Tatlik hakkını, zevc vekile itâ ve elçiye tevdî edebileceği gibi, zevcesinin kendisine ve sagîrenin velîsine dahi, verebilir ki, işte bu tefvizdir.
Tefvîz : Talâkı zevceye temliktir. Tatlik hakkını sana verdim, istersen benden boş ol, demektir. Zevce, o mecliste başka fiile teşebbüs etmeden (1), kendini tatlik ederse, boş olur. Tatlik etmeyip, reddederse, boş olmadığı gibi, o meclisten kalkar veyahut talâktan îrazına delîl olmak üzere, başka bir işle iştigal ederse, muhayyerliği bâtıl olarak, nefsini ondan sonra tatlik dahi, edemez.
Tefvîz, filan zamana kadar, diye vakit tayin olunmadıkça, meclisle mukayyeddir ki, huzurda meclisi hitabe ve gaipte ilim meclisine, maksurdur.
Vukubulacak talâkın, bâin veya rec'î olması zevcin tâbirine tâbidir: «Nefsini ihtiyar et» yahut «senin işin kendi elinde olsun» gibi aslında kinâye olan tâbirler, niyyet ile talâkı bâini ve «nefsini tatlik et» diye, sarîhan tefvîz, niyyetsiz talâkı rec'îyi, intaç eder.
Tevkilde ve inşada olduğu gibi, tefvizde dahi, talâk, mutlak olarak söylendiğinde rec'iye münhasırdır.
Sarahatle, talâkı bâin, veya talâkı rec'îyi -emir ve tefvîz eden zevcin zevcesi, emrin aksini ederek, bâin yerine rec'îyi ve rec'î yerine bâini ihtiyar ve icrâ ederse, talâk zevcin emri veçhile vâki olup, zevcenin vasıfta olan, noksan ve ziyadesine, itibar olunmaz.
Zevcenin zevce muhalefeti, talâkın adedinde olduğuna göre, eğer ekseriyette ise, cevabım lâğv ve iptâl eder. Ekalliyyette olur ise, lâğv ve iptal etmez: Meselâ, zevci ona, bir talâk tefvîz ettiği halde, o kendisini üç talâk ile tatlik etse, hiç biri vâki olmaz. Amma, zevci ona üç talâk tefvîz ettiği halde, o kendisini bir talâk ile, tatlik edebilir.
(Tefvîz), temlik demek olduğundan, zevcesine, talâkı tefvîz eden zevc ondan rücû eyleyemez (2).
Zevcenin kendinden gayrisinin (meselâ ortağının) tatlîki, zevci tarafından kendisine verilmiş olursa, o temlik değil, başka birisine söylemek gibi, tevkîldir (3). Ondan zevcin rücuu, sahih olduğu gibi zevcenin tatlik hakkı dahi, meclisle mukayyet olmaz (4).
Tefvîz, dileğin ilâvesiyle «ne zaman dilersen», diye, söylemiş olursa, o dahi meclis ile mukayyet olmayıp, zevce ne vakit isterse, nefsini tatlik edebilir.
Nitekim, kadın nefsini bir kimseye tezviç ederken «ne vakit istersem kendimi senden boşamak üzere...» diye, icap edip, zevc dahi bu veçhile kabulde bulunsa, nikâh sahih ve talâk emri, zevceye âit bulunur (5).
«Sen ne vakit istersen, yahut istediğin vakit, benden boşsun» demek dahi, dileğin ilâvesi ile, olunan tefvîz gibidir. Ve bu surette, zevce: «Ben talâk istemem» diye, red dahi etse, hakkı merdut olmaz. Ve meclisle mukayyet olmayarak, ne vakit dilerse, nefsini bir talâkı rec'î ile, tatlik edebilir.
«Nerede istersen» diye, tahyirde zevce o mecliste talâkı irade etmedikçe, mutallâka olmaz. Ve o meclisten sonra, onun iradesi de kalmaz. Çünkü, (nerede) kelimesi ve onun (haysü) ve (eyne) gibi, Arapçası, mekâna mevzu olup, talâkın ise mekâna taâlluku olmadığından, onlar şart edatları mânâsında, mecaz kılınmıştır ki, eğer istersen, demektir.
Talâkın zamana izafesi sahihtir. Zevcesine: «yarından itibaren boş ol» yahut, «yarınki gün benden boşsun» diyen kimsenin zevcesi, ertesi gün; fecrin tulûu ile mutallâka olur (6).
Bir seneye, yahut ay başına kadar, ve yahut hasta olduğun veya doğurduğun zaman, Mekkeye girdiğimiz gün, gibi tâbirler dahi, talâkı zamana, izafe etmektir.
Talâkı mekâna izafe etmek, sahih olmadığından, zevcesine: «Sen evde, ovada, gölgede, güneşte boş ol» demek, talâkı derhal tenciz ve icra eylemektir.
Tencîz: Talikin zıddıdır ki, talâkı bir şeye muâllak ve bir zamana muzaf kılmayarak, hemen iyka ve icrâ eylemektir. Tencîzen verilen talâka (müneccez) ve talikan vâki olacak talâka (muâllak) denir.
Tâlik: Malûm olduğu üzere, bir cümlenin mazmununun hasılını, diğer cümlenin mazmununun hailine, merbut kılmaktır ki, mevzuumuza nazaran, zevcenin talâkının vukuunu, onun yahut diğerinin, bir fiil veya sözüne yahut haline veyahut bir hâdiseye rapteylemektir.
------------------
(1) Çünkü, meclis, onun calisi, başka yere tahavvül etmekle, ve hattâ kıyameylemekle, hakikaten tebeddül etmiş olduğu gibi, başka işe, başlamak ile de, hükmen değişmiş olur.
(2) Zevcesini tatlik etmeyeceğine yemin eden koca, karısını tefviz ettiktensonra, kadın kendini tatlik etmekle, yemininde hanis çıkmaz. Çünkü, temlikin muktazası olarak, talâkı veren koca değil, kadındır.
(3)Temlik: İptidaen tasarrufa ikdardır. Tevkil: iptidaen olmayarak, tasarrufa ikdardır. Zevceye «kendini ve ortağını tatlik eyle!» diye edilen tefviz, zevcenin kendi hakkında temlik, ve ortağı hakkında tevkildir. Zevc evvelkinden rücûedemez ise de, ikincisinden rücû edebilir. Bunda siyga, hem temlik ve tevkil mânâsında istimal etmek nevinden, umumî mecaz vardır. Temlik ile tevkilin, beş vecih ile farkı vardır: Temlikte rücû yok, azil yok, zevcin —tefvîzden sonra— cünunu ile butlan yok, meclisle tekayyüt var, akl ile tekayyüd yoktur. Buna binaenmecnuna ve gayri mümeyyiz sabiye dahi tefviz sahihtir ki, zevc zevcesinin talâkını, gayri mümeyyiz bir sabinin ve bir mecnunun eline teslim edebilir. Çünkü, butemlik tâlik mânâsını dahi mütezammin olmakla, şüpheli iş olarak, meclisle mukayyed olmak üzere, gûyâ ki zevc zevcesine «mecnun sana, sen boş ol» derse, «senbenden boşsun» demiş olur.
(4) Meğer ki, iradeye, tâlik etmiş ola. O halde yapılan tefviz, tevkil değil,temlik olmuş olur. Rücû edemez. Çünkü, işi onun reyine tefviz etmiştir. Malik dahiiradeten mütasarrıf olandır. Vekil ise, kendisinden —fiil ister istemez— matlûpolandır.
(5) Bu mesele, boşanmada ve hulle hamişinde geçmiştir.
( 6) İkindiye kadar, nikâhın bekâsını iddia ve diyaneten her iki surette, ve kazaen, yalnız ikinci surette, musaddak olabilir.