İhcac, hac için, bedel çıkarmaktır. (Haccı anil-gayr) ise, başkası tarafından, hac etmektir ki, hac ibadetinde vekâlet etmek demektir.

Haccı edene, nâib ve hesabına hac edilene, menûb denir.

Bu babta asıl budur ki, bir kimse amelinin sevabını başkasına vermek, —ehli sünnet ve cemaat mezhebinde— câizdir. Gerek namaz, gerek oruç, gerek hac olsun, yahut sadaka ve kıraeti kur'an veya ezkâr nevinden bulunsun.

Sevap, bağışlanan kimse, meyyit ise, o sevap ona vâsıl ve o ondan müteneffi olur (1).

Ancak bir kimsenin kılacağı namazı ve tutacağı orucu, başka bir kimse, kılmak ve tutmak olmaz.

Bu babta, yâni ibadette niyabet cari olup olmamak, meselesinde dahi asıl budur ki, ibadetler, üç nevi olup bir nevi, sırf mâlîdir: Zekât ve sadakai fıtır gibi. Bir nevi sırf bedenîdir: Namaz ve oruç gibi. Ve bir nevi dahi, her ikisinden mürekkeptir: Hac gibi.

Bunların, birinci nevinde ihtiyar ve iztirar hâlinde câri, ve ikinci nevinde gayri-câri olup, üçüncü nevinde, ancak —aciz halinde— câri olur.

İbadetlerin mâlî kısmında maksat, fakirin hâcetini karşılamak olup, o maksat, nâibin fiili ile de, hâsıl olacağından, onda niyabet mutlaka câizdir.

İbadetlerin bedenî kısmında maksat, —kötülüğü emreden— nefsi yormaktır. O ise, nâibin fiili ile hâsıl olamıyacağmdan, namaz ve oruç ve
itikâf ve kur'an tilâveti gibi, mahzı bedenî olan, ibadette niyabet, mutlaka câiz değildir.

Mevzuumuz olan hac gibi, hem mâlî ve hem bedeni olan, ibadette amelen —âciz halinde— niyabet câiz ve —kudret halinde— gayri câizdir.

Kendisine hac farz olmuşken edâ etmeyerek, ve tavafından edâ olunmağı vasiyyet eylemeyerek vefat eden kimse, —hilâfsız:— günahkârdır. Vârisi —isterse— kendiliğinden ihcac eder ve o ihcac, inşaallâhü teâlâ, meyyit hakkında, makbul olur. Eğer ihcacı, vasiyyet ederek, vefat eyler ise, hac ondan sâkıt olmayıp, malının üçte birinden ihcac olunmak lâzım gelir. Edilen ihcac, niyabetin cevazı şartlarını câmi ise, câiz olur.

Hacta niyabetin cevazı için, bir takım şartlar vardır. Lûbâb-ül-Menasikte, «İhcacın cevâzı şartları» âtideki veçhile, yirmiye iblâğ olunmuştur (2):

1 — Hac vâcib olmaktır. Kendisine hac vâcib olmayan, meselâ: Fakirkimse ihcac etse, gayrin haccı, onun farzından vâkî olmaz, her ne kadar,ondan sonra vücub hâsıl olmuş olsun. Çünkü, evvelki niyabet, lâhik olanibadetin vücubü için, kâfi olamaz.

2 — (Mahcûc), mâldâr olduğu halde —kendi haccın edâsından âcizolmak— (3) ve aczi, —ihcac vaktinden ölümüne değin— dâim bulunmaktır.

Mâzûr olan kimsenin ihcacında, emri mevkuf olup, özrü mevtine de ğin sürerse, başkasının onun tarafından, haccı câiz olur. Eğer özrü, zâil olarak, kendisi —bi-zâtihî— edaya muktedir bulunursa, kendisinin haccını edâ etmesi lâzım gelir (4). Evvelce ettiği ihcac, nafile yâni, tetavvu olmuş olur.

3 — İhcactan evvel, özürlü bulunmaktır. İhcac sırasında, sahih vesalim —özürsüz— olup ta, sonradan marîz ve âciz olan kimsenin, ihcacıkiyafet etmez, (Ruhsat sebebinin mevcudiyyetinden evvel, ruhsatla ameletmiş olur. Lâkin buna, mâ kabli şâmildir).

4 — (Mahcûc) haccı, nâibe emretmiş olmaktır. Emri olmayarak,onun tarafından başkasına hac etmesi, câiz olmaz (5).

5 — Ücret şart kılınmamaktadır. İhcac için, isticar olunan kimse,kendi tarafından hac etmiş olur. İcare sözü, etmeyerek «tarafımdan hacetmeni sana emrediyorum» der ise, olur.

6 — Nâib, mahcucun parasıyle haccetmektir. Eğer kendi parasıyle teberru ederse, onun tarafından, hac etmiş olmaz. Ekser nafakayı, mâlâmirinden ve azını, kendi mâlinden sarf eylerse, câiz olur. Hepsini, yahut çoğunu, kendi mâlinden sarf etmek sûretinde, eğer kendisine verilen mâlde, hacca vefâ var ise, onu rücû eder, ve haccı kâfi olur. Ve eğernafakada kifayet olmazsa, hüküm ekser içindir. Çoğu meyyitin mâlinden ise, câiz ve illâ gayri câizdir. Eğer kendi oğlu veya diğer vârisi sonra,terekeye müracaat etmek üzere, kendi mâlinden hac ederse, meyyit ihcacı vasiyyet etmiş olduğuna göre, câiz olur. Ve eğer terekeye müracaatetmemek üzere, hac eylerse, meyyitin o veçhile, emri olsa bile, câizolmaz.

7 — Sülüs mâl, müsaid olduğu halde, râkiben hac etmektir. Eğeryaya hac ederse, mahcuc ona yürümeği emr etmiş olsa bile, nafaka tazammun eder. Mahcuc, yürümeği emretmiş olmadığı takdirde, mâşiyenhac edip, deve kirasını, kendi için imsâk etmiş bulunursa dahi, böyledir kinafakayı tazmin ile, râkiben ihcac olunmak lâzım gelir. Eğer nafaka, rükûbe müsaid olmadığına binaen, yürümüş ise, câizdir.

8— Sülüs mâl müsaid olduğu halde, meyyitin vatanından hac etmektir. Eğer sülüs mâl müsaid değilse, müsaid olduğu yerden, hac olunur. Kendi hac etmek üzere çıkıp, yolda vefat eden ve tarafından hacolunmasını vasiyyet eyleyen kimse için, —indel-imam— vatanından hacolunur. İmameyn inndinde, vefat ettiği yerden hac edilir. Diğeri tarafından hac etmek üzere çıkıp ta, yolda vefat eden kimse dahi, böyledir ki indel-imam vatanından, ve imameyn indinde vefat ettiği yerden, hac olunur. Vasiyyet edenin, müteaddid vatanı (6) olduğuna göre, Mekkei Mükerremeye en yakın olan vatanından hac olunur. Eğer hiç vatanı yok ise, öldüğü yerden hac edilir. Kendisi için, beldesinin gayriden hac olunmağı vasiyyet eden kimsenin ihcacı, vasiyyet veçhile, olur (7).

Beldesinden hac etmek lâzım olan kimse için vasî, beldesinin gayriden ihcac ederse, zâmin olup, o hac onun olur. Meyyit için ikinci defa hac olunur. Meğer ki, onu ihcac ettiği yer, bir gün gecelemeyerek, gidip gelmek mümkün olacak derecede, mahcucun beldesine yakın ola.

9— İndel-ihram yahut —hac fiilerine başlamadan önce olmak üzere— ihramdan sonra, mahcucu niyyet edip lisaniyle dahi «lebbeyk » diyerek, mahcucu anmaktır. İsterse, kalbî niyyetiyle iktifa eyler. İsiminiunutup ta, haccın âmir tarafından olmasını, niyyet eylerse, o da câizdir.

10 — Amirin mîkatından ihram etmektir.

11 — Memur olan kimse, kendi hac etmektir. Hastalanarak, yahutbaşka bir arızaya uğrayarak, parayı hac etmek üzere, diğerine verirse,onun ettiği hac, meyitten vâkî olmaz. İkisi dahi zâmin olurlar. Meğerki, âmir olan. ona o babta izin vermiş veyahut dilediğin gibi işle, demişola.

12 — Haccını ifsad etmemektir. Eğer- vukuftan evvel —müvakaa—ile ifsad ederse, âmirden vaki olmayıp, parayı tazmin etmek lâzım gelir.Memur ifsadına, dem akıtmakla kefaret ederek, fasid haccın, geri kalanfiillerine, devam ile, âtîdeki senede, onu kazâ dahi etse, meyyitin haccısakıt olmaz.

13 — Âmire muhalefet etmemektir. Âmir ona. ifrad haccı veya omreyi emr etmişken, o kıran, yahut temettâ etse, âmirden vâkî olmayıp,nafakayı, tazmin etmek lâzım gelir. Eğer iki kişi ihcac edip, onlardan biri hâccı ve diğeri omreyi ona emreylese ve cemi yâni —kıran— etmekiçin, izin dahi verseler, câiz olur. İzin vermezlerse, câiz olmaz. Âmir haccı emr ettiği halde, memur omre ederse, zâmin olur. Omre emr ettiği içinomre edip sonra, kendisi için, hac, eylese, yahut haccı emr etmiş olmakla, hac edip, sonra kendi nefsi için, omre etse, câiz olur. Şu kadar ki,birinci surette hac için ve ikinci surette omre için, ikameti nafakası, kendi mâlinden olur. Onlardan fâriğ olduktan sonra, nafaka meyyitin mâline âid olur. Âmir ona, omreyi emr etmiş olduğu halde, o onun emrinin aksine olarak, tarafından hac edip, sonra kendi nefsi için, omre etse, yahut nefsi için, hac edip, sonra onun için tarafından omre etse veyahut kendisine hac emr olunmuşken, o ona, yahut kendine omre edip, sonra onun için veya başkası için hac eylese, câiz olmaz.

14 — Bir hac için, ihram etmektir. İki hac için telbiye edip te, onların birini kendi için ve diğerini, âmir için kılsa, olmaz. Nefsi için yaptığını bırakıp, diğerine devam ederse, olur

15 — Telbiyeyi yalnız, bir kişi için etmektir. İki kişi, kendisini ihcac etmiş olmak suretinde, onlar için, telbiye ederse, hiç birinden vâkîolmayıp, onların paralarını tazmin etmek lâzım gelir. Eğer onlardan birini tâyin ederek, ihram ederse, onun için vâkî olur. Diğeri için, tazminetmek lâzım gelir. Eğer —tâyin etmeksizin— birini niyyet eder ise, haccın fillerine başlamadan önce, hangisini isterse, tâyin edebilir. Başladıktan sonra edemez.

16 — Âmir ve memur müslim olmaktır. Müslimin, gayri müslim içinve aksine olarak, gayri müslimin, müslim için,'haccı sahih olmaz.

17 — Onlar, âkil olmaktır. Mecnunun âkil için ve aksi olarak, âkilindeli için, hac etmesi, câiz olamaz.

18 — Memur hacca tâallûk ederse amelleri, mümeyyiz olmaktır. Sabîyi ihcac etmek olamaz. Murâhik olursa, ihcac câizdir.

19 — Haccı fevt etmemektir. Kendi ihtiyacı için, iştigal ederek, haccı fevt ederse, câiz olmayıp, zâmin olmak lâzım gelir. Eğer haccın fevatı, hastalık gibi, bir âfeti semaviyyeye mebni olursa, nafakayı zâminolmayıp, meyyit tarafından, haccı yeni baştan etmek lâzım gelir.

20 — Mahcucun, «Benim tarafımdan başkası değil filan kimse hacetsin» diye tayin ettiği zât, hac etmektir. Eğer, o kimse vefat ederse,diğeri onun yerine hac edemez. Diğerinin menîni tasrih etmeyerek, «Benim tarafımdan filan kimse, hac etsin.» dediği kimse vefat edip de, diğerini ihcac ederlerse, olur.

İhcacı vasiyyet edip de, kimseyi tâyin etmemiş olan zâtın, vefatında verese toplanıp herhangi bir kimseyi ihcac ederlerse, olur,

Mezkûr şartların hepsi, farz olan hac içindir. Nafile hac için, yalnız islâm ve akıl ve temyiz ve niyyet şarttır.

İhcacın cevazı için, memurun hac etmiş olması, şart değildir. Sarûr (8) dahi, bedel olabilir.

Hilâftan çıkmak için, (9) efdâl olan, nefsi için hac etmiş bulunan kimse, ihcac olunmaktır.

Bununla beraber, hiç hac etmemiş kimseyi ve hattâ kocasının izni ve mahreminin mevcudiyyeti ile birlikte kadını ihcac etmek ve mevlâsının izni ile, köle ve cariyeyi, ihcac eylemek câizdir. Ve onunla hac farizası, âmirden sâkıt olur.

Efdâl olan menâsiki iyi bilen hür bir kimseyi, ihcac etmektir.

Memur hactan sonra, Mekkede kalmak câizdir. Efdâli hac ettikten sonra dönüp gelmektir.

Bu sene hac etmesi kendisine emr ve tenbih olunmuşken, memurun haccı bu sene etmeyip, gelecek sene, etmesi câizdir.

Mâlinin sülüsünden ihcac olunmağı vasiyyet eden kimsenin mâli, birkaç ihcaca kâfi ise, birinci ihcacı tasrih etmiş olduğuna göre, bir kere ihcac olunup, artan mal vereseye reddolunur. Tasrih etmeyip, onu takyidden sâkıt olmuş bulunduğuna göre, sülüsün müsaid olduğu kadar, müteaddid ihcac olunur. Vasî, bu babta muhtar olup, dilerse onları bir senede eder ki, taatin hemen ifâsına mebni, efdâl odur. Ve dilerse müteaddid senelerde eder.

Nâib, rakiben gidip gelmek ve israf ve cimrilik etmemek şartiyle menûbun parasını sarf ederek, onun tarafından hac eder (10). Artan parayı getirip kendisine yahut vârisine (11) iâde eder.

Nâibin bu suretle ettiği hac, menuptan vâkî olmakla, nâib zaten hac etmemiş ise, hac farizası kendisinden sakıt olmuş olmaz.

Bir senede iki hac, mümkün olamayacağından, iki kimse, bir kimseyi ihcac etmiş olmak sûretinde, nâib eğer —ihram sırasında— onların ikisi tarafından, niyyet etmiş olursa, hiç birininki, sahih olmayıp, ettiği hac, kendisine âid olmakla, onların paralarını kendilerine ödemek lâzım gelir (12).

Nafile babı, geniş olmak cihetiyle, nafileten ihcac, kudret halinde dahi, câiz olup, farz olmak üzere, ihcacın muazzam cevaz şartı, zikr olunduğu veçhile ya mevt veya mevte kadar olan sürekli âcizdir.

Meyyitin kendi vasiyyeti üzerine tarafından hac farizasını edâya, bedel çıkarmak sahih olduğu gibi, maraz ve mahbusiyyet misilli zevâli memûl olan bir acze mebni tarafından bedel gönderen kimsenin, hac farizası dahi, aczi kendinin mevtine değin sürekli olmak şartiyle, sahih ve farzı, o sûretle sakit olur. Eğer aczi zail oluverirse, gidenin ettiği hac, gönderen kimse tarafından tetavvû olup, hac farizasını, kendisinin ifa etmesi lâzım gelir (13).

Eğer âmâ ve yatalak olmak gibi zevali ümit edilmeyen acze müptelâ idiyse, ettiği ihcac sahih ve nâibin ettiği hac ile, kendinden farz sâkıt olur. Aczi, gerek mevtine değin dâim ve gerek zâil olsun (14).

Hac ile memur olan kimse, yolda hastalanmakla, âmiri tarafından, hac îfa ettirmek üzere, parayı başkasına vermek, yoktur.

Meğer ki, para kendisine verildiği vakit «dilediğin veçhile hareket eyle» denilmiş ola. O halde, vekil mutlak olmakla, hasta olmasa dahi, diğerini ihrac edebilir.

Hac ile mükellef olan kimse mükellef olduğu sene hac etmek için, çıkıp, yolda vefat ederse, niyyetiyle mecurdur (15). Ona ihcac vesiyyeti lâzım değildir.

Eğer haccı, onunla mükellef olduktan sonra, tehîr etmiş idiyse, ihcacı vasiyyet eyler. Vasiyyetinde, mal ve mekân tâyin etmiş olduğuna göre, parasının kifayeti veçhile ve tâyin ettiği mahalden ihcac olunur. Tâyin etmemiş olduğuna göre, malının sülüsü kâfi gelirse, beldesinden kâfi gelmezse, vefat ettiği yerden, ihcac olunur.

------------------

(1) Hâdisi şeriflerde, buna delâlet eder, deliller vardır. Bu bapta «İnsana kendi emeğinden başkası yoktur» âyeti kerimesinin zâhiri mânâsını delil getirip, bedeli câiz görmeyenler mutezile mezhebinde olanlardır. Ehli sünnetin de bedelin câiz olduğuna dâir delilleri vardır.

Bir kimse, hacca gidip — şer'î vech üzere — haccı itmam edip, o haccın sevabını, müteveffa bir müslime bağışlasa, o haccın sevabı, bağışlanana vâsıl olur mu? Cevabı: Olur.

(2) Hindiyyede, ihcacın cevazı için, yalnız altı gart zikrolunmuştur ki, onlar,buradaki şartların, ikinci, dördüncü, altıncı, yedinci, dokuzuncusudur.

(3) Eğer, kendisi, hac etmeğe kaadir, yâni mâlen olduğu gibi bedenen dahi.muktedir ise, onun tarafından, başkasının haccetmesi, caiz olamaz.

(4) Meselâ, hasta iken, ihcac eden kimse, eğer vefat ederse, kendisine, edilenihcac kâfi olur. Eğer âfiyet bulursa, ihcac bâtıl olur. Mahbus iken, ihcac eden dahiböyledir.
 
(5) Mûrisinin emri olmayarak, vâris onun tarafından hac ederse, olur. Varisin emirsiz ihracı da câizdir. Çünkü, delâleten emir mevcuttur. Zira varis onun, malına el koydukta, gûya ki, meyyit ona: Benim üzerimde olan hakkı tediyyeye kaim ol, demiş olur, der. Lâkin, bu teberruun cevazı, mûrisin vasiyyeti olmamak suretindedir. Eğer, mûris ihcacı, vasiyyet etmiş bulunursa, edilen teberru, kâfi olmaz.

(6) Vatan bahsi için, kitâb-us-salâtın (misafirin salâtı) babına bakınız.

(7) Horasanlı olan kimse, Mekkede ve Mekkeli olan kimse, Horasanda ihcacıvasiyyet etmiş olmak suretinde, vasiyyet mutlak olduğuna göre, vatanlarındanhac olunur.

(8) Kitabın mebdeinde belirtildiği üzere, sarûr, hiç hac etmemiş kimse demektir.

(9) Bu bapta, imam Şâfiî, bize muhaliftir.

(10) Nâib vechi şer'î üzere menûb tarafından, hac ifa ettikten sonra, dönüpgelmek şart değildir. Hacdan sonra, müteveffa yahut mücavir dahi olsa, ettiği hac,menub için kâfidir. Nitekim, Ali efendi fetvalarında musarrahtır. Efdali, gidip gelecek olanı, ihcac etmektir.

(11) Meğer ki, âmir, iytâ sırasında «bunun artanını kendin için harcamaya senivekil ettim» demiş ola. İhcacı vasiyyet ederek vefat eden kimsenin, vârisleri ihcaciçin, bir zata para verdiklerinde: bunun fazlasını, kendi nefsine hibe ve nefsin içinal, diye o zatı tevkil eylediklerinde, o zat dahi gidip, haccı ifâ ettikten sonra, artanparayı, alsa, o zat için helâl olur mu? Cevabı: Olur.

(12) Bir kimse, malından şu kadar para ile, benim için ihcac oluna, diye vasiyyetettikten sonra vefat etmiş olup, malının sülüsü müsait olmakla, vasisi, terekeden omiktar parayı, birine verip hacca gönderse, ve o, varıp hac ettikten sonra, bir seneMekkei Mükerremede mücavir kalıp, ertesi sene de, kendi kendisi için hac edipgelse, her iki hac da sahih olur mu? Cevabı : Olur.

(13) İmam Ebû Yûsuf a göre, aczin zevali, memurun hactan ferağından sonraolmuş ise, o hac farzdan vâki olur. Ondan evvel olmuş ise, nefelden vâki olur.

(14) Göz ve beden sıhhat, edâ vücubü şartlarından, olmak üzere zikrolunmuştur

(15) Çünkü âyette «Kim, Allaha ve Resûlüne göçmen olmak üzere evinden çıkarda sonra yolda ölürse, onun mükafatı artık Allaha bir borç olmuştur.» (Nisâ: 100)diye bildirilmiştir.

   
© incemeseleler.com