Hastaya, marîz ve mukabiline, sahih denildiği gibi, hastalığa maraz ve mukabiline, sıhhat tâbir olunur. Marîzin cemî, merza ve sahihin cemi esihhâ gelir. Hastalık bedenin, tabiî olarak devam eden halinden, hariç olan haletidir.İstilka arka üzeri yatmaktır.İzticâ, yan üzeri yatmaktır. Arka üzeri yatana, müstelkî ve yan üstü yatana muztacî diyeceğiz. İhtiba, dizlerini dikerek, kollariyle kuşaklayıp, kaynakları üzerine, oturmaktır. İmâ. namazda rükû-ve sücudda, işaret olmak üzere baş eğmektir. İhtiba edene, muhtebî denildiği gibi, îmâ edene dahi, mûmî denir. İğma, bayılmaktır. Bayılana da mugmâ - aleyh denir.
Taat, takate göre, olacağından, hastanın namazı, kendi durumuyla. mukadder olup, marazın iştidadı ve izdiyadı nisbetinde, sureti-edada, naks hâsıl olur: Kaimen kılamayan kaiden kılar, kaiden dahi, kılmaktan, yâni rükû ve sücud etmekten âciz olan, - nasıl mümkün olursa öyle - oturduğu, yahut ayakta durduğu halde, ve oturmak ve durmaktan dahi âciz ise. yattığı yerde, îmâ eder.
$
kavli kerimi, İbni Mes'ud ve Câbir ve İbni Ömer, radiyallahü teâlâ anhum hazeratından mervi olduğuna göre, namaz hakkında nâzil olup, kaadir
Bahri Râikte mezkûr olduğu üzere, namazı kaimen ve kıyamdan âciz olurlarsa kaiden ve ondan da âciz iseler, yattıkları halde, kılarlar, demektir. Ashaptan Umran bin Hasîn radiyallahü teâlâ anhu hazretlerinin hadisi- dahi, bu mânâyı muvazzahtır ki, müşârünileyh: Hastalığım sebebi ile, namazı nasıl kılayım? diye Hazreti Resûlullaha sual ettim, «Kaimen kıl, kaadir olamazsan kaiden kıl, yine kaadir olamazsan muztacian, yahut mustalkiyen kıl, çünkü Allah hiç kimseye gücünün yetmediğini yüklememiştir» buyurdular, demiştir.
Hastaya, ayakta durmak, külliyen müteazzir oldukta ki, bu teazzür hakikîdir. Yahut şiddetli eleme binaen (1), müteassir oldukta ki, bu teazzür hükmîdir, ve yahut geçmiş tecrübe sebebiyle, galebei-zanna veya hâzik ve müslim tabibin (2) ihbarına veya halin zuhuruna mebni, hastalığın, kıyam ile artmasından veya uzun müddet devamından, hasta korkmakta ise, namazı oturarak rükû ve sücud ile kılar. Ve kavli esahta, kerahet dahi olmayarak, nasıl isterse, yâni kendisine zararsız olmak üzere, nasıl kolay olursa, oturur, diz çöker, bağdaş kurar, ihtiba eder (3).
Eğer hasta, kıyamın hepsinden âciz değilse, meşakkati ziyade olmayarak, kendisine mümkün olduğu kadar - velev ki, iftitah tekbirini alacak veya bir âyet okuyacak kadar olsun - kaim olup, şiddetli elem hâsıl oldukta - kıyamdan iptidaen âciz olan gibi - kuud eder.
Kaadir olduğu kadar kıyam - velev bir âyet veya bir tekbir miktarı olsun - ona farz olduğundan, kıyama kadir ve rükû ve sücuddan âciz olan marîz, namaza kaimen durup ve kıraet için, kaim olup, rükû ve sücud için îmâ eder. İmâ, kaimen dahi câiz ise de, kuud hali, arza daha yakın olduğu için, onun kuuda kudreti takdirinde, kaiden îmâ etmesi, kaimen imâsından efdâl olmakla, rükû ve sücud zamanı geldikçe, oturup îmâ eder.
İmâda, rükû ve Sücudun, ikisinin birden özürlenmesi şart olmayıp yalnız sücüdün özürlenmesi dahi kâfidir (4). Sücuddan yalnız burnu üzerine dahi, secde edememek veçhile, âciz olan, her ne kadar rükûa kaadir olsa da, rükû kendisinden sâkıt olur, yâni onu da îmâ eder (5).
Sücud için olan îmâ, rükû için olan îmâdan aşağıca olur, yâni biraz daha, eğilir. Tâ ki, rükû ile sücud yekdiğerinden fark edilebilsin. Eğer sücud imâsını, rükû imâsından farklı etmeyip, onları yekdiğerine müsavi kılarsa, namazı sahih olmaz. Zîra, bu halde hakikaten olan sücud mefkut olduğu gibi, hükmen olan sücud dahi, - maal-kudre - mefkut olmuş olur.
İmâ için eğilmekte, mübalâğa lâzım olmayıp, biri birinden farklı olarak, biraz eğilmek kâfidir (6).
Sücuddan âciz olan hastanın, secde edebilmesi için, önüne yüksekçe bir şey koymak dahi gerekmeyip, îmâ kâfidir. Lâzım olduğu halde yapılması suretinde, başını rükû için olan imâsından, aşağıya eğmekte olduğuna göre, hastanın namazı, îmâ mevcut demek olduğu için sahih ve lâkin, bu hal, hadîs ile nehy edilmiş bulunduğu için mekruhtur (7).
Sücudda başım, rükû imâsından ziyade eğmemekte olduğuna göre, sücud için olan îmâ farîzasım terk ettiği için, önüne bir şey koymayarak, imâları müsavi kılmakta olduğu suretteki gibi, namazı sahih olmaz.
İma, kıyamen ve kuuden câiz olduğu gibi, yattığı halde dahi câizdir. Ancak, kıyam mümkün oldukça, terk olunmak câiz olmadığı gibi, bir şeye istinat ile olsun, kuud mümkün iken, yatarak îmâ etmek dahi, câiz olmaz. Yara ve bevlini tutamamak gibi, özrünü kuud ile tutabilip, kıyam halinde akar olsa, yahut îmâ ile tutabilip sücud ile akarsa, kıyamı ve sücudu terk edip, namazı oturarak ve imâ ile kılar.
Cemaate çıkmakla kıyamdan âciz olup, evinde kılarsa kıyama kaadir olmak meselesinde, tercih ihtilâflıdır. Müftâ-bih olan, o kimse evinde münferiden kılmaktır. İhtilâf, evinde cemaat müteyesser olmayanlar hakkındadır. Eğer hanesinde, cemaat dahi müteyesser ise, onun için, camiye çıkıp, kıyamı terk etmek câiz olmaz.
Yattığı yerde îmâ eylemek, dayanarak olsun oturmaktan âciz olanlara göre câiz olabileceğinden hasta kendisine kuud müteassir olarak, ne yaslanmak, ne de duvara veya başka bir şeye dayanmak, suretiyle, oturmağa kaadir olmazsa arka üstü veya yana yatarak — ki mümkün ise, sağ yanına yatmak, sola yatmaktan efdâldir — İmâ eder. Evvelki evlâdır, yâni müyesser olursa, arka üstü yatmak, sağ yanına yatmaktan evlâdır (8). İstinat ile, kuuda kaadir olup ta, onu terk edip de yatarak veya yan gelerek îmâ ederse, kavli muhtara göre, câiz olmaz.
Maraz ve sair özür ile, kıbleyi istikbal farizası, sakıt olup, mâzurun sıkıntısız kaadir olduğu cihete müteveccih olmasının cevazı şartların müteâllikatı faslında zikrolunmuştur.
Sırtüstü yatma halinde musâllî marîzin başı altına yastık gibi bir şey konulur. Tâ ki, oturana benzeyerek, yüzü semaya değil de, kıbleye müteveccih ve kendisi îmâya kadir olabilsin. Çünkü, istilkanın hakikati, ensenin yere gelmesidir, hasta olmayana bile mânîi îmâdır, hastalara nasıl olmasın.
Müstelki sırtüstü yatan musâllî marîz, kaadir ise, ayaklarını kıbleye uzatmamak için, dizlerini dikmek, lâyıktır. Çünkü, kıbleya ayak uzatmak, çekmeğe kaadir olanlar için, mekruhtur (9).
İmâ, baş eğmekle, olabileceğinden, başiyle îmâdan âciz olma, ne gözüyle ne kaşiyle ne de kalbiyle, îmâ etmek olmaz. Çünkü, secde, başa taâllûk etmiştir. Göze ve kaşa ve kalbe taâllûk etmemiştir. Onun halefi olan îmâ dahi, ele ve ayağa taâllûk etmediği gibi, göze ve kaşa ve kalbe dahi taâllûk etmez. Hadîsi şerifte: «Hasta namazı kaimen kılar, kaadir olmazsa, kaiden kılar, kaadir olmazsa, arkası üzeri yatarak îmâ eder (10).
Ona da kaadir olmazsa, Cenab-ı Hak, onun özrünü kabule ehaktır,» buyrulmuştur. «Cenab-ı Hak, onun özrünü kabule ehaktır» tâbirinde, ihtilâf olunup, fukahanın, bir takımı, onu tehir özrünün kabulü ile, tefsir ederek, kazâ etme lüzumuna kail oldular. Bir takımı, iskat özrünün kabulü ile, tefsir eyleyerek, kazâ edilmemesi lüzumuna, kail oldular. Ve bunlar, ekseridir. Tercih ekseriyetin tarafındadır.
Başiyle îmâ etmek dahi, kendisine müteazzir olan kimseden, salâtı — kalîle — ki bir gün ve bir gecelik ve daha az olan namazdır - ittifakla teehhür eder. Bir gün ve bir gecelik namazdan ziyadesi, bir rivayette, teehhür eyler ki, marîz kendisine söyleneni anlar olduğu, yâni, akıl ve fehmi yerinde bulunduğu müddetçe, onları sonra kazâ eder. Diğer rivayette, beş namazdan ziyade, âciz müddeti devam ederse, hasta kendine söyleneni, fehm eder olsa dahi, bayılan gibi, kazâ kendisinden sâkıt olur (11). Kazâ, sâkıt olunca, onun iskatı dahi olmaz. Nitekim, âtîdeki fasılda zikr olunur.
(Meselâ, dört vechi üzeredir: 1 — Eğer îmâdan âciz olarak, altı namaz devam eder ve hasta dahi - kendini bilmez, bir halde bulunursa, kazâ ondan icmaan sakıt olur. 2 — Eğer âciz, ondan az devam eder ve hastanın aklı başında bulunursa, o namazları sonra icmaan kazâ eyler. 3 — Âciz altı namaz devam edip, hastanın aklı başında ise, 4 — Ve yahut, âciz altı namazdan az ve fakat hasta, kendinde değil ise, bu iki sûrette, meşayih ihtilâf edip, kimi: Kazâ etmek lâzım olur, ve kimi: Olmaz, demişlerdir)
Namazda, sahih olarak durup (ve namazın bir kısmını kaimen kılıp), namazda iken, kendisine maraz ârız olsa, kaadir olduğu veçhile — velev ki, îmâ ile olsun — namazı itmam eder.
(Yâni kaadir ise, oturduğu yerde rükû ve sücud ederek ve rükû ve sücuda kaadir değil ise, kaimen veya kaiden îmâ eyleyerek, ve kıyâm ve kuuda dahi kaadir değil ise, yattığı yerde îmâ ederek, namazını tamamlar. Zîra ednanın âlâya, binası câizdir).
Namazın bir parçasını, rükû ve sücud ile kılmak, onu iptal edip te sonra, istînafen hepsini îmâ ile, edâ etmekten evlâdır.
Kaiden rükû ve sücud ederek namaz kılmakta olan hasta namazda sıhhat bulsa, bina eder (12). Çünkü bina, iktida gibidir (13). Kaimin kaide iktidası sahih olduğu gibi, oturarak kılınan namaza dahi, kıyamı bina etmek — indeş-şeyhayn — sahih olur.
(Namaz kılmakta olan, tâbirinde şuna işaret vardır ki, kuudun rükû ve sücud etmezden evvel, hastaya takat gelmiş olursa, kaviyi zaîfe bina etmek olmadığından, ittifakla câizdir).
Namazın bir miktarını, îmâ ile kılmış olan hastaya, namazda kuuden olsun, rükû ve sücud etmeğe kudret gelirse, bina edemez, yâni salâtı, istînaf etmek lâzım gelir. Çünkü, bunda kavîyi zaife, bina etmek vardır.
(Rükû ve sücud ederek namaz kılanın, îmâ ile namaz kılana iktidası câiz olmadığı gibi, bu bina dahi câiz olmaz).
Muztacıan (yan üstü yatarak), îmâ etmekte olan musâllî dahi, kuuden îmâya kaadir oldukta, bina edemeyip, istînaf eyler, (yeni baştan kılar).
Mecnun veya bayılmış olan kimse, kendisinin cünun veya iğması (bayılması), beş namaz zamanı sürerse, ifakat bulduktan sonra, onları kazâ etmek lâzım gelir. Beş namazdan ziyade sürerse, yâni, altıncı namazın vakti dahi, o hal üzere huruç eylerse (14), geçirdiği namazları, kaza lâzım olmaz (15).
İmâ ile dahi, namazı edadan âciz olan hasta, onları kazâ edecek müddet, sağlık günlerine ermeden, vefat ederse, salâtı-faitesi, bir gün ve bir geceden az dahi olsa, onları, vasiyyet etmek, kendisine lâzım olmaz. Çünkü, vasiyyetin lüzumu, kazânın fer'i olup, meselemizde ise, o hasta, onları kazâ edecek, sıhhat zamanına ermemiştir.
Sâlifüz-zikir (onun özrünü kabul, Cenab-ı Hak ehaktır) hadîsini, sukut özrünün makbuliyyetiyle, tefsir edenlere göre, mâna zahir olduğu gibi, tehir özrünün makbuliyyetiyle, tefsir edenlere göre dahi, zahirdir ki, o hasta, namazını kazâ etmeğe, zamanını idrak suretiyle kaadir olamamıştır.
------------------
(1) Baş dönmesi, diş ağrısı, yarım baş ağrısı ve göz ağrısı gibi şeyler, şiddetli elemdir. Şiddetli elem ile tahdid, mücerred meşakkatten dolayı, kıyamı terk,câiz olmadığındandır. Kıyama mânî halin, namaz içinde veya namazdan evvel,hadis olması müsavidir. Ve kaimen salâtı edâ halinde, nefsine veya maline zarargeleceğinden, korkmak dahi, elem gibidir. Çerge içinde olup da, namazda belinidoğrultmağa kaadir olmayıp, hariçte dahi, çamurdan veya yağmurdan nâşî, kılamamak dahi, öyledir ki, kaiden kılar. Namazda kıyam, kendisini oruçtan veyakıraet farizasından âciz kılan, yahut kaim oldukta, bevlini tutamayan ve yahutyarası akar hale gelen kimse dahi, namazı kaiden kılar. Yaşlanarak yahut değneğeveya duvara dayanarak, kıyama kaadir olana, öylece kaim olmak lâzım gelir. Hususan, kavli imameyn üzere ki, onlar, gayrinin kudretini dahi, kendisi için, kudretsayarlar.
(2) Fıskı zahir olmamak ve — âlâ kavlin — âdil olmak dahi şarttır.
(3) Çünkü, marizin özrü, ondan erkânı iskat edince, kıyamı iskat etmiş olmak, evleviyyettedir.
(4) Kıyamın özürlenmesi, rükûun terki için, kâfi olmayıp kuud lâzımdır.
(5) Çünkü, kıyam vesile-i sücuddur. Bizzat maksud olan sücud fevt oldukta,onun mâdûnu bulunan rükû dahi, vâcib olmaz. Yarım baş ağrısı olup ta, secdeyevaramayan kimse, îmâ eder. Sücuda kaadir olup ta rükûdan âciz olanın hükmünü,ben görmedim. Güya ki, o vâkî değildir.
(6) İmâ etmenin, hakikati baş eğmektir. Son derece eğilerek cephesini, yereyaklaştırmak lâzım gelmez. İmâdan âciz olan hasta, başını — eğmeyerek — tahrîk etse, imam Ebû Hanîfe hazretlerinden mervî olduğuna göre, câiz olur. Fetâvâsahibi İbnu'l Fadl, câiz olamaz, zira onda fiil mevcut olmadı, demiştir.
(7) Sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri, bir hastayı iyadetbuyurup, önüne yasdık alarak, namaz kılmakta görmüşler, yasdığı atmışlar. Hastaönüne bir tahta almış, onu da atıp: «Muktedirsen, arz üzerine - yâni arza cephenikoyarak — kıl, değilsen, îmâ et ve sücudun için olan îmânı, rükûun için yaptığınîmâdan aşağıya yap,» buyurmuşlar.
(8) Müellifin beyanına göre, hadîsi marîzde izahat vardır. Bu hadis, ileridezikrolunacaktır.
(9) Meğer ki, musâllî uryan olmakla, inkişafın ziyadeleşmesi mahzuru ola.
(10) Kaiden îmâyı, bu hadîs nâtık değilse de, diğer hadîs nâtıktır.
(11) Evvelkisi Hidayede ve ikincisi kitâbı-tecnîs ve mezîdinde zikr olunmuştur. Tecnîs, muahhar olduğu için, ondaki tashih muteberdir.
(12) Yâni, namazı yenilemeyip namazını essihha gibi, kaimen itmam eyler.
(13) Kaim ise, kaide iktida edebilir. Münferit dahi, âhir salâtını, evvel salâtınabina eyleyebilir.
(14) Bu, imam Muhammed hazretlerinin kavlidir. Ekser muteberatta musahhah olan da, budur. İndeş-şeyhayn, gece ve gündüz saatleri üzerine — velev birlâhza olsun — ziyadelik muteberdir. Semerei hilâf, duha vaktinde baygın olan kimseertesi gün zevalden biraz evvel ifakat bulmak suretinde zahir olur ki, bunda— saat yönünden — bir gün bir geceden, ziyadelik mevcut olmakla — indeş-seyhayn — kazâ lâzım olmayıp, imam Muhammed indinde, altı vakit geçmiş olmadığı için, kazâ. vardır.
(15) İbni Ömer radiyallahü teâlâ anhuma hazretlerinden, bayılma hakkında,böyle rivayet olunmuştur. Cünun dahi bayılmanın mislidir. Sahih olan budur.Dürerin, fevaitin kazâsı ve marîzin namazı, bablarında mezkûrdur ki, Hazreti Ali, bir gün ve bir geceden ekal, baygın olarak, namazları kazâ etmiş olduğu gibi, Hazreti Ammâr ibni Yâser dahi bir gün ve bir gece, baygın olmuş oldukları halde, kazâ etmişlerdir. İbni Ömer hazretleri ise, bir gün ve bir geceden ekser baygın olup, kazâ etmemişlerdir. Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmeîn. Özürler üç türlüdür. Biri cidden mümteddir: çocuklu gibi ki, onunla ibadet sâkıt olur. Biri cidden kasırdır: uyku gibi ki, onunla, hiç bir ibadet sâkıt olmaz. Diğeri, ikisi arasında mütereddiddir ki, o da, bayılmadır. İmtidad ederse cidden mümted olana, ilhak olunur. İmtidad etmezse, cidden kasr olana, ilhak olunur.