"Aişe (r.a.) dan rivayet olunmuştur: Bir Yahudi kadın ölmüştü. Peygamber (s.a.v.) onların ölenin üze­rine ağladıklarını işitti ve "O kadının ehli (ve akrabası) onun üzerine ağlaşıyorlar, o da muhakkak kabri içinde azap olunuyor" buyurdu.

(İbni Mace c. 1, s. 509)

Bu hadis-i şeriflerden açık olarak anlaşılan şudur:

Yasaklanmış olan, gözden yaş gelmesi değil, feryat etmektir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, kızı Zeyneb'in küçük yaşta vefat eden çocuğunun başında bulunmuş ve onun ölümü üzerine gözlerinden yaş boşanmıştı. Bunun sebebini soran kimselere:

"Allah'ın Ademoğullarının (kalbleri) içine koyduğu, bir esirgeme (ve acıma hissi) dir. Allah, kullarından ancak merhametli olanları esirger," buyurdu.

"Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayet olunmuştur.

Peygamber (s.a.v.) bir cenazede idi. Ömer (r.a.) (Ağlayan) bir kadın gördü ve ona yüksek sesle bağırdı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu? "Ya Ömer, onu (haline) bırak! Zira göz yaşarıcıdır, can musibete uğratılmıştır ve (ölüm hadisesinin) zamanı yakındır." .

(İbni Mace c. 1, s. 505-506.)

Vefat eden kimseye üzülmemek mümkün değildir. Gözden yaş gelmesi mazur görülmekte ise de, feryat ile ağlamak yasak­lanmıştır. Hele isyankar ifadeler kullanarak ağlamak. Anadolu'nun bazı şehirlerinde bir adet olarak devam eden yas tutma işi, asla doğru değildir.

Ağzı, kaafiyeli sözleri beceren ve bu işi meslek haline getiren bazı kadınlar, halkın ağlamasını temin ve gözlerini yaşartma maksadı ile laf ebeliği yaparlar.

Başını havaya dikip, ağlamayı andıran sesler çıkararak, esasen üzgün bulunan cenaze evini temelli üzmüş ve kaderi ilahiye teslimiyeti bir an için hatırdan çıkartmış olurlar.

Bu tavır İslamiyetin yasakladığı şeylerdendir. Peygamberimiz şöyle buyuruyorlar:

"(Ölünün iyiliklerini dile getirerek) yas tutmak, cahiliyet (devri) işlerindendir. Yas tutan kimse, tövbe etmeksizin ölürse, Allah ona katrandan bir elbise ve yalın ateşten bir gömlek hazırlar."

(İbni Mace c. l, s. 504)

Ölü üzerine bağıra çağıra ağlamak o ölüye iyilik değil, kötü­lüktür.

Ölülerine eziyet edilmesini istemeyenler, onlara bağırarak ağlamamalıdırlar.

Eğer bir cenazeye bağırarak ağlanıyorsa, orada günah işleniyor demektir. Müslümana düşen de, günah işlenen yerde bulunmamaktır. .

Nitekim buyuruluyor ki:

"Resulüllah (s.a.v.) beraberinde (feryat ederek) bağıran bir kadının bulunduğu cenaze peşinde gidilmesini ya­sakladı."

(İbni Mace c. l, s. 504).

Hadis- i şerifte belirtilen şekilde icra edilen bir cenaze mera­simi, ibadetlik vasfını kaybetmiş olacağından, onu kabre kadar uğurlamak dinimizin yasakladığı suçu engellememek olacağından, günaha ortak olmak sayılır. Bağıran bir kadını susturmak, çok kere imkansız hal alır. Bu durum karşısında tek çıkar yol, bu kalabalığa katılmamaktır. Peygamber (s.a.v.) mümkün olanı tavsiye etmiş ve suç olanı yasaklamış bulun­maktadır.

Cenaze merasimleri sükunetle ifa edilecek olursa, Müslümanın ölümden ders alması kolaylaşır. Onun tabutunu taşırken, bir gün kendisinin de vefat edeceğini, ahiret istasyonu olan kabirden ebedi hayat yolculuğuna çıkacağını ve orada bir­çok sorgu ve sorumlulukların bulunduğunu düşünür ve pek çok hatalardan ve gafletten sıyrılmasına sebep olur. Fakat kadın çığlıkları ve vaveylalar ortalıkta yayılırken, bu gibi düşüncelere imkan bulamaz.

Ölüm, insanın üzerinde bir vaizin vazı gibi tesir yapar. Çok sevdiği bir kimsenin ölümü üzerine halini düzelten ve hidayete erişen Müslümanların sayısı pek çoktur. "Bir felaket, bin nasihatten yeğdir" atasözü, bu gibi insanlar için ifade edilmiş olmaktadır.

Kadın feryatları, insanların ulvi düşüncelerini menfi yönde etkiler ve sadece acıma hissini tahrik ederek gözlerin yaşarmasına yol açar. Maksat gözün yaşını değil, öz'ün pasını akıtmaktır. Bu da tövbe ile ve yolunu hayra çevirmekle kabil olmaktadır. Tabutu takip ederken, gözle ÖZ'Ü, basar ile ba­sireti birleştirip, "Kim vefat ederse muhakkak onun kıyameti kopmuştur" hadis-i şerifini tefekkür etmeli, sabır ve tahammül göstermelidir.

"Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kadına bir ölü için üç (gün) den fazla yas tutması helal değildir. Ancak kocası (nın ölümü) üzerine dört ay on gün (üzüntüsünü belirtebilir.)"

(Buhari c. 2, s. 79).

Hadis-i şerifte belirtilen dört ay on günlük müddet, "Ölüm iddeti" olmaktadır. Kocası vefat eden bir kadın, bu müddet dolmadan ikinci bir evlilik yapamaz. Bu sebeple, üzgün görün­mesi, bu kadar bir zaman devam edebilir. Kocanın dışındaki şahıslardan birinin ölümü karşısında koku sürünmeyi ve güzel elbiseler giymeyi terk etmesi üç günü geçemez. Batılılarda görülen "Matem elbisesi" ise İslam dinine tamamen aykırı bir davranıştır.

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

   
© incemeseleler.com