Müslüman kadın, bir erkeğe eş olmak, onunla evlenip yuva kurmaktan başka birçok sorumluluk taşımaktadır. Koca olarak seçmiş olduğu erkeğe karşı, üzerine aldığı sorumlulukları yerine getirmedikçe, ne kocasına hakiki bir eş olabilir, ne de karıkoca, kurmuş oldukları yuvada ümit ettikleri huzur ve saadeti bulabilir. Şu halde kadının evlilik mutluluğu, bu sorumluluğu idrak etme derecesine bağlıdır. Nice kadınlar biliriz ki, kendisiyle evlendiği erkeğe karşı yüklendiği mes'uliyetleri bir tarafa iterek, vazife şuurundan uzak bir halde orada burada dolaşıp durur. Ona göre koca, cinsi arzusunu ve şehevi isteklerini tatmin eden bir vasıtadan başka bir şey değildir. Zevkini tatmin ettiği müddet içinde ona eş gözü ile bakar. Bunun dışında kocasına karşı en ufak bir saygı duymaz, en küçük bir sorumluluk hissetmez. Oysa evlilik müessesesi karşılıklı sevgi hisleri üzerine tesis edilmiştir. Bu ulvi duygular olmayınca evliliğin anlamı kalmaz ve böyle çürük temellere oturtulmuş olan evlilik binası kısa bir zaman içinde yıkılmaya mahkum olur.
Çünkü evliliğin kudsiyetini anlamayan bir zevce, kocasının bazı hatalarını müsamaha ile karşılayamaz. En küçük hatadan dolayı evin içini harp meydanına çevirir. Halbuki İslam terbiyesi ile yetişen bir kadın, bu gibi hususlarda daha fazla anlayışlı davranıp, kocasının İslama aykırı olmayan birçok hatalarını görmemezlikten gelir ve kocasının birçok hatalarını bağışlar. Çünkü o, Peygamber Aleyhisselam’ın getirmiş olduğu İslam dininin esaslarını, Peygamber Efendimiz'in şu davranışını çok iyi bilendir:
Resül-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem), kendisine karşı en acı ve ağır sözleri sarfedenleri müslüman olduktan sonra bağışladı. Uhud savaşında mübarek iki dişi kırıldığı zaman bile ellerini kaldırıp: "Ey Allah'ım kavmime hidayet ver, onlar bilmiyorlar" diye niyazda bulunmuştur.
Ortada bir sebep yokken, kadınlar kocalarından boşanmayı istememelidirler. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki.
" Hangi kadın, (dini) bir hacet bulunmaksızın kocasından boşanma isteğinde bulunursa, onun üzerine cennet kokusu haramdır."
(İbni Mace c.1, s. 662)
Boşanmayı kaçınılmaz hale getiren ve dini bakımdan ayrılmayı meşrulaştıran bir durum olmadıkça kadının boşanma isteği ile kocasına zorlama yapması haramdır. Zira böyle bir hareket, yuvanın yıkılmasına ve sudan sebeplerle boşanmanın yaygınlaşmasına yol açar. Bir yuvanın devamı, karşılıklı fedakarlıklara ve kalblerde teşekkül edecek muhabbeti sarsmamaya bağlıdır. O sarsılırsa tekrar eski haline gelmesi zorlaşır.
Peygamber Aleyhisselam’ın ve onun ailesinin hareketlerini iyi öğrenip benimseyen kadın, kocasına karşı iyi ve olgun davranacağı gibi, böyle olan erkek de karısına karşı anlayışlı olur. Çünkü her ikisi de İslami olan davranışlarından sevap alacaklarını, bunun kendileri için kıyamet günü bir kurtuluş vesilesi olacağını idrak halindedirler.
Allahü Teala tarafından kendisine lütfedilen sevgiyi kötüye kullanmadan, kadının, erkeğine karşı yükümlü bulunduğu görevlerini hakkıyle ifa etmesi gerektiği gibi, erkeğin de karısına karşı olan vazifelerini gereği gibi yerine getirmesi lazımdır. Kadının bu görevlerini tam manasiyle yerine getirebilmesi için, erkeğini gerçekten ailenin reisi ve sorumlusu ve temel direği olarak kabul etmesi icab eder. Erkeğin evdeki hakim durumunu bilen ve ona inanan bir kadın, hiç şüphe yoktur ki, erkeğine karşı olan vazifelerini yerine getirmekte zahmet ve sıkıntı çekmez. Erkeğine karşı görevli bulunduğu şuuru bir arzu ve istekle yerine getirir ve bundan tarifi kabil olmayacak kadar manevi bir haz duyar. Çünkü böyle bir hal et-i ruhiye içinde yetişen bir kadın, erkeğini memnun etmek, onu kendisinden razı kılmak için elinden geleni geri komaz, kocasına hizmet etmekten zevk duyar.
Kadının, erkeğin evin hakimi ve reisi olduğunu idrak etmesi ve bunu içten benimseyip zaman zaman hareketleriyle kocasını takdir ettiğini ifade etmesi gerekir.
Eskiden analarımız bu gerçekleri iyi bildikleri ve yerine getirdikleri içindir ki, kocalarına son derece itaatkar idiler. Onlara "Bey" diye hitab eder, emirlerinden hiç dışarı çıkmazlardı. Kocalarının istemediği herhangi bir işi işlemekten şiddetle kaçınırlardı. Kocalarının öfkeleriyle karşı karşıya kalacaklar diye ödleri kopardı. Acaba bu bir koca tahakkümü mü idi? Yoksa İslamın verdiği şuur ve İslamın ana perensiplerine bağlanma zevki mi idi? Elbette ki birincisi "hayır", ikincisi ise "evet" diye cevaplandırılır. Çünkü Allah'ın emirlerini yerine getirmeye matuf çalışmalardan alınan zevk hiçbir şeyden alınmaz.
İşte bunun içindir ki, eskiden evlerde saadet ve mutluluk bulunuyordu. Karı-koca birbirlerine karşı iyi davranıp yekdiğerini hiçbir zaman kırmamakla çocuklarına iyi bir örnek olurlardı. Türk-İslam törelerine bağlı olup, milli geleneklere sadık kaldıkları içindir ki, daima mutlu ve her zaman huzur ve saadet içinde idiler. Böyle karşılıklı anlayış, sevgi ve saygı esasları üzerine kurulan, temeli besmele ile atılan aile müesseselerinin meydana getirdiği toplumlar elbette ki güçlü, kuvvetli ve düzenli idiler. Nefret ve kıskançlık yerine karşılıklı sevgi, saygı şefkat ve merhamet hakim idi. Çünkü onlar evdeki aile reisinin tek hakiminin erkek olduğunu biliyorlardı. Yani buna inanıyorlardı. Evin erkeği, kadının kocası, çocukların babası evin hakimi ve reisi olduğunu Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'inde ve O'nun peygamberi ve hadis-i şeriflerinde beyan buyurmuştur. Allah'a ve Resülüllah'a inanan müslüman kadın, bu inancının semeresi olarak kocayı evinin hakimi bilip ona itaat etmekten asla geri kalmaz.
Bir aile düşünün ki, onun her ferdinden ayrı ayrı ses çıkar.
Kimse kimsenin gidişini ve görüşünü beğenmez. Herkes kendi başına buyruk ... Hiçbir kimsenin diğerinin üzerinde en ufak bir hükmü ve tesiri yok. Yaş farkları, tahsil durumları nazarı itibara alınmayarak birbirlerini kötüleyip dururlar. Birbirlerini bilgisizlik veya gericilikle itham ederler. Evin reisi olan baba, tesirsiz bir hale getirilmiş, sözü dinlemez, emri tutulmaz duruma düşürülmüştür. Evin ikinci reisi mesabesinde bulunan, maddi ve manevi sorumlulukta erkeğe ortak olan anne ise babadan daha aşağı bir halde görülüyor. Böyle bir aile de huzur olur mu? Bu aile mutlu bir hayat yaşayabilir mi? Böyle bir evde, evlilik müessesesi varlığını ve dirliğini koruyabilir mi? Böylesine dejenere olmuş, her köşesinden huzursuzluk fışkırın bir yuvadan ne beklenebilir?
İslamın bu yüce prensiplerine karşı minnettarlık duyacakları yerde ona türlü bahanelerle saldırmak, onların İslama olan ezeli kin ve kıskançlıklarının tezahürüdür.
.
.
Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri
Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.
Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.