Asım Molla merhum:

Ey sâribân, zimâmı çek semti kûyi yâre,
Virane dilde zira yer kalmadı karâre.
Bîmi zalâmı şebten olma sakın vehimnâk.
Âhı şerâre bârım hâcet mi kor nehâre?
 Âzürde pây olursa cemmâzın eyleyem ferş,
Dibâcei cebinim şevk ile rehgüzâre.
Ey sâribânı müşfik hiç olmadın mı âşık?
Âheste revlik etme, rahm eyleyip bu zâre.
Ben derdimendi aşkım bir yerde kılmam ârâm.
Tâ vâsıl olmayınca ser haddi kûyi yâre.
Ol kûyi canfezâ kim ehli nazar değişmez
Bir senk-i rîzesini bin dürrü şâhvâre.
Ey kûyi arş rütbet kim hâki ıtırnâkin
Mâlişine eylemiş hak, pîşânîi kibâre.
Dârüs-sekîne yâni şehr medîne ki-oldur
İzzü şerefle me'vâ sûltânı kâmkâre.
Sultânı milki sermed mahbûbi Hak, Muhammed
Kim kulluğu şereftir şâhânı tâcdâre.
Ey cümle âlemine mahzâ atâsı Hakkın
Senden olur olursa Âsim fakire çâre

Nebiyyi zişânımızın kabrini, ziyareti kasd ve niyyet edene, mescidi nebeviyi ziyaret dahi, maksud olmak gerektir ki, o mescidi şerîf, ziyareti, şiddetle arzû edilecek, mesacidi selâsedendir (1).

Hazreti nebinin ziyareti, tââtin en güzeli ve mendubatın en efdâli-dir. Ehâdisi şerîfede: «Hali vakti yerinde olup ta, beni ziyaret etmeyen, bana cefa etmiş olur.», «Hac edip te, beni ziyaret etmeyen, bana cefâ etmiş olur.», «Kabrimi ziyaret edene, benim şefaatim, sabit ve muhakkaktır.», «Beni vefatımdan sonra, ziyaret eden hayatımda ziyaret eylemiş demektir.» buyurulmuştur.

Bu şefaat, makamı mahmûd şefaati âmmesinden, başka bir şefaattir.

Hac farz olduğuna göre, evvelâ hac edilmek, ahsendir. Nafile hac. ifâ edilmekte ise, ziyareti kasd eden, onu takdim ve tehirde, muhayyerdir.

Ziyareti nebîyyi niyyet etmiş olan kimse, her zamandan ziyade, salâvatı şerifeye müdavim ve mülâzim olarak, yollarda dahi okur.

Salâvatın faziletini, zikre hacet yoktur. Onun şerefi hakkında söz söylemek, zâiddir. Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz hazretlerine edilen, salâvat kendilerine bâliğ ve kabul yerine vâkîdir.

Medinei Münevvereyi müşahedede, salâvatı şerife getirerek, «Allahım! İşte senin Resûlünün haremi ve vahyinin yurdu. Burayı ziyareti bana uğur kıl, azâptan ve cehennem âteşinden korunmama vesile kıl, ve beni âhirette habibin şefaati ile kurtulanlardan eyle!» der ve mümkün olur ise, Medinei tayyibeye dahil olmadan evvel, ve yahut —dahil olduktan sonra— yerleşip, yerinden ve yükünden mutmain üzere olduktan sonra, —ziyaret için— mescidi şerifi nebeviyye varmazdan mukaddem, gusl eder, güzel kokular sürünür, en güzel elbisesini giyer. Bunları - tâzimen lil-kudûm yapar. Zarûret olmadıkça, deveden inerek, Medinei Münevvereye yaya olarak, girmiş bulunur. Makamın celâletini ve azametini düşünerek vakarla yürür, aynı zamanda duâlar bilhassa salavâtlar okuyarak gider. Mescidi şerifi nebeviye vardığında, bâbı selâmdan, yahut bâbı Cibrîlden dahil olup, minberi nebî yakınında kerahet vakti değil ise iki rekât, ta-hiyyeti mescit kılar. Namazda, minberi şerifin sütunu, sağ omuzu hizasına gelecek yerde durur ki, orası «Mevkıfı nebevî»dir. Ve kabri münîrleriyle minberi münevverlerinin arası —hadîsi nebevileri, natık olduğu üzere— cennet bahçelerinden bir bahçedir (2). Ve minberi âlîleri, havzı nebevileri üzerindedir (3).

Tahiyyeti mescid namazından sonra, —Şükren lillâhi teâlâ— iki rekât namaz daha kılarak, Cenabı Hakka, kendisine olan tevfikınden ve o âlî makama, vüsul şerefini in'amdan dolayı, secdei şükre varır. Badehû dilediği duâyı eder. Ve kalkıp, kemâli edeb ile, huzuru saadette, kıbleye arka vererek, resûlullâha, müteveccih olur (4). Maksurei şerifeden (yani şebekei saadetten bir arşın kadar uzak ve Resûlullahın başı hizasında bulunur. (Veçhi kerîmi nebevî) ve (Nazarı saîdi nehevîyi), kendisine mâtûf ve (Sem'î âlî cenâbı risâleti) kendi sözlerini, dinlemekte bilerek, ve selâmını, alacaklarını ve ettiği duâya, âmin diyeceklerini mülâhaza eyleyerek (5); «Es-selâmü aleyke yâ Resûlellâh, Es-selâmü aleyke yâ Nebiyyellâh Es-Selâmu aleyke yâ Habibellâh, Es-Selâmu aleyke yâ nebiyyer-rahmeti, Es-selâmü aleyke yâ şefîal-ümmeti, Es-selâmu aleyke yâ seyyidel-mürselin, Es-selâmu aleyke yâ hatemen-nebiyyîn, Es-selâmü aleyke yâ müzzemmilü, Es-selâmü aleyke yâ müddessirrü, Es-selâmu aleyke ve âlâ usûliket-tayyibîne ve ehli beyti kettâhirîn.» deyip onu selâmladıktan sonra, aklının erdiği ve dilinin döndüğü kadar duâ ve salâvatı şerife okur. Ona ümmet olarak ikrar verdiğini, gücünün yettiği kadar yolunda yürümeğe çalıştığını söyleyip onun himayesine sığınır ve şefaatim diler.

Tevdi olunmuş, selâm var ise, emaneti edâ, vâcib olmakla, onu da tebliğ ve iblâğ eylemek üzere: «Es-selâmü aleyke yâ resûlellâh filân oğlu filan (7) sana salât ve selâm söyledi senden şefâat diliyor, sen kendisine ve bütün müminlere şefaat eyle» der. Sonra salâvatı şerife getirerek, dilediği duâyı okur.

Duâların en özlü ve en güzel olanı «Es-selâtu vesselâmu...»lerden ve zikr olunan (Velev ennehüm iz zalemû câûke..) âyeti kerîmesini okuduktan sonra «İşte günahlarımla sana geldim, halimi arzediyorum ve Rabbin tarafından affedilmem için şefâatini diliyorum.» diyerek niyaz eder.

Bütün bu duâ ve salâvat-ı şerîfeleri okurken hep veçhi kerîmi nebevî cihetine yüzünü dönmüş bulunur.

Sonra bir arşın kadar sol tarafa giderek Ebû Bekris-Sıddik (R.A.) Hz.lerinin başı hizasına gelir ve: «Es-selâmu aleyke yâ halifete Resûlillah» Ey onun garda arkadaşı ve her seferde yoldaşı en yakın sırdaşı sana selâm olsun! Sana binlerce selâm olsun ki; Sen ona en güzel halef oldun, O'nun izinden gittin, riddet ve bidat ehliyle cenk ettin. Bu dinî yaşatmak için her işde hakkı gözettin. Dilerim Allahtan dünyada gönlümüzdeki sevgini dâim eylesin, âhirette seni sevenlerle beraber eylesin. Çünkü seni Resûlullah sevdi, Allah sevdi ve müminler sevdi. Bu ziyaretimizi de Mevlâ kabul eylesin. «Esselâmü aleyke ve Rahmetullahi ve Berekâtuhu.» der.

Sonra yine bir arşın kadar sola giderek Ömer İbnil-Hattap (R.A.) Hz.lerinin başı hizasında durur ve tıpkı Hz. Ebû Bekiri (R.A.) selâmlayıp övdüğü gibi, Hz. Ömeri (R.A.) de ona münasip olan vasıflarla medhü senâ eder. Bunu da müteakip artık kendisi, ana - babası, zürriyeti için ve kendisine duâ siparişinde bulunanlar için ayrıca bütün ümmeti Muhammed için duâ eder.

Ondan sonra evvelki gibi tekrar Peygamber Efendimizin başı hizasına gelir ve «Allahım! Sen Kur'ânda buyurdun ve dedin ki; Eğer onlar sana gelip hallerini arzettikten sonra Allahdan mağfiret dileselerdi, Peygamber de onlara mağfiret dileseydi, Allahın dâima tevbeleri kabul ve merhamet eden olduğunu görürlerdi.» (Nisâ: 64). «Allahım! îşte ben resûlüne geldim halimi arzettim, tevbe ve istiğfar ediyorum, senin mağfiretini, onun şefaatini diliyorum, beni affeyle. Çünkü sen affı seversin ve affedersin.» der. Rabbenâyı okur, Subhane Rabbike... ile duâya son verir, geri geri çekilerek saygılı bir şekilde oradan uzaklaşır.

Sonra, ebî Libâbe sütûnuna - ki, ashaptan ebî Libâbe (radiyellâhu teâlâ anhu) hazretlerinin, kendisini bağladığı ve Cenabı Hakkın tevbe ve mağfiretine mazhar olduğu sütûndur ve mescidi şerifi nebevî dahilinde, Ravza yakınındadır. Varıp, dilediği kadar nafile namaz kılar ve Cenabı Hakka, tâib ve müstağrif olur ve dilediği duâyı eder, sonra, yine ravzai mutahharaya gelip, dilediği kadar namaz kılar ve istediği duâyı eder. Tesbih ve tehlîl, senâ ve istiğfarı çok eyler.

Sonra, Hannane üstüvanesine varır ki, orada minber konulmasından mukaddem, resûlü ekrem (Sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) efendimiz hazretlerinin çıkıp, hutbe okudukları —kütüğün bakiyyesi— vardır ki, o kütük hazreti hatîmül enbiyâ efendimizin, sonradan binâ edilen minber üzerinde hutbe okumağa başlamaları üzerine, nebinin ayrılmasından dolayı iştiyak ve arzu ile ağlamış, enîn etmiş ve hazreti Resûl (Sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) minberi şeriflerinden inip, onu kucaklayıp teskin buyurmuştur.

Asârı nebeviyye ve emâkini şerife bakıyyeleriyle, teberrük eder ve Medinei Münevverede mukim olduğu müddette, gecelerini ihya için, kıyama ve beş vakitte namazlarını, mescidi şerifi nebevide ve mümkün olursa, ravzada kılmak ve bütün vakitlerde, huzuru nebevide ve ziyaret şerefinde bulunmak meziyyatını, iğtiname, cehdini sarf eder.

Bakîi şerîfe çıkmak ve meşahid ve mezarlara (8) ve hususiyle seyyiduş-şüheda olan, hazreti Hamzanın ve sâir uhud şehidlerinin ziyaretlerine varmak müstahab olur. Bakîde, hazreti Abbasi ve Hazreti Hasan efendimizi ve sair âli resûlullahı ve emîrul-müminin hazreti Osmanı ve Hazreti Resûlü Ekremin yavrusu olan Cenabı İbrahimi (9) ve ezvacı tahiratı ve efendimizin halası olan, Hazreti Safiyyeyi, ve sâir sahabe ve tâbiîni ziyaret eyler. Rıdvânullâhi teâlâ aleyhim ecmeîn.

Hazreti Harazayı ve diğer Uhud şehidlerini, Perşembe günü ziyaret —eğer müyesser olursa— çok iyi olur. Onları ve bakîi şerifi ziyaret sırasında (selâmün aleyküm bimâ sebertüm fenîme ukbed-dâr) deyip, âyeti kürsîyi ve on bir kere, sûrei ihlâsı ve mümkün ise, bir de yâsin sûresini okur (10) ve bunların sevabını, cemii şühedaya ve müminini medfûnîne hediye eyler.

Mescidi Kubâya (11) varmak dahi, Cuma ertesi gününde veya sâir bir günde müstahab olur. Orada dahi, namaz kılıp (Ve mescidi kıbleteyne) varıp, dilediği duâyı ettikten sonra:

«Ey kulların niyaz ve dileklerini işidip muradlarını veren, onları görüp gözeten, çekip çeviren Ulu Allah! Dualarımızı kabul eyle, günahlarımızı affeyle elimizden tut bize yardım ve merhamet eyle. Çünkü sen erhamerrahiminsin.» (12) der.

HAYRİYYEİ NÂBİ'DEN :

Ey gül-i tâze res gülşeni cân Bûy-i pîrây-i dimağ ı irfân
Kâbeden gayri yere etme sefer Seferi bîhûdedir nâr ı sekar
Kâbe beytü-ş-şeref-i âzamdır Noktâi dâirei âlemdir.
Kâbedir kıblei mülkü melekût Pâye pîrâyi seriri nâsût
Kâbedir sâkı dirahtı rahmet Kâbededir süddei din ve devlet
Kâbedir şem'i serâ perdei râz Oldu pervânesi erbâbı niyâz
Kâbedir secde gehi insü melek Kâbedir hum zedei tâkı felek
Kâbedir sahaı gülzârı naîm Niâmı nûr ile pür sahni azîm
Merkezi dâirei âlemi hâk Bâşına devr eder ânın eflâk
Evvelâni noktai sırrı tekvin Zıllı anber şikeni rûyi zemin
Evvelini sûreti âyinei âb Girdi bâlâ keş-i meydânı türab
Mehzen-i sırr-i sarâyı lâhût Hıtta pîray-ı fezây-i nâsût

------------------

(1) Mesacidi selâse Mescid-i Haram, Mescid-i Nebiy, Mescid-i Aksâdır. Bunlar hakkında, kitab-us-savmda malûmat ve izahat yardır.

(2) Hâdisi şerif: «Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir..»

(3) Hadîsi şeriftir.

(4) Yâni kabrine karşı durur.

(5) Muhakkikin indinde mukarrer olan hususlardandır ki, Hazreti Resûlullah(sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) hayyi merzuktur. Makamatı âliyyeden kasır olanların, gözlerinden gizlidir.

(6) Ölünceya kadar, ümmet olmaya devam edeceğini,

(7) Burada, selâm tevdi ve emânet edenin adı ve babasının adı zikrolunur.

Sûret ve sırrı Muhammedden gelir feyzi hayât Aklı küldür kim, odur aslı vücûdi kâinat Nâti pâkin ede gör, virdi zebânı kaal-u hâl Ver selâmı cân-u dilden, kıl ana her dem salât
Hakkı (küddise sırruhu)

(8) Ziyaret mahalleri demektir. Muhaşşi der ki, Medinei Münevverede on binmiktarında sahabe vefat etmiştir. Lâkin, bunların ekserinin, hususî yerleri belli değildir.

(9) Müşarünileyhin medfeninde, kerimei muhteremei nebeviyye (Hazreti Rukiyye) ve peygamberimizin süt biraderleri (Osman bin maz'un) ve aşerei mübeşşereden (Abdurrahman bin avf) ile (Saad bin Ebi Vakkas) ve ecillei ashaptan ve — halifelerden sonra sabahenin en fakihi olan — (Abdullah İbni Mes'ud) radiyallahu teâlâanhum hazeratı dahi medfundurlar.

(10) Bunları okumanın fazileti, kitab-us- salâtın «ziyareti kubur» faslında zikrolunmuştur.

(11) Mescidi Kubâ — ki, mâ saddaka, kavli kerim «le mescidün üssise alettakvâ»dır — mescidi harâm ve mescidi şerîfi nebevî ve mescidi aksadan ibaret olan (mesacidiselâse) den sonra, mescitlerin en efdalidir.

(12) Hadisi şerifte: «Her kim üç defa yâ erhamerrâhimin» der ise, melek: «Erhamerrahimin sana ikbâl etti, iste» der buyurulmuştur.

   
© incemeseleler.com