İslam dini zina fiiline iki türlü ceza vermektedir. Bunlardan birincisi, zina yapan erkek ve kadına yüz değnek vurmak ve hakim lüzum görürse bir yıl hapis veya sürgün etmektir. İkincisi ise, zina edenleri taşa tutmak suretiyle öldürmektir.

Zina yapan erkek ve kadın eğer bekar iseler, onlara birinci şıktaki ceza tatbik edilir. Yani kendilerine yüz değnek vurulur ve lüzum görülürse bir yıl hapis veya sürgün edilir. Bu husus u Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

"Zina eden kadınla zina eden erkekden her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah'ın dini (ni tatbik) hususunda, acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir zümre de bunların azabına (bu cezalarına) şahid olsun."

(Nur suresİ, ayet: 2)

"Namuslu ve hür kadınlara (zina isnadiyle) iftira atan, sonra dört şahid getirmeyen kimseler (in her bi­rine) de seksen değnek vurun. Onların ebedi şahidliklerini kabul etmeyin. Onlar fasıkların da ken­dileridir."

(Nur suresi, ayet: 4)

Bu son ayet de zina ile ilgili bir cezayı ifade buyurmaktadır.

Fakat bu ceza zina yapana verilen bir ceza değil, zina yapmadığı halde, "zina yaptı diye" bir kimseye iftira edene verilen cezadır. Zina suçuna eğer 4 tane şahit getirirse, zina yapan cezalanır. Eğer şahit getirilmezse, o takdirde diğer şahıs suçlu ve iftiracı olmuş olacağından ona iftira sopası atılır ki, o da 80 sopadır.

Zina edenler eğer üzerlerinden nikah geçip gerdeğe giren evli erkek ve kadın ise, bunlara tatbik edilecek ceza, taşa tutula­rak öldürülmekdir. Resül-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle emretmiş ve asr-ı saadetlerinde zina yapan nikahlı erkek ve kadına bu cezayı tatbik etmişlerdir.

Gerek yüz değnek vurma ve gerekse taşa tutularak öldü­rülme cezasının verilmesi kolayca verilebilen bir ceza değildir. Çünkü zina fiilinin isbat edilmesi çok zordur. Zina birbiriyle ni­kahlı olmayan erkek ve kadının cinsi münasebette bulun­masıdır. İslam dininde bunu isbat etmek için iki yola başvurulması emredilir:

1- Zina yapan erkek ve kadının fiili durumunu aynı za­manda dört erkeğin görmesi ve buna ittifakla şahit olmaları şarttır. Bu dört şahidin aynı zamanda namuslu ve doğru halli olmaları lazımdır. Eğer bu şahitler dört kişiden noksan iseler yahut zikredilen vasıflar kendilerinde bulunmazsa, zina isbat edilmiş olmaz ve böylece zina yapanlara ceza tatbik edilmez.

2- Ergenlik çağına erişen erkek ve kadının bizzat kendisinin zina yaptığını dört kere itiraf etmesiyle zina fiili sabit olur. Zina yaptığını itiraf eden kimseyi hakim her defasında "Yanılıyorsun, belki zina yaptığın kimse kendi helalindi" diye­rek reddeder.

Hakim zina yaptığını ikrar eden kimsenin akıllı olup ol­madığını inceler. Bütün bunlar yapıldıktan sonra, iddialar doğru çıkar, zina yapan da sözünden dönmez ve yaptığı işde is­rar ederse kendisine ceza tatbik edilir.

Dünyada görülen nizam ve intizam, her şeyin kendi hudu­dunu tecavüz etmemesinden ileri gelmektedir. İnsanlar başkasının malına, ırzına ve canına tecavüzden sakındıkça, bir­çok belalardan korunmuş olurlar. Mal ve ırz emniyeti kal­mazsa, Allah'ın azabı, o milletin başından eksik olmaz. Yel, sel ve zelzele afatının ilahi bir terbiye ve ceza olduğunda, gafiller­den başka, kimin şüphesi olabilir?

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

Büyük ruh doktoru Ordünaryüs Prof. Mazhar Osman diyor ki:

"Fuhuş: Fahişelerde akıl hastalıklarının çokluğunu herkes bilir. Burada iki sual hatıra gelir: Fuhuş mu cinnet (delilik) yapar, mecnunlar mı fahişe olur? Bir mütehassıs bu iki sualin her ikisine de müsbet cevap verir. Fuhuş hayatı, elbet cinneti çoğaltır. Gece uykusuzluğu, istemeye istemeye heyecanlı bir şehvet hayatına katlanma, korku ve kıskançlık, sarhoşluk, morfine, etere ibtila, nihayet frengi; isteri ve nevrasteniden müterakki felce kadar bir çok nevrozların ve psikozların hudusuna sebep olur.

Diğer taraftan insanlar arasında fuhuş damgasıyla lekelenmek felaketine katlananların psikolojileri bir mütehassıs gözüyle tetkik edilirse, çoğunun fahişe olmadan mecnun olduğu görülüyor. Mesela, fahişelerin çoğu aptaldır, hiç olmazsa fikir züğürdüdür. Bir erkek veya bir kadın simsarı, aptallığı sebebiyle onu pek kolay aldatır. Fuhuşa sürükler; düştüğü çukurun çirkefliğini ya anlar, ya anlamaz, fuhuş ba­taklığı içinde çırpına çırpına çürür gider. Fuhşa düşenlerin mühim kısmı da manyaktır. Cinnetin verdiği intibah yüzünden şehveti çok artar. Utanma duygusu azalır. Mübalağalı tarzda boyanıp gezmekten hoşlanır.

Bütün manasıyla bimarhanelik (hastanelik) böyle bir deli zendostların arayıp bulamadıkları nimettir. Karhanelerde deli kız diye anılan bu biçarelerin şehvet ve coşkunlukları müşterilerin hoşuna gider. Bunların akibeti malum!..

Ya bu coşkunluk devresini takip eden melankoli nöbe­tinde, taşkınlığına alışmış eski müşterisine istediği gibi zevk ve­remediği ve bilakis hayatından nadim ve mahcup göründüğü için kızgın aşıkının hiddetli bıçağı ile ölür, yahut yine coşkunluğu esnasında muhakemesizliğinden bir kıskançlık sahnesi olur, hovardaların silahıyla geberir. Fuhşa atılanların bir çoğu isteriktir. Süse ve zinete aşırı derecede düşkündür, bunları ne pahasına olursa olsun tedarik arzusu, güzelliğine dair söylenilen sözlere telkin kabiliyetinden çabuk inanış ...

"Nihayet nemfomani dediğimiz şehvet çılgınlığı isterikleri fuhşa sürükler. Kibar orospuların hemen hepsi, otomobil ve arabalarda ipek çoraplı atlaslı iskarpinlerinden makyajlı yüzle­rine varıncaya kadar ayrı ayrı her şeyi ile nazarı celbetmeye çalışan demi-mondaine'ler isteriktir. Fahişelerin hemen hepsi de psikopat, yani yarı deli, mütereddidir. Maneviyatı düzgün ve bizim anladığımız mana ile asil kanlı, temiz süt emmiş bir kadın hayatın hiç bir zorluğu karşısında fuhuş bataklığına düşmez. Kıymetli ismetini, yüksek kadınlık haysiyetini süse veya sefaya kurban etmez, çirkefe yuvarlanmaz. Ev kadını, mu­allime, katibe, dadı, hizmetçi her şey olur, hatta ölür, fakat fahişe olmaz.

İşte bu sebepten bimarhanede (akıl hastanesinde) kadın hastalar arasında pek çok fahişe görülür. Bir kısmında manya devresi pek şiddetli olduğu için bimarhaneye getirilir. İyileşince kötü şöhretleri yüzünden hizmetçilik ve çamaşırcılık yolları bile kapandığını, hangi eve gitseler kabul edilmeyeceklerini ağlaya ağlaya anlatır, tımarhaneden meyus ayrılırlar. Deliler arasında yaşarken temiz bir kadına edilen muamele onlara afif (namuslu) hayatın zevkini öğretir. Bir müddet ötede beride te­miz hayata girmek için kapı ararlar. Nihayet yine umumhane­lerden başka bir dam altı kendilerini kabul etmez; istemeye is­temeye aynı hayata dönerler.

Paralizi jenerale yakalanmış fahişelerin bile iffet devresinde umumhanelerde rağbet gördüğüne şahit oluyoruz. Bir aile kadını, ilk hafif manya nöbe­tinde itiraf eder, tabii biçare kadını kocası boşar, ebeveyni bi­marhaneye kor, iyileşir, bir kaç sene aklı başında temiz yaşar. İkinci nöbet gelir, yine şehvet taşkınlığı başlar, bir zaman sonra bir çocukla karnı şişer, bu defa babası reddeder. Bimarhaneye atılır, delilikle yaptıklarından mahcuptur, babası bir türlü af­fetmez. Bu temiz bir aile kızı iyileşince baba evine dönemez, la­kin fahişe değil çamaşırcı olur. Hayatını yine namusluca ka­zanmaya başlar. Üçüncü bir manya nöbetinde fuhuş vesikası vermek üzere polisle merkeze giderken Babıali caddesinde bize bakıyor ve hayasızca gülüyordu.

İşte fahişeliğe kaydolunacak bu biçare kadın hakikatte bir mecnundan, gayr-ı mesul bir hasta­dan başka bir şey mi? Hatta sırf cinnet nöbetinde fahişe, iyileşince fuhuştan en çok nefret eder. Fakat cemiyette o ha­kir ... Onun hasta ruhundan behimi surette istifade eden herifle­rin ismi bile söylenmez.

(Tababet-i Ruhiye, c.1, s. 274-276).

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

Türkiye'nin Tanzimattan bu yana örnek aldığı Avrupa, ABD ve bütün Batı Dünyası korkunç bir ahlaki çöküntü içindedir. ABD'de üniversiteli öğrencilerin alkole harcadığı para 5.5. mil­yar dolardır. ABD’deki ortaokul ve lisede okuyan kızların yüzde 74'ü aktif bir fahişe gibi fuhuş bataklığı içindedir. ABD’de lise­lerde eşcinsel ve lezbiyen öğrencilerin sayısı hızla arttığı gibi ayrıca örgütlenmektedirler. Öğrencilerin yüzde 60'ı (eşcinsel olmayanlar da dahil) bu sapık örgütleri desteklemektedirler. Bu desteği verenlerin yüzde 78i kız öğrencilerdir. Geçmişte Lut kavmini Allahü Teala bu çirkin suçları sebebiyle toptan helak etti. Bu gün ABD toplumundaki cinsi sapıklık (eşcinsellik) Lut kavminden çok hem de pek çok fazladır. ABD Başkam Clinton ve ABD Senatosu cinsi sapıkların orduya alınmasını yasakla­yan kanunu 6 ay tehir ettirdiler. U.S. News World Report Dergisi, Clinton'ın cinsi sapıkların desteği ile seçimi ka­zandığını ifade etmektedir. Clinton seçim kampanyasında verdiği sözü tutmadığı (orduya eşcinsellerin alınmasına müsa­ade etmediği) için Washington'da toplanan 1 milyon (erkek ve kadın) eşcinsel Beyaz Saray önünde gösteri yaparak protesto et­tiler. Amerika Federal Sağlık Bakanlığı'nın resmi raporuna göre 18 yaşındaki kız öğrencilerin yüzde 28'i bakire % 72'si fuhuş içindedir. 15 yaşındaki kızların yüzde 40'ı, 16 yaşındaki öğrenci kızların yüzde 48 ve 17 yaşındaki öğrenci kızların 57'si fuhuşa bulaşmıştır. Ve 25 öğrenciden biri AIDS ya da cinsel hastalıklardan birine yakalanmıştır. ABD’li eşcinseller bazı Avrupa ülkeleri gibi eşcinsellerin kendi aralarında (erkek erkeğe ya da kadın kadına evlenmeleri için) kanun çıkmasını istemektedirler.

Amerikan reklam piyasası bir malın satışında sekse başrolde yer veriyor. Modadan elektronik eşyaya, otomobilden, al­kollü içki ve kahveye kadar çeşitli ürünlerin tanıtılmasında çıplak kadın vücudu kullanılarak kadın istismar edilmektedir. ABD Tecavüzlerle Mücadele Merkezi'nin resmi raporuna göre ABD ülke dahilinde dakikada, 1,3 günde 1900 ve yılda 683 bin kadın ve kızın ırzına tecavüz edilmektedir.

Şikayet etmeyenler bunun dışındadır. Bu rakam polise inti­kal eden kayıtlardır. Bu kuruluşun Başkanı Dean Kilpatrick "Tecavüz Amerikan gençliğinin trajedisi haline geldi. Her 8 kız ve kadından biri tecavüze uğramaktadır. Tecavüze Uğrayanların yüzde 62'si 18 yaşından küçüktür. Bunun yüzde 29'u ise 11 yaşından küçüktür. ABD'de günde 9077 çocuk doğmakta olup bunun 1282'sinin babası belli değildir" Evlilik dışı doğum en az yüzde 30 ya da bazı kaynaklara göre yüzde 45'dir. Doğan her 10 çocuktan en az 4'ü evlilik dışıdır. Evlilik dışı doğum ile babası belli olmayan doğum ayrıdır. ABD Başkan Yardımcısı Quayle "Amerikan toplumunda aile yapısının çöktüğünü, kişisel sorumluluğun büyük ölçüde ortadan kalkmış olduğunu, bu yüzden sosyal nizamın yer yer yıkılmaya başladığını, ırkçılığın hala çok kötü bir problem olarak varlığını sürdürdüğünü, gayrimeşru cinsel ilişkilerin, uyuşturucu kul­lanımının yaygın olduğunu" belirtmiştir. Aile önemlidir. Çocukların baba ve anneye onların gözetim, denetim, disiplin, şefkat ve sevgilerine ihtiyacı vardır. Devletin verdiği "işsizlik çeki kocanın yerini tutmaz ... " sözleri gerçektir. Ve Başkan Yardımcısı bu kötü tablodan "Medya"yı sorumlu tutmuştur.

ABD Başkan Yardımcısının acıklı konuşmasına göre 250 milyon ABD nüfusunun 64 milyon 250 bini evlilik dışı doğum neticesidir. ABD'li sosyologlara göre cinsel özgürlük, nikahsız birlikte yaşamayı, o ise boşanmayı, ailede istikrarsızlık ve çö­küntü meydana getirmiştir. Kadının ekonomik özgürlüğü de aileyi parçalamıştır. Aynı bilim adamlarına göre "ABD'de her şey var. Olmayan ise iffet, (Can-mal-ırz) güvenliğidir" Cinsel ta­ciz ABD’nin başta gelen meselesidir. Kayda geçen ve geçmeyen cinsi taciz (ırza tecavüz) yılda 5 milyon sayısını bulmaktadır. Erkek çocukların yüzde 22'si küçük iken ırzlarına tecavüz edilmektedir.

(Türkiye Gazetesi/l9 Haziran-l994)

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

 

Memleketimizde Avrupa ve Amerika hayranlığı devam ediyor. Ama herkeste değil. Benliğini kaybetmemiş olanlar, bu manasız hayranlık içersinde değiller. Fakat benliğini örf ve adetini kaybetmiş olanlar Avrupa hayranlığına devam ediyorlar. Amerika ise onların hayranlık duydukları çılgın hayatta daha ileri. Bu hayranlık sadece giyim, kuşam ve serbest yaşamada oluyor; fen ve teknikte değil. O tipler zaten böyle sıkıcı şeylere ge­lemiyorlar.

Serbest hayat nasıl netice veriyor ve bunun sonu nedir?

Amerika gibi bir memlekette hayatın aslı ne, ona bakalım.

Sayın Mustafa Necati Özfatura'nın, Türkiye Gazetesinde ka­leme aldığı yazılarını yorumsuz sunuyorum. Beraber okuyalım:

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

1932 Dünya Güzellik Müsabakasında Türk Güzeli

Defile, mankenlik, podyum ve benzeri bir takım kelimelerle anlatılan çağdaş kadın pazarları; temiz, asil ve namuslu Müslüman-Türk gençlerini mazisinden, dini inançlarından, if­fet ve haya duygularından koparmak için düzenlenmiş bir tuzaktan başka bir şey değildir. Hem öyle bir tuzak ki, altın ku­pada sunulan zehirden farkı yok. Ar damarı çatlamamış, utanma duygusunu yitirmemiş hiçbir genç kız man­kenlik veya benzeri meslekler adına sahnelere, podyumlara çıkıp çırılçıplak denecek şekilde kendini teşhir edemez. Çirkin bakışlara, şehvet salgılayan ahlaksızlara muhatap olamaz. Belli ki bu türlü toplantılara, programlara gelen insanlar; daha çok şehevi hislerini tatmin etmek, hayvani duygularını okşamak için harekete geçmişlerdir.

Kısaca ifade etmek gerekirse güzellike(!) yarışmaları vb. sos­yal faaliyetlere(!); gerçekte cemiyet için, mutlaka kurtulunması gereken sosyal bir cüzzam illetidir.

Sözü 1932 senesinde yapılan dünya güzellik yarışmasına getirmek istiyoruz.

Olay 1932 yılında Belçika'nın Spa şehrinde düzenlenen bir güzellik yarışmasında geçiyor. 28 ülkenin katılmış olduğu bu güzellik yarışmasına, bizden Keriman Halis gitmişti. Yarışma bitmiş, iş sonucu açıklamaya gelmişti. İşte o zaman jüri başkanı kürsüye gelip, şöyle demiştir:

"Sayın Jüri üyeleri! Bugün Avrupa'nın ve Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hakimiyetini sürdüren İslamiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa Hıristiyanları bitirmiştir. Elbette Amerika'nın ve Rusya'nın hakkını inkar ede­meyiz. Netice bu "Hıristiyanlığın Zaferi"dir.

Bir zamanlar sokağı bile kafes arkasından seyrede­bilen müslüman kadınların temsilcisi Türk Güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu Türk kızını zafe­rimizin tacı olarak kabul edeceğiz ve onu kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzeli varmış, yokmuş, bu hiç önemli değil... Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz, Avrupa'nın zaferini kutluyoruz ...

Bir zamanlar Fransa'da oynanan dansa müdahele eden Kanuni Sultan Süleyman'ın torunu, işte mayo ve sütyen ile önümüzdedir. Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik.

Müslümanların geleceği böyle olması temennisiyle, Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avkupa'nın bu coşkulu zaferi için kaldırıyoruz. "

Bu güzellik yarışmasının değerlendirmesine bir de Türkiye cephesinden bakalım:

"Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk" kitabının yazarı Burhan Göksel, Kültür Bakanlığı yayınları içersinde yayınlanan bu eserinin 173 ve 174. sahifelerinde diyor ki:

"Gençlik yıllarımın en heyecanlı anıları arasında, Keriman Halis isimli bir Türk kızının Cumhuriyet Gazetesi'nin Türkiye'de ilk kez düzenlenen Güzellik Yarışması'nı kazan­ması; daha sonra da, "Dünya Güzeli" seçilmesi olayı vardır. Bu önemsiz gibi görünen hareketin arkasında kuşkusuz ki Atatürk vardı. Keriman Halis'in Avrupa dönüşü, Simplon Ekspresiyle Türk hudutlarına girdiği zaman, eline kendisine (Ece) diye hi­tap eden Atatürk'ün tebrik mesajı verildiğini ve sınırdan itiba­ren yapılan ve Atatürk'ten başkasına yapılmayan samimi ve büyük töreni hatırlatmaktayız.

Ona, "Kraliçe" diye hitap etmek yerine, sonradan soyadı olan "Ece" deyimini kullanmayı tercih etmişti. Keriman Ece'nin aldığı armağanların muhakkak ki en değerlisi, büyük insanın şu iltifatı idi: "Türk ırkının necip güzelliğinin daima mahfuz olduğunu gösteren dünya hakemlerinin bu Türk çocuğu üzerindeki hükümlerinden memnunuz. Fakat: Keriman, hepimizin işittiği gibi söylemiştir ki: O bütün Türk kızlarının en güzeli olmak iddiasında değildir. Bu güzel Türk kızımız ırkının kendi mevcudiyetinde tabii olarak tecelli ettirdiği güzelliğini dünyaya, dünya hakemlerinin tasdikiyle tanıttırmış olmakla elbette kendisini memnun ve bahtiyar addetmekte haklıdır.

Şunu ilave edeyim ki, "Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu, tarihi olarak bildiğim için, Türk kızlarından birinin dünya güzeli intihap olunmuş olmasını, çok tabii buldum. Fakat Türk gençlerine bu münasebetle şunu tahattür ettirmeği (hatırlatmayı) lüzumlu görürüm. Müftehir olduğumuz tabii güzelliğinizi fenni tarzda (bilimsel biçimde) muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda bir tekamülün mütemadi (sürekli) tahakku­kunu (gerçekleşmesini) ihmal etmeyiniz. Bununla beraber, asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, analarımızın ve ata­larımızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek fazilette (erdemde) birinciliğini tutmaktır."39

39) Kültür Bakanlığı Yayınları/906 Atatürk Dizisi/27 Çağlar Boyunca Türk Kadın ve Atatürk/Burhan Göksel

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.  

   
© incemeseleler.com