Yıllar boyunca bir köle, hatta bir eşyadan farksız olarak yaşamaya mahkum edilen kadını, gerçek benliğine, ancak kai­nata rahmet olarak gönderilen Hazret-i Muhammed Mustafa'nın (s.a.v.) Allah tarafından getirip insanlara tebliğ buyurmuş olduğu İslam dini kavuşturmuş, kadına gerçek değer ve itibarını vermiştir.

İslam dini, kadının pazarlardan alınıp satılan bir eşya ol­madığını, her şeyden önce onun da bir insan olup, toplumun en küçük bölümü olan ailenin kurulmasında erkeğin bölünmez bir parçası olduğunu, onsuz erkeğin hiçbir şey yapamayacağını çok açık olarak beyan eylemiştir.

Aile binasının kurulmasında emsalsiz bir yeri bulunan kadına gerçek değerini veren ve onu düştüğü yerden kurtaran, toplumda kendisine layık olan yeri veren İslam, kendisine veri­len bu mevkii koruyabilmesi, eskiden düştüğü kötü durumlara

bir daha sürüklenmemesi için, her zaman şerefli, her yerde kıymetli ve itibarlı olması, herkes tarafından kendisine saygı gösterilmesi ve toplumda kendisine yaraşır bir şekilde dimdik kalabilmesi için önemli görevler yüklemiştir.

Kendisine verilen bu ulvi görevleri yerine getirmediği, kadınlık varlığını kötüye kullanıp kadınlık şerefini korumadığı takdirde, ruh yapısının zedelenip manen çökeceğini, kıymet ve itibarını yitirip eski sefalet girdabına düşerek değerini kaybe­deceğini ihtar etmiştir.

Kadın, İslam'ın yüce prensiplerine sadık kalıp onlara sımsıkı sarıldığı müddetçe şeref ve itibarın zirvesine yük­selmiştir. İslam'ın bu kudsi prensiplerine sırt çevirip uzaklaştığı ve onları hiçe saydığı müddetçe de değerini kay­betmiş ve bir ticaret metaı olarak kullanılmıştır.

İslam dini, cahiliyet, devrindeki batıl inançları ve adetleri kökünden kaldırmıştır. Kız çocuklarının öldürülmesine şiddetle karşı çıkmış ve kız evlatlarının herhangi bir sebepten dolayı öldürülmesini yasaklamıştır.

Kız evladını da, erkek evladını da veren Cenab-ı Allah'dır.

Kulun bu hususta hiçbir rolü yoktur. Cenab-ı Hakk'ın yarattığı hiçbir şey ayıp vesilesi ve çirkin olmaz. Mülk ve tasarruf sahibi ancak O'dur. Yaptığından asla sual olunmaz. Dilediğini yapar. Hiçbir kimsenin O'nun yarattığını beğenmemeye ne hakkı, ne de gücü, kuvveti vardır.

Mekke'li kafirler, kız çocuklarını adi ve bayağı saydıkları halde "melekler Allah'ın kııllarıdır" diyorlar, onlara bü­yük bir hürmette bulunuyorlardı.

Resul-i Ekrem (s.a.v.)'de kadına gösterilmesi gereken saygı, hürmet ve şefkatin birçok örneklerini vermiştir. O, "Bana dünyadan güzel koku ve kadınlar sevdirildi. En se­vimli zamanım ise, namazda bulunduğum andır" buyurarak kadının kıymet ve derecesini yükseltmiştir.

İslam'ın kadına vermiş olduğu bir serbestlikledir ki, bir kadın cami içinde Hazret-i Ömer'in (r.a.) kadınlara verilen me­hir hakkındaki ifadesine rahatça itiraz edebiliyordu.

Bir gün Hazret-i Ömer (r.a.) Medine-i Münevvere'de min­bere çıkıp hutbe okumuş ve konuşmasında evlenirlerken, ala­cakları kadınlara, fazla mehir vermemelerini söylemiştir. Kadınlardan birisi kalkıp, Kuran-ı Kerim'deki "Eğer bir zev­ceyi bırakıp da yerine başka bir zevce almak isterseniz, öbürlerine yüklerle (mehir) vermiş olsanız bile içinden bir şey almayın. (Kendisine hem) bir iftira ve açık bir günah (yükler, hem) alır mısınız onu? "(1) mealindeki ayet-i okuyup, "Allah bize yüklerle mehir verilmesini beyan buyurduğu halde, Ömer bunu bizden esirgiyor" diye tenkid etmiştir. Hz. Ömer:

- Ömer hata etti. Kadın ise doğru söyledi diye o kadının sözlerini kabul etmiştir.

İslamdan önceki devirlerde, ictimai hayatın esasını teşkil eden tüm müesseselerin temelleri kökünden sarsılmış bir halde idi. Bütün azamet ve haşmetiyle gelen İslam, sarsılan bu temelleri tamir etmiş, çöken binaların temellerini yeniden tahkim ederek inşa etmiştir. İslamın gelişiyle, hor ve zelli görülen kadın, izzet ve şeref kazanarak esas yerine oturmuştur. Ticari bir meta olmaktan kurtulup kıymetli bir varlık haline gelmiştir. Me'yus olan kadın İslamın gelişiyle ümitvar olmuştur. Hiçbir hususta söz sahibi olmayan kadın, İslamın sayesinde hakkını savunmakta, sesini her tarafa duyurabilmektedir. Zira İslam güneşinin doğması ile alem bambaşka bir alem olmuş, insan, yaradılışındaki gayeyi idrak etmiştir.

Bugün Batı (Avrupa) kültürünün etkisi altında yetişen bir gencin anaya verdiği kıymetle, İslam kültür ve terbiyesiyle yetişen bir gencin anaya verdiği kıymeti mukayese ettiğimizde, İslamın kadına verdiği önem ve kıymeti anlamakta güçlük çekmeyiz. İslamın ve onun getirdiği nizamın ne kadar ulvi, İslam dışı olan bütün nizamların ne derece süf1i olduğunu gö­rürüz.

"Cennet anaların ayakları altındadır." Peygambe­rimiz (s.a.v.) bu mübarek sözü ile kadının toplumdaki yerini ne güzel tayin buyurmaktadır.

İslam terbiyesiyle yetişen bir çocuk anasına bu gözle bakar.

İslam şuur ve terbiyesinden mahrum olarak yetişen bir çocuğun, anasının rızasını almak şöyle dursun, anasına haka­ret etmek ve onu incitmekte hiçbir beis görmediği müşahede edilmektedir.

Cenab-ı Allah, ana-babaya iyi muamele edilmesini ve onlara “öf” bile denilmemesini emrederek şöyle buyurmuştur:

"Rabbin 'Kendinden başkasına kulluk etmeyin. Ana ve babaya iyi muamele edin" diye hükmetti. Eğer on­lardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererlerse, onlara "öf" (bile) deme. Onları azarlama. Onlara çok güzel.(ve tatlı) söz söyle. Onlara acıyarak te­vazu' kanadını (yerlere kadar) indir ve: "Yarab, onlar beni çocukken nasıl terbiye ettilerse sen de kendilerini (öylece) esirge" de."

(İsra Süresi, ayet: 23-24)

Kadına saygıyı, kadının değerini, hak ve hukuku olabi­leceğini İslam dini öğretmiştir. Günümüzde ise kadına verilen önem, yine Batı'dan alınan örneklerle tamamen aslından uzaklaştırılmıştır.

Eşitlik; batı sisteminde kadını erkekle aynı yarışa sokmuş ve her iki cinsi birbirleriyle savaştırmayı da denemiştir. Kadın er­kek eşitliği yaygarası bunun güzel örneklerinden birisidir.

Kadınlarla erkeklerin eşit olması fikri, ahlakla ilgili mesele­lerde ve beşeri hukukun meselelerinde değil; medeni hayatta erkeğin faaliyet sahasına giren her işin kadınlar tarafından da yapılabileceği şeklinde öne sürülüyor. Eşitlik mefhumunun yanlış bir teşhise tabi tutulması neticesinde, kadın yaratılışına uygun fıtri özelliğini bir tarafa iterek, gaflete düşülmüş üstelik kafasına uygun bulduğu, mahiyeti meçhul bir eşitlik fikrinin arkasına takılmak suretiyle İslam medeniyetinin bekası için şart olan esas vazifelerinden uzaklaşmıştır. Böylece kadın kendi öz şahsiyetini bu gibi faaliyetlerin içinde eritmiş, kaybetmiştir.

Ticaret Ye iş hayatında erkeklerle boy ölçüşmek, spor ve oyun meydanlarında kendisini gösterip alkış toplamak, cemiyetin eğlence hayatına daha fazla dalmak, kulüplerde, sahnelerde danslı ve şarkılı toplantılarda vakit öldürmek gibi bitmeyen fali­yet sahaları ...

Batı cemiyetinde medeniyetin temeli sayılan aile nizamı öyle dağılmış, kökleri o şekilde tahrip edilmiştir ki, artık bu mefhu­mun mevcudiyetinden bahsetmek mümkün değil.

 

1) Nisa Suresi, ayet: 20

. 

. 

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri 

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

Kadın erkek ilişkisi, her iki cinsin birbirine karşı olan kuv­vetli ilgisinden dolayı vücud bulur.

Bu husus, neslin devam etmesi için insanda zaten bulun­ması gerekir. Kadın olsun erkek olsun, her normal insanda bu temayül bulunmaktadır. Zira aksi düşünüldüğünde ne neslin devamı olur ve ne de bundan elde edilecek olan faydalar husüle gelir. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim de buyuruyor ki:

"Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salınan güzel atlara, (deve, sığır, koyun, keçi gibi) hayvanlara, ekinlere olan ihtiraskarane sevgi in­sanlar için bezenip süslenmiştir. Bunlar, dünya ha­yatının (geçici) birer faidesidir. Allah (a gelince) nihayet dönüp varılacak yerin (Cennetin) bütün güzelliği O'nun nezdindedir."

(Ali İmran Süresi, ayet: 14)

Görülüyor ki, bu ayet-i celilede hırsla sevgi beslenilen şeylerin başında kadınlar olduğu zikredilmektedir. Ayet-i celi­lede kadınlar ilk olarak zikredildiğine göre insanın hırsla sevgi beslediği şeylerin başında da kadın gelmektedir. Her şey çift ya­ratıldığına göre, bu arzunun de karşılıklı vuku bulup çift olması gerekir. Çünkü karşılık görmeyen alakanın devamlılığı düşünülemez.

Erkek ve kadın arasında bulunan bu cinsi temayül, meşru yollarla olması şartıyla, İslam dininde kötü ve çirkin sayılmamaktadır. Bilakis İslam dini bu cinsi temayülün sonuçlandırdığı erkek-kadın birleşmesini nikah müessesesiyle teşvik etmektedir ki, buna evlilik denir. İslam dininin insanları men'ettiği, işleyenlerin mutlaka ceza göreceklerini açıkladığı husus ise, evlilik dışı kadın-erkek birleşmesini sağlayacak olan işlerdir. Evlenmek suretiyle erkek ve kadın birleşmesini Peygamber aleyhisselam teşvik buyurmuşlardır. Kadına verdiği kıymeti müslümanlara bildirmek için şöyle buyurmuştur:

"Dünya bir meta'dır. Dünya meta'ının en hayırlısı ise iyi kadındır."

Kötü niyetli ve tavırlarıyla erkeği yoldan çıkaran veyahut kötü hareketleriyle erkeğin başına türlü türlü felaketler getiren kadın hakkında da Peygamber Aleyhisselam buyurmuştur ki:

"Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı fitne ve fesad (amili) olarak hiçbir şey bırakmadım."

Kadınların bir fitne kaynağı olduğunu beyan etmek üzere Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:

"Ey iman edenler, eşlerinizin, evladlarınızın içinde hakikaten size düşman (olanlar) vardır. O halde onlar­dan sakının. (Cihad gibi, hicret gibi hayırlardan geri kalmak hususunda onların sözünü tutmaktan kaçının. Bununla beraber) affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, örterseniz şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir."

(Tegabün Suresi, ayet: 14)

Tefsirlerde beyan edildiğine göre Resulüllah (s.a.v.) Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere'ye hicret ettikten sonra, bazı kimseler Mekke’den hicret etmek arzusunda bulundukları halde, eşleri ve evladlarının kendilerine: "Siz gidiyorsunuz ama bizi de burada perişan bırakıyorsunuz", demeleri üzerine onlara acıyarak hicret etmeyi tehir ettiler. Kendilerinden önce hicret edenlerin dinde çok yüksek derecelere mazhar ol­duklarını görünce, kendilerini hicret etmekten alıkoyan eşlerini ve çocuklarını cezalandırmak istediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hak bu ayet- i kerimeyi gönderdi.

Bu ayetlerde olsun, hadislerde olsun, kadınların fitne olduğu hususunun zikredilmesi, bütün kadınlar için değildir. Bunlardan maksat huysuz ve geçimsiz olan bazı kadınlardır. Yoksa şüphesiz bütün kadınlar geçimsiz ve kötü olamaz.

. 

. 

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri 

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

Peygamberimiz "İffet ve namusunu korumak için ev­lenene Allah yardım eder" buyurmuşlardır.

Hz. Aişe (r.a.) validemiz buyuruyorlar ki.

"Hiçbir şeyi olmayan bir müslüman evlendi.

Resulüllah karısının ona teslim edilmesini buyurdu ve ona dua etti. Ondan sonra adam zenginleşti ve eşraftan oldu."

Rebia bin Ka'b el-Eslemi diyor ki:

Ben, Resulüllah (s.a.v.)'e hizmet ederdim. Bir gün Resulüllah bana:

- Evlenmeyecek misin, ya Rebia, dedi. Ben de:

- Vallahi ya Resulallah, evlenmek istemiyorum yanımda

bir kadına yetecek şeyler yoktur. Ayrıca hiçbir şeyin beni, senin hizmetinden alıkoymasını istemem, dedim. Hoşlanmadı, ben­den yüzünü çevirdi. Sonra ona bir müddet daha hizmet ettim. Yine bir gün bana:

- ''Ya Rebia, evlenmeyecek misin?" dedi. Ben de:

- Evlenmek istemiyorum, yanımda bir kadına yetecek şeyler yoktur ve hiçbir şeyin, beni senin hizmetinden alıkoymasını istemem, dedim. Yine benden yüzünü çevirdi. Sonra ben düşündüm, kendi kendime: Resulüllah (s.a.v.) dünya ve ahirette bana yarayacak şeyleri benden daha iyi bilir. Eğer bir daha bana, evlen derse bende, "Peki emret Ya Resulallah," de­rim, dedim. Yine bir gün Resulüllah (s.a.v.) bana:

- "Evlenmeyecek misin, ya Rebia?" dedi. Ben de:

- "Evleneceğim, buyur ya Resulallah." dedim. Bana,

Ensardan bir kabilenin adını vererek "Onlara git" dedi. Bunlar Medine'ye epey uzak idiler. Bana:

- Onlara git, beni Resulüllah (s.a.v.) gönderdi, beni falanca kadınla evlendirmenizi buyurdu, de, dedi.

Ben de gittim, onlara:

- Beni Resulüllah (s.a.v.) gönderdi. Beni falanca kadınla ev­lendirmenizi emretti, dedim.

Onlar da:

- Resulüllah da hoşgeldi, elçisi de hoşgeldi. Allah’a yemin ederiz ki Resulüllah'ın elçisi eli boş dönmeyecektir, dediler. Beni evlendirdiler. Bana ikramda bulundular. Benden isbat da istemediler.

Ben de Resulüllah (s.a.v.)'e üzgün üzgün geri döndüm.

Bana:

- "Ne var, ya Rebia?" dedi. Ben de:

- Ya Resulallah, beni asil bir kavme göndermişsiniz, beni

evlendirdiler. Bana ikram ettiler, bana lütufta bulundular. Benden isbat bile istemediler. Fakat yanımda, kadına verecek mehir yoktur, dedim. Resulüllah (s.a.v.) orada bulunan Büreyde bin el-Eslemi'ye hitab ederek:

- Ya Büreyde, buna mehir olarak beş dirhem değerinde altın toplayın, dedi. Onlar da toplayıp bana verdi­ler. Ben de toplananları aldım, Resulüllah (s.a.v.)e getirdim. Bana:

- Bunu onlara götür, işte kadının mehri budur, de, dedi. Ben de götürüp verdim; memnun oldular ve kabul ettiler.

Hem de, "ne kadar çok, ne kadar iyi!" dediler. Sonra ben Resülüllah (s.a.v.)'e üzgün üzgün geri döndüm. Bana:

- "Niçin üzgünsün?", ya Rebia?" dedi. Ben de:

- Ya Resülallah, onlar gibi alicenap bir kavim görmedim.

Verdiğimi beğendiler, beni hoş karşıladılar ve "ne kadar çok, ne kadar iyi!" dediler. Fakat düğün yemeği yapacak bir şeyim yok, dedim. Resülüllah:

- ''Ya Büreyde buna bir koyun parası toplayın" dedi.

Onlar da bana semiz bir koyun parası topladılar. Resülüllah bana:

"- .Aişe'ye git, içindekilerle birlikte ekmek sepetini göndermesini söyle, dedi.

Ben de gittim. Resülüllah'ın bana emrettiklerini ona söyle­din. Hz. Aişe:

"- İşte sepet içinde 9 ölçeklik arpa unu var. Başka yıiyeceğimiz yok, al götür dedi. Aldım, Resülüllah'a getirdim.

Bana:

- Bunları götür, sabahleyin ekmek yapmalarını söyle, dedi. Gittim, koçu da götürdüm. Yanıma Eslem kabile­sinden birkaç adam da aldım. Resülüllah "Bu ekmeğiniz, bu da etiniz olsun" dedi. Sabahleyin bir sürü ekmek ve etimiz oldu. Resülüllah'ı da davet ettik.

Resülüllah bana bir arazi parçası verdi. Arkasından Ebübekir de bir arazi verdi. Dünya gelmeye başladı. (2)

2) Peygamberimizin Sünnetinde Evlilik, Dr. Abdülvehhab Öztürk

. 

. 

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri 

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

 

Allah, şehvet denilen kuvveti yaratarak onun vasıtasıyla in­sanı tohumlamaya mecbur etmiştir. O tohumla onların neslini devam ettirmiştir. Daha sonra büyüterek ona bir kıymet vermiştir. Zinayı haram kılmıştır. İnsanları zinadan uzaklaştırmak için o fiilin çok kötü olduğunu ilan bu­yurmuştur.

Ölümü kullarına takdir ettikten sonra, meni tohumlarını ana rahmi tarlasına serperek, ondan bir varlık yaratıp onu is­tekleri olmadığı halde cebren ölüm tırpanına düçar kılmıştır. Bütün bunlar, mukadderat denizlerinin alemler üzerinde, men­faat-zarar, hayır-şer, zorluk-kolaylık, darlık ve bolluk yönünden coşkun olduğuna dair birer uyarma ve ikazdır.

Nikah dine yardım edici, şeytanları zelil düşürücü ve Allah düşmanının önüne gerilmiş, geçilmez ve aşılmaz bir kaledir. Yine nikah, peygamberlerin efendisi Hazret-i Muhammed'in (s.a.v.) diğer peygamberlere karşı iftihar edeceği ümmetinin çoğalmasına biricik sebep ve vesiledir. Binaenaleyh nikah, yine sünnet ve edebleri korumaya sebeptir.

Kadın ve erkek, birbirini tamamlayan iki unsurdur. Bunlar, birbirinden ayrı olarak yaşamaya heveslendikçe eksik uzuvlu bir vücut gibidir. Zengin bile olsalar, daimi bir aksaklık onların üzerinden ayrılmaz. Hararetleri gideren, yangınları söndüren, canlıların yaşamasına, ağaçların ve otların yeşermesine sebep olan suya, sülfürik asit ve ceryan akımı verilecek olsa nasıl su­yun terkibi (H20), değişir, biri yakıcı diğeri yanıcı gaz haline dönüşür; ortada su diye bir şey kalmazsa, evlilik müessesesini yok farz ettiğimiz takdirde de insanlıktan eser kalmayacağı açıktır.

İnsanda cinsi arzu ve ihtiyaçlar yaratılmış; kadın erkeğe, erkek kadına meyilli ve arzulu kılınmış ve bu arzu ve isteğin ne şekilde tatmin edilebileceği ayrıntılarına kadar gösterilmiştir. Dinimizde evliliğe büyük önem verilmiş, bir mazeret olmadıkça bekarlığa müsade edilmemiştir. Cinsi hayatı düzenleyen emir ve yasaklar bu ölçüye göre belirlenmiştir. Zina, sevicilik, homo­seksüellik, hayvan ve ölüyle temas, çıplaklık ve evlilik içinde cinsi hayattan çekilmenin yasaklanması, cinsı arzuların meşru yoldan, evlilik hayatı içinde yerine getirilmesine bağlı hususlardır.

Peygamberimiz helal cinsı yakınlaşmayı ibadet olarak değerlendirmiştir. Cinsı ihtiyaçların emredilen şekilde karşılanması, insanın huzur ve mutluluk bulmasına sebeptir.

Dinimizin gösterdiği ölçülere uyarak cinsı hayatımızı dü­zenlediğimiz takdirde, huzurlu bir hayata kavuşabileceğimiz gibi, ölçüsüz davranışların sebep olacağı pek çok tehlikeden ko­runmuş oluruz.·

Şehvet hissi hem erkekte hem de kadında mevcuttur. O bir yangına benzemektedir. Ancak insan bu yangının zararından evlenmekle kurtulabilir.

. 

. 

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri 

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

İçinizden bekarları ve kölelerinizden, cariyeleri­nizden salih (mü'min) olanları evlendirin. Eğer fakir iseler Allah onları (evlenmeleri sebebiyle) fazı (-u kerem) iyle zengin yapar.

(Nur Suresi, ayet: 32)

"And olsun biz senden evvel Resüller gönderdik, onlara zevceler ve çocuklar verdik ... "

(Ra'd Suresi, ayet: 38)

Bu ayette Allah’ü Teala hazretleri peygamberlerin evlenmeleri ve çocuk sahibi olmalarını, onların faziletleri olarak zikretmektedir.

Allah (c.c.) veli kullarının şöyle dua ettiklerini Kur'an'da haber veriyor:

"Onlar ki, "Ey Rabbimiz! Zevcelerimizden ve zürriyetlerimizden bize göz aydınlığı hibe et derler ... "

(Furkan Suresi, ayet: 74)

Zekeriya (a.s.)'nın çocuk için dua etmesini ifade babında Kur'an'da Hz. Allah buyuruyor ki:

Orada Zekeriyya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana senin tarafından çok temiz bir zürriyyet ihsan et. Muhakkak ki Sen duayı hakkıyla işitensin."

O, mihrabda durup namaz kılarken melekler ona (şöyle) nida etti: "Gerçek, Allah sana kendinden bir kelimeyi tasdik edici, bir efendi, nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjdeler"

(Al-i İmran Suresi, ayet: 38-39)

Şu ayet-i kerime de Şuayıp Aleyhisselam'ın Hz. Musa'yı kendisine damat edinmesinden bahsetmektedir:

"Şuayb, Musa'ya dedi ki: "Bu iki kızımdan birini -bana sekiz yıl ücretle çalışman üzere- sana nikahlamak istiyorum. Eğer (hizmetini) on (yıl) a tamamlarsan o da kendinden. (Bununla beraber) arzu etmem ki sana zorluk çektireyim. İnşaallah beni salihlerden bulacaksın"

(Kasas Süresi, ayet: 27).

"Ey iman edenler, Allah'ın helal ettiği o en temiz ve güzel şeyleri (nefislerinize) haram kılmayın. Haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez"

(Maide Suresi, ayet: 87).

Evlenmek her peygamberin ümmetine getirdiği bir mükelle­fiyettir. O bakımdan nikah, peygamberlerin sünnetidir. Peygamberler evlenmiş ve çocuk sahibi olmuşlardır. Ancak Hz. İsa evlenmeden önce semaya kaldırılmış olup o da kıyamete  yakın dünyaya indiğinde evlenecek ve çocuk sahibi olacak ve bu mükellefiyeti yerine getirecektir.       .

. 

. 

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri 

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

 

 

 

 

 

 

 

 

   
© incemeseleler.com