18. SOHBET TÛL - Ü EMEL (UZUN EMEL)



Ayet Meâli: O gün, ne mal fayda verir, ne de oğullar...Ancak Allah’a (hastalıklardan) hâlis ve pak bir kalb ile gelenler müstesna.(Şuara 88-89)

 

Kalbin altmış hastalık ve afetinden altıncısı tûl-ü emeldir.(1)

 

Tûl-ü Emel : “İnşallah” gibi bir istisnada bulunmadan ve “Salih” olma şartını da kullanmadan gelecek zamana yetişip onda yaşama hırs, tamah ve arzusudur.

Gelecek zamanda salih ameller işlemek şartı ile onu arzu etmek ise caizdir.

Onun içindir ki, tûl-ü emel kötülenmiştir. Ancak âlimler için değil. Zira onlar olmamış olsa kitapların tasnifi (dolayısı ile ilmin devamı) mümkün olmazdı..

 

UZUN EMELİN ZARALARI DÖRTTÜR

 

1. İtâatta Tembellik ; Yani amel işlemeye gücü yettiği halde terk etmek ve gelecek zamanda yaşayacağı ümidi ile amel etmeyi sonraya tehir etmek.

2. Tevbeyi geciktirmek: “Benim yaşım daha genç, ileride, gelecek günlerde istediğim zaman tevbe ederim” diyerek tevbe etmeyi tehir etmek.

3. Kalb katılığı : Nasihatlerden, yasaklama ve korkutmalardan etkilenmemek ve ölümü hatırlamamak suretiyle meydana gelir..

 

ÖLÜMÜ HATIRLAMAK

 

Hadisi Şerif: Lezzetleri kesen (ölümü) çok hatırlayınız.

 

İsa Aleyhisselâm’ın yanında ölüm anıldığı zaman vücudundan kan sızar (çıkar)dı.

 

Yetemi Rahmetullah’i Aleyh şöyle dedi:

İki şey benden uyku lezzetini kesti: Ölümü hatırlamak ve Allah’ın huzurunda durmak düşüncesi.

 

Ömer bin Abdülaziz fakihleri toplar, onlarla ölüm ve kıyametten konuşurlardı. Sonra da sanki önlerinde cenaze varmış gibi ağlarlardı.

 

Leffâf şöyle dedi:

Ölümü çok hatırlayana üç şey ikram edilir:

1. Tevbede acele etmek,

2. Kalb kanaati,

3. İbadetten zevk almak.

 

Ölümü unutan da üç şey ile cezalandırılır:

1. Tevbeyi geciktirmek,

2. Yeteri kadara râzı olmamak

3. İbadette tembellik.

 

Hazreti Aişe Radıyallahü Anhâ sordu:

Şehitlerle beraber haşr olunacak kimse var mıdır?

Rasülüllah Aleyhisselâm şöyle cevap verdi:

-Evet, Kim bir gün ve bir gecede yirmi defa ölümü hatırlarsa işte o.

 

Öyle ise ey mağrur ve ey gâfil, ölüm hakkında tefekkür etmen icâb eder. Ölüm sarhoşluğu, ölüm şerbetinin güçlüğü ve acılığı, onun kalbleri korkutucu, gözleri yaşartıcı ve lezzetleri kesici olduğunu düşünmen gerekir.

 

 

Nebi S.A.V.’den rivayet edildi:

Eğer hayvanlar (ölüm hakkında ) sizin bildiğinizi bilmiş olsalardı onlardan semiz et yiyemezdiniz.

 

Şu söz ne güzeldir:

Küçüktüm, olgunluk çağına erdim, cehaletle geçti ömrüm. Keşke annem beni doğurmasaydı, keşke küçükken ölseydim.

 

Yani, keşke (dini emir ve nehiylerle) mükellef olmadan ölse idim, demektir. Zira çocuklar cennetin yavrularıdır.

 

 Akıllı kişi ölümü ve kabir, kıyamet ve hesap gibi ölümden sonrasını düşünmelidir.

 

Hazreti Allah ayeti kerimesinde ne güzel buyurdu:  

Allah’ın sana verdiği mal ile ahiret yurdunu (cenneti) iste, (servetini hayır yolunda harca). Dünyadan nasibini de unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de ( Allah’ın kullarına) ihsan et. Yeryüzünde fesat arama. Çünkü Allah, fesat çıkaranları sevmez.

(Kasas- 77)

Ayeti Kerimede: “Dünyadan nasibini unutma” buyuruluyor. İnsanın dünyadan nasibi kefendir. Yani “unutma ki sen, dünyanın tamamını terk edecek, ancak nasibin olan kefeni götüreceksin” demektir. (2)

 

Ayrıca, ölüm meleği Azrail’in her adem oğlunun yüzüne 366 defa baktığı rivayetinden de gafil olma.

 

4-Dünyanın tamamı üzerine hırs: Dünya işleri ile meşgul olup âhirete yönelik amelleri terk etmek.

 

Ayet Meâli: İnsanlara kadınlar, oğullar, altın ve gümüşten istiflenmiş yığınlar, yaylıma salınmış (güzel) atlar, davarlar ve ekinlerden yana nefsin isteklerine muhabbet, süslenip bezendi. Fakat bunlar dünya hayatının geçici menfaatidir. Halbuki, sonuç güzelliği Allah katındadır.  (Âli İmran –14)

 

 

 

Tefsir:

İnsanlara şehvetler süslenip bezendi. Yani, şehvetlere ve nefsin arzularına muhabbet, insanlara güzel gösterildi.

Süsleyen ve bezeyen Hazreti Allah C.C’dir. Muhtemel ki, insanları imtihan için süslemiştir.

 

Denildi ki:

Şeytan, vesvese yolu ile onların amellerini süslemiş, kendilerine güzel göstermiştir.

 

Kadınlardan. Şehevat’dan haldir. Maddeleri saymaya kadınlardan başladı. Çünkü (fitne sahibi) kadınların fitnesi her şeyin fitnesinden daha büyüktür.

 

Oğullardan. Yani mutlak olarak evladın fitnesi, şöyle ki; Kişi çocukları sebebi ile helâl ya da haramdan mal toplamak sureti ile imtihan edilir ve bu hal o adamın şeriatın hududunu muhafaza etmesine de mâni olur. (3)

 

Denildi ki:

Evladımız ciğerparelerimizdir, yaşarlarsa bize zahmet verirler, ölürlerse (üzüntü ateşiyle) bizi yakarlar.

 

Altın ve gümüşten istiflenmiş yığınlar. Yani çokça toplanmış mallar, Yaylıma salınmış güdülmüş güzel atlar, davarlar, sığırlar ve ekinlerden, ziraat mahsullerinden. Bunların hepsi insanlar için fitne kaynağıdır.

 

Kadınlar ve çocuklar bütün insanlar için fitnedir.

Altın ve gümüş ticaret adamları için fitnedir.

Atlar idareciler için fitnedir.

Davarlar ve sığırlar kırsal kesim için fitnedir.

Ziraat mahsülleri de çiftçiler için fitnedir.

 

(Fakat bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki sonuç güzelliği Allah katındadır.) Ne elden gider, ne de fâni olur. Bu güzellik ise Cennettir.

 

Uzun Emel sahibi, uzun zaman yaşayacağı ümidinde olduğu için ihtiyarlık, hastalık ve güçsüzlük korkusu ile sürekli dünyalık toplamak ve onu çoğaltmakla meşgul olur. Gençlik ve sağlık dönemlerinde, biriktirip saklamak için dünyalık toplar.

 

Emel sahiplerinden kimisi, kendisi ve ailesi için yirmi sene yetecek şekilde saklar, kimisi elli sene, kimisi de rızık verici olan Allah'a tevekkül hususundaki zayıflığına göre daha az veya daha çok senelik dünyalık biriktirir ve saklar.

Aman ha, sen tevekkül üzere ol. (4)

 

Bir adam İmam-ı Şibliye aile fertlerinin çokluğundan ve hâli vaktinin iyi olmadığından şikâyet etti. Şibli şöyle dedi:

- Evine git, ailenden hangisinin rızkı Allah'a ait değilse onu kov....

 

Ancak âlimler; "Kişi ailesinin bir senelik ihtiyacını hazırlayıp biriktirmekle kınanamaz ve tevekkülden çıkmaz" dediler.

Zira Peygamberimiz Aleyhisselâm eşleri için bir senelik azık hazırlardı.

Ailesi, çoluk - çocuğu olmayanın ise kırk günlük ihtiyacını saklaması caizdir.

 

Buraya kadar zikredilenler, (İnşaallah gibi bir sözle) istisna etmeden ve Sâlih olma şartı bulunmadan uzun emel sahibi olmanın felaket ve musibetleridir.

 

UZUN ÖMÜR İSTEMEK

 

Ama, istisna ile, Sâlih olma şartı ile, çok ibadet etme arzusu ile hayatının uzun olmasını dilemek kötülenmemiştir, hatta menduptur.

Rasülüllah A.S ; “Allah'ım! Hayat benim için hayırlı olduğu müddetçe beni sağ kıl” diye dua etmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

Hazreti Ebu Bekir R.Adan:

 Bir adam peygamberimize sordu:

Ya Rasülüllah, hangi insan daha hayırlıdır? Yani Allah katında fazileti daha çok ve ecri daha büyüktür? Rasülüllah A.S:

- “Ömrü uzun ve ameli güzel olandır,” buyurdu.

Çünkü bu durumda kişi iyiliklerini çoğaltır ve derecesini yükseltir. Zira (insana nisbetle) vakitler, tüccarın sermayesi gibidir. Sermaye ne kadar çok olursa ticaret de o kadar fazla olur.

Soran kişi ; İnsanların hangisi daha şerlidir? diye sordu.

Peygamberimiz A.S; “Ömrü uzun ve ( şer, kabahat ve kötülülükleri işlemek suretiyle) ameli kötü olanlardır,” buyurdu.

 

Câbir (Radıyallâhü Anh) dan :

Rasülüllah Aleyhisselâm buyurdular ki:

"Ölümü temenni etmeyin. Çünkü orada karşılaşılacak şeyler çok şiddetlidir."

 

Ölümü temenni etmek mekruh ya da günahtır. Zira eceller mukadderdir. Temenni etmekle ne artar, ne de eksilir. Bu tür hareket abesle iştigâldir. Ayrıca ölüm vesilesi ile, kabir, kıyamet gibi ahiret halleri ile karşılaşılacaktır. Bunlar ise çok şiddetli ve zordur.

 

Makhûl Radıyallâhü Anh Nebi Aleyhisselâm dan rivayet etti :

Efendimiz Aleyhisselâm şöyle buyurdular:

Ölüm sıkıntılarından biri semavat ve arz ehli üzerine bırakılmış olsa, Allah’ın izni ile hepsi ölürdü. Yine ölümden azıcık bir damla, yeryüzündeki dağların üstüne bırakılmış olsa hepsi erirdi.”

 

Denildi ki:

Ölü, (Kıyamette) kabrinden kalkıncaya kadar ölüm acısını duyar.

 

Ölüm, dünya ve ahrette mümin üzerine en büyük korku ve en sıkıntılı bir hadisedir.

 

 

 

 

 

 

Kişinin ömrünün uzun olması ve Hazreti Allah'ın onu geçmişte işlemiş olduğu kötülüklere pişmanlıkla ve salih amel ve itaat etmeye muvaffakiyetle rızıklandırması ne büyük saadettir. Bu kişi öldüğü zaman şu ayeti kerime ile ona müjde gelir:

 

Ayet Meali:

Kıyametin dehşetinden korkmayın,(evlat ve akrabadan ayrıldığınız için üzülmeyin. Size va'dolunan cennet ile müjdelenin.

( Fussilet - 30)

 

İhya-ul Ulûm'dan:

Hazreti Allah bir kulundan razı olduğu zaman ölüm meleğine şöyle vahy eder:

Ey ölüm meleği! Git, filanın ruhunu al, gel. Ona rahatlık vereyim. Şimdiye kadar işlediği ameller ona kâfi gelir. Ben onu çeşitli şekillerle tecrübe ettim. Onu her an için istediğim tarafta buldum.

Azrail de beş yüz melekle birlikte iner. O meleklerin hepsi ruhunun çıkışında iki saf halinde ayakta dururlar. Şeytan onların bu halini görünce elini başına koyar:

“Vah, bana yazıklar olsun" diye feryat eder. Şeytanın askerleri bunu duyunca:

Efendimiz, size ne oldu? diye sorarlar. Şeytan şöyle cevap verir:

“Bu adamın bu kadar yüce bir makama sahip olduğunu görmüyor musunuz? Nerede, ne yapıyordunuz? Bunu neden azdırmadınız ve saptırmadınız?”

Onun askerleri şöyle derler:

“Azdırmak için çok çalıştık, fakat masum olduğu, korunduğu için ona tesir edemedik.” 

 

Anlaşıldı ki, mümine ancak Allah’ü Teâla’ya kavuştuğunda rahat vardır.

 

Hadisi Şerifte şöyle buyuruldu:

Kim İslam yolunda saçını ağartırsa o saç kıyamet günü (kendisi ile aydınlanacağı ) bir nur olur.”

 

 

 

Saç ve sakalın ağarması her ne kadar kulun çalışması neticesinde olmasa da eğer cihâd gibi, Allah korkusu gibi sebeplerle olursa kulun çalışması menzilesinde olur, onun sebebiyle sevap ve derece elde eder.

 

Saç ve sakaldaki (beyaz ) kılları yolmak, değiştirmek ve siyaha boyamak mekruhtur.

 

İhya-ul Ulûmdan:

Allâh’ü Teâla şöyle buyurmuştur:

Seksen yaşında olan (müslüman)lara azap etmemeğe zâtım üzerine yemin ettim.

 

Rasülüllah A.S da şöyle buyurdular:

Allâh’ü Teâlâ yaşlı kulunun yüzüne sabah – akşam (rahmet nazarıyla) bakar ve buyurur ki:

Yaşın ilerledi, kemiklerin inceldi, cildin yumuşadı, küçüldü, ecelin yaklaştı, bana yolculuğun yakınlaştı. Ey kulum, benden hayâ etmez misin ? Halbuki ben senden haya ediyorum.”

 

Yine Efendimiz Aleyhisselâm dan rivayet edildi:

Kırk yaşını geçtiği halde hayrı şerrine gâlip olmayan kimse Cehennemdeki yerini hazırlasın.”

 

UZUN EMELİN SEBEBİ ÜÇTÜR

 

1.Dünyâ Sevgisi:

Dünya sevgisi çok kötü ve ağır bir hastalıktır. Evvelkiler ve sonrakiler onu tedâvi etmekten aciz kalmışlardır.

 

2.Ölümün yaklaştığından gâfil olmak:

Zira ölümü hatırlamak, gurur evi (olan dünya) dan uzaklaştırır, âhiret evine hazırlar. Ölümden gâfil olmak ise dünya şehvetlerine (nefsin arzularına) düşmeye ve müptela olmaya götürür.

 

3.Sıhhat, bedenen güçlülük, gençlik, delikanlılık ile mağrur olmak, bunlara güvenmek.

 

 

 

 

UZUN EMELİN İLACI

 

Uzun emelin ilacı ve devası ise yukarıda sayılan sebepleri izâle etmek, gidermekten ibârettir.

1. Dünya sevgisinin ilâcı: Dünya sevgisinin kötülüğü ve tehlikeleri hakkında vârid olan ayeti kerime ve hadisi şerifleri tefekkür etmektir.

 

Ayet Meâli:

Biliniz ki (Allah’a itaata ve âhiret kazancına sarf edilmeyen) dünya hayatı; bir oyun, bir süs, aranızda bir öğünme, mal ve evlâdda bir çoğalıştır. ( Menfaati az, elden gitmesi süratli, hayâli bir takım şeylerdir. Faydasız olmakta çocukların oyuncağı gibidir. Nihayet hepsi yok olur gider.) Bu, bir yağmurun haline benzer ki, onun bitirdiği nebat, çiftçilerin hoşuna gider. Sonra (yeşil rengi) değişir; bir de onu görürsün, sararmıştır. Sonra da çör çöp olmuştur. (İşte dünya da böyledir, kuruyup yok olan nebat gibi, bekası yoktur.) İşte hayatı bu şekilde olan kimse için ahirette şiddetli bir azap, müminler için ise, Allah tan mağfiret ve rıza vardır. (Ahireti istemeyenler için) dünya hayatı ancak bir aldanış menfaatidir. (Hadid- 20)

 

Hadisi Şerif : “Dünya ve dünyadakiler lanetlenmiştir. Ancak zikrullah ve ona müteallik olan şeyle âlim ve müteallim müstesna.” (Ramuz cilt:1 sh:208/3)

 

Zira bu istisnâ edilenler âhiret amellerindendir. Ayrıca Hadisi Şerifte ilmin ve ilim öğrenmenin şerefini tenbih, bunların dışında her şeyin bir defalık bir heves olduğunu bildirmek vardır.

 

Bir başka Hadisi Şerifte şöyle buyuruldu:

Dünya, evi olmayanın evi, malı olmayanın da malıdır. Dünyayı, (ahiret kendisine lâzım olacak şeylerden gafil olduğundan) aklı olmayan toplar.”

 

 

 

 

 

Hasan Radıyallâhü Anh’ın rivayet ettiği bir hadisi şerifte ise;

“Dünya sevgisi bütün hataların başıdır” buyuruldu. (5)

 

Gerçekten dünya sevgisi insanı önce şüpheli şeylere, sonra mekruhlara, sonra da haramlara düşürür... Hatta peygamberlerini yalanlayan ümmetlerin tamamının küfrü, dünyaya ve dünya nimetlerine olan sevgileri (sebebiyle)dir.

 

2. Ölümün yaklaştığından gafil olmak ile,

 

3. Sıhhat, güç ve gençlik ile mağrur olmak ise ölümü, ölümün yakınlığını ve ansızın geleceğini hatırlamaya devam ile giderilir, tedavi edilir. Çünkü ölümün, hastalık ve ihtiyarlık gibi muayyen bir vakti yoktur. (6)

 

Sıhhat ve gençlik ölüme mâni değildir. Aksine, gençlerin ölümü ihtiyarların ölümünden daha çoktur. Yine, ölüm için gençlik, yaşlılık, olgunluk çağı ya da yaz, kış, bahar, gibi belli bir vakit de yoktur. Nice sağlamlar vardır ki ölürler, ama (ölümü bekleyen) hastalar senelerce hayatta kalır. O halde sıhhat ile mağrur olmak, aldanmak uygun değildir.

 

UZUN EMELİN EN TESİRLİ İLACI

 

Uzun emelin en tesirli ilacı ölümü hatırlamayı metheden hadisi şerifleri hatırlamaktır.

 

Enes Radıyallâhü Anh’dan:

Rasülüllah Aleyhisselâm şöyle buyurdular: 

Ölümü çok yad edin. Zira bu, insanı (korku, pişmanlık ve tevbe ile) günahlardan sıyırır, dünyadan çeker. (Zira ölüm, bütün lezzetleri keser ve şehvetleri kırar.) (7)

  (Ramuz cilt:1 sh:80/16)

Ammâr R.A dan :

Efendimiz Aleyhisselâm buyurdular ki: 

(İyilik ve itaatları emir, haramlardan nehiy hususunda) vaiz olarak ölüm yeter.”

 

Gerçekten bir kimsenin, ölümü fakirlik ve hastalık gibi bir sıkıntı halinde hatırlaması o kişiyi ferahlatır. Çünkü ölüm, dünya nimetlerinin kimsenin (ebedi) mülkü olmayıp fani olduğunu hatırlatır. Ferahlık ve genişlik zamanında anması da, bir gün olup bu nimetlerden ayrılacağını ve onların hesabını vereceğini bildiği için kişiyi daraltır, huzursuz eder.

 

Bera bin Âzib şöyle dedi:

Bir cenazede Rasülüllah A. S. ile beraberdik. Efendimiz kabrin kenarına oturdu ve ağladı. Öyle ki mübarek gözlerinden akan yaşlar ile toprak ıslandı. Bunun sebebi: Ya mukaddes âlemden ölülerin hâli peygamberimize açıldı, mâlum oldu, ya da bu mevzuda Allah Teala’ya karşı olan korkusunu ümmetine talim etmek istemişti. Sonra da şöyle buyurdu:

“Kardeşlerim! Şu ölüme, kabre itaat hazırlayın. Çünkü burası heybetli, korkunç bir yerdir.”

 

Denildi ki:

Kabir, her gün yedi defa şöyle seslenir:

Ben karanlık bir evim, gece namazı ile aydınlatın. Ben topraktan bir evim, döşek (salih amel) yüklenerek bana gelin. Ben zehirli yılanların bulunduğu bir yerim. Onlara karşı panzehir1 ile bana gelin. (Bu panzehir göz yaşlarıdır.) Ben fakirlik, yokluk eviyim, kendiniz için zenginliği artırarak gelin. Ben sorgu- sual eviyim. “Lâ ilâhe illâllâh” sözünü çok söyleyin.

 

DUA

 

Allahım! Alınların terlediği, ağlama ve inlemelerin çoğaldığı, sevenlerin bize ağladıkları ve tabiblerin bizden ümit kestiği zaman merhamet eyle.

Allahım! Toprağın bizi gizlediği, dostların uğurladığı, nimetlerin ayrıldığı ve ruhumuzun çıktığı zaman bize merhamet eyle.

Allahım! İsmimiz unutulduğu, cismimiz çürüdüğü, kabrimiz yıkılıp harap olduğu, zikrimiz dürülüp kapandığı zaman bize merhamet eyle.

Allahım! Sırların ortaya döküldüğü, gizli şeylerin açığa çıktığı, defterlerin açılıp-yayıldığı, ağırlıkların döküldüğü gün bize merhamet eyle.

Ey kuvvetli ipin (dinin), ey doğru emrin sahibi, kıyamet günü mukarrabin, şühedâ, rukû ve secde edenler ve sözlerinde duranlarla beraber cehennemden emin olup ebedi cenneti isteriz. Gerçekten sen çok merhamet edici ve çok şefkatlisin.

Rahmetinle, ey merhametlilerin en merhametlisi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TÛL-Ü EMEL (UZUN EMEL)-II  

 

 

Ebu Talhâ Radıyallâhü Anh’dan :

Bir gün Rasülüllah S.A.V. sevinçli bir yüzle geldi ve şöyle dedi:

“Cebrail Aleyhisselâm bana geldi ve dedi ki: Rabbin sana şöyle buyurdu:

Ya Muhammed! Razı olmaz mısın ki, ümmetinden biri sana bir salavat-ı şerife okumasın da ben ona on defa rahmet etmeyeyim, ümmetinden biri sana bir selam versin de ben de ona on selâm vermeyeyim.”

 

Allahümme salli alâ abdike ve rasülike Muhammedin küllemâ medehahû mâdihun, ve zid eltâfeke aleyhi küllemâ nasaha bil mev’ızati nâsıhun, ve alâ âlihî ve ashâbihî mefâtîh-ul hüdâ ve alâ ıtratihî ve ahbâbihî mesâbîh-ud dücâ.

 

Allâhım! Kulun ve peygamberin Muhammed Aleyhisselâm üzerine, herhangi bir methedici onu övdüğü zaman salât et. Herhangi bir nasihat edici nasihat ettiği zaman lütfünü artır. Onun hidayet anahtarları olan âli ve ashâbına, karanlıkları aydınlatan birer kandil olan nesline ve sevdiklerine de sâlât et.

 

(1)

Şiir:  

Ömrümü nefsin arzuları peşinde harcadım, hebâ ettim, 

Ben çocukluk ve gençliğimi isterim.

Ey uzun emel sâhibi,

Nerede ağlama ve inlemeler ?

Ey lütuf sahibi, lem yezel olan Rabbim!

Bize inenleri lutfunla indir,

 

 

Sen güç ve kuvvet sahibisin, bizi koru,

Halel (kıyamet) günündeki kahrından.

 

Hadisi Şerif:Elbette ölüm meleğinin ruhu alması bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir.”

 

Yani; ölüm, bütün dünya acılarından daha şiddetlidir. Onun içindir ki, bütün peygamberlere ölümü haber verilmiştir.

 

Hazreti Aişe Radıyallâhü Anha’dan:

Rasülüllah Aleyhisselâm ellerini suyun içine sokar, onunla yüzünü mesheder ve şöyle derdi.

Lâ ilâhe illâllâh, şüphesiz ölüm için sekerat (dalgınlık, baygınlık, sarhoşluk) vardır.

 

Hikaye edildi ki:

İsa Aleyhisselam Hazreti Nuh'un oğlu Sâm’ı ölümünden dört bin sene sonra diriltti. Sam şöyle dedi:

-“Halâ ölümün acısın hissediyorum.”

 

Denildi ki: Hayatında dünya ile iftihar eden kimse ölürken ondan şikayet edecektir.

 

Sekerât-ı Mevt (ölüm sarhoşluğu )in acısı dünya lezzetleri miktarıncadır. Yemek içmek de dünya lezzetlerindendir.

 

Ebu-d Derda Radıyallâhü Anh’dan:

Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular:

“Ölümden sonra karşılaşacağınız (sıkıntı ve zorlukları) bir bilseydiniz, asla isteyerek (iştahla) yiyemez, isteyerek içemez ve gölgeleneceğiniz evlere giremezdiniz. (Hayretten) bağrınızı döverek dağlara çıkar ve (Allah’ın kuvvetinin büyüklüğü ve intikamının şiddetinden) kendinize ağlardınız.” (Ramûz Cilt-2 Sayfa:357-6)

 

 

 

 

 

(2)

DÜNYA MALINI İYİ DEĞERLENDİRMELİ

 

Allah’ü Teâlâ Kasas Sûresinde Karûn’a nasihat eden kişiden hikâye ederek şöyle buyurdu:

Allah’ın sana vermiş olduğu mal ile âhiret yurdunu iste. Yani o malı, sana kazandıracak yerlere sarf etmek suretiyle cenneti iste, çünkü maldan kast olunan, cennete ulaştırıcı olmasıdır. Dünyadan nasibini de unutma, unuturcasına terk etme. Onun ile âhireti kazanmalısın, ya da ondan ihtiyacın kadar al. Allah sana ihsan ettiği gibi sen de  Allah’ın kullarına  ihsan et, yeryüzünde fesat arama; çünkü Allah kötü işleri sebebiyle fesat çıkaranları sevmez.

Karûn kendine nasihat eden kişiye cevaben dedi ki : Bu mal bana, bendeki ilim sayesinde verildi. Allah’ın bana verdiği ilim sayesinde bu mala nail oldum. Beni ehil gördü. Bu ilmin Tevrat ilmi, kimya, ticaret, sâir kazanç yolları, hazine ve defineleri açma ilmi olduğu söylendi.Allah’ın, ondan evvel, geçmiş ümmetler halkı içinden ondan daha şiddetli, mal ve etrafça daha çok  Nemrut gibi nice kimseleri helâk ettiğini bilmiyor muydu? Mücrimler günahlarından da sorulmaz. Onları Allah bilir ve sormadan cehenneme atar. ( Kasas- 77-78)

Burada Karûn’un mal ve kuvvet çokluğu ile aldandığına işaret ve tehdit vardır.

Allah'ü Teâla daha sonraki ayette buyuruyor ki:

Nihayet Karûn’u, hem de sarayı ile yere geçirdik. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek (azabı defedecek) bir cemaatı yoktu onun. Allah’ın azabından kendisini kurtarıcılardan da olmadı. (Kasas-81)

Karûn’un kıssası meşhurdur. Onun Musa Aleyhisselâm’a iftira atmasının, zekat vermemesinin ve neticede helâk olmasının sebebi dünya sevgisi idi. (Sinâniye)

 

(3)

ÇOCUKLARIMIZ İMTİHAN VESİLESİDİR

 

Bu sebepledir ki nice kâmil zatlar kendileri sebebi ile Allah’a kulluktan meşgul olmamak için evlâdının ölümünü istemişlerdir.İbrahim bin Ethem gibi...

 

Hikaye

BABASI OLDUĞUNU SÖYLEYEMEDİ

 

İbrahim bin Ethem Beytullah’ı hac ediyordu. Tavaf esnasında iken, güzel yüzlü bir genç vardı. İnsanlar onun güzelliğine hayran kaldılar. İbrahim bin Ethem de gence bakmaya ve ağlamaya başladı. Arkadaşlarından biri:

“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn; Efendim, bu ağlamakla karışık bakış neyin nesidir? dedi. Cevaben buyurdu ki:

“Ben Allah'a söz verdim, o sözümü bozamam. Eğer öyle olmasaydı bu gence yaklaşır ve selâm verirdim. Bu, Allah’ın rızasına ulaşmak üzere kendisini küçükken bırakıp çıktığım gözümün nuru oğlumdur. Gördüğün gibi büyüdü. Ben, kendisini bırakıp çıktığım şeye dönmeye Allah’tan hayâ ederim.”

Sora arkadaşına şöyle dedi:

“Yaklaş ve ona selâm ver. Umarım ki, senin ona verdiğin selâmın ile teselli olurum ve ciğerimin ateşini soğutursun.”

Arkadaşı diyor ki:

“Gencin yanına vardım; “Allah seni babana bağışlasın” dedim.” Genç:

“Kim bilir, babam nerede? O, Allah’ü Teâlâ ’ya ulaşmak üzere çıktı. Keşke onu bir defa olsun görebilsem de o anda ölsem.” Arkadaşı şöyle diyor:

“Vallahi, o anda gencin, babasını görmesini ve benim de onun yerine ölmemi istedim.”

Daha sonra İbrahim bin Ethem’in yanına vardım. Makamı İbrahim’in yanında secdede idi. Gözyaşlarından oradaki çakıl taçları ıslanmıştı. Allah’a şöyle yalvarıyordu:

“İlâhi, senin rızan için bütün halkımı bırakıp geldim.

Seni görebilmek için çocuklarımı yetim bıraktım.

Eğer bu sevgide benim bağımı kesersen,

Senden başka kimin ile bu kalb sükûna erer ?”

O, oğlu ile Mekke’de buluştuğu zaman kalbinde ona karşı bir meyil gördü. Dedi ki :

-“İlâhi, yâ benim canımı al, ya da (oğluna işaret ederek) onun.” Bunun üzerine oğlu vefat etti. Arkadaşı:

-“Oğluna dua et” dedi. İbrahim;

-“Allah onu isyanlardan korudu ve rızası üzere yardım etti” diye cevap verdi. (Ruh-ul Beyan)

  (4)

Refah ve lüks içinde yaşamaktan kaçınınız. Zira bu hal peygamberimizin şu hadisi şerifi ile nehy edilmiştir.

 

H. Şerif:Refah içinde olma, muhakkak Allah’ın kulları refah (lüks) içinde olmadılar.”

 

Akıllı kişiye yakışan, dünyada insanların en zahidlerinden olmak ve Allah dostlarının yaptığı gibi dünya sebeplerinden kaçınmaktır.

 

Bir zat anlatıyor:

Bir fakiri gördüm, çölde bir kuyunun başına geldi. Kabını suya daldırdı, ipi koptu. Kabı kuyuya düştü Bir müddet bekledi. Sonra da:

“Yemin olsun ki kabımı almadan buradan ayrılmam.” dedi.

Bir müddet sonra baktım ki aşırı derecede susamış bir ceylan geldi, kuyuya baktı, kuyunun suyu çoğaldı, dolup taştı. Ceylan da suyunu içti. Adam baktı, kabı ceylânın ağzında. Onu aldı, ağladı ve şöyle söyledi:

“Ya Rabbi, senin yanında bir ceylan kadar yerim yokmuş.” Sonra hâtiften1 bir ses işitti:

“Ey miskin, sen kap ve ip ile geldin, ceylan ise bize olan tevekkülünden dolayı elinde sebepler olmadan geldi.”   (Ruhul Beyan)

 

Şunu bil ki :

Ahiret dünyadan hayırlıdır. Çünkü, dünya nimetleri az, ahiret nimetleri çoktur. Dünya nimetleri bir gün kesilir, son bulur, ahiret nimetleri daimidir, sonsuzdur. Dünya nimetleri üzüntü, hüzün ve zorluklarla karışıktır. Ahiret nimetleri ise zorluk, meşakkat ve güçlüklerden arınmıştır. Dünya nimetleri (nin geleceği) şüphelidir. Zira en büyük nimetlerin sahibi olan insan ikinci günü âkıbetinin ne olacağını bilemez . Ama ahiret nimetleri yakînîdir, sabittir.

Öyle ise akıllı kişi, her yönden hayırlı olan âhireti her yönden şer olan dünyaya tercih etmelidir.

 

 

 

Haberde şöyle geldi:

 Dünya bir köprüdür, öyle ise ondan geçiniz, onu devamlı kalacakmış gibi imar etmeyiniz.

 

Kâfi miktardan yüksek bina yapmak nehy edilmiştir.

 

Rasülüllah S.AV. bir gündüz sonu, insanlara baktı ve şöyle buyurdu:

“Ey insanlar, Allah’ü Teâla’dan haya etmiyor musunuz?” Dediler ki:

O nedir ya Rasülallah? Buyurdu ki:

“Dünyadan yiyemeyeceğiniz şeyleri topluyor, yığıyorsunuz. Kavuşamayacağınız şeyleri temenni ediyorsunuz. İçinde oturamayacağınız binaları inşa ediyorsunuz.”

 

İzâh:

 

Yığdıklarını yiyememelerinin sebebi, ya çokluğundandır veya ömrün kâfi gelmediğindendir. Kavuşamayacağınız şeyleri temenni edersiniz, umarsınız ki; sizin âdeten onlara ulaşmanız mümkün olmaz.

“İçinde oturamayacağınız binalar yaparsınız” demesine gelince; onlar zaruri ihtiyaçların miktarından fazladır veya onları öyle sağlam yaparlar ki; ölümlerinden sonrasına kalır, kendileri oturamaz, başkaları oturur.

 

İbn'i Abbas’dan şöyle nakledilmiştir:

Şüphesiz Allâh’ü Teâlâ için bir melek vardır ki, her gün şöyle nida eder: Ölmek için doğunuz, harâb olması için bina yapınız ve yok olması için toplayınız.

 

İbn i Mes’ud Radıyallâhü Anh’dan rivayet edildi:

Rasülüllah Aleyhisselâm şöyle buyurdular:

“Kim kendisi, ailesi ve misafirlerine kâfi miktardan (örf ve emsaline göre) bir yüksekliğin üstünde yüksek bina yaparsa, kıyamet gününde o binayı boynunda taşımakla mükellef tutulur.”  (Ramuz Cilt-2 Sayfa: 411/12)

 

 

Taşıması mümkün olmadığı halde (ceza olmak üzere) taciz yollu teklif olacaktır.

 

Ezcümle; binaları yüksek yapmak ve onları ihtiyaçsız ve zaruretsiz çok sağlam yapmak zem edilmiştir. Zâten geçmiş derslerimizde de zikredildiği üzere bu hâl kıyamet alâmetlerindendir.

 

Denildi ki:

 Ölecek olana örümcek evi yeter.

 

Peygamberimiz Aleyhisselâm dan:

Ademoğlu nafakasından, harcamalarının hepsinden ecir alır, ancak şu toprakta zayi ettiği müstesna.”

 

Akıllı kimse emeli kısa tutar, mesken, giyecek ve yiyecek hakkında Melik-i Ecell (en büyük Melik) olan Allah’a tevekkül eder.

 

Ayet Meali:

Bir de ona, ummadığı yerden rızık verir. Kim Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter. Muhakkak ki Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir kader (ölçü ve muayyen bir zaman) tayin etmiştir. (Talak- 3)

 

Ebu Hüreyre Radıyallâhü Anh’dan:

Peygamberimiz Aleyhisselâm şöyle buyurdular:

Kalbleri kuşların kalbi gibi (yumuşak ve mütevekkil) kavimler cennete girerler.”

 

Bera bin Azib’in rivayetinde Rasülüllah S.A.V. şöyle buyurdu:

“Eğer Allah’a gerçekten tevekkül etseydiniz sabahleyin aç gidip akşam tok dönen kuşların rızıklandığı gibi rızıklanırdınız.”

 

Hadimi Rahmetüllahi Aleyh şöyle dedi:

Binaları, elbiseleri ve ev eşyalarını süslemek şeytanın vesvesesi cümlesindendir. Çünkü şeytan, insanın kalbinde çok defa bu durumu gördüğü zaman o insanı sürekli evleri imara, tavan ve duvarlarını süslemeye çağırır, pahalı, kıymetli elbiselerle süslenmeye davet eder.

 

 

 

Yine o insanı ecel vakti gelip ölünceye kadar bir işten başkasına geçirmek suretiyle meşgul eder.Halbuki o, kendisine lazım olacak mühim işlerinden gafildir.

 

HİKAYE

ÖMRÜMÜ BİR SECDEDE GEÇİRİRDİM

 

İsa Aleyhisselâm bir dağa çıktı. Dağda, güneşin harareti altında ibadet eden yaşlı bir zat gördü . Dedi ki:

-“Niçin kendini güneşten koruyacak, soğuk ve sıcaktan muhafaza edecek bir gölgelik yapmıyorsun?” Yaşlı abid şöyle cevap verdi:

-“Ey Allah’ın Peygamberi! Ben geçmiş Peygamberleri dinledim. Yedi yüz seneden fazla yaşamayacağım. Bina ile meşgul olacak zamanım yok.”

 

İsa Aleyhisselâm dedi ki:

-“Ben sana hayret edeceğin bir şeyi haber vereceğim. Ahir zamanda, ömürleri yüz seneyi geçmeyecek bir kavim gelir. Onlar saraylar, köşkler, inşa eder, bağlar, bahçeler kurarlar. Bin sene yaşayacak kimselerin emel ve arzularına sahip olurlar.”

Bunun üzerine yaşlı zat şöyle dedi:

-“Onların aklı yok. Vallahi onların zamanına yetişmiş olsaydım ömrümü bir secdede geçirirdim.”

 

Daha sonra İsa Aleyhisselâm’a dedi ki .

-“Şu mağaraya gir, hayret edecek şeyler göreceksin.”

İsa Aleyhisselâm mağaraya girdi; içeride taştan bir tabut ve üzerinde bir ölü vardı. Başucunda taştan bir levhada şu ibareler yazılı idi.

 

“Ben filan oğlu filan kralım. Bin sene yaşadım. Bin ev-saray inşa ettirdim. Bin belde kurdurdum. Bin kız ile evlendim. Bin ordu mağlup ettim. Sonra da dönüşüm, gördüğün gibi buraya (kabre) dır. İbret alın ey basiret sahipleri.”

 

 

 

 

 

Hazreti Ali R.A dan,

Rasülüllah Aleyhisselâm şöyle buyurdular:

“Dünyanın helaline hesap, haramına da ateş vardır.”

 

İzah:

Dünya malının miras yolu ile veya kazanç suretiyle olanlar gibi helal olanına hesap vardır. Nereden kazandı, nereye harcadı, hakkını (zekat-sadaka) ödedi mi diye sorulacaktır. Haram yoldan elde edileni ise ateşe, cehenneme sebeptir.

Lakin bu, dünya perdesi ile gizlenmiştir. İnsan öldüğü zaman perde kalkar, ateş meydana çıkar.

 

Ayet Meali. Bir de Cehennem, her (gözü olup) görene açılmıştır, (o gün, onu herkes görecektir.) (Naziat- 36)

 

DUA

 

Hazreti Allah bizleri ve sizleri sevdiği ve razı olduğu şeylere muvaffak kılsın. Hasta kalblerimizi keremi ile tedavi etsin. Çünkü her şeyin ıslah ve tedavi anahtarları onun yedi kudretindendir. Bir kuluna hayır murad ettiği zaman Onu seçer. Onun kalbine nuru kudsisinden bir kandil lütfeder. Ona kendi ayıplarını gösterir. İbrahim bin Edhem Kuddise Sirruh-ul Ekrem’e yaptığı gibi.

 

(5)

DÜNYAYA MEYLEDEN KİŞİNİN MİSALİ

 

 İsa Aleyhisselâm dünyaya meyleden kişiyi şu insana benzetmiştir. Adam bir ovada yürürken, arkasında bir aslanın kendisini kovaladığını görür. Önüne bakar; ovada sığınacağı bir yer yok. Tam aslanın kendisine yetişeceği anda bir kuyu görür. Kendisini kuyuya atar. Kuyuda bir ağaç vardır, ona sarılır. Aslan kuyunun başında bekler. Kuyunun dibine bakar; bir ejderha vardır. İçinden der ki:

-“Yukarıda aslan, aşağıda ejderha. Ağaca bakayım, kökü varsa ona sarılayım.”

Bakar, birde ne görsün ; biri siyah biri beyaz iki fare ağacın gövdesini kemiriyor (iki hızarcı kesiyor.) Bu korku içinde

 

 

düşünmeye devam eder. Ağacın dallarına baktığında meyveler görür. Yemeğe başlar. Hiç bir şey düşünememektir. Fareler ağacın gövdesini keserler, o da aşağıya düşer.

 

Misaldeki aslan, ölüm meleği (Azrail) dir. Ağaç, ecel (ömür)dür. Fareler, gece ile gündüz, ecelini, ömür ağacını kesiyorlar. Kuyu kabir, Ejderha ateş, meyveler ise dünya nimetleridir. (Enis-ül Celis)

 

 (6)

ÖLÜMÜ HATIRLAMAK VE İBRET ALMANIN USULÜ

 

Kendisinden evvel ölen akran ve arkadaşlarını çok hatırlamalı. Onların ölümünü, toprağın altına intikallerini düşünmeli. Suretlerini, makamlarını, dünyadaki hallerini hatırlamalı. Kendi kendine şu soruları sormalı:

Toprak, onların suretlerini, makamlarını ve hallerini nasıl mahvetmiştir? İzlerini ve eserlerini nasıl belirsiz hale getirmiştir? Topladığı mal ve mülkleri nasıl başkalarına intikal etmiştir? Kabirlerinde bedenleri nasıl parçalanmıştır? Kendilerinden sonra kadınları nasıl dul kalmıştır? Evladı nasıl yetim kalmıştır? Malları nasıl zayi olup gitmiştir? Geride bıraktıklarını dünyadakiler nasıl taksim etmiştir? Kurtlar (yılan- çıyanlar) dillerini, toprak bedenlerini nasıl yemiştir?

Sonra da kendisine bakmalı; kendisinin hali de onlarınki gibi. Gafleti onların gafleti gibi. Pek yakında kendisi de onların akıbetine uğrayacak.

Bunları düşündüğü takdirde kalbini dünyaya bağlayamaz.

 

Hazreti Allah peygamberlerin efendisi Aleyhisselâm hürmetine bizleri gaflet uykusundan uyarsın. (Hâdimi)

 

(7)

Ebu Zerr-il Gıfâri Radıyallâhü Anh Peygamberimizden naklediyor:

Aleyhisselâm Efendimiz buyurdular ki :

“Ya Eba Zerr! Kabirleri ziyaret et ki , bununla ahireti hatırlarsın. Ölüleri yıka, çünkü ölü bir ceset ile karşılaşmak çok güzel bir vaazdır.

Cenaze namazı kıl, umulur ki bu namaz seni mahzun kılar. Muhakkak ki hüzünlü kişi kıyamet günü Allah’ın (Arşının) gölgesindedir.”

 (Sinaniye)

 

Ebu Bekir el Kettani diyor ki:

-“Rüyamda bir genç gördüm. Öyle ki, ondan daha güzel bir kimse görmemiştim.

“Sen kimsin?” dedim.

“Takvayım,” dedi.

“Nerede yaşarsın?” dedim.

“Her hüzünlü kalpte,” dedi.

 

Hadis Meali: “Şüphesiz Allah her hüzünlü kalbi(n sahibini) sever.”

 

Allâh’ü Teâlâ Karun’a nasihat eden kimseden hikaye ederek şöyle buyurdu:

O vakit (Musa)nın kavmi, ona şöyle demişti: Gururlanıp şımarma, çünkü Allah şımaranları sevmez. (Kasas-76)

Ebu Bekir devam ediyor:

 Sonra etrafıma baktım, çok yabani, korkunç bir kadın gördüm.

“Sen kimsin?” dedim.

“Gülmek” im, dedi.

“Nerede yaşarsın?” dedim.

“Mesrur ve ferah her kalpte,” dedi.

Bunun üzerine çok zorda kalmadıkça gülmemeye azmettim. 

 

Ayet Meali: Artık kazandıklarının cezası olarak az gülsünler ve çok ağlasınlar. (Tevbe (82)

 

Hadis Meali:Allah korkusuyla (gözümden) bir damla yaş akıtmam, bin dinar tasadduk etmemden daha sevimlidir.”

 

Kab’dan nakledildi:

Allah kuluna bir melek göndermedikçe kul ağlamaz. Melek kanadı ile kulun ciğerine mesheder, o zaman kul ağlar.

 

 

 

İbni Mesud Radıyallâhü Anh’dan:

Rasülüllah Aleyhisselâm’ın ayrılığı yaklaştığı zaman Ayşe (Radıyallâhü Anha) validemizin evinde toplandık. Efendimiz bize baktı, gözleri yaşardı. Buyurdu ki:

“Merhaba, Allah size uzun ömür versin, rahmet etsin. Size Allah’tan korkmanızı ve ona itaat etmenizi tavsiye ederim. Ayrılık yaklaştı, Allah’a ve Cennet-ül Me’va’ya dönüş vakti yaklaştı. Ehli beytimden erkekler beni yıkasın ve ister şu elbisem ile, isterlerse yemen hüllesi ile kefenlesinler. Yıkayıp kefenlediğiniz zaman şu evimde (kazacağınız) kabrimin kenarına tabutumu koyun. Sonra yanımdan bir saat ayrılın, çıkın. Bana ilk salavat okuyan Cebrail Aleyhisselâm, sonra Mikail, İsrafil, Azrail Aleyhimüsselam ve askerleri (emrindeki melekler) olurlar. Sonra da gurup gurup yanıma, içeri girin.”

Eshab-ı Kiram Rasülüllah Efendimizin ayrılığını duyunca feryat edip ağladılar ve şöyle dediler:

Ya Rasülallah! Sen bize Rabbimizin nurusun, cemiyetimizin kandilisin, işimizin sultanı- idarecisisin. Sen ayrıldığın zaman işlerimizde kime müracaat ederiz? Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz buyurdular ki:

“Size bembeyaz bir delil bıraktım. Onun gecesi aşırı aydınlıkta gündüzü gibidir. Ve size vaiz bıraktım. Biri konuşan, diğeri susan. Konuşucu olanı Kuranı Kerim, susanı ölümdür. İşlerinizde bir sıkıntıya düştüğünüz zaman Kuran ve sünnete müracaat edin. Kalbleriniz karardığı zaman ölüm hallerinden ibret almakla onları yumuşatın.” (Ruhul Beyan)

 



1 Panzehir: Zehirin etkisini ortadan kaldırabilme özelliği olan madde.

1 Hâtif: Konuşanı görülmeyen ses.




incemeseleler.com

   
© incemeseleler.com