8.SOHBET. İNSAN BEDENİNDE FESADIN ORTAYA ÇIKMASI


 

 Meali : Çünkü o günde ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak (o günde) (Allah’a eş koşmaktan ve şüpheden) temizlenmiş bir kalple gelen faydalanır. (Eş-Şuara -88,89)

 

Eğer kalp hasta olursa, azalar doğruluktan çıkar. Fitne ve bozgunculuklarının şerri ile kara ve denizleri dolduracak kadar isyan ve dalâlete dalar. (1)

 

Ayet Meali : İnsanların kendi ellerinin yaptıkları (iradeleri ile işledikleri) şeyler (günahlar) yüzünden, karada ve denizde fesat meydana çıktı ki, Allah, işledikleri günahlardan bir kısmının cezasını (dünyada) onlara tattırsın. Olur ki (küfürden ve işledikleri günahlardan)  dönerler (Er-Rum- 41)

 

Ayet-i kerime, çalışmanın kuldan, yaratmanın Allah’tan olduğunu bildiriyor. Bizim isyanlarımız, günahlarımız sebebi ile kara ve denizlerde fesat ortaya çıkıyor. Karada fesadın ortaya çıkması; kuraklık, otların azalması, ticarette kârın azalması, mahsulde verimliliğin düşmesi, insan neslinde ve hayvanlarda hayrın azalması, her şeyden bereketin kalkması, hayvan sürülerinde toplu ölümlerin olması, taun ve veba, yani bulaşıcı ve öldürücü salgın hastalıkların meydana gelmesi, yangınların çoğalması, düşman istilâsı, fitne ve savaşların çıkması, zelzelelerin olması, çekirge belâsı, yağmur yağmaması, zalimlerin musallat olması gibi afet ve belâlardır.

 

 AMELLERİMİZİN KÖTÜLÜKLERİNDEN VE NEFİSLERİMİZİN ŞERLERİNDEN ALLAHA SIĞINIRIZ.

 

 Denizde fesadın ortaya çıkması; boğulmalar, yağmur yağmaması sebebi ile deniz hayvanlarının körleşmesi, (çünkü balık ve diğer deniz hayvanları için yağmur insan gözündeki sürme gibidir.) Yani görmeye faydalı olur. İnci avcılarının eli boş dönmesi,(çünkü inci nisan ayında yağan yağmur suyundan meydana gelir, nisan yağmuru olmayınca sedefte inci olmaz).

 

Bu fitne ve fesatların sebebi; adam öldürme, rüşvet alıp verme, yetim malı yeme, (2) ölçü ve tartıda hile yaparak insanların hakkını gasp etme, satışta hıyanet, malda hile, haram yeme, faiz alıp verme, yalancı şahitlik, şehadet gizleme, anne babaya karşı gelme, dinî bir sebep yokken müslümanlara düşmanlık, gıybet, laf taşıma, yalan, iftira, yalan yere yemin, kadınların kocalarına itaat etmemesi ve kendilerini erkeklerden sakınmaması gibi işlenilen günahlardır.

 

 Beyit:

 Kadınlar hakkında denildi ki;

 Kibirlenerek çarşılarda yürürler.

 Sefih cahilin arkasında gezerler.

 Gidiş gelişte sallayarak kollarını,

  Kutlara arz edilmiş etlere benzerler. 

 Çarşıda insanlar arasında dolaşırken,

Oturan kadının elindeki ayna gibidirler.   

Yarın mahşer günü İlâhi huzurda dururken ,

Allah’ın azabına düçar olup giderler.(3)

 (Akd-ül-Feraid)

 

Hazret-i Ali (R.A.)’dan;

Kadınlardan bahsetme onlarda yoktur vefa,

Sözleri söz değil sanki rîh-i saba 1

Kalbini kırarlar, ancak tamir etmezler,

Yoktur kalplerinde, vefa nedir bilmezler.

 

 

Kara ve denizde fesat zahir oldu ayetinde; işlenilen günahların ancak bir kısmının cezasının dünyada verileceği, esas azabın ise ahirette olacağına işaret vardır. Ayrıca Allah-ü Teala’nın kullarına kıtlık, pahalılık, meyve ve bitkilerdeki noksanlık... gibi sıkıntılar vermesi, kullarına olan lütfunun, kereminin neticesidir. Çünkü ibret alarak günahlardan geri dönmeleri bu sayede mümkün olur.

 

Allah-ü Teala’nın asileri hemen cezalandırmayıp, (4) onlara mühlet vermesinin hikmeti; af ve ihsanda bulunmanın, cezalandırmak ve intikam almaktan kendi katında daha sevimli olduğunu kullarına göstermektir. Ayrıca kullarına olan şefkat ve keremini onlara bildirmektir. Onun için Cehennemi yaratmıştır. Cehennemin varlığına ve ondaki azaba inanan müminler kendilerini her türlü kötülükten muhafaza ederler.

 

Cehennemin yaratılışı şuna benzer: İki kişi düşünün; Birincisi, insanlara ziyafet veriyor ve diyor ki; “kim benim ziyafetime gelirse ona ikram ederim, gelmeyenlere bir şey demem”. İkincisi de: “ziyafetime gelenlere ikram ederim, gelmeyenleri de döver hapse atarım”. Bunda maksadı; insanlara olan ikramının, ihsanının ortaya çıkmasıdır. İkinci insan, birinciden daha cömerttir.

 

Bilmiş ol ki; günah işleyen kişiye cinler, insanlar, hayvanlar, kuşlar, karınca ve arz dahil bütün mahlûkat kıyamet günü hasım olacaktır. Ondan davacı olacaktır. Çünkü isyanlar sebebi ile yağmur kesilir, kuraklık olur, her şeyin hayatı ise suya bağlıdır. Dolayısıyla günah işleyen kimsenin, karada ve havada her şeye zararı dokunmuş olur. Onlar da kendisinden davacı olurlar.

 

Denildi ki; haram yiyen bütün mahlukata ihanet etmiş olur. Çünkü onun duası kabul olunmaz.

 

Hadis-i Şerif : Haramla beslenen hiçbir vücut Cennete giremez, haramla beslenen her vücuda ateş daha lâyıktır. (Sinaniye)

 

Sahih Hadis-i Şeriflerde geldi ki: “Bir toplulukta fuhşun ortaya çıkması, yaygın ve öldürücü, salgın hastalıkların çoğalmasına sebeptir. Ölçü ve tartıda noksanlık; kıtlık, geçim darlığı ve zulme sebeptir. Zekâtın verilmemesi; yağmurun kesilmesine sebeptir; eğer hayvanlar olmasa idi onlara yağmur yağmazdı.

 

Hadis-i Şerif : Şayet beli bükük ihtiyarlar, emzikli çocuklar, otlayan hayvanlar olmasaydı üzerinize (âdeta) azap dökülürdü.

 

Haber : Yer yüzünde devamlı Hazret-i İbrahim Halilullah gibi kırk kişi bulunur. Onlar yüzü suyu hürmetine yağmur yağar ve insanlara manevî yardım gelir. Eğer o kırk kişiden biri ölürse, Hazret-i Allah, onun yerine başkasını aralarına katar.

 

Hadis-i Şerif : İbni Mesut (R.A)’dan Peygamber efendimiz şöyle buyurdular: “Hiç bir senenin yağmuru diğer seneden daha çok değildir. Ancak bir topluluk günahlara dalarsa, Allah-ü Teala onların üzerine yağacak yağmuru başkalarına verir. Şayet bütün insanlar isyan üzere olurlarsa yağmur dağlara ve boş ovalara yağar.

 

Hadîsi Kudsî : Ebu Hureyre (R.Â)’dan: Peygamber Efendimiz, Rabb’inin şöyle buyurduğunu haber verdi. “Şayet kullarım bana itaat etselerdi; geceleri yağmur yağar, gündüz de üzerlerine Güneş doğardı. Korkmasınlar diye onlara gök gürültüsünü işittirmezdim.

 

Kısaca Allah’a isyan, bir çok belâlara,(5) Allah’a ve Rasülü’ne verilen sözün bozulması; düşmanın musallat olmasına sebep olur. Başkalarının ellerinden mallarını zorla almak ve Allah’ın kitabıyla hükmetmemek; savaşa, faiz yemek; deprem ve yere batmaya sebep olur. Bazı kimselerin zararı herkese dokunur. Öyle ise tevbe ederek Allah’a dönmek lâzımdır.

 

Zina çoğalıp, yalan arttığında, ölümlerin çoğalmasının hikmeti; zina kişiyi helak etmektir. Çünkü, kendini yetiştirecek bir kişi bulunmadığından veled-i zina; hükmen helâk olmuş demektir. Bid’atçılara uyulduğu zamanda seri ölümler meydana gelir. Çünkü, ceza suça uygun olur. Bilindiği gibi tartıda noksanlık, yağmurun kesilmesine sebep olur. (6) O da rızk noksanlığı meydana getirir. Yalan da Müslümanlar arasında tefrika ve düşmanlık sebebidir; onun cezası kargaşadır.

 

Rivayet : Dört şey, dört şeyle bir arada bulunmaz:

Yalan  ---à  İmanla

Humma (sıtma) ---à  Günahla

Devlet  ---à Zina ile

Fakirlik  ---à Kuşluk Namazıyla

 

 

Bazı alimler dediler ki; bir günahta on afet vardır:

 

1. Kul günah işlediği zaman Hazret-i Allah’ı kızdırır.

2. Kendisine en sevimsiz olan İblis’e yaklaşmış olur.

3. Gidecek yerlerin en güzeli olan cennetten uzaklaşır.

4. Gidecek yerlerin en kötüsü olan cehenneme yaklaşır.

5. Allah katındaki değerini düşürür.

6. Allah-ü Tealâ’nın temiz yarattığı nefsini kirletmiş olur.

7. Hafaza meleklerine eziyet etmiş olur.

8. Peygamber efendimizi üzer.

9. Geceyi ,gündüzü ve arzı kendi aleyhine şahit tutar.

10. Bütün mahlûkata ihanet etmiş olur. Çünkü, onun zararı bütün mahlukata dokunur. (Sinaniye)

Zararlarından birisi şu dur; eğer büyük günahları aşikâre işleyen kişi bir meselede şahit olsa şahitliği kabul edilmez ve bu hak boşa gitmiş olur.(7)

 

İnsanların çoğu zulme ve isyana devam ediyor. Bununla beraber Allah-ü Teala onlara sayılmayacak kadar çok nimetler veriyor denilemez. Çünkü bu haldeki insanlara böyle nimetlerin çok çok verilmesi, onlar hakkında istidrâçtır.

 

Bu sözün delili peygamber efendimizin şu sözüdür:

 

Hadis-i Şerif : İsyan üzere devam eden bir kula Allah-ü Tealâ’nın onun (mal, evlat ve makam gibi) dünyadan sevdiği şeyleri vermesi istidrâçtır.

 

İstidrâç : Az az almak demektir. Kul bir günah işlediğinde Allah-ü Teala ona karşılık bir nimet verir. İstiğfarı unutturur, yavaş yavaş azaba yaklaştırır da, sonra birden azabı onun üzerine adeta döker. Kendisine verilen dünyalık; helâkına ve Allah-ü Teala’ya itaatı unutmasına sebep olur. Görmez misin ki, Nemrut’a hükümdarlık verildi. O, kibirlendi, ilâhlık iddiasında bulundu. İbrahim (A.S)’a düşmanlık etti. Neticede sinekle helâk edildi. Firavun, Karun ve diğerleri de böyledir. Bilindi ki, insanın istediği şeyleri elde etmesi, her zaman hayra alâmet olmaya bilir.(8)

 

Vehb İbni Münebbih’ten: Yedinci kat semada iki melek karşılaştılar. Biri diğerine: “Nereden geliyorsun?” dedi. O: “Filanca Yahudi balık tutmak istiyordu. O tarafa doğru balıkları sürmekten geliyorum. Peki, sen nereden geliyorsun?” Diğeri de: “Filanca âbidin elde etmek istediği zeytin yağını dökmekten” dedi. (9) Mümin, hastalık, azlık ve horluktan boş olmaz. Kafire gelince; Dünya onun Cennetidir. (10)

 

Ayet Meali : Eğer (bütün) insanlar (kâfirlerin dünyadaki refahına bakıp imrenerek), bir tek (kâfir) ümmet haline gelmeyecek olsaydı; Biz, o Rahman’ı inkâr eden kimselerin evlerinin tavanlarını, üstünden çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık. (Ez-Zuhruf -33)

 

Müminlere bunu vermedi. Çünkü o takdirde insanlar; “iman edersek dünyevî imkânlara kavuşuruz” derler. Allah rızası için değil de, dünyalık elde etmek için müslüman olurlar ki, bu münafıklıktır. Müslümanlar dünyada sıkıntılar içinde yaşıyorlar ki, İslam’a girenlerin yalnızca Allah rızasını elde etmek için, sevap kazanmak için müslüman olduğu bilinsin. Kişinin sevabı ihlâsına göredir.(11)

 

DUA

Ey kalbleri sabit kılan Allahım. Bizim kalblerimizi ölüp dar-ı selamına (Cennetine) girinceye kadar islam üzere sabit kıl.

 

Allahım bizleri sana itaat eden kullarından kıl. Senin ve Rasülünün emrine bağlananlardan eyle. Bizleri dünyada müslüman olarak yaşat ve tevbe ederek vefat eden müslümanlardan eyle. Süal olunurken sebât edenlerden, alınların terlediği, asilerin inleme ve ağlamalarının çoğaldığında amel defterlerin sağ tarafından verilenlerden kıl. Büyük korku gününde bizi emin olanlardan eyle.

 

Müslümanları ayakları kaymayacakları şekilde sabit kıl. Kafirlerin birliğini darmadağın et. Emirûl mü’minine yardım et, O’nun sözünü en üstün söz kıl, devletini kıyamete kadar daim kıl. Müslüman ordularını muhafaza et. Umduklarından fazla kendilerine hayır ver. Korktuklarından daha çok kötülükleri onlardan uzaklaştır. Sen dilediğini yok edersin. Ümmül Kitap senin katındadır. Muhammed (A.S.) âl ve eshabı hürmetine duamızı kabul et.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BEDENDE FESADIN ORTAYA ÇIKMASI -II

 

 

Hadis-i Şerif :  “Allah-ü Tealâ’nın yer yüzünde gezen melekleri vardır; ümmetimden bana gönderilen selâmları ulaştırırlar”. Diğer bir rivayette: Bana salât ulaştırırlar. Bende onlar için istiğfar ederim.

 

Bu Hadis-i Şerifte; şüphesiz peygamber efendimizin cism-i şerifinin hayattaki gibi olduğuna, kabir hayatı ile diri olduğuna işaret vardır.

 

(1)

 Çünkü reis kalptir. Havva validemiz yasaklanan ağaçtan yiyince bir şey olmadı, ne zaman ki Adem (A.S.) yedi Cennet’ten çıkarıldılar.

 

HİKAYE :

HALİFE HARUN REŞİT VE BEHLÜL.

 

Halife Harun Reşit hac dönüşü Kûfe’de konakladı. Oradan ayrılırken Behlül (rh) yolu üzerine çıkıp üç kere:

– “Ey Harun!” diye seslendi. Halife şaşırarak; “Kim bu bana seslenen” dedi.

- Kardeşin Behlül. Dediler. Hemen durdu. Önünde konuştuğu bir perde vardı. “Onu yukarı kaldırın! diye emir verdi ve aralarında şu konuşma geçti:

Halife : Beni tanımadın mı Behlül ?

Behlül : Evet tanıdım.

Halife : Peki kimim ben?

Behlül : Sen o kimsesin ki, sen batıda iken doğuda bir kişi diğerine haksızlık etse, kıyamet günü Hazreti Allah bunun hesabını senden sorar. Bunun üzerine halife ağladı ve:

- Benim halimi nasıl görüyorsun? dedi.

 

Behlül : Allah’ın Kitabı’na bakıyorum orada.

Ayet Meali :  Şüphesiz salih kimseler, nimetleri bitip tükenmeyen Naîm Cennetlerindedirler. Kâfirlere gelince; işte onlar, ancak Cehennem’dedirler. (El-İnfitar- 13,14)

 

Halife : - Amellerimiz ne olacak, onların hiç mi faydası olmayacak? Behlül şu ayeti kerime ile cevap verdi.

Ayet Meali :  Allah ancak müttakilerin (sakınanların) ibadetlerini kabul eder. (El-Maide -27)

 

Halife : - Rasulullah’a olan akrabalığımızın da mı hiç faydası olmayacak? Behlül şu ayet-i kerimeyi okudu.

Ayet Meali : Sura üfürüldüğü zaman, artık aralarında o gün, ne soy-sop yardımlaşması vardır, ne de birbirinin halinden sorabilirler. (El-Müminün- 101)

 

Halife : - Peki. Peygamber Efendimizin şefaati? Behlül şu ayeti kerime ile karşılık verdi.

Ayet Meali : O gün Rahman’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğundan başkasının şefaatı fayda vermez. (Ta-Ha -109)

 

Öyle ise salih ameller işlemeli ve ihlâslı olmalı. (Ruh-ul Beyan)

 

Şiir Tercümesi : Başkalarına iyilik yapmak; cömertlere göre dinî bir vazife, yahut ödenmesi icap eden bir borçtur. Fakat hizmetçi ve garsonlara göre, bir noksanlık ve ayıptır. Su damlası, sedefin içinde inci olur. Engerek yılanının karnında, zehir hâline gelir. Öyle ise ameller, ihlâslı kalpler ile kuşatılmalıdır.(Hayati)

 

(2) 

Ayet Meali :  Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler, şüphesiz karınlarına ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir. (En-Nisa- 10)

 

Bilmiş ol ki; yetimlerle içli dışlı olmak, onlarla alâkalanmak, iyi kimselerin ahlâkındandır. Yetimlere merhamet etmekte çok faydalar vardır.

 

Hadis-i Şerif :  Kim merhamet ederek bir yetimin başını okşarsa; elinin değdiği kıllar sayısınca sevap verilir.

 

Hadis-i Şerif :  Ben ve yetime kefil olan cennette şu ikisi gibiyiz. (Şehadet parmağı ile orta parmağını işaret buyurdular)

 

Onun için yetimin hakkını korumalı ona zulüm etmemeli ve malından bir ekin tanesi dahi yememeli .

 

 

HİKAYE :

YETİME YAPILAN ZULMÜN NETİCESİ.

 

Zaloğlu Rüstem, İsfendiyar ile vuruşmaya çıktı. Rüstem, çok kuvvetli olduğu halde galip gelemedi. Her hamlede İsfendiyar onu yaralıyordu. İsfendiyar’ın vücudu balık derisi gibi idi. Hiçbir şey ona işlemiyordu. Rüstem çaresiz kalmıştı. Babası ile durumu istişare etti. Babası iki çatal olan bir ok yapıp gözlerine doğru atmasını tavsiye etti. Rüstem bunu yapınca galip geldi. Bunun sebebi şöyle anlatılır. İsfendiyar gençliğinde bir ağaç dalı ile bir yetimi dövmüş ve gözünü kör etmişti. Yetim çok ağlamış ve bu dalı dikmişti. Dal büyüyüp ağaç olunca, Rüstem de oku o ağaçtan yapmış ve böylece İsfendiyar’ı mağlup etmiştir. Gözü görenler aklı erenler ibret alsın. (Ruh’ul Beyan)

 

(3)

Hadis-i Şerif :  İbni Abbas (R.A.)’dan Peygamber efendimiz şöyle buyurdular: Hangi kadın kocasının izni olmadan evden çıkarsa, dönünceye kadar üzerine Güneş ve Ay’ın doğduğu her şey ona lânet eder.

 

Hadis-i Şerif :  Cehennem ehlinin çoğunluğunun kadınlar olduğunu gördüm.

 

Haber : Ey kadınlar imanınızı tazeleyiniz. Cehennemliklerin çoğunun sizden olduğunu gördüm.

 

Rivayet : Sırat üzerinde ayağı kayıp cehenneme düşenlerin çoğu kadınlardır. Çünkü, çok şikayetçi olurlar ve kocalarının iyiliklerine karşı onlar, nankörlük yaparlar.

 

HİKAYE :

Harun Reşit bir gün hanımı Zübeyde’nin yanından gülerek çıktı. Sebebi sorulduğundan Mısır’dan şahsıma ait 300.000 Dinar geldi. Hepsini zevcem Zübeyde’ye bağışladım.Benimle tartıştı ve bana “şimdiye kadar senden ne hayır gördüm” dedi. (Ravza)

 

Haber : Kadın kocasına: “Senden hiçbir hayır görmedim” dese; Allah-ü Teala amellerini boşa çıkarır.

 

Hadis-i Şerif :  Miraç Gecesi, kendi cesedini yiyen bir kadın gördüm. Bu, yabancı erkekler için süslenen kadındır. Kendi cesedini ateşten bir makasla kesen bir kadın gördüm. Bu kendisini erkeklere gösteren bir kadındır.

 

Kadının yüzü, elleri ve ayakları hariç bütün bedeni avrettir. (Fıkıh kitaplarından) Müslüman hanımların, kâfir hanımlar yanında açılıp açılamayacağı hususunda âlimler arasında görüş ayrılığı vardır. Bazıları; “Aynı dinden olmadığı için açılması caiz olmaz” demişlerdir.

 

Hazreti Ömer (r.a) Ubeydetübnü Cerrah (R.A)’a: “Ehl-i kitap kadınların, Müslüman hanımlarla beraber oturmalarına müsaade etme!” diye talimat göndermiştir. (Hâdimî, Ruh’ul Beyan)  

 

(4)

HİKAYE

ALLAH’A İSYAN EDENLER VE İBRAHİM (A.S)

 

İbrahim (A.S.), semavat ve arzın melekütünü (gözle görülmeyen kısımlarını) müşahade ettiğinde, bir kişinin Allah’a isyan ettiğini gördü. Hemen, “Allah’ım! Bunu helâk et! diye dua etti. Allah-ü Teala onu helak etti. Sonra başka birini gördü, yine dua etti. Hazret-i Allah, onu da helâk etti. Sonra üçüncü birini görünce, yine dua etti ve o da helâk oldu. Dördüncü birini görüp dua edince; Hazret-i Allah şöyle vahyetti: “Dur ya İbrahim! Eğer her isyan edeni biz helâk edersek; mahlûkattan kimse hayatta kalmaz. Biz merhametimizin icabı olarak onlara hemen azap etmeyiz, zaman tanırız. Ya tevbe ederler; o zaman onlar kazançlı olurlar. Veya isyana devam ederler; bizim bir kaybımız olmaz.” Bunun delili şu âyet-i kerimedir.

 

Ayet Meali :  Eğer Allah (C.C), insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı; orada hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.

(En-Nahl- 61)

 

Hadis-i Şerif :  Enes İbni Mâlik Hazretlerinden: Dünya bin yıllık yoldur. Altı yüz yıllığı su, dört yüz yıllığı karadır. Dünya her gece mahlûkata muttali olur. Hazret-i Allah’a şöyle yalvarır: Allah’ım! Bize izin ver. Hatalıları, günahkarları boğalım. Allah-ü Tealâ: “Eğer onlar sizin kullarınız ise, istediğinizi yapın. Fakat benim kullarım iseler; onları bırakın. İsyandan yorulsunlar, hayretler içinde kalsınlar, tevbe etsinler de, ben de onların tövbesini kabul edeyim.”

 

Ayet Meali :  İman edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen Kur’an sebebi ile kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de, kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kimselerdir. (El-Hadid- 16)

 

Allah-ü Tealâ’nın bize olan lütuflarından biri de, bizim günahlarımızı dünya ve ahirette örtmesidir. Dünyadaki malum, hiçbir kimsenin günahı yüzüne vurulmuyor. Benî İsrailden biri günah işlediğinde sabahleyin kapısına günahı yazılır, herkes te bunu görürdü. Ahirette ise Peygamber Efendimiz şöyle dua eder: “Ya Rab! Ümmetimin hesabını bana havale et, onların bir takım kusurlarını ben örteyim de geçmiş ümmetlere karşı günahlarının çokluğu, amellerinin azlığı ile mahcup olmasınlar”. Hazreti Allah: “Ey Habibim! Sen üzülme, onları ben hesaba çekerim. Onların hatalarını gizlerim, hatta senden bile ki senin yanında mahcup olmasınlar”

 

HİKAYE :

 Hazreti Ali (R.A)’a: “Allah-ü Tealâ’nın bizden razı olduğunu veya bize gazap ettiğini nereden bilebiliriz? Bunun alâmeti nedir? diye soruldu. O: “Bizim hayırlılarımız bizi idare ediyorsa, bu, Allah-ü Tealâ’nın bizden razı olduğunun alâmetidir. Yok, şerlilerimiz bizi idare ediyorsa, o da, bizden razı olmadığının alâmetidir” buyurdu.

 

 İnsanlardan bazıları Haccac’a: “Sen sahabe devrine yetiştin, onların hallerine vâkıf oldun, fakat Hazret-i Ömer gibi adaletli olmuyorsun” dediler. O: “Siz Hazret-i Ebu Zer gibi züht ve takva sahibi olun; ben de Hazret-i Ömer gibi adaletli olayım” dedi. (Mesabih)

 

Hadis-i Şerif :  İbni Ömer (R.A)’dan: “Ümmetimin en hayırlıları, her asırda beş yüz kişidir. Bunlardan kırk tanesi ebdal(abdal)dır. Ne beşyüz, ne de kırk hiç eksilmez. Bunlardan biri vefat ettiğinde onun yerine başkası getirilir (bedel kılınır, onun için ebdal denilir).

 

Eshab : “Ey Allah’ın Rasulü onların amelini bize öğret” dediler.

 

Efendimiz : “Kendilerine zulüm edeni, haksızlık yapanı bağışlarlar; kendilerine kötülük yapana iyilik yaparlar, Allah’ın verdikleri ile hayır yaparlar.” (Mefatih ve Sinaniye)

 

Hadis-i Şerif :  Yeryüzünde Hazret-i İbrahim Halillullah gibi kırk kişi devamlı bulunur. Bunlar sebebi ile yağmur yağar ve insanlara manevi yardım gelir. Bu hadisi şerifin delili şu ayeti kerimedir:

 

Ayet Meali :  Eğer Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerleri ile savması olmasa idi; elbette yeryüzü alt üst olurdu. Lâkin Allah-ü Tealâ bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.

(El-Bakara- 251)

 

Tefsiri : Yeryüzünde olanlar helâk olur. Müşrikler üstün gelip Müslümanları öldürür. Mescitleri tahrip ederlerdi. Hazret-i Allah, müminlerin askerleri ile müşriklerin üstünlüğünü defeder. Yine Hazret-i Allah, müminin yüzü suyu hürmetine kafirden, itaat eden salih kimseler hürmetine fâcirden, namaz kılan hürmetine kılmayandan, hacceden hürmetine haccetmeyenden, zekât veren hürmetine zekât vermeyenden, oruç tutan hürmetine tutmayandan, (dünyada) belayı uzaklaştırır.

 

Hadis-i Şerif :  İbni Ömer (R.A)’dan: Muhakkak ki Hazret-i Allah, salih (iyi) bir Müslüman sebebi ile, yüz (100) komşusundan belayı kaldırır.

 

Hadis-i Şerif :  Sa’d (R.A)’dan: “Siz ancak zayıflarınızın (duaları ve ihlâsları) sebebiyle rızklanır ve yardım olunursunuz.”

 

HABER :

 DÜNYANIN NİZAMI (NIN DEVAMI) DÖRT ŞEY İLEDİR.

 

1-Fakirlerin duası : Akıllı kişi fakir ve zayıflara saygı gösterir. Onları küçümsemekten kaçınır. Hazreti Lokman (A.S.) oğluna: “Hiçbir fakiri elbisesi yırtık ve eski olduğundan dolayı küçük görme. Çünkü onun ve senin Rabb’in birdir” diye nasihat ederdi. Hazreti Muaz oğluna: “Fakirleri sevmen, peygamberin ahlâkındandır. Onlarla oturup kalkmayı tercih etmen, salihlerin alâmetlerindendir. Onlardan kaçman ve uzak durman da, münafıkların alâmetlerindendir. (Sinaniye)

 

 2-İdarecilerin adaleti:

Hadis-i Şerif :  Adalet; yeryüzünde Allah-ü Tealâ’nın (insanları değerlendirmede) ölçüsüdür. Kim onu alırsa, onu Cennet götürür. Kim de onu terk ederse, onu Cehenneme sevk eder.

 

3- Tüccarların dürüstlüğü:

Cenab-ı Hak ölçü ve tartı meselelerinde çok tavizsiz davrandı ve şöyle buyurdu:

 

Ayet Meali : İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun.(El- Mutaffifin- 1,2,3.)

 

Hazreti Ali ( R.A), çarşıda kırbacı ile gezer; eksik tartıp ölçen birini gördüğü zaman, kırbacı ile vurur ve “ölçü tartıyı tam yapın” derdi.  ( Fedaili Kübera.)

 

 

 (5,6)

 BEŞ ŞEY, BEŞ ŞEY KARŞILIĞINDA MEYDANA GELİR:

 

1- Faiz yendiği zaman; yerin altına batma ve zelzeleler meydana gelir.

2- İdareciler zulmettiği zaman; yağmur yağmaz.

3- Zina aşikare olduğu zaman; ölümler çoğalır.

4- Zekât verilmedigi zaman; sürüler helâk olur.

5- Ehli zimmete(Müslümanların idaresinde bulunan gayri Müslime) zulmedildiği zaman; devlet ( idaresi ) onların eline geçer.( Mefatih)

 

 4-Alış verişte faizin olmaması:

Hadis-i Şerif :  “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki; faiz yemeyen kalmayacak “ Ey Allah’ın Rasülü! Hepsi de faiz mi yiyecekler? denildi. O :”Evet. Faiz yemeyene de, faizin tozu (günahı) isabet eder” buyurdu .

 

Açıklama : Çünkü o kimse, ya faize kast etmiştir, veya faiz alınıp verildiğine şahit olmuştur, veya yazmıştır. Yahut faizin alınıp verilmesine razıdır. Onun günahından bir hisse de kendisinde vardır.

 

Hadis-i Şerif : Hz. Ömer (R.A.) “ Kuran’ın en son inen ayetlerinden biri faiz ayetidir.

 

Rasülüllah onun sadaka ayeti ile borçlanma ayeti arasında konulmasını emir buyurdular. (Bakara suresi 275nci ve sonraki ayeti kerimeler) Kısa bir zaman sonra bu ayeti bize tefsir edemeden vefat ettiler. “Ey insanlar ! Günahı ve faizi terk ediniz.”

 

Hadis-i Şerif : (Hz. Ebu Bekir (R.A)’ dan) Efendimiz buyurdular:Fazla veren ve fazlalık isteyen ateştedir.

 

Hadis-i Şerif : Ebu Sait, Ebu Hureyre ve diğer ashaptan Efendimiz buyurdular:“Gümüş gümüşle misli misline ( gramı gramına )dır. Altın altınla, buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurmayla, tuz tuzla misli mislinedir. Kim fazla verir veya fazla isterse faiz alıp vermiş olur”.

 

Ayet Meali : Faiz yiyenler ( kabirlerinden ), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hâl onların; “Alım-satım tıpkı faiz gibidir” demeleri yüzündendir. Hâlbuki Allah, alım – satımı helal; faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelirde faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse işte onlar Cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.   (El-Bakara- 275) (Fedail-i Kübera)

 

 

(7)

Allah-ü Tealâ’nın sayılamayacak kadar büyük nimetleri karşısında ona isyan edenler! İnsaf ediniz! İnsaf! “Ey zayıf, cahil, gafil, ahmak insan! Bir kez olsun düşündün mü? Her gün seni rızklandıran kimdir? Allah’a isyan edeceğin zaman onun yarattığı beldede oturma. Ölum meleği canını almaya geldiği zaman; “Bana biraz mühlet ver, tövbe edeyim, salih amel işleyeyim”. deyebilecek misin? 

 

RİVAYET :

AZRAİL(A.S) MÜHLET VERMEZ. Ölüm meleği kendisine gelen kişi: “Bana bir gün mühlet ver” der. O: “Günler tükendi” diye karşılık verir. “Bir saat ecelimi geri bırak”. iye yalvarır. O da “Saatler tükendi” der. (Galiye)

 

“Ey kişi! Münker ve Nekir’e karşı gelebilecek misin? Allah-ü Tealâ: “Atın bunu cehenneme! dediğinde; “Hayır! Ben Cehenneme gitmem” deyip zebanilerin elinden kurtulabilecek misin! Öyle ise hangi cesaretle türlü türlü isyanlar işliyorsun? Asilerin alın saçlarından yakalanıp Cehenneme atılacağı günün dehşetinden gaflet ediyorsun? 

 

Hadis-i Şerif : Allah-ü Tealâ ümmetimi bana şikayet ederek şöyle buyurdu :

 

“ Ben Şeytanı onlar için rahmetimden kovdum, onlar ise bana isyan edip Şeytana ve onun vesveselerine itaat ediyorlar”(Sinaniye )

 

( 8)

 Hadîs-i  Kudsi : Allah-ü Teala dünyayı yaratınca, ona:

 

 “Ey dünya! Bana hizmet edene sen hizmet et, sana hizmet edeni yor”buyurdu. Onun için dünya yaşlı bir ihtiyar suretinde Allah dostlarının evlerini süpürür, bazılarına her gün ekmek getirir.

 

Eğer sen:“Allah-ü Tealâ hem dünyayı müminlere hizmet için yarattı. Hem de ona değer vermemeyi , onu terk etmeyi emrediyor. Bunun sebebi nedir? “ dersen; 

 

Ben derim ki: “Gelin yahut sünnet olan çocuğun başı üzere şeker saçıldığı zaman, geline yahut sünnet çocuğuna o şekeri kapışmak yakışır mı?

 

Hadis-i Şerif : Firdevs Cennetindeki ziyafet için kendinizi aç bırakınız. Misafir akıllı kimse ise; ziyafette tatlıya yer bırakmak için karnını tıka basa doyurmaz. Bu dünyanın noksan ve değersiz olan şeylerini terk et ki, Allah sana ahirette daha güzelini, daha kıymetlisini versin. Muhakkak ki ahiret , daha hayırlı ve daha devamlıdır.

 

HİKAYE :

Malik bin Dinar anlatıyor. Basra’ya vardığımda orada bir köşkün inşa edildiğini gördüm. İşi bir genç idare ediyor; “Şöyle yapın, bunu şuraya koyun! gibi talimatlar veriyordu. Yanına varıp selam verdim, Selamımı aldı.

 

Bu köşke ne kadar para harcamayı düşünüyorsun? dedim. 100.000 dirhem dedi. Dedim ki; “Bu parayı bana ver, onu ben yerinde (Allah yolunda) harcayayım. Sana da Allah-ü Teala’nın bu köşkten daha güzelini vereceğine kefil oluyorum. Öyle ki, kırmızı yakuttan yapılmış, cevherlerle kaplanmış, toprağı zaferan, harcı misk. Öyle bir köşk ki, ona hiçbir el değmemiş, hiçbir usta kendini inşa etmemiş. Böyle bir köşk istemez misin? Sözüm gence tesir etmiş olacak ki para kesesini (çantasını) getirdi. Bir divit ve kâğıt istedi. Malik bin Dinar şöyle yazdı:

 

“Bismillâhirrahmanirrahim . Şu Malik bin Dinar’ın falan oğlu falana, dünyada yapmayı bıraktığı köşk karşılığında Cennetlerde bir köşk verileceğine dair garantisidir. O köşkün vasıfları şöyledir. Fazlası Allah’a aittir. “Sonra kâğıdı dürdü ve gence verdi. Kırk gün geçmeden genç vefat etti. Vefat ederken kağıdı kefeni ile cesedi arasına koymalarını vasiyet etmişti.

 

Gencin vefat ettiği gece Malik bin Dinar, mihrapta bir kâğıt buldu, Mürekkepsiz yazılmıştı. (Dünya yazılarına benzemiyordu) ve şöyle deniliyordu:

“Bu Aziz ve Hakim olan Allah-ü Tealâ’dan Malik Bin Dinar’a beraattir ki, senin garanti ettiğin köşkü biz gence fazlası ile verdik. Fazlası; 70 kattır.” (Mefatihut-Tefasir) 

 

(9)

Nice âlim ve akıllı kimseler vardır ki, geçim sıkıntıları içinde kıvranıp dururlar. Nice akılsız cahil kimseler vardır ki, kendisine çok nimetler verilmiştir.

 

HİKAYE:

İMAM MUHAMMED VE ŞERBETÇİ

İmam-ı Muhammed (rh), çok fakr-u zaruret içinde olduğu bir zamanda, bir şerbetçiye gidip şerbet ister der ki: “Bana bir bardak şerbet verirsen; sana fıkıhtan iki mesele öğretirim.Şerbetçi: Benim mesele ile işim yok, ona ihtiyacım da yok” diyerek bir bardak şerbeti vermez.  

Şerbetçi; eğer kızına çeyiz olarak dünyadaki her şeyi vermezse karısının boş olacağına dair yemin etmişti.Kızın evlenme zamanı gelince ulemaya danıştı. Dediler ki: “Bu dediğini yapamayacağına göre yeminin bozulur ve hanımın boş düşer”. Çaresiz kalınca kendisine İmam-ı Muhammed (rh)’a gitmesini tavsiye ettiler. İmam-ı Muhammed adamı tanıdı ve “Eğer bana bir bardak şerbet verseydin; sana bu mesele ile beraber başka bir fıkhî meseleyi de öğretecektim. Ama şimdi iş değişti.Mesele çok mühim. Eğer talebeler için bin altın verirsen; fetvayı veririm” dedi. Adam severek bin altını verince: “Bir mushaf al, kızının çeyiz sandığına koy. Yeminin yerine gelir; zevcen de boş düşmüş olmaz” dedi. Zamanında yaşayan âlimler: “Ya imam! Nasıl böyle bir fetva verirsin? dediler .“O da şu âyet-i kerimeyi okudu.

 

Ayet Meali:...Yaş ve kuru ne varsa, hepsi açık bir kitaptadır. (El-En’am-59)Âlimler bu cevabı beğendiler.

.

(10)

HİKAYE:

DÜNYA MÜ’MİNİN ZİNDANI KÂFİRİN CENNETİDİR.

 

Bağdat’ta bir kadı, adamları ve hizmetçileri ile beraber bir hamamın önünden geçiyordu.Hamamı yakan Yahudi çıkıp: “Ey kadı! Sizin peygamberiniz “ Dünya müminin zindanı, kâfirin Cenneti” buyuruyor. Hâlbuki durum tersine. Müslümansın Muhammed ümmetisin âdeta Cennet te gibisin. Büyük bir ihtişamla yaşıyorsun. Hâlbuki ben Yahudi’yim. Görüyorsun ki, Cehennem hayatı yaşıyorum. Ne dersin?” Kadı “Eğer ben mümin olarak ölürsem; Cennette bana verilecek olan nimetler yanında, şu gördüğün hâlim hapishane hayatı gibidir. Eğer sen Yahudi olarak ölürsen; Cehennem ve oradaki azap yanında bugünkü hayatın sana Cennet hayatı gibi gelecek” dedi.

(Evliya zade)

 

(11)

Salih ve ihlâslı mümine, çok fazla miktarda dünya malı yahut büyük saltanat verilse; biri diğerinden sonra olmak üzere bütün azaları kesilse; İslâm dininden dönmez.  

 

HİKAYE:

Şam’da üç kardeş vardı. Allah yolunda savaşıyorlardı. Bir defasında esir düştüler. Rum hükümdarı gençlere: “Eğer Hıristiyanlığa girerseniz; her birerinize kumandanlıklar veririm ve kendi kızlarımla sizi evlendiririm.” diye teklifte bulunur. Gençler bu teklifi derhal reddedip:- Ya Muhammed! diye seslenerek peygamberimizden manen yardım talep ettiler. Hükümdar gençlerden ikisini kaynatılmış zeytin yağı kazanlarına attırdı. Üçüncü delikanlıyı da oradan başka bir yere götürüp dünya güzeli kızı ile baş başa bıraktı. Delikanlı gündüz oruç tutuyor, geceleri ise namazla ihya ediyordu. Harama, fenalığa en küçük meyli yoktu. Ondaki bu yüksek ahlâkı gören genç kız, iman ile şereflendi. Oradan kaçıp Şam’a geldiler. Şehit olan iki kardeşi, meleklerle gelip, kardeşlerini padişahın kızı ile everdiler. Hayatta olan kardeşleri:- “Cenabı Hak size ne muamele etti?” diye sordu.” Gördüğün gibi biz kaynatılmış kazanlara girdiğimiz an, kendimizi Firdevs Cennetlerinde bulduk. Cenabı Hak bizi senin düğününe iştirak etmek üzere gönderdi” dediler. Bu gençler Şam’da meşhurdur. (Mefatih ve Ğaliyet’ülmevaiz).

 



1 Rîh-ı saba : Saba yeli



incemeseleler.com

   
© incemeseleler.com