Tabiinden (sahabileri gören zatlardan) Şa'bi, evlilik mevzu­unda Kadı Şureyh'in kendisine anlattığı bir hadiseyi şu şekilde naklediyor:

Kadı Şureyh bir sohbet sırasında bana:

- Ey Şa'bi! Eğer evlenmek istiyorsan, Beni Temim kabile­sinden bir kız almanı tavsiye ederim, dedi ve başından geçen bir evlilik hadisesini şöyle anlatmaya başladı:

- Gençliğimde bir cenaze vesilesiyle Beni Temim kabilesine gitmiştim. Bir kapı önünde yaşlı bir kadınla genç bir kızın oturduğunu gördüm. Kız çok güzeldi. Yaklaştım. Kızı daha iyi görebilmek için yaşlı kadından su istedim. Kadın kıza su getir­mesini söyledi. Suyu içtikten sonra kadınla aramızda şöyle bir konuşma cereyan etti:

- Bu güzel kız, kimin kızıdır ve adı nedir? Kadın:

- Hudeyr'in kızıdır ve adı Zeynep'tir, dedi.

- Evli midir? dedim.

- Hayır, dedi.

- İstesem, Allah'ın emriyle bana verir misiniz? dedim.

- Dengi isen veririz, dedi.

Yaşlı kadının bu sözlerinden sonra oradan ayrıldım. Kızı almaya karar vermiştim. Birkaç akrabamla kızın amcasına git­tik. Maksadımızı söyledik. O da:

- Çok güzel olur, diyerek teklifimizi kabul etti.

Bir müddet sonra nikahımız kıyıldı. Fakat ben içimden pişmanlık duymaya başlamıştım. Bu kabile kadınlarının çok katı olduklarını duymuştum. Ancak neticeyi beklemeyi daha uygun buldum. Gece oldu. Kızın yanına vardığımda bana:

- Efendim! Şu anda güveyin, Allah rızası için iki rek'at namaz kılması ve Cenab-ı Hakk'tan hanımının hayırlı olması için niyaz etmesi, şerrinden de Hakk'a sığınması sünnettir, dedi.

- Evet! Öyledir, diyerek namaza durdum. Bitirdiğimde onun da namaz kıldığını gördüm. Sonra bana:

- Efendim! Ben yabancı bir kızım. Sizin huyunuzu ve mi­zacınızı bilemem. Sevdiğiniz ve hoşlandığınız şeyleri bana söy­lerseniz, arzunuz istikametinde hareket eder, hizmetlerinizi ye­rine getiririm. Yine hoşlanmadığınız şeylerden de bahsederse­niz, onlardan sakınır, rahatsız olmanızı önlerim. Sizin bir başka hanımla, benim de kabilemden bir erkekle evlenmem mümkündü. Lakin, kaza ve kader mutlak yerine geleceği için, ahlak ve adetlerimizi bilmediğimiz halde birbirimizle evlendik. Bu İlahi emri lütuf ve keremle kabul et ve Hakk'ın emrini ye­rine getir. Allahü Teala Hazretlerinden ikimizi de mağfiret etmesini niyaz ediyorum, dedi. Şöyle cevap verdim:

- Hanım! Sözlerin öyle güzel ki, yerine getirebilirsen beni bahtiyar edersin. Şimdi benden, ne istiyorsan sor bakalım. Kız:

- Akrabalarımın gelip gitmelerini ister misiniz?

- Usandırmalarını istemem. Pek sık gelmesinler.

Komşularımızdan kimlerin gelmesini, kimlerin gelme­mesini istiyorsunuz. Bilirsem, hoşlandıklarınıza itibar eder, hoşlanmadıklarınızdan yüz çeviririm.

- Falanlar salihlerdendir. Özü sözü doğru, namuslu ve dü­rüst insanlardır. Gelsinler. Fakat filanlar, konuşulması mah­zurlu, kötü karakter sahibi kimselerdir. Onların bize gelmeleri doğru olmaz.

Kadı Şüreyh devam etti:

- Ey Şa'bi! Kız benden aldığı talimatı aynen tatbike başladı.

Ona karşı gün geçtikçe sevgim artıyordu. Böylece aradan bir yıl geçti. Bir gün eve geldiğimde, "Şöyle yap, böyle yapma" diyerek karıma emirler yağdıran yaşlı bir kadınla karşılaştım. Karıma:

- Kim bu? diye sordum.

- Kayınvalideniz, deyince hürmet gösterdim. Halini, hatırını sordum. O da:

- Oğlum! Hanımınızdan memnun musunuz? dedi. Çok memnun olduğumu iyi terbiye ettiklerini söyleyince de:

- Evladım! Kadınlar, huysuzluklarını umumiyetle iki du­rumda belli ederler. Birincisi erkek çocuk doğurduklarında, ikincisi de, kocalarından yüz bulduklarında. Eğer hanımında böyle bir şey görecek olursan derhal terbiye et, dedi ve devam ederek:

- Yemin ederim ki, bir erkeğin evindeki en çirkin hareket; kocasından yüz bulup, nazlanan dilberlerin halleridir, dedi ve bana dönerek:

- Oğlum! Hanımınızın akrabalarının sizi ne şekilde ziyaret etmelerini istersiniz. Diye sordu. Beli:

- Ne zaman isterlerse teşrif etsinler, cevabını verdim. Sonraki senelerde kayınvalidem, her yılbaşı bize gelir güzel nasihatlerde bulunarak giderdi.

- Ey Şa'bi! Yirmi yıl aynı çatıyı ve aynı yastığı paylaştığım o kızda hiçbir zaman kusur bulamadım. Kinde'li bir komşum vardı. Karısı huysuz ve terbiyesizdi. Evlerinde gürültü ve dırıltı hiç eksik olmazdı. Onların hallerini görünce eşimi hatırlar, onu şu şiirle anardım:

 

Gördüm bir takım erkekler,

Hep hanımlarını döverler.

Zeynebimi Allah korusun,

O'na vuracak elim kurusun.

Dövülür mü o, hiç günahsız,

Dövmek nasıl adil olur, hatasız.

Terbiyeli, namuslu ve güzel huylu hanımlar, yaptıkları bu tür hal ve hareketlerle kendileri hakkında medhiyeler yazdırtmışlar, isimlerini kitaplara geçirtmişlerdir.

Aksine kötü huylu ve terbiyesi kıt olanlar ise, rahat bir ömür geçiremedikleri gibi, her zaman kötülükle anılmışlardır. 5

Adamın biri karısına ilk günlerinde şöyle söylüyordu: "Hata ve kusur yapınca benden af dile ki, sevgimi devam ettirmiş olasın. Benim öfkelendiğim anda, konuşma ki, ben de sana kal­bini kıracak bir şey söylemeyeyim. Birşey söylerken bağıra bağıra söyleme, çünkü o sırada ne durumda olduğumu bile­mezsin. Fazla şikayette bulunma ki, aşkı ortadan kaldırmamış olasın. Bu takdirde kalbim senden uzaklaşmış ve soğumuş ola­caktır. Kalpler ise, daima değişmektedir. Çünkü ben gördüm ki, kalpte sevgi ve eziyet bir araya geldiği zaman, sevgi pek fazla devam etmeyip hemen gidiveriyor."

 

5) Hanımların Vazifeleri, Osmanlı Yayınevi

. 

. 

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri 

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

   
© incemeseleler.com