram ve hac günlerdir. Ümit ederim ki Allah beni onların
duasına ortak eder.”
Efendimiz Aleyhisselâm ona şöyle buyurdular:
-“Bu günlerde tuttuğun her bir oruç için sana, yüz
köle azad etmiş, yüz deve kurban etmiş ve Allah yolunda cihad eden gaziler için
yüz at hibe etmiş gibi sevap vardır. Tevriye günü tutuğun oruç için, bin köle ,
bin deve ve bin at sevabı vardır. Arefe günü olduğu zaman iki bin köle, iki bin
deve ve iki bin at sevabı vardır. Ayrıca bu günkü oruç, biri geçmiş, biri de gelecek
olmak üzere iki sene oruç tutmak gibidir.”
(Muin-ül Vaizin)
Ebu Hüreyre Radıyallâhü Anh rivayet etti:
Nebi Aleyhisselâm “Şahide ve şahid olunana yemin olsun” (Buruc-3 )
ayeti kerimesi hakkında “O, arefe günüdür” buyurdu.
Ayrıca, “
Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve
size din olarak “İslamiyet”i seçtim” (Maide-3) ayeti kerimesinin bu günde
indirilmiş olması da bu günün üstünlüklerindendir.
İbni Şihab rivayet etti:
Yahudilerden birisi Hazreti Ömer’e (Radıyallâhü Anh)
geldi ve dedi ki:
-“Ya Emir-el Müminin! Siz kitabınızda (Kuran)da bir
ayet okuyorsunuz. Eğer o ayet biz Yahudi topluluğuna indirilmiş olsaydı mutlaka
o günü bayram ilan ederdik.” Hazreti
Ömer:
-“Hangi ayet o ?” diye sordu. Yahudi;
-“Bugün dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi
tamamladım. Ve din olarak size İslam’ı seçtim” ayetidir, dedi.
Bunun üzerine Hazreti Ömer:
-“Vallahi bu ayetin Rasülüllah’a indirildiği günü ve
saati çok iyi biliyorum. Arefe günü, (aynı zamanda) Cuma günü akşamı idi,”
karşılığını vermiştir. (Sahihayn)
Muaz bin Cebel Radıyallâhü Anh’dan:
Bu ayet Arefe günü indirildi. Peygamber A.S.
Arafat’ta (Kusvâ adlı) devesinin üstünde , İbrahim Halil-ür Rahman’ın durduğu
yerde vakfe yapıyordu. Mübarek hayvan vahyin sıkletine (ağırlığına) tahammül
edemedi, olduğu yere çöke kaldı.
Efendimiz Aleyhisselâm şöyle buyurdular:
-Eğer insanlar bu ayette kendileri için ifade edilen
gerçeği bilselerdi gözleri parlardı.
Denildi ki:
Bu ayeti kerimeye hürmeten Aleyhisselâm Efendimizin
devesi üç kere çöktü. Sahâbe-i Kiram Hazreti Ebu Bekir (Radıyallâhü Anh) hariç
hepsi güldüler. O ise ağlıyordu. Çünkü O, Kur’anın esrar ve ahkamını biliyordu.
Ve yine biliyordu ki, “Her kemâlin bir zevâli vardır.”
AREFE GÜNÜNE BU İSMİN VERİLMESİ
a- Adem Aleyhisselâm ve Havva validemiz o gün
Arafat’ta buluştu.
b- İnsanlar o gün Arafat’ta toplanırlar.
c- Ya da bu kelime, güzel koku manasına gelen “Arf”
kökünden gelir.
d- Kullar hata kirlerinden ve günah pisliklerinden o
gün temizlenirler.
e- Hazreti Allah hacılar ile o gün meleklerine karşı
iftihar eder.
f- Umumi af günüdür.
İbni Ömer Radıyallâhü Anh’dan:
Rasülüllah Aleyhisselâmı şöyle derken işittim:
-Kalbinde zerre miktarı iman olup ta Arefe günü af
edilmeyen kimse yoktur. Bir adam:
-“Ya Rasülallah! Bu (müjde) sadece Arafat’ta
bulunanlara mı, yoksa bütün insanlara mı?” diye sordu. Peygamberimiz:
-“Bütün insanlara,” buyurdu.
Cabir Bin Abdullah Radıyallâhü Anh’ın Muhammed
bin Abdullah Radıyallâhü Anh’dan rivayetinde şöyle denildi:
Arefe günü olduğu zaman Allâh’ü Teâlâ dünya semasına nüzul eder (rahmetiyle tecelli eder) ve “kullarıma bakın,
toz-toprak içinde, dağınık vaziyette her uzak yoldan bana geldiler. Şahid olun
ki, onları af ettim” buyurur.
Efendimiz, Hiçbir gün yoktur ki, kendisinde af edilenlerin sayısı Arefe
günü af edilenlerden fazla olsun,
buyurdu.
Arefe günü Allâh’ü Teâlâ dört Peygamberine dört
ikramda bulunmuştur.
1-Adem Aleyhisselâm’a;
Tevbe ve tevbesinin kabulü,
2-Halil (İbrahim) Aleyhisselâm’a; Oğlu (İsmail’i)
kurtarması ve yerine kurbanlık koç hibe edilmesi,
3-Musa Kelimullah’a; Münacat,
4-Muhammed Aleyhisselâm’a; Haccı Ekber.
Peygamberimiz Aleyhisselâm için de bu gün dört
bayram vardır.
1- Cuma günü,
2- Arefe günü,
3- Dinin ikmal günü,
4- Haccı Ekber günü.
AREFE GÜNÜ ORUÇ
Ebu Katade Radıyallâhü Anh rivayet ediyor:
Bir adam Rasülüllah’a;
-“Ya Rasülallah! Arefe günü orucu hakkında görüşünüz
nedir?” diye sordu. Efendimiz şöyle buyurdu:
-“Öyle zannediyorum ki; Allâh’ü Teâlâ geçmiş bir sene ve gelecek bir seneye keffaret kılar.”
Bir başka rivayette;
Zannederim ki Hazreti Allah kendisinden (Arefe) bir
sene öncesi ve bir sene sonrasını keffaret kılar.
Arefe günü oruç tutmak Hac’da olmayanlara
müstehabdır. Hacılara müstehab değil, aksine hac vecibelerini ve rükunlarını
edadan aciz kalma tehlikesi bulunduğundan mekruhtur.
Ayrıca bu gün hacılara Allah’ın ziyafet günüdür.
İbni Abbas Radıyallâhü Anh Nebi Aleyhisselâm’dan rivayet etti:
-Üç kimse vardır ki, kabirlerinden çıktıkları gün
melekler onlarla musafaha ederler: Şehitler, Ramazan ayı orucunu tutanlar,
Arefe günü oruçlu olanlar.
Ebu-d Derda Radıyallâhü Anh’dan:
-Özellikle (zilhiccenin) dokuzuncu günü oruç
tutunuz. Çünkü onda hesap tutan (melekler)in saydıklarından çok daha fazla
hayır vardır.
Said İbni Müseyyeb Ümmü Seleme Radıyallahü Anhâ’dan rivayet etti. Rasülü Ekrem
S.A.V. şöyle buyurdular:
-Arefe günü ne güzel bir gündür. Hayır ve bereket
günüdür. Rahmet ve mağfiret günüdür. Kim arefe günü oruç tutarsa Allah’ü
Teâlâ ona, (Arafat’ta) vakfede
bulunanların sevabından hisse verir, şefaatim ona vacib olur, yüzünü (bedenini)
cehennem ateşinden yetmiş yıl uzaklaştırmış olur.
HİKAYE
AREFE GÜNÜ ORUÇLU OLANLAR HÜRMETİNE
Erneb bin Yusuf Rahmetüllahi Aleyh diyor ki:
325 senesinde Arefe gecesi Mescidi Haram’da namaz
kılabilmek için Beytullah’ın yanında kalmıştım. Yanımda bir adam vardı. Gece
namaz kılıyor, gündüz oruç tutuyor, sürekli ibadet ediyordu. İftar esnasında da
şöyle dua ediyordu:
“Allahım ! Arefe günü oruçlu olanlar hakkı için,
beni Arefe gününün sevabında mahrum etme.” Kendisine;
-“Bu duayı çok yapıyorsun, hikmeti nedir?” diye
sordum. Dedi ki:
-“Babam da bu duayı çok okurdu. Vefat ettiğinde onu
rüyada gördüm. “Allah sana nasıl muamele etti?” dedim. “Af ile muamele etti”
dedi. “Ne sebeple?” diye sordum. Şöyle cevap verdi:
-“Allahım! Arefe günü oruçlu olanlar hakkı için,
beni Arefe gününün sevabından mahrum etme! diye dua etmem sebebiyle. Kabrime
konulduğum vakit mezarımın üstüne bir nur indi. Bana, “İşte bu, arefe günü
oruçlu olanların sevabıdır, sen bizden istedin, biz de ikram ettik” denildi. (5)
Cevahir-ul Bihar’dan:
Arefe günü oruç tutmak sünnettir. Ayrıca o gün
uzuvları haramdan muhafazaya çok dikkat etmelidir. (6)
Hadisi Şerif: Arefe günü kim kulağına, gözüne ve diline
sahip olursa geçmiş günahları af edilir.
İbni Abbas Radıyallâhü Anhüma’nın rivayetinde ise
şöyledir:
-Arefe günü her kim dilini, kulağını ve gözünü
(haramdan) muhafaza ederse iki Arefe arasındaki günahları bağışlanır.
(Ramuz 1/133)
Yine o günü başka meşguliyetlerden feragat edip
rabbine ibadet için ayırmak da
sünnettir. (7)
AREFE GÜNÜ İBADET
Haberde geldi :
Her kim Arefe günü kendisini rabbine ibadet için
hasrederse sanki ömür boyu Allâh’ü Teâlâ’ya ibadet etmişi gibi olur.
Her kim Arefe ve (kurban) bayramı geceleri iki rekat
namaz kılarsa Hazreti Allah kıyamet günü hesabını (kolaylıkla) verdirir ve
onunla meleklerine karşı övünür.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular;
-Arefe günü kim bir ilim meclisinde bulunursa
melekler o kişiye istiğfar ederler. Oturduğu yerden de günahları bağışlanmış
olarak kalkar.
Mişkât’ta şöyle zikredilmiştir:
Arefe günü ilim öğrenen kimse rahmet denizine dalar.
Oturduğu zaman rahmete boğulur. Arş, Kürsi ve cümle melekler kendisine istiğfar
eder. Af edilmiş olarak (evine) döner.
İbni Mesud Radıyallâhü Anh’ın rivayetinde,
Aleyhisselam Efendimiz şöyle buyurdular:
-Kim Arefe günü iki rekat namaz kılar, her rekatta üç
Fatiha-i Şerife, üç Kul Ya Eyyühel Kafirun, on defa da İhlas
sûresini okursa Allâh’ü Teâlâ şöyle
buyurur:
“Şahid olun Ey Meleklerim, onların günahlarını af
ettim.”
Ayrıca bu günde ihlas ve sadık niyet ile beraber
Kelime-i Şahadet ve Kelime-i Tevhidi çoğaltmak da sünnettir. (8)
AREFE GÜNÜ DUA
Hadisi Şerif:
-Dünya günlerinin en hayırlısı Arefe günüdür.
Duanın en hayırlısı Arefe günü yapılanıdır. Ben ve benden evvel geçen nebilerin
söylediklerinin en hayırlısı da ; “Lâ İlâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve
hüve alâ külli şey’in kadîr” dir.
Bir başka rivayette: “..Ve lehül hamdü yuhyî
ve yümît ve hüve hayyün lâ yemût
biyedihil hayr ve hüve alâ külli şeyin kadîr” şeklindedir. (9)
Arefe günü şu
duayı çok okumalıdır:
Allâh’ümme a’tık rekabetî minen nâr, ve vessi’ lî miner rızkıl halâl, va’sımnî min fesakatil
cinni vel insi Yâ Alîm’ü Yâ Kadîr, iğfir
lî ve livâlideyye inneke alâ külli şeyin kadîr.
Manası: Allahım! Beni cehennemden azad eyle, rızkımı
helalinden bol eyle ve kudret sahibi olan Rabbim, beni, anamı-babamı af eyle.
Muhakkak sen her şeye kadirsin. (Cevâhir-ul Bihâr)
İbni Abbas ve İbni Mesud (Radıyallâhü Anhüm)’den:
Hiçbir kul yoktur ki, Arefe günü şöyle dua etsin,
sonra Allah’tan bir şey istesin de Allah onu vermesin. (Mutlaka verir)
“Sübhânellezî fis semâi arşuh . Sübhânellezî
fil berri kazâüh. Sübhânellezî fil bahri
sebîlüh. Sübhânellezî fin nâri sultânüh. Sübhânellezî fil cenneti rahmetüh.
Sübhânellezî fil kıyâmeti adlüh. Sübhânellezî rafeas semâ Sübhânellezî besetal
arz. Sübhânellezî lâ melcee velâ mencee minhü illâ ileyhi.”
Rivayete göre;
Hızır ve İlyas (A.S.) her sene Mescidi Hayf’de bir
araya gelirler. Yiyecekleri, mantar ve kerevizdir. Beş kelime ile
birbirlerinden ayrılırlar ve bu Arefe günü olur. Kim bunları söylerse yüz
ihtiyacı giderilir ki bunlardan sekseni dünya ihtiyaçlarından, yirmisi de
ahiret ihtiyaçlarındandır.
Bu beş kelime şunlardır:
Bismillâhi mâ şaallâh lâ yasrifüs sûe illallâh
Bismillâhi mâ şaallâh lâ yesûkul hayra illallâh
Bismillâhi mâ şaallâh lâ Lâ havle velâ kuvvete illâ
billâhil aliyyil azîm (Hâlisat-ul Halâyık) (10)
TEŞRİK TEKBİRLERİ
Arefe günü (sabah namazı)ndan başlayıp bayram
günlerinde de devam eden “farz namazlardan sonra teşrik tekbiri” de bu günlere
mahsus zikirlerdendir.
Bu mevzuda fetva, ibadet babında ihtiyatla hareket
etmek için imameynin görüşü üzeredir. Bu da :
“Köylü olsun,
şehirli olsun, Mukim ve misafir, hür ve köle, münferit ve cemaatle kılan, erkek
kadın, farz namazı kılan herkes üzerine vaciptir.”
Arefe günü sabah namazından başlar, Zilhiccenin on üçüncü (4. Bayram ) günü ikindi namazına
kadar devam eder. Yirmi üç vakit namazdan sonra getirilmiş olur.
Yapılış şekli:
Farzın selamından sora (dünya) kelamı konuşmadan
evvel bir defa “ Allâh’ü ekber
Allâh’ü ekber Lâ İlâhe illallâhü vallâhü
Ekber Allâh’ü ekber ve lillâhil hamd”
demektir.
Sünnet olan; teşrik tekbirini cehri (sesli)
okumaktır. Yalnız kadınlar cehri okumazlar, çünkü avrettirler.
Bayram, vitir, nafile ve cuma namazlarının akabinde
teşrik tekbiri vacib değildir.
Namazı müteakip abdesti bozulan kişi abdestsiz de
söyleyebilir.
Mesbuk, kaza ettiği namazın akabinde söyler. İmamla
kıldı ise söylemez.. (11) (Mecalis-i
Rumi)
DUA:
Allah’ım! Bizi hayır ve ibadete muvaffak kıl. Ölüm anında
Kelime-i şahadet üzerine sabit kıl. Bizleri Fırkayı Naciye’den eyle. Sünnete
bağlı kıl. Kötü bir adet olan bidatlerden koru. Kullardan sadır olacak ibadet
ve isyanlarla ilgili senden hem söz, hem de irade sebkat etti.
Allah’ım! Bugün bize (amellerimizle) paralel olmayan
(çok) ecir ver.Tehlikelerden gerçek kurtuluşu hibe et. Bize kıyamet günü için
va'd ettiklerini yerine getiriver. Muhakkak sen vadinden dönmezsin ve kullarına
çok merhametlisin. (Dünya) arzusunu terk edip bey- efendiliği talebden yüz çevirenler
hürmetine. Ki onlar hakkında. “Güzel emel edenlere daha güzel mükafat (cennet)
bir de fazlası vardır.” buyuruldu.
Allah’ım! Bizleri, din ile meşgul olup dünyayı terk
edenlerden eyle. Hidayete erenlerin yoluna girenlerden eyle. Abidler meydanında
yarışıp kazananlardan eyle.
Allah’ım! Alemlere rahmet olarak gönderdiğin zat
hürmetine, onun âli, ashabı, ehli beyti hürmetine büyük korku gününde bizleri
salihler ve amel eden alimlerle beraber haşreyle. Amin...
ZİLHİCCENİN İLK ON GÜNÜ VE AREFE GÜNÜ-II
İbn-i Ömer Radıyallahü Teâlâ Anhümâ’dan:
Rasülüllah S.A.V. şöyle buyurdular:
-Çocuklarınız ağladığında onları dövmeyiniz. Çünkü
bir senenin dört ayında onlar “Allah’tan başka ilâh olmadığına şahitlik eder,
dört ayında bana salavat okur, dört ayında ana babasına dua eder, “Allah’ım,
beni ve ana-babamı af et” der. Kafirin çocuğu ise “Allah’ın laneti anam babam üzerine olsun” der.
Süt emme müddeti (iki yıl) içinde ağladığı için
kızmaması ve bu sebeple vurmaması, çocuğun ana baba üzerinde olan
haklarındandır. Zira o ağlayış gerçekte ağlama değil, aksine salavat ve duadır.
CİMRİ KİMDİR ?
Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın adını işitip de
üzerine salavat okumayan kimse çok cimridir.
Hazreti Aişe Radıyallâhü Anhâ buyurdular ki:
İğneyi kaybetmiştim. Bir kandil yakıp aradım, ama
bulamadım. Rasülüllah Aleyhisselâm içeriye girdi, onun nurunun aydınlığı ile
buldum ve bu duruma güldüm. Efendimiz:
-“Niçin gülüyorsun ya Aişe?” dedi. Hadiseyi
anlattım. Buyurdular ki:
-“Kıyamet günü beni göremeyecek olanlara yazıklar
olsun.”
-“Kimdir seni
göremeyecekler?” dedim.
-“Cimri olanlar,” dedi.
-“Cimri kim ya Rasülüllah ?” dedim.
-“Yanında ismim anıldığı zaman üzerime salavat
okumayan kimsedir,” buyurdu.
(1)
Bu sûrei Şerife’den (Fecr) maksadı a’zam îyd ve
arefe ve aşr’ı Muharrem ve eyyamı teşrik ve kavmi Ad ve Semud ve ahzabının
helaklarını ve insanın cem’i dünyaya haris olması halleri tefavüt üzere
olduğunu ve kıyamette arzın halini ve ol
günde melaikenin gelmesini ve insanın taksiratı üzerine nedametini beyan ve
indel mevt müminlerin mercileri rahmet ve rıdvan ve naim-i cinan olduğunu
ayandır.
Vaktaki arabın adeti çok kere mahlukata kasem olduysa ve Kuranı celil-üş şan
dahi âdeti Arab ve onların lugatları üzere nazil olmakla Cenabı Kibriya “inficâr-ı Subh”a kasem buyurur.
Yahut mucize-i bâhire olarak bazı muharebede esnayı esabii risaletpenâhîlerinden inficâr
ve nebeân eden (kaynayan) âb-ı zülâle (saf, hafif soğuk, tatlı su) kasem
buyurur. (Tefsir-i Türkî alâ cüz’in Nebe’)
(2)
Allâh’ü Teâlâ şöyle buyurdu: Her
şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp
öğüt alsınız. (Zariyat 49)
Ve Cüneydi bağdadi Kuddise Sırruh hikayesi bu manayı
teyid eder. Şöyle ki:
Cüneyd hazretleri irfânı Hüdâda müştehir olup nâs
rûz be rûz (günden güne) huzuruna tecemmu’ ber lehû müşârun ileyh hazretleri
hakkında teveccühü tam ve kabûlü hâs ve âm zuhûr eyledikte bazı ashabı garaz
anın nâs beyninde izzet ve hürmet bulduğunu ademi tahammüllerinden nâşî
beldeden ihrac veyahut sû-i kast sadedinde azizin hakkında kelamı nâ ma’kül
tefevvüh ve tekellüm ettiler.
Alâ rivayetin, bir şahsı cebbâr (zorba) dahi anı
idam kasdıyla imtihana çekip bir sandûka-i sağîra derûnuna (içine) bir adet kestenkeleyi haps ve ağzını kapatmış
idi.
Azize ol mahpustan sual edip, “Ya Aziz! Şu sanduk
derûnunda mahpus olup keyfe mâ yeşâ’ (istediği gibi) seyerân ve sülûkünden gerü kalan ne şey ve ne
cinsten olduğunu bize haber vermek gerekir” dedi. Cüneyd hazretleri müridi
monla (molla)ya irâe edip (gösterip) “ya veledî, andan, huzzârı meclise
(mecliste hazır bulunanlara) haber verin” dedikte mürit dahi murâkabe edip,
“Ol mahpus kestenkeledir ki zevcinden
dûr (uzak) olup giriftârı kafes (kafeste esir) olmuştur. Zira her mahlûkâtı
çift buldum, bir dâne kestenkeleyi tek buldum ve zevcini talep eder gördüm.
Malumdur ki ol mahpusu garîb anın yâri olmuş ola.”
Ol vakit meliki ve huzzârı meclis irfânı müridden
irfânı Cüneydi fehm (anlama) ve idrak etmekle insafa gelüp merkûz olan niyâtı
fâsidelerini kalblerinden ihrac ve kerâmetini itiraf ve ifrad eylediler.
(Tefsiri Türkî min Cüzin Nebe’)
(3)
Yani zikrolunan kasem ve muksemun bihte nur-u
marifet ile münevver olan akıl sahibine delili mukni’ (inandırıcı delil)
vardır.
ON GÜNDE ON FAZİLET
Galiye’de şöyle zikredilmiştir:
Biliniz ki Allâh’ü Teala bize ve size merhamet etti. Çünkü sizin şu on (gününüz) başka on
günler gibi değildir. Zira bu on gün on fazileti ihtiva etmektedir.
1-Allâh’ü Teâlâ bu on güne kasem etmektedir.
“Kasem olsun on geceye” (Fecr-2)
2-“Malum günler “adıyla anıldı”,
İbn-i Abbas (Radıyallahü Anhüma) malum günlerin bu
on gün olduğunu söyledi.
3-Peygamberimiz Aleyhisselâm bu günlerin “dünyanın
en faziletli günleri” olduğuna şahadet etti.
4-Bu ayda hayırlı işler ve salih ameller işlemeye
teşvik edildi.
5-Efendimiz Aleyhisselâm bu günlerde tesbih, tahmid ve tehlili çok
yapmayı emretti.
6-Terviye (Zilhiccenin 8.) günü bu günler içindedir.
İbni Abbas Radıyallâhü Anh Nebi Aleyhisselâm’dan
rivayet etti :
-“Kim bu on gün içinde oruç tutarsa, her gün için
bir ay oruç sevabı vardır. Terviye günü oruca ise bir senelik oruç sevabı
vardır.”
7-Arefe günü bu on gün içindedir. Arefe gününün
orucuna da iki senelik oruç sevabı verilir.
8-Cem günü “Müzdelife gecesi” bu günler içindedir.
Bu günün faziletli de çok büyüktür.
9-İslamın rükunlarından birisi olan hac (ibadeti) bu
günlerdedir.
10-Milleti İbrahimiyye ve Şeriatı Muhamediyye’nin
alameti olan Kurban (ibadeti) de bu günlerde ifa edilir.
Şu Hadisi Şerif de bu on günün faziletine işaret
etmektedir :
-Kim, bu on günde oruç tutarsa Hazreti Allah da on
şey ile o kimseye ikram eder. Ömründe bereket, malında ziyade (artırma), Aile
efradını muhafaza, günahlarını af, hasenatına kat kat sevap, ölüm anında hayır tarafını ağırlaştırma, derekeler
(cehennem tabakaların) dan kurtuluş ve yüksek derecelere çıkmak. (Hamât-ul Kulub)
HAZRETİ ALLAH GÜNLERDEN DÖRT TANESİNİ SEÇTİ
İbni Mesud Radıyallâhü
Anhümâ’nın hadisinde şöyle buyuruldu:
Allâh’ü Teâlâ günlerden dört tanesini
seçti.
Birincisi: Cuma günüdür. Kendisinde icabet saati,
bulunmaktadır. Müslüman bir kul o vakte rastlayıp da dini ve dünyevi bir şeyi
Allah’tan isterse, mutlaka o istediğini verir.
İkincisi: Arefe günüdür. Arefe günü olduğu zaman
Allah’ü Teâlâ (kulları ile) meleklerine
övünür de şöyle buyurur:
Ey Meleklerim! Kullarıma bakın, yorgun, dağınık, toz-toprak
içinde geldiler. Mallarını harcadılar, bedenlerini yorgun düşürdüler. Şahit
olun ki, ben onları af ettim.
Üçüncüsü: Kurban bayramı günüdür. Kurban bayramı
geldiği zaman kul kurbanını kestiğinde
kurbandan akan ilk kan kulun işlediği bütün günahlara keffaret olur.
Dördüncüsü: Ramazan bayramı günüdür. Müminler Ramazan
orucunu tutup bayrama çıktıklarında Allah tebareke ve Teala Meleklerine şöyle
buyurur: “Her işçi (işini yapınca)
ücretini ister. Kullarım Ramazan orucunu tuttular. Bayrama çıktılar. Şimdi de
ücretlerini istiyorlar. Şahid olun, ben onları af ettim.”
Bu esnada bir münadi şöyle nida eder:
-Ey Ümmeti Muhammed! Evlerinize dönünüz, zira
seyyiatınız hasenata tebdil edildi. (Muin-ul
Vaizin )
(4)
BİR ÇOK İKRAM BU ÜMMETE MAHSUS KILINDI
İmamı Süyûti “Enmûzec-ül lebib fî Hasâis-il Habib isimli
risalesinde şöyle dedi:
Allâh’ü Teâlâ bir çok ikramını bu ümmete
mahsus kılmıştır. Bunlardan bazıları:
Arefe gününün orucunu iki seneye keffaret kıldı.
Çünkü o, Peygamber Aleyhisselâm’ın sünnetidir. Aşure orucunu ise bir seneye
keffaret kıldı. Çünkü o Musa Aleyhisselâm’ın sünnetidir.
Yemekten sonra elleri yıkamaya iki hasene verdi.
Zira o, peygamberimizin meşru kıldığı harekettir. Yemekten evvel yıkamaya ise
bir hasene verdi. Çünkü o, Tevrat’ın meşru kıldığı harekettir.
Ümmeti Muhammed’den Müslimün ve müminun diye iki isim ile bahsetti. Kuranı Kerimde “Ey iman edenler” diye nida edildi. Sair
ümmetlere ise kitaplarında “Ey
miskinler” diye hitab edildi.
Bazıları şöyle dedi: “Beni (taat ve ibadetle) anın ki ben de sizi
anayım.
Allâh’ü Teâlâ bu ümmete “Beni zikredin (hatırlayın) ki ben
de sizi zikredeyim” diye hitap etti. Vasıtasız olarak kendisini
zikretmelerini emretti. Beni İsrail’e “Nimetimi hatırlayın “ diye hitabetti. Çünkü onlar Allah’ı ancak bir
vasıta ile anlayabildiler.
Hazreti Allah bu ümmete Arz’ın tamamını mescid
kıldı. Halbuki geçmiş ümmetler Sinagog ve kiliselerde ibadet ederlerdi.
Toprağı “Teyemmüm yaparak” temizlenme vasıtası kıldı
Beş vakit namazın tamamını bu ümmete mahsus kıldı ki
bu şekilde diğer ümmetlerin hiç birinde bir araya getirilmemişti. Ayrıca beş
vakit namaz, vakitler arasında günahlara keffarettir.
Ezan ve ikamet,
Namaza “İftitah Tekbiri” ile başlamak,
Namazda “amin” demek,
“Allâhümme Rabbena ve lekel hamd” sözü,
Meleklerin safı gibi saf tutma,
Cuma gününün kendilerine bayram kılınması,
Cuma günün icabet saati,
“Kurban Bayramı” günü,
Bayram namazları,
Güneş tutulma namazı,
Yağmur talep etme namazı,
Seferde (farz) namazların kısaltılması,
Korku namazı,
Kadir gecesi,
Arefe günü,
Hata ve unutma sebebiyle (işlenen yanlıştan) sorguya
çekilmeme.
TERVİYE GÜNÜ
Terviye günü, Zilhicce ayının sekizinci günüdür.
Bugüne “Terviye” adının verilmesi hususunda Zührî
şöyle dedi: Eskiden Arafat’ta su yoktu. Hacılar o gün , Arafat’a gitmeden evvel hem
kendilerini, hem de binek hayvanlarını (zemzem suyuna) kandırdıkları için “suya kandırma” manasına gelen “Terviye” ismi
verilmiştir.
Denildi ki: İbrahim Aleyhisselâm oğlunun kesilme emrinin
Şeytandan mı, Rahmandan mı olduğunu düşündüğü için “derin düşünme, tefekkür”
manasına da gelen bu isim verildi.
HAZRETİ İBRAHİM’İN OĞLU İSMAİL’İ KURBAN EDİŞİ
Bu kıssa Kuranı Kerimde Sâffat sûresinde
zikredilmiştir. Şöyle ki:
Allâh’ü Teala
İbrahim Aleyhisselâm’ı Nemrud’un ateşinden kurtardıktan ve O da Babil’den Şam’a
hicret etmeye niyet ettikten sonra şöyle dedi: Ben Rabbime gidiyorum.
Yani, Rabbimin bana emrettiği yere, Şam’a gidiyorum.
Bu ayet hicrette asıldır ve ilk hicret eden de
İbrahim Aleyhisselâm’dır. O, beni yoluna iletir.
İbrahim Aleyhisselâm Şam’a ulaştığı zaman mahlukatın
rabbine dua etti ve şöyle dedi.
Ey Rabbim! Bana Salihlerden (bir oğul) ihsan et.
Biz de ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.
Biz de ona bir oğul hibe ettik. Gelişip büyüdü. Oğlu, (İbrahim’in) yanında koşacak çağa gelince; Yani
büyüyüp onunla birlikte ihtiyaçları ve menfaatleri için koşturacak duruma
gelince.
Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı
görmekteyim. Yani
Allah için kurban ettiğimi görmekteyim.
Artık bak, bu konuda ne düşünürsün? dedi.
Çocuk da; “Babacığım! Sana ne emredildiyse yap.
İnşallah beni (Allâh’ü Teâlâ’nın bu imtihanına) sabredenlerden
bulacaksın” dedi.
Vakta ki onlar Allah’ın emrine boyun eğerek teslim
oldular.
İbrahim Aleyhisselâm oğlunu alnı üzerine yatırdı. Hadise Mina’da vuku
bulmuştur. Bıçağı boğazına sürdü. Ama bıçak, kudreti ilâhiyyeden bir mani
sebebiyle hiç kesmedi.
Biz de ona şöyle seslendik. Ey İbrahim! Gerçekten
sen rüyana (emredileni
yerine getirmeye azmetmek suretiyle) sadakat
gösterdin. Bu sana yeter. Şüphe yok ki Biz emre imtisal etmekle
nefislerine iyi davrananları böyle
mükafatlandırırız.
Muhakkak ki bu, açık bir imtihandı. Ve ona
(boğazlamak ve emredilen işi yerine
getirmek üzere) büyük bir koçu çocuğun yerine fidye verdik. (Sâffat-99-107)
Bu kurbanlık, Habil’in takdim edip de kendisinden
kabul edilen koç idi ve Cebrail Aleyhisselâm Cennetten getirmişti. İbrahim
Aleyhisselâm tekbir getirerek onu kesti. (Ruhul Beyan ve Celaleyn)
KISSANIN TAFSİLİ
Vakta ki İbrahim Aleyhisselâm Allah’ü Teâlâ’dan
kendisine salih bir evlat vermesini istedi. Cebrail Aleyhisselâm geldi ve bir
oğlan çocuğu olacağını müjdeledi. İbrahim Aleyhisselâm da aşırı sevincinden,
onu, Allah rızası için kurban edeceğini nezretti. Sonra İsmail Aleyhisselâm
dünyaya geldi. Yedi veya on üç yaşına geldiğinde Halil-İbrahim Aleyhisselâm
Celil olan Rabbinin emriyle Hazreti İsmail’in de yardımı ile Kabe’yi bina etti.
Kabe’nin inşaası bitince Beyt-i Şerifi haccetti. Hac vazifelerini bitirdikten
sonra Zilhiccenin sekizinci gecesi rüyasında:
- “Rabbin sana şu çocuğu kurban etmeni emrediyor”
denildiğini gördü.
Sabahleyin tefekkür etti. “Allah’tan mı, yoksa
şeytandan mı? diye iyiden iyiye düşündü. Bu güne “Tevriye günü” denildi.
Sabahleyin koyunlarının en iyilerinden yüz tane seçti ve onları kurban etti.
Bir ateş geldi, onları yok etti. İbrahim Aleyhisselâm da bunların kafi olduğunu
zannetti.
İkinci gece (dokuzuncu gece) aynı rüyayı tekrar
gördü. Bunun Allah’tan olduğunu anladı. Onun için dokuzuncu güne “Arefe” adı
verildi. Bu sefer develerinden yüz tanesini seçti ve onları da kurban etti.
Üçüncü gece (kurban bayramı gecesi) tekrar aynı
rüyayı gördü ve;
-“İlâhi, benim kurbanım nedir?” dedi. Cenab-ı Hak:
-“Sevgide bana ortak ettiğin oğlundur,” buyurdu.
İbrahim Aleyhisselâm istiğfar ederek uyandı. Oğlunu kesmeye karar verdi.
Zilhiccenin onuncu günü olan bu gün “Nahr” kurban kesme günü diye
isimlendirildi.
Hazreti İbrahim oğluna şefkat eder vaziyette İsmail
Aleyhisselâm’ın annesi Hacer validemizin yanına geldi, dedi ki:
-“Başını yıka, koku ve yağ sür, en güzel
elbiselerini giydir. Onunla koyun gütmeye gitmek istiyorum.”
İbrahim Aleyhisselâm yola çıkarken yanına ip ve
bıçak aldı. Kesilecek yere yöneldiklerinde Şeytan İbrahim Aleyhisselâm’ın
yanına geldi. Gönlüne fitne ve fesat sokmak istiyordu. Dedi ki:
-“Bu işte acele etme. Belki Allah bu kesim işinden
sizi muaf tutar. Çocuğun boyunu, endamını, sîret ve suretinin güzelliğini
görmüyor musun?” İbrahim Aleyhisselâm:
-“Bu bana Rabbimin emridir. Bu hayırlı bir iştir.
Hayırlı iş geciktirilmez,” dedi.
Hazreti İbrahim’den ümidini kesen Şeytan İsmail
Aleyhisselâm’ın yanına geldi, şöyle dedi:
-“Sen sevinip duruyorsun. Ama babanın yanında bıçak
var. Rabbinin emrettiği zannıyla seni kesmek istiyor.” İsmail Aleyhisselâm şeytana şöyle cevap
verdi:
-“Peygamberlerin vahyinde yalan olmaz. Eğer böyle
yapmak isterse dinler ve itaat ederim.”
Şeytan başka sözler de söylemek istediğinde İsmail
Aleyhisselâm eline taş aldı ve ona attı. Sol gözünü kör etti. Şeytan
Aleyhillane eli boş ve üzüntülü olarak oradan kaçtı.
Onun içindir ki Hazreti Allah, şeytanı kovmak için
taşları atmayı (hacılara şeytan taşlamayı) vacib kıldı.
Melun, bundan sonra Hacer validemizin yanına geldi.
Çeşitli şekillerde gönlüne vesvese vermek istedi. Onu aldatmaya da muvaffak
olamadı. Hayret içinde kaldı ve perişan oldu.
Vakta ki Mina’daki kesim yerine ulaştılar. İbrahim Aleyhisselâm oğlunu imtihan için
şöyle dedi:
-“Oğulcağızım! Rüyada seni kesiyor görüyorum. Sen
buna ne dersin, nasıl bir reyde bulunursun?” İsmail Aleyhisselâm:
-“Babacığım! Emr olunduğun şeyi işle, İnşaallah beni
sabredenlerden bulursun,” dedi. Kesmeye azmettiğinde İsmail Aleyhisselâm dedi
ki:
-“Babacığım, ellerimi bağla ki hareket etmeyeyim.
Yüzümü yere doğru getir ki bana bakıp da merhamete gelmeyesin. Gömleğimi de
anneme götür de ona hatıra olsun. Ayrıca ona benden selam söyle ve “Allah’ın
emrine sabret” de.”
Sonra kesilmek üzere yatırılan koyun gibi,
oğlunu sağ yanı üzerine yatırdı.
Ellerini bağladı. Hazreti İsmail kendi kendine düşündü. Dedi ki:
-“El ve ayaklarımı çöz babacığım. Ta ki Allâh’ü Teâlâ’nın emrini zorla yaptığımız
zannedilmesin. Bıçağı da boğazımın üzerine süratle çekmek için koy ki, melekler
Allah’ın emrine itaatkar olduğumu bilsin.”
Sevgilinin eliyle bana zehir sunulsaydı,
Bu zehir onun elinden iyi gelirdi.
Hazreti İsmail elleri ve ayaklarını bağlanmamış
vaziyette uzatıverdi. Yüzünü de yere doğru çevirdi. İbrahim Aleyhisselâm bıçağı
onun boğazına koydu ve bütün kuvvetiyle çekti. O anda Hazreti Allah meleklerin
gözlerinden perdeyi kaldırdı. Bir de ne görsünler, İbrahim Aleyhisselâm oğlu
İsmail’i kurban ediyor. Bu manzarayı görünce hemen secdeye vardılar.
Allâh’ü Teâlâ meleklere buyurdu ki:
-“Dostum İbrahim’e bakın, benim rızamı kazanmak ve emrimi yerine getirmek için oğlunun
boynuna bıçağı nasıl sürüyor ? Halbuki siz:
“Yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek bir kavim
mi yaratacaksın? Halbuki biz sana hamd etmek suretiyle tesbih ve takdis
ediyoruz,”
(Bakara-30) demiştiniz.
Rivayete göre;
Hazreti İbrahim bıçağı her çekişinde bıçak tersine,
sırtı üstüne döndü ve Allah’ın izniyle kesmedi. İsmail Aleyhisselâm şöyle
haykırdı:
-“Babacığım! Bana olan sevginin şiddetinden dolayı, korktuğum başına geldi. Elinin
kuvveti gitti, kesmeye gücün yetmiyor. Babacığım, bıçağını tekrar bile.”
Hazreti İbrahim kayaya dayandı. Bıçağını tekrar
biledi. Bıçak sanki bir ateş parçası gibi oldu. Sonra tekrar sürdü. Allah’ın
izniyle yine kesmedi. Oğlu:
-“Sana ne oluyor da tembel davranıyorsun?” dedi.
Bunun üzerine İbrahim Aleyhisselâm öfkelendi ve
bıçağı bir taşa vurdu. Taş iki parçaya ayrıldı. Bıçağa hitaben:
-“Çok acaib bir iş yaptın. Taşı kesiyor, ama et
parçasını kesmiyorsun” dedi. Bıçak onun öfkesinden koktu. Allâh’ü Teâlâ’nın kudretiyle konuştu ve şöyle dedi:
-“Ya İbrahim! Sen “kes” diyorsun, alemlerin İlâhı ise “kesme” diyor.” Kendisine şöyle nida edildi:
-“Ey İbrahim! Gerçekten sen rüyana sadakat
gösterdin.”
O anda Allâh’ü Teâlâ Cebrail Aleyhisselâm’a şöyle emretti.
-“Cennet gir, boynuzlu, alaca bir koç al, İbrahim’e
götür ve benim tarafımdan ona de ki:
-“Oğlunu san hibe ettim. Oğlunun yerine şu dağdan
inip gelen koçu kurban et.”
Cebrail Aleyhisselâm Cennete girip de koçun
boynundan tutuğu vakit bunu görenler İsmail Aleyhisselâm’ın Rabbi yanındaki
kerametine, kadrü kıymetine hayret ettiler. Bunun üzerine Hazreti Allah şöyle
buyurdu:
-“İzzetim ve celalim hakkı için, bütün melekler
boyunlarını İsmail’e fidye olarak koysalardı yine de onun “babacığım, sana
ne emredildiyse yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın” sözüne
mükafat olamazdı.”
Cebrail Aleyhisselâm dünya semasına geldiğinde
Hazreti İbrahim’i, oğlunu kesmek için aceleyle bıçağı boynuna çekerken gördü.
“Allâh’ü
Ekber,” diye tekbir aldı. İbrahim Aleyhisselâm da başını dağa doğru
kaldırdığı zaman Mina’ya yakın olan dağdan boynuzlu, alaca bir koçun aşağı
doğru yavaş yavaş indiğini gördü. Bunun Allah’tan bir müjde olduğunu anladı ve
“Lâ İlâhe illallâhü vallâhü ekber,” dedi. Hamd ve şükür
makamında bulunan İsmail Aleyhisselâm da:
“Allâh’ü Ekber ve lillâhil hamd,” diye hamd
etti.
Cebrail Aleyhisselâm Hazreti İbrahim’e:
-“Şu kurbanlık, oğlun için bir fidyedir, onu değil,
bunu kes,” dedi. İbrahim Aleyhisselâm koçu alıp getirmesi için oğlunu gönderdi.
Koç kaçtı. Hazreti İsmail takip etti, “birinci cemre” denilen yere kadar
çıktı. İsmail Aleyhisselâm yedi adet taş attı ve oradan çevirdi. Koç “ikinci
cemre” ye geldi. Orada da yedi taş attı ve çıkardı. Hazreti İbrahim koçu
tuttu ve kesti.
Koçun kaçmasının faydası, kurban kesim yerinin izhar
edilmesi idi. Bu da Mina mevki idi.
Taşların atılması sünnet, teşrik tekbiri vacip olarak kaldı.
(5)
AREFE GÜNÜNÜN FAZİLETİ
Cabir Radıyallâhü Anh’dan:
Arefe günü olduğu zaman Hazreti Allah rahmetini
saçar. Kendisinde af edilen insanın Arefe gününden daha çok olduğu başka bir
gün yoktur.
Kim o gün dünya ve ahiret ihtiyaçlarından bir
ihtiyacını Allah’tan isterse o isteğini yerine getirir. Kim istiğfar ederse
Allah onu af eder. Ancak Allâh’ü Teâlâ Arefe günü hilekar
kibirliye (rahmet nazarıyla ) bakmaz. Bir başka rivayette: “Allâh’ü Teâlâ Arefe günü hilekarı af etmez.”
Arefe gününün orucu iki seneye, Aşure gününün orucu
ise bir seneye keffarettir. Çünkü Arefe günü Muhammed Aleyhisselâm ve ümmetine
mahsustur. Aşure günü ise hem Muhammed Aleyhisselâm ve hem de diğer enbiyaya
aiddir. Aleyhisselâm Efendimiz sair Enbiya’dan faziletli olduğu için ona mahsus olan bir günün orucu da iki
seneye keffaret kılındı.
Denildi ki:
Arefe günü iki bayram arasındadır. Birisi, daha
evvel geçen Ramazan Bayramı, diğeri de gelecek olan Kurban bayramıdır. Bayram
günü ise sürür, sevinç günü demektir.
Kul için, günahlarının affından daha büyük sevinç ve
bayram yoktur.
Arefe günü, iki bayram arasında olduğu için Hazreti
Allah o günün orucunu iki seneye
keffaret kıldı. Aşure günü ise iki bayramdan sonradır ve başlangıcındadır. O da
bir seneye yani bir Aşureden diğer aşureye
kadar işlenenlere keffarettir. (Zühret-ür Riyaz)
(6)
ZİLHİCCE AYINDA NAMAZ
Zilhicce ayında iki namaz vardır.
Birincisi: Arefe gecesindedir. 100 rekat namaz kılınır. Her
rekatta, bir Fatiha, üç İhlas-ı Şerif okunur.
İkincisi: Arefe günündedir. İki rekat namaz kılınır.Her
rekatta, her birinde Besleme ile beraber üç Fatiha, okunur. Fatihalardan sonra
“Amin” deyip üç Kul ya Eyyühel Kafirün, üç İhlası Şerif okunur.
(Hazinet-ül
Esrar)
(7)
AREFE GÜNÜNDE İBADETİN TERTİBİ
Gönlü uyanık olduğu ve nefsi de ona icabet ettiği
müddetçe namaz kılınır. Çünkü namaz, ibadetlerin en faziletlisi ve müminlerin
Rablerine miracıdır. Namazdan usanırsa Tilavete (okumaya) iner. Çünkü mücerret
tilavet bedene namazdan daha hafiftir. Tilavetten de usanırsa dil ve kalb ile Allâh’ü Teâlâ’yı zikreder. Zikir tilavetten daha
hafiftir. Zikirden usanırsa dil ile zikri bırakır, murakabeye devam eder.
Murakabe kalb ile Allah’ı zikretme ilmidir. Kalb buna devam ettiği müddetçe
zikrin aynını murakabedir, hatta daha faziletlidir.
Bundan da
aciz olursa ve vesveseler kendisine hakim olur, batınında da zahmet çekerse
uyusun. Uykuda selamet vardır. Aksi takdirde nefsin sözleri çok konuşmak gibi
kalbe kasvet verir. Zira o, lisansız konuşmaktır. (Haziet-ül Esrar)
(8)
KELİMEİ TEVHİD
İhlas ve sadık niyet ile Kelime-i Şahadet ve
Kelime-i Tevhidi söyleme hususunda varit olan Hadisi Şerifler çoktur.
Mecâlis-ül Ebrar’da şöyle dedi:
Tevhidde ihlas üzere olmak Cehennemden kurtuluşa
sebeptir.
Muaz bin Cebel Radıyallâhü Anh Nebi Aleyhisselâm’dan rivayet
etti, buyurdular ki;
-Kalbinden gelen bir sadakatle “Allah’ta başka İlâh
olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın rasülü olduğuna şahadet eden kimseyi Hazreti
Allah Cehenneme haram kılar.
Ebu Hüreyre Radıyallâhü Anh’ın rivayet ettiği Hadisi
Şerifte Nebi Aleyhisselâm şöyle buyurdular:
-Kıyamet günü şefaatime en fazla hak sahibi (layık)
olacak kimse, hulusu kalb ile “La İlâhe illallah” diyen kişidir.
Zeyd bin Erkam Radıyallâhü Anh Efendimiz
Aleyhisselâm’dan rivayet etti:
-Bir kimse ihlasla “Lâ İlâhe illallah” derse cennete
girer.
Şu Hadisi Şeriflerde vadedilen mükafata nail olmak
için Peygamber Aleyhisselâm hulûs ve ihlası şart koştu. Yani Celal sahibi
Rabbin emirlerine imtisal ve Müteal
(Cenabı Hak)kın yasakladıklarından kaçınmak suretiyle halin kâl (söz)e yardım
etmesidir.
Şu iki hadisi şerif ve Ebu Zerr-il Gıfâri
hazretlerinin rivayet ettiği “La İlâhe illallah” deyip de bu hal üzere ölen
kul Cennet’e girer” hadisi şerif iktifa babındandır. (Yani bunu söyleyen
kişi devamı “Muhammedün Rasülüllah”ı söylemeden bununla yetinmiş olmaktadır.
Zira “La İlâhe illallah” diyenin bu sözü
“Muhammedün Rasülüllah” sözünü eklemediği müddetçe şefaate kavuşmak ve cennete
girmek gibi vadedilen mükafatları elde etmeye yetmez. Çünkü iman ancak bu iki
kelime-i (şahadet) ile tamam olur.
Ali-yi Kârinin Şerhi Şifa isimli risalesinde şöyle denildi:
Bilmelisin ki, Tevhid Peygamber efendimizin
Rasüllüğüne şehadet olmadığı sürece fayda vermez. Bu iki kelime arasında
ittihadın (birliğin) tamamı üzerine
delalet eden aşırı derecede bir ittifak vardır.
Her ne zaman ki “Lâ İlâhe illallah” kelimesi
yazıldığı ya da zikredildiği zaman burada “Muhammedün Rasülüllah”
kelimesi gizlidir. Yakınlık icabının şöhretinden dolayı bizim tevhidimiz
zikretmekle iktifa edilmiş olur Eğer böyle olmamış olsaydı bizim tevhidimiz
Yahudi ve Hıristiyanların tevhidi ile ortak olmuş olurdu. Onların inanç ve
görüşünden ayrılmak ancak “Muhammedün Rasülüllah” kelimesi ile
gerçekleşmektedir. İşte bu iktifa babından veya cüz’ü kül (parçayı bütün) üzerine ıtlak etme babından olmuş olur.
Ya da mezkur kelime (Lâ İlâhe illallah) her iki şahadetin de alametidir. (Mecalis-i Rumi)
(9)
Sahihi Müslim’de Peygamberimiz Aleyhisselâm’dan şu
Hadisi Şerif nakledilmiştir:
-Benim ve benden evvelki peygamberlerin söylediklerinin
en faziletlisi “La ilahe illallah” Kelime-i Şahadetidir.
Bilmelisin ki “Lâ İlâhe illallâh” ve “Lâ
ilâhe illâ hû” dan her ikisi de Kur’an-ı Kerimde zikredildiği için kelime-i
tevhiddirler. Ama “La İlâhe illa-r Rahman” asla tevhit olarak şöhret bulmadığı
için böyle değildir. Allâh’ü Teâlâ eşyanın en faziletlisi ve en menfaatlisini
umumi mana için koyar. Zira bu husus birçok zıddın kendi karşısına çıktığı bir
mevzudur. Öyle ise her zıdda mukabil olacak bir kuvvet lazımdır. Bu da “Lâ
İlâhe illallâh Muhammedün Rasülüllâh” kelimesidir. Onun içindir ki bu
kelime, zikirlerin en faziletlisidir ve bununla zikretmek de “Allah, Allah,
Allah” ve “Hû, Hû, Hû” diye zikretmekten Arifi Billah olanlara göre
daha faziletlidir. Çünkü bu kelime “Nefiy” ve “İsbat”ı bir arada toplamaktadır.
Öyle ise bununla zikretmeye devam et. Zira bu, en kuvvetli zikirdir. Kendisi için en parlak nur, Rabbe çok
yakınlık vardır. Hem dünya ve hem de ukbâda kurtuluş buna bağlıdır.
Ali bin Ebu Talib’den, O da Efendimiz Radıyallâhü
Anh dan:
Mahlukatın efendisi Muhammed Sallallahü Aleyhi ve
Sellem’den işittim, şöyle diyordu:
-Meleklerin efendisi dedi ki: Yeryüzüne “Lâ İlâhe
illallah Muhammedün Rasülüllah”dan daha büyük kelime ile inmedim. Semavat, Arz,
dağlar, ağaçlar, kara, deniz hep onunla ayakta durmaktadır. Dikkat edin, o
ihlas kelimesidir, dikkat edin, o (Allah’a) yakınlık kelimesidir. Dikkat edin,
o necat (kurtuluş) kelimsidir. Dikkat edin, o en yüce kelimedir. Terazinin bir
kefesine bu kelime, diğer kefesine de yedi kat sema, yedi kat arz konulsa bu
ağır basar. (Hazinet-ül Esrar)
(10)
Hazreti Ali Radıyallahü Anh’dan:
Her Arefe günü akşamı Cebrail , Mikail , İsrafil ve
Hızır Aleyhimüsselam Arafat’ta bir araya
gelir.
Cebrail Aleyhisselâm ; “Mâ şâ Allâh Lâ kuvvete illâ billâh” der.
Mikail Aleyhisselâm ; “Mâ şâ Allâh Küllü nimetin
fe minallâhi ekber”i ekler.
İsrafil Aleyhisselâm ; “Mâ şâ Allâh el-hayru
küllühû bi yedillâh”ı ilave eder.
Hızır Aleyhisselâm da bunlara ; “Mâ
şâ Allâh Lâ yedfeu s-sûe illallâh” sözünü ilave eder.
Denildi ki: Kim bu sözleri Arefe günü ve gecesinde okursa
isteyenlerin istedikleri kendisine verilir. (Hâlisat-ül Hakâyık)
Abdullah bin Yahya bin Abbas babasından, o da
dedesinden nakletti:
Arefe günü Rasülüllah Sallallahü Aleyhi ve Sellemi
gördüm. Sözlerinin ekserisi şu idi:
“Şehidallâhü ennehû lâ ilâhe illâ hüve vel melâiketü
ve ülül ilmi kâimen bil kıst, Lâ İlâhe illâ hüvel azîzül hakîm.”
(Ravzat-ül Ulema)
HİKAYE
AREFE GÜNÜNÜN ORUCU HÜRMETİNE
Yahya bin Muhammed Rahimehüllah şöyle anlatıyor:
Bir bacanağım vardı. Mekke’ye gidiyorduk. Ramazan
ayının bitmesiyle insanlar orucu bıraktı. Ama o bırakmadı, on günlük oruca
başladı. Kendisine:
-Bu şiddetli sıcağı olan yerde de mi oruç
tutuyorsun? diye sordum. Şöyle cevap verdi:
-“Arefe günü oruçlu olarak ölmek, bana bin kere
nafile hac yapmaktan daha sevimlidir.” Farz olan haccını da yapmıştı. Arafat’ta
vakfede iken çok susuz kaldı ve vefat etti. Orada bulunan topluluk cenaze
namazını kıldı ve Mina’ya defnetti.
Kendisini rüyamda gördüm. Etrafında cariyeler, her
cariyenin elinde de içinde su bulunan nurdan bardaklar vardı.
-“Bu cariyeler kim?” dedim,
-“Hûr-il îyn” dedi.
-“Bardaklarda ne var?” dedim,
-“Kevser suyu,” dedi.
-“Nereden (hangi sebeple) bunlar?” dedim,
-“Ben sana “Arefe günü oruçlu olarak ölmek bin kere
nafile hac yapmaktan bana daha sevimlidir” diye söylemedim mi? Ey Yahya! Arefe
gününün orucunu bırakma. Çünkü o Ahirette emniyeti tebliğ eder” dedi.
Kendisini üç defa bu şekilde rüyamda gördüm.
Hazreti Aişe Radıyallahü Anhâ’dan: Rasülüllah Aleyhisselâm
şöyle buyurdular :
-“Ya Aişe! Şüphesiz Cennette inciden yakuttan,
zebercedden, altın ve gümüşten saraylar vardır.” Dedim ki:
-“Ya Rasülallah, kimin içindir bu saraylar?” Şöyle
buyurdular:
-“Arefe günü oruçlu olanlar içindir ya Aişe.
Günlerden Allah’a en sevimli olanları, Cuma günü ve Arefe günüdür. Çünkü her
ikisinde de rahmet vardır. Günlerden Şeytana en sevimsiz olanı da Cuma günü ve
Arefe günüdür. Ya Aişe! Kim Arefe günü oruçlu olursa Hazreti Allah ona otuz
hayır kapısı açar, otuz da şer kapısı kapatır. İftarını edip suyunu içtiği zaman da bedenindeki bütün damarlar
kendisine istiğfar eder ve fecrin doğuşuna kadar şöyle dua eder:
“Allahım! Ona merhamet et.”
(11)
TEŞRİK TEKBİRİ İLE İLGİLİ MESELELER
İmam Teşrik tekbirini unutur, kalkar ve giderse mescidden
dışarıya çıkmadıkça döner ve tekbiri okur. Çıkarsa dönmez ve tekbir de almaz.
Cemaat yalnız başına (imamsız) tekbir alır.
Tekbir günlerinde bir namazı terk eden yine o
günlerde kaza ederse tekbir alır.
Teşrik günlerinden önce bir namazı terk eder de o
günlerde kaza ederse ya da teşrik günlerinde terk edip o günler çıktıktan sonra
kaza ederse veya yıl değiştirirse tekbir almak vacip olmaz.
Namazdan sonra kasten konuşan kimseden tekbir düşer.
Sehiv secdesi, tekbir ve telbiye cem olsa, sehiv
secdesinden başlar. Çünkü o, namazdan sonra kendisine muttasıl başka bir
namazın tahrimesini götürür. Sonra telbiye (lebbeyk) okur. Çünkü o, bir yönden
insanı namazdan çıkmaya götürür.
Önce tekbir alırsa daha sonra sehiv secdesi yapar.
Çünkü o, namaza münafi değildir. Telbiyeyi önce yaparsa tekbir ve secde düşer.
Zira telbiye kelam (konuşma) sayılır ve vaslı (ekleme) keser
(Mecalis-ül Ebrar)