Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem, birgün minbere çıkıyordu. Minberin birinci basamağına çıktıklarında "Amin" dedi. İkinci basamağına çıktıklarında yine "Amin" dedi. Üçüncü basamağa çıktıklarında da yine "Amin" dediler.

Ashab-ı Kiram bunun sebebini kendilerine sordular. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki:

- Birinci basamağa çıktığımda, Cebrail Aleyhisselam gelip dedi ki,

"Bir kimse Ramazan ayına sıhhat ve afiyetle kavuşur da ibadet ve istiğfar ederek kendisini affetiremezse Allah ona rahmet etmesin." Ben de amin dedim.

İkinci basamağa çıktığımda "Bir kimsenin yanında anne ve babası ihtiyar olarak bulunur da, o ihtiyarların hayır dualarını almaz ve onları üzerse, Allah ona rahmet etmesin" dedi. Ben ona da amin dedim.

Üçüncü basamağa çıktığımda ise şöyle söyledi:

"Bir kimsenin bulunduğu yerde senin ismin anılır da orada bulunan bir kimse sana salevat okumazsa, ona da Allah rahmet etmesin" dedi. Ben o duasına da amin dedim.

Bu kıssadan anlaşılmaktadır ki, Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Selleme salevat okumak çok mühim, okunması gerektiği halde okumamak ise, büyük ve manevi bir mahrumiyettir.

 

İkinci enteresan hadise de şöyledir:

Kur'an okumakta mahir olan kurra Şeyhi Ebubekir bin Mücahid, kıraat ve ta'lim dersi verirken, ihtiyar bir zat geldi. Şeyh Ebubekir, gelen eski elbiseler içindeki ihtiyara hal hatır sordu. İhtiyar halini şöyle arzetti:

- Çok şükür iyiyim. Yalnız bir oğlum dünyaya geldi. İhtiyacımızı görecek dünyalığımız yok .. Bu gece rüyamda Hz. Rasulüllah bana dedi ki, "Üzülme. Vezir İsa bin Ali'ye git. Sana 100 akçe versin. Sana inanmazsa ona şöyle söyle 'Sen her cuma gecesi 1000 salevat okumadan yatmazmışsın, Bu cuma 700 salevat okumuşsun. Seni padişah çağırdığı için gitmiş ve 300 salevatı gelince okumuşsun' de." Gel bunu gidip vezire beraberce söyleyelim.

Kalkıp beraberce vezire gittiler. Durumu anlattılar. Vezir, kendisiyle sadece Allah arasında olan bu hal anlatılınca inandı ve dedi ki:

- Allah'la benim aramda olan bir şeyden haber verdiğin için 100 akçe, Rasulüllah'ın selamını getirdiğin için 100 akçe, buraya kadar zahmet ettiğin için 100 akçe, diye sayarak 1000 akçe vermek istedi.

İhtiyar ise, "hayır bunu kabul edemem. Rasulüllah’ın emri sadece 100 akçeydi" diyerek,

diğerlerini almadı.

Değerli okuyucular, bu zamanın insanlarıyla o zamanın insanlarını bir karşılaştıralım. Şimdiki insanlar, kendisine hediye olarak verilen parayı almamak bir tarafa, yolda bulduğu, kayıp parayı bile sahibine vermek istememektedir.

.

.

Ali Eren - Dini Hikayeler

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

   
© incemeseleler.com