Savm ki, oruçtur. Namaz gibi bedenî olduğundan, onu müteakip zikr olunmuştur (1).
Bu bapta oruç meselelerinin başlangıcı, lûgaten ve şer'an olan mânâsı, sebebi, şartı, rüknü, hükmü, şer'iyyetinin hikmeti, sıfatı, ve aksamıdır.
Savm (2), lûgatte imsâktır (3). Şerîatte: Ona mahsus zamanda - vechi mahsus üzere - muayyen şeylerden imsâktir.
Ona mahsus zaman şer'î gündüzden ibarettir ki, fecrin tulûundan (4) güneşin gurubuna kadar olan, müddettir.
Vechi mahsus niyyetten, yâni ibadete kasd etmekten ibarettir (5).
Muayyen olan şeyler, yeme, içme, cinsî münasebet gibi şeylerdir.
Ki, muftirat unvaniyle zikr edilecektir (6).
Savmın sebebi: Menzur kısmında, nezir, ve kefaretlerde kefareti mucip olan şey ve tetavvu orucunda, başlama ve ramazan orucunda, yeni ayın görülmesidir.
Şehr denilince şehri siyam olan, mübarek ramazan ayı kasdolunur ki, ona «şehri sabır» dahi denir.
Şuhut kelimesinden dahi, ramazan ayının idrâki maksuttur (7).
Kazâ sebebi, eda vücubunun ayni olan sebeptir.
Savmın vücubunun şartı: İslâm, âkil, bülûğdur (8).
Edası vücubunun şartı: Sıhhat ve ikamettir (9).
Sıhhatinin şartı: (10). Âdet ve lohusalıktan temizlenme (11) ve niyyettir.
Niyyet, oruç nevilerinin hepsinde sıhhatin şartıdır. Ve vaktinde olmak muteberdir (12).
Savmı bozucu şeyin, ona âriz olmaması dahi, sıhhat şartlarının cümlesindendir (13).
Savmın rüknü: Ona mahsus imsâkten ibaret olan, hakikati şer'iyyesidir.
Savmın hükmü: Vacibin zimmetten sakıt olması ve dari âhiretçe, sevap husulüdür (14).
Savmın şer'î hikmeti: Tutana, takva husulüdür ki, oruç âyeti «ki takva ehlinden olasınız.» kavli kerimi ile, sona ermektedir (15).
Takva, kemal derecesine yükselmek için, tabiatin aşağılıklarından sakınır olmaktır. İnsanın kemâli, melekiyyet ve noksanı, behimiyyet (hayvanlık) tır. Hayvanlığın şiddeti, melekiyyet ahkâmının zuhuruna mâni olmakla, insan kendisinin, kemâline mâni olan hale buğz edip onu kırmak gerektir.
Bu bapta kendisine, oruçtan daha güzel yardımcı bulamaz ki, nefsi zapt ve tehzip ve hakka inkiyat melekesini tahsil için, savm bir (haseneiazîme) dir.
Nefsani marazi izaleye, ondan âlâ ilâç olmaz ki, behimiyyetin kuvvet ve şiddetinin sebebi, hayvani lüzum ve arzulara inhimak olup, oruç ona zıt olmakla, aksine' olarak, melekiyyeti takviye ve behimiyyeti zaafa düçar, eder.
Ruhun vechini cilâlama ve tabiatin kuvvetlerine galebe etme hususunda ve en mühimmi, avakıbı unutturucu olan aldatıcı şehevatın, hararetini söndürme babında, orucun misli yoktur ki, Hâdisi şerifte (fe-innehû lehû vicâe) buyurulmuştur.
Buna mebnidir ki, nefis doyarsa, âzâ acıkır ve nefis aç kalırsa, âzâ tok bulunur, denilmiştir.
Âzânın açlığı, lâyık olmayanı işlemeğe, âmâdeliğidir. Tokluğu, o âmâdeliğin, yokluğudur. Nefis öyle bir canavardır ki; ona isteklerini verdikçe doyacak yerde daha da acıkır. Kalb ise nefse hâkim oldukça safa bulur ve evamir ve nevahinin daima murakıbı olur.
Oruç, zihni safileştirdiği için, hâdiste varit olduğu veçhile, ibadetin kapısıdır. Oruçlunun uykusu dahi, ibadet ve sükûtu, tesbih ve ameli, muzaaf ve duası, müstecaptır.
Savm sabırdır. Sabırlının ecri ise, Kur'anın nassı ile, hesapsızdır.
$
«Şüphesiz ki Allah sabredenler ile beraberdir.» vaadi kerimince, Cenab-ı Hakkın nusreti ve duaya icabeti dahi, sâbirînedir.
Savm, sair ameller gibi, zahir değil, bâtındır. Onun için, İslâmın sair amellerinden, Cenab-ı Hakka nisbet hususiyyetiyle, temayüz etmiştir ki, ehâdisi ilâhiyyede «Adem oğlunun her ameli kendisi içindir. Ancak oruç öyle değildir. O benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim.» varit olmuştur.
Oruçlu, « likai rab ile mev'uttur » ki, hadîsi nebevide: «Oruçlu için iki sevinç vardır. Biri iftar vaktinde, diğeri Rabbine kavuştuğu andadır.» buyurulmuştur (16).
Savm ibadetini ifa edemeyen, mide kulları, kendilerini azim sahibi saymasınlar ki, onlar himmeti sukut etmiş, şehvet esirleridir.
Oruçluların, guruba yakın zamanda, yiyecek ve içecekleri önlerinde âmâda ve istekleri kemalde olduğu halde, ondan bir zerreyi tenavüle, dünyalarca tergip dâhi görseler, güneş gurup etmedikçe, yemeğe arzu göstermemeleri, fazilet hasletlerinin en güzeli olan, sabır ve metanetlerini, ve nefisleri zapt etmekteki kudretlerinin ziyadeliğini gösterir ki, orucun başka hiç meziyyeti olmasa bile, şerefine yalnız bu, kâfidir.
Maa hâzâ ki, savm, (es-sıyâmü cünneti...) hadîsi şerifi hükmünce, maasiye siper ve mâlâ yânîyi, mânidir.
Oruçlu ağzının, değişen rayihası - indallah - misk kokusundan daha hoştur.
Oruçlu iken, insan kendinin pek az şeye, ihtiyaç zilletinde (17) bulunduğunu anlamak meziyyetiyle beraber, şu faide dahi vardır ki, saim olan kimse, açlığın elemini duyup, pek çok vakitlerde, o elemi tatmakta olan, fukara ve miskinlere rikkat ve merhamet (18) üzere bulunur. Ve onların tahammül etmekte olduklarına, vakit vakit olsun, mütehammil olup, onlarla hemhal bulunmuş ve Allah katındaki değeri yükselmiş olur (19).
Marifetname:
Nur ve zulmetten yoğurmuşlar seni Canını nur anla, zulmet bu teni
Ten muradı ekl-ü şurb ve milk-ü mal Can temennası cemal-i zülcelâl
La cerem edna yeri edna sever Yani ten dünya ve can mevlâ, sever
Âriyet gömlektir on günlük tenin Besle canı, âriyet nendir senin
Savmın sıfatı aksamı ile, malûm olur.
Savmın farz ve vacip ve nafile kısımları vardır (20). O itibar ile savmın sıfatı: Farziyyet, vücub, nedib veya kerahattir.
Ramazan orucu, edaen ve kazaen farzı ayındır. Kefaret oruçları (21) dahi farzdır (22). Nezir oruçları Vaciptir (23). Tetevvuan tutulan oruçtan ifsat edilenin kazası (24), ve İtikâf menzur orucu dahi vaciptir.
Bunlardan mâdâsı nâfiledir (25). Onun da mesnun ve mendup (26) ve mekruh olanı vardır.
Mesnunu: Muharremin hem dokuzuncu ve hem onuncu günleri tutulan savmdır (27).
Mendubu: Eyyamı-bıyz «aydın gün ve geceler demektir» savmı (28) ve hâccın gayri için, . arefe gününün orucu, isneyn gününün orucu, Perşembe gününün orucu, savmı - davut (29) ve şevvalin altı günü orucu (30) dur.
Mekruhu: İki nevi olup, biri tenzîhen ve diğeri tahrimen mekruhtur. Tenzihen mekruh olan: Muharremin dokuzuncu veya on birinci günlerini ilâve etmeyerek, yalnız onuncu günü tutulan oruçtur (31). Yalnız Cuma ve yalnız Cumartesi ve bil-hassa nevruz ve mihrican günleri (32) oruç tutmak dahi mekruhtur.
Tahrimen mekruh olan: İki bayram günleri ile, eyyamı teşrik orucudur (33) ki, senede beş gün oruç tutmak haramdır, deniliyor.
Senede zikr olunan beş günü istisna ederek, her gün oruç tutmak dahi, bundan evveli kısmından olmak üzere, mekruhtur (34).
Gerek farz, gerek vacip, gerek nafile oruçların visali dahi mekruhtur ki, «savmı visal» akşamleyin iftar etmeyerek, bir günün orucunu ertesi güne - ittisal ettirmek - bitiştirmektir.
Savmı samt: Bu dahi mekruhtur ki, oruçlu olup, susmağı ibadet itikad ederek (35), söz söylememektir (36). Hayır ve hacet olan sözü söylemek lâzımdır. Susan selâmet bulur, fakat her yerde değil.
------------------
(1) Bir çok kitaplarda, salâtı müteakip, zekât ve ondan sonra oruç zikrolunmuştur. Onun da sebebi, bir çok âyetlerde ve hadîs-i şerifte, zekâtın salâta mukarinbulunmasıdır. Farzîyyetin tertibince de, zekât oruçtan evveldir.
(2) Siyam dahi, savm gibi masdardır. Savmın zıddı, fıtırdır. Oruçluya saim veoruçsuza muftir denildiği gibi, saime savm ve zıddına dahi, fıtır denir.
(3) İmsâk : tutmaktır ki, maksat kendi kendini çekmektir. Gerek taamdan, gerek kelâmdan, gerek eğlenceden.
(4) Kitab-us-salâtın, evkat bahsine bakınız.
(5) Çünkü, müftirattan imsâk, ona hacet olmadığına, yahut himaye edildiğinemebni dahi olabilmekle, imsâkin oruç olabilmesi, ancak liveçhillah olmasiyledir.İbadetin âdetten ayrılması, niyyet iledir. Nitekim, namazın erkân ve şartları bahsinde zikrolunmuştur. Ramazanda her günün orucu, niyyete muhtaçtır. Niyyet kasdile olur. Yarın davete çağırılır ise yemek ve çağrılmaz ise oruç tutmak üzere, niyyeteyleyen kimse, o niyyet ile, oruçlu sayılmaz. Niyyet ehlinden sadır ve mahallindevâki olmakla muteberdir. Ona ehliyyet, islâm ile ve âdet ve lohusalıktan temizlenmekle olur. Ona mahalliyyet, şer'an muteber olan vakit eczasından bir cüzü de vâkîolmaktır. Nitekim anlatılacaktır.
(6) Orucu tutmağa imsak ve açmağa iftar denildiği gibi, ifsada dahi, iftardenilir. Nitekim ileride beyan olunur. Seher vaktinde yenilen taama, sahur ve iftarlığa fatur tâbir olunur.
(7) Ramazan ayına yetişmek, onda oruç tutmak için sebeptir. Alâ kavlin, sebep,ramazan günleridir. İki kavl arasında birleşilerek denilir ki, sebebiyyet fecrin tulûundan dahvei kübra evveline (yani günün yarısı olmadan evveli zamandır) kadarolan zamanın cüzüdür. Her günün orucuna, onun tamamı sebep olmaz ve illâ, güntamam olmadıkça, vücup tahakkuk etmemek lâzım gelir olduğu gibi, kendisindeinşai-savm mümkün olup olmamaktan eam bulunan, cüzü dahi vücup sebebi olamaz.Ve illâ, ramazan günü zevalden sonra baliğ olan sabiye, o günün orucu vâcip olmaklâzım gelir.
(8) Savmın vücubunu bilmek yahut, islâm diyarında bulunmak dahi, vücubunşartları cümlesinden olmak üzere, ziyade edilerek denilmiştir ki, Harp diyarındamüslim olan harbî, ramazan orucunun farz olduğuna agâh değilse, islâm diyarınagelip agâh olduktan sonra, onu kazâ etmez İslâm diyarında bulunmak, ahkâmınşuyu hasebiyle, orada bulunmak vücup için kâfidir. Bilmemek, özür değildir.
(9) Sıhhat marazın ve ikamet misaferetin zıddıdır.
(10) Bu sıhhat, edâ sıhhatidir ki, şer'an makbuliyyet mânâsınadır. Fesat vebutlan mukabili olarak, kazayı iskat edici olmak demektir.
(11) Onlardan temizlik, hem eda ve vücubunun şartı ve hem sıhhatinin şartıdır.Bu bapta temizliğin gart kılınmasından maksat, âdetin olmaması ve lohusalığın bulunmamasının gart olmasıdır. Yoksa sadece yıkanmış olmak değildir.
(12) Niyyetin vakti, ileride tafsil olunacağı üzere muhteliftir. Ramazan orucunun edasına nazaran, niyyetin vakti, güneşin gurubundan sonra başlamak üzere(çünkü, guruptan evvel niyyet olamaz) kuşluk vaktinden evvelceye kadar olanzamandır. Bu zamanın, her hangi cüzünde niyyet vâki olursa, savm sahih olur. Ramazan orucunun kazası için, niyyet zamanı bütün gecedir. Fecrin tulûundan sonrakiniyyet kâfi olmaz.
(13) Sıhhat ve ikamet, orucun sıhhatinin şartlarından değildir. Hastanın vemisafirin, tutabilecekleri oruç sahihtir. Akıl ve ifakat dahi, sıhhatin şartlarına dahildeğildir: Çünkü, geceden oruca niyyet edip de, gündüzün çıldıran veya bayılan kimsenin, o günkü orucu sahihtir. Ertesi günü, orucun sahih olmaması, niyyet etmemişolmağa mebnidir. Bülûğ dahi, sıhhatin şartlarından değildir.
(14) Bunlardan sevabın husulü — ondan sevap menhi olmayan savma göre - —tekerrümen minallahi teâlâ, uhrevî hükümlerdendir. Vacibin sâkıt olması, dünyevîhükümdür. Vacip, lâzım mânâsınadır. Gerek farz ve gerek farzın gayri olsun. Ramazan ve kefaret oruçlarında vücup, (icabı hak) iledir. Nezirlerde ve nafilelerdevücup, (icabı abd) ve başlama iledir.
kavli kerimi ile, orucun farziyyeti tahakkuk eder.
(15)$
(16) Ayetteki «eyyâmi hâliyyeyi» İmamı Vekî savm eyyâmı ile tefsir edip, siyamehli, yemeyi ve içmeyi terk ettikleri günlerin karşılığında o hitabı izzet ile, ikram olunurlar demiştir.
(17) Maverdî der ki, Hazreti İsayı ve validesini ilâh ittihaz edenler aleyhine.
(18) Rahmet ki, acımaktır. İnsan acıdığı kimseye iyilik etmekle, o elemi kendisinden gidermeğe müsareat eder. Ve bu suretle indallah olan hüsnü cezaya nâilolur.
(19) Eğer «açlık insanı tâat için gerekli kuvvetten de düşürür» denilir ise, açlıktan maksat o hali müeddi olan, ifrat derecede açlık değildir, cevabı verilir.
(20) Nafilenin dahi, mesnun ve mendup ve mekrup kısımları vardır. Nitekim,âtideki ifadeden malûm olur.
(21) Zihar kefareti, iftar kefareti, hataen katil kefareti, yemin kefareti ki,bunlarda tevali dahi şarttır. İhramda, sayd cezası ve ezan fidyesi oruçları dahi,bu kısımdandır.
Cenab-ı Hakk Kur'anı Kerimde, onlarin yemek ve içmek ihtiyacında olduklarını bundan dolayı ilâh olamayacağını ve çünkü, bir şeye muhtaç olan, ondan dolayı zelil olacağını anlatmıştır. Taam yenilince, türlü ifrazat dahi lâbüd olup, insanın, onlara mecburiyyet mezelleti ise, yeme içmeye olan ihtiyaç zilletinden daha şiddetlidir. Kur'ân-ı Kerim bunu. tasrihten tekerrümen sâkit ve fakat — beyanı zarûret — tarikiyle, bu nükteyi hakîmane bir üslûp ile natıktır.
(22) Lâkin amelen farzdır, itikaden farz değildir. Bundan dolayı münkiri, ikfar olunmaz.
(23) Gerçi, «adaklarını yerine getirsinler» buyurulmuştur. Ve lâkin, mariz ibadetigibi cinsinden olmayanlara mahsus olmakla, mezkûr âyet kat'i kalmayarak, vücupifade etmiştir. Müellifin beyanına göre, bu dahi, bundan evvelki kefaret orucu gibi, farzkısmındandır. Multekada, nezirler ve kefaretler, vâcip olarak gösterilmiştir.
(24) Nafile orucun — başladıktan sonra — itmamı vâciptir.
(25) Kadın kısmı, kocasının rizası olmadıkça, nafile oruç tutamaz. Kadının tuttuğu nafile orucu, zevci bozdurabilir. Onun kazası dahi, zevcinin izniyle olur. Farzolan oruç, farzı-amelî dahi olsa, zevcenin rizasına tevakkuf etmez. Çünkü, onun terkimasiyyettir. Halika masiyyette, mahlûka itaat olamaz.
(26) Mendup, müstahap gibi — sünneti gayri müekkedeye — itlâk olunur.
(27) Yalnız — aşûre — orucu, mekruh kısımdandır.
(28) Eyyamı-bıyz, her kameri ayın on üç, on dört, on beşinci gecelerinin günleridir. Eyyamı bıyz orucu, sene orucuna muadildir. Hadîsi şerifte: «Eyyamı bıyzdeoruç tutunuz,» buyurulmuştur.
(29) Savmı-davud, bir gün yeyip bir gün tutmaktır ki, hadîsi şerifte varid olduğu üzere, nafile oruçların efdalidir. Ve hazreti Davud (aleyhisselâma izafe olunmuştur.) Hadîsi nebevide: «Oruçların en efdali kardeşim Davudun orucudur. O birgün yer bir gün tutardı.» buyurulmuştur. Bu oruç nefse meşakkatli olmakla beraber — savm dehir — gibi, külliyen zaafı dahi mucip değildir.
(30) Şevvalin altı orucu, şevval ayı içinde, gerek arka arkaya, gerek aralıklıaltı gün oruç tutmaktır ki, bire on sevap hesabiyle, ramazanla beraber sitte orucugibi olur.
(31)Hadîsi şerifte: «Aşûre orucunu tutun ve öncesinden bir gün veya sonrasından bir gün daha tutarak, onda yahudilere muhalefet edin.» buyurulmuştur.
(32) Nevruz, ilkbahar ve mihrican, sonbahar olduğu günlerdir ki, mecûsileremuhalefetten dolayı nehy olunduğumuz günlerdir. Zikrolunan günlerde teammüdenoruç tutmak caiz olmaz. Fakat mutada tesadüf ederse, mekruh olmaz.
(33) Eyyamı teşrik, kitâb-us-salâtın bayram hükümleri faslının kurban bayramıbahsinde bildirilmiştir.
(34) Buna (savmı dehr) tâbir olunur. Sahibini zayıf düşürür yahut âdet halinialır. İbadetin esası ise, âdete muhalefet üzeredir.
(35) Amma, âdet veçhile sükûtta kerahet yoktur. Arabî durubu emsalde, sükûtetmek hikmettir, onu işleyen azdır, denilmektedir.
(36) Susarak oruç tutmak hususunda, hazreti imamdan soruldukta: «Sâim olup.kimseye söz söylememektir. Savmı samt, bizim şeriatimizde yoktur, nehy olunmuştur»diye cevap vermişlerdir.