Kerahetin, tarîf ve taksimi, mükellefiyet hükümlerinde geçmiştir. Musâllînin fiili, vâcibin terkini mütezammin ise, tahrîmen mekruh olup, sünnetin terkim, tazammün etmiş ise, tenzîhen mekruhtur. Lâkin onun da keraheti, sünnetin teekküdü nisbetinde şiddet ve tahrîme kurbiyyetçe, mütafavittir.

Sünnet, eğer kaviyyen müekked ise, onun terki, vâcibin terki gibi. tahrîmen mekruh olmak, ihtimalden uzak olmaz. Ve eğer, gayri müekked ise, onun terki, tenzîhen mekruh olur: Secdeye varırken, ellerini dizlerinden evvel indirmek ve kalkarken dizlerini ellerinden evvel refetmek ve besmele ve âmini, cehr eylemek ve özürsüz, ellerini mesnun olan mevzie koymamak gibi. Eğer, onlardan hiç birini mütezammin olmayıp, bununla beraber, namaza ecnebi ise, ve onda namazı tamamlayıcı ve zararı defedici bir şey dahi yok ise, o da mekruhtur: Elbise ve beden ile oynamak ve kalbi her meşgul eden şey gibi.

Tekebbür sahibinin âdetinden ve ehl-i kitabın sanîalarından olan şeyler dahi, böyledir. Ve onun kerahete, delilin iktizasına göredir. Eğer delîl — sübutu zanni olan — nehyi müfîd ise, kerahet, tahrîmiyyedir. Meğer ki, tahrîmden döndüren, bir şey mevcut ola. Ve eğer, nehyi müfîd olmayıp, belki, azimsiz terki müfîd ise, kerahet tenzihiyyedir.

Kendisinde, namazı tamamlayıcı olan, az yabancı işe gelince: Hulâsada, mezkûrdur ki, sarığı — temekkün üzere — secdesine (1) mânî olan kimse, bir eli ile, onu kaldırıp düzgünce, giyse mekruh olmaz. Çünkü, sarığı düzeltmek mütemmimat-ı salâttandır. Zararı savma, yılan ve akrebi öldürme gibidir ki, o da, namazda mekruh değildir.

Sarifin vücuduna (yâni, keraheti, tahrîmden sarf ve tahvîl edici şeyin mevcudiyyetine) misal: Sizin biriniz, namazda bulunduğu zaman, gözlerini yummasın, mealinde olan hadîsi şeriftir. İşte bu nehy nebevî, zahirinden, masruftur. Çünkü, namazda göz yummanın keraheti secde yerine bakmak, fiili mendûbunu, fevt ettirdiği için olduğundan tenzîhiyyedir. (Otuz yedinci mekruhu okuyunuz).

Delilin nehy olmayıp, — terki gayri câzimi — müfid olduğunun misali, Hazreti Ömerin (R.A.) âtideki sözleridir ki, Hazreti müşârünileyh, siyabı bezelei mümtehine «kirden sakınılmayan, hizmet elbisesi» ile namaz kılmakta olan bir kimseyi görüp, ona hitaben: Bana haber ver ki, seni bâzı kimselere göndersem, bu elbisenle gider misin? Buyurmaları üzerine, o kimse: Lâ diye cevap verdikte, Hazreti Ömer: «Cenabı Hak, kendisi için tezeyyün olunmağa, en lâyık olandır.» buyurdular.

Müellif der ki, namazın mekruhatı — tahrîmi ve tenzihi kısımlarına ârn ve şâmil olmak üzere — vâcibi terk ve sünneti terk, gibi (2), şeylerdir ki, bütünüyle değil de takriben yetmiş yedidir:

1 — Musâllî namazda elbisesi ile oynamak (3).
2 — Bedeni ile oynamak (4).


Bunlar, namazın ruhu ile huşua (5) münafî olduğu için, tahrîmen mekruhtur. Hak celle ve âlâ «Namazlarını huşû içinde kılan müminler gerçekten kurtulmuşlardır.» (Müminûn: 1) buyurmuştur. Hadîsi şerifte dahi: «Cenabı Hak, namazda, abesi (6) ve oruçta, refesi (7) ve makberede, dıhki, (8) sizin için, kerih gördü,» diye buyurulmuştur.

3— Kalbi - hasâ etmek. Yâni kır yerde namaz kılındığına göre, musâllî, ufacık taşları eliyle evirip çevirerek secde yerini düzlemek (9).

Meğer ki, temekkûn üzere (10), secde edebilmek için, bir defada ola (11).

4 — Parmak çıtlatmak. (Velev bir defa dahi olsun), (12).

5 — Parmakları, teşbik etmek. (Yâni, iki elin parmaklarını, birbirine çatmak) (13).
(Gerek bu, gerek bundan sonraki, tahassur, namazda el bağlamak mevkiinde olur).

6 — Tahassur etmek. Yâni, elini böğrüne koymak (14).
Namazda bundan nehy olunmuştur. Hem de bunda sünnet olan şekle muhalefet ve cebabireye benzemek vardır.

7 — Gözüyle değil de (15), boynu ile dönüp bakmak (16).

8 — Tükrük bırakmak (17).

9— İk'â etmek. Yâni, kuudda kalçasını yere koyup, dizlerini dikerek oturmak (18).

10 — Erkek kısım, secdede kollarını yere yaymak.

11 — Erkek kısmı, namazda kollarını açık bulundurmak (19).

12 — Gömlek giymeğe dahi kaadir iken, (sıcak ülkelerde) namazıyalnız şalvar, yahut izar içinde kalmak (20).

(Bunun keraheti, erkeğe göredir. Kadın hakkında bu, namazı müfsiddir).

13 — İşaretle selâm almak, (Müfsidatın sekizincisine bakınız).

14 — Özürsüz terebbû etmek (bağdaş kurmak) (21).

15 — Erkek kısmı, aksı-şaar etmek, yâni, saçlarını bir bağ veya tutkal ile toplayıp, tepeye, yahut enseye almak (22).

16 — İticar etmek (23).

17 — Keffi sevb etmek, yâni, secdeye varır iken, esvabını (az amelle) önünden ve ardından kaldırmak. Bir kavle göre, yenini ve eteğini çemrenmiş olduğu halde, namaza durmak (24).

18— Elbiseyi sarkıtmak. Yâni, (musâllî, avreti örtülü olduğu halde)elbisesini başının ve omuzlarının, yahut yalnız omuzlarının üzerine alarak, yanlarını sarkıtmak. Pardesünün kollarım giymeden üzerine almak.

Bu hareket, tekebbüren veya tehevvünen (25) olursa, mekruh olup bir özre mebni ise, mekruh olmaz.

Namaz dışında, elbiseyi sarkıtmak, — ales-sahih — mekruh değildir (26).

19 — Sevb içinde münderiç bulunmak. Yâni, ellerini çıkaracak birfürce bırakmamak üzere, ihram gibi bir şeyin içine bürünmüş olmak,(ki, iştimale-sammâ tabir olunur (27), hülâsası, ellerini çıkaracak yerbırakmayarak, sevbi cesedine toplayıp kaya gibi kalmaktır.)

20 — Bürüntü içinde bulunanlar, onu sağ koltuğunun altından alarak, iki ucunu sol omuzu üzerine ve yahut sol koltuğundan dolaştırarakiki ucunu sağ omuzu üzerine atmış olmak, ki omuzlarının biri, namazda"açık kalmış olur.

21 — Kıyam halinin gayride kıraet etmek: Kıraeti rükû halinde tamamlamak.

22 — İntikalâtta meşru olan ezkârı, intikalin tamamlanmasındansonra yapmak. Meselâ, rükû haddine müntehi olduktan sonra, rükû için «Allahü ekber» demek ve «semiallâhü limen hamide» yi rükûdan tamamiyle kaim olduktan sonra söylemek (23a).

23 — Nafile namazının her şefinde (her çift rekâtında) birinciyiikinciden uzun tutmak (24a).

24 — Bütün namazlarda, ikinci rekâtı, birinci rekâttan üç ve dahaziyade âyetle (25a) uzatmak.

(Nafilenin üçüncü rekâtı, namazın iptidası demek olduğundan (26a), onu, evvelkilerden uzun tutmak, mekruh olmaz).

Mezkûr kerahet, sünnette varit olanın gayride olmak üzere, tenzihiyyedir. Nas varid olan yerde, kerahet yoktur. Sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri, cuma ve bayram namazlarının ilk rekâtlarında, sûre-i âlâyı ve ikinci rekâtlarında sûre-i gaşiyeyi okurlardı. Maahâzâ ki, gaşiye sûresi âlâ sûresinden, yedi âyet uzundur (27a).

25 — Farzın bir rekâtında, aynı sûreyi tekrar etmek (28).

26 — Hıfzında, başka sûre var iken, bir sûreyi iki rekâtta da anidenokumak.

Eğer hıfzında başka sûre yok ise, onu kıraet, vâcip olur. Zira, fatihaya zam vâciptir. Hıfzında başka sûre var iken bile, amden olmayarak, başlar ise, tamamlar (29).

27— Okuduğu sûrenin veya âyetin üstündeki sûre veya âyeti okumak.

Buna, (kıraeti-menkûse = ters okuma) tâbir olunur. Gerek, bir rekâtta, gerek iki rekâtta olsun, mekruhtur (30).

Birinci rekâtta — kasdi olmayarak — (31) «kul eûzü birabbin-nâsi» sûresini okuyan, ikinci rekâtta onu tekrar eder. Ve bunda kıraeti-menkûse kerahetinden hazeren, kerahet dahi yoktur.

Birinci rekâtta, Kur'ânı hatm eden, ikinci rekâtta bakara sûresinden başlar. Bir hadîsi şerifte, nâsın hayırlısı, hatimi-müfettihtir, buyurulmuştur (32).

28— İki rekâtta okuduğu, iki sûre arasını, yalnız bir sûre ile fasletmek (33).

Aradaki sûre uzun ise, onu geçmek, iki kısa sûreyi geçmek gibi mekruh olmaz.

29— Bir sûrenin âyetinden, bir veya birkaç âyet, geçerek, başkaâyete atlamak (34).

30 — Bir rekâtta, iki sûrenin arasını bir veya müteaddit sûre atlayarak cem eylemek (35).

31 — Güzel kokulu şeyi, kasden koklamak (36).

32 — Elbisesiyle bir veya iki kere rüzgârlanmak.

33— Yelpazeyle, bir veya iki kere rüzgârlanmak.Çünkü, bu amel az dahi olsa, huşûa münafidir (37).

34— Secdede ve secdenin gayride, elinin, yahut ayağının parmaklarını, kıbleden tahvil etmek.

(Namazın sünnetlerinin on beşincisine bakınız).

35 — Ellerini rükûda dizlerine, celsede ve kadede uylukları üzerineve kıyam halinde (38) sağ eli sol el üzerine, koymayı terk etmek.

36 — Esnemek.

Çünkü, esnemek rehavettendir. Eğer galip gelirse, yâni esnemek kuvvetlice olursa musâllî, dudağını dişiyle tutmak, ve o suretle mâni olmak mümkün olamazsa (39), kıyamda sağ elinin tersini, yahut yenini (40) ve kıyamın gayride sol elini (41) ağzına koymak tarikiyle olsun, onu men ve imsak eder. Şu mealdeki, Peygamberimizin kavli şerifine binaen ki, «Cenab-ı Hak, aksırığı sever (42). Esnemeği kerih görür (43), esneyen kimse, kaadir olduğu kadar onu reddetsin hah hah, demesin» diğer rivayette: «Elini ağzına kosun» buyurulmuştur.

37— Gözlerini yummak. Meğer ki, bir maslahata mebni ola (44).

Çünkü, göz yummak, mendup olan yere bakmayı kaybettirir (45). Her uzvun, hattâ gözün dahi, ibadetten hazzı vardır. Huşuu giderici ve dikkati dağıtıcı (46) olan şeyi, görmek sebebiyle bazan gözü yummak, bakmaktan evlâ olur.

38 — Gözlerini göğe «yahut tavana» kaldırmak.

39 — Gerinmek.

40 — Namaza münafî, ameli-kalilde bulunmak (47).

41 — Özürsüz bit tutmak.

42 — Biti öldürmek.

Eğer karınca ve pire gibi, ısırmakla musâllîyi rahatsız ve meşgul etmekte ise, tutulması mekruh (48) olmayıp, kanından ihtiraz olunur (49).

43 — Ağzını, burnunu örtülü bulundurmak (50).

44 — Ağzında erimez bir şey bulundurmak ki, mesnun olan kıraetemâni, yahut hatırı işgal edici olur: para gibi (51).

45 — Sıcak, yahut soğuk veya arzın huşunet zarureti, olmadığı halde secdeyi sarığın veya sargının dolamı üzerine etmek.

Bu da, dolamın alın üzerinde bulunduğuna göredir ki, secdeye mâni olmayan bir hail demektir. Amma, dolam başta olup ta, musâllî onun üzerine secde ederek, cephesi yere değmez ise, namazı sahih olmaz.

(Salâtın mütemmimatından olan, ameli-kalilde, kerahet olmamakla secdenin temkini için, bir elle, sarığın tesviye ve ref'inin cevazı, ve secdenin aslına mâni olan şeyin izalesinin vücubü, zikr olunmuştur. Faslın mukaddemesine ve üçüncü mekruha müracaat ediniz).

46— Burunda bir özür yok iken, secdeyi yalnız alın üzerine etmek.

Çünkü, secdede burunun alına ilâvesi namazın vâciplerindendir. Beşinci vâcibe bakınız. Bunun aksi, yâni secdeyi yalnız buruna etmek, - Alında özür olmadıkça - sahih değildir. (Farzlara bakınız: 17, 18).

47— Yol üzerinde namaz kılmak (52).

48 — Hamamda namaz kılmak (53).

49 — Ayak yolunda namaz kılmak.

50 — Mezarlıkta ve emsali yerlerde namaz kılmak. (Emsali, hadîstezikredilmiş olanlardır).

Çünkü, şârii muhterem, sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem, yedi yerde namaz kılmaktan nehy etmişlerdir: Mezbelede, Meczerede, Makberede, Kariatüt-tarikte, Hamamda, Maâtını-ibilde, Kâbenin üzerinde.

(Mezbele: gübrelik, Meczare: mezbaha (54), Makbereden, mekaabiri enbiyâ aleyhimüsselâm, müstesnadır ki, onlarda namaz kılmak, kerahetsiz câizdir (55), Kaariatüt-tarik: işlek yoldur, Maâtını-ibil: Gerçi, develerin pek sıcak zamanlarda, bir kere su içirilip, ikinci defa, bir daha sulanmak üzere havuz kurbünde çöktükleri yerlerdir, ve lâkin, burada mutlaka, develerin çöktüğü yer maksuttur ki, develerin - alelıtlak - çöküp oturdukları yerlerdir (56).

51— Sahibinin rızası olmayarak, başkasının yerinde namaz kılmak (57).

Başkasının - ekili olmayan - yerinde, yahut yol üzerinde, namaz kılmak ihtilâcında bulunan kimse, eğer yerin sahibi müslim ise, orada (58) ve müslim değil ise, yol üzerinde (59) kılar.

52 — Necasetin yalanında, namaz kılmak (60).

53 — Müdafaai ahbeseyn = küçük ve büyük su dökme sıkıntısı halinde, namaz kılmak (61). «Bu tâbir için, elli sekizincinin sonuna bakınız.»

54 — Rih «gaz» sıkıntısı var iken namaz kılmak.(Bunlar velev ki, namaz içinde hâdis olmuş olsun (62).

55 — Necaseti gayri-mânia ile namaz kılmak (63).

Musâllînin; gerek elbisesinde ve gerek beden veya mekânında olsun (64).

Lâkin bu üç halde, - maal-kerahe edâ - kazâdan evlâdır (65).

56— Namazı, kirli iş elbisesi içinde kılmak (66).

57— Tezellül ve tadara kasdiyle değil de, tekasülen (67), başı açıkolarak namaz kılmak. (On beşinci mekruhun hamişine bak.)

(Kerahet varlığı veya yokluğu, erkeğe göredir. Hurrenin namazda başı açık bulunması, namazı müfsiddir).

Başında kalensivesi (68) düşen kimseye, efdâl olan onu başına almaktır. Meğer ki tekvîre (dolamaya) ve amel-i kesîre muhtaç ola.

58— Kendinin müştehî olduğu taam hazır iken, namaza durmak.

Musâllîye mübah olup, yemesini arzu ettiği taam demektir (69). Amma, gayrin malı olup ta, sahibi dahi, onu yemeğe mezun kılmamışsa, namaz mekruh olmayıp, zahir olan: O kimseye ondan uzak durmak lüzumudur. Kendisine mübah olup ta, sevmediği yemeğin hazır olması dahi keraheti mucip değildir.

Ebî Dâvud süneninde, namazın ne yemek için ve ne de başka bir şey için, tehir olunamıyacağına dair mezkûr olan hadîs, sahîhayn sahiplerinin, rivayet-kerdeleri olan, «Yemek hazır olur, namaz vakti de girerse yemekten başlar ve yemeğini yiyip bitirmeden namaz için acele etmez.»

hadîsi şerifinin sarahatine mebni, namazı vaktinden tehir etmeğe mahmuldür.

Hadîsi-sahîhaynde, yemeğin namaza takdimi, musâllînin fikri, onunla meşgul olarak, huşuu zail olmamak için, emrolunmuştur. Nitekim, (Yemek hazır olunca ve abdest sıkıştırınca namaz yoktur) dahi buyurulmuştur (70).

59 — Ziynet gibi hatırını meşgul eden, şeylerin karşısında namazkılmak.

60 — Lehv ve luub gibi, huşuu ihlâl eyleyen şeyler huzurunda namazkılmak (71).

Buna mebnidir ki, aleyhissalâtü vesselâm efendimiz hazretleri, namaza koşarak gelmeği dahi nehy buyurmuşlardır (72).

61 — Okuduğu âyetleri el ile saymak.

62 — Rükû ve sücud tesbihlerini, el ile saymak (73).

63 — İmam tamamiyle mihrabın içinde kaim olmak.

Tenzihi olan, kerahet, imamın hali, cemaate şüpheli olabileceği içindir (74). İmamın kıyamı, mihrabın dışında olup ta, sücudü mihrap içinde vâki olursa (75), kerahet kalmaz. Nitekim, imamın mihrab derununa sokulması, cemaat sıkışıklığından ileri gelmişse, yine kerahet yoktur.

64 — İmam bir arşın miktarı yüksek, bir mahalde yalnızca bulunmak.

65 — İmam bir arşın miktarı alçak, bir mahalde yalnızca bulunmak.

Eğer bir kimse, imam ile beraber bulunursa kerahet olmaz.

66 — Açığı bulunan safın arkasından namaza durmak (76).

67 — Zî-ruh sureti üzerine secde etmek (77).

68 — Zî-ruh suretli elbise içinde namaz kılmak (78).

69 — Musâllînin, başının üstünde, yahut arka cihetinde ve , yahutön veya yan taraflarına (sağında veya solunda) zî-ruh sureti bulunmak,

Kerahet cihetiyle eşeddi, musâllînin önünde, sonra üstünde sonra sağında, sonra solunda ve sonra arkasında bulunmaktır (79).

Meğer ki, âzasının tafsilâtlı sureti mütebeyyen olmayıp, yerde iken, ayakta duran dikkat etmedikçe, göremeyecek derecede küçük olan; para üzerindeki sûret gibi (80).

Yahut büyük ise de, başı kesik buluna (81). Yahut zî-ruhun gayri suret ola (82).

(Zî-ruh suretinin, gerek tasvirin hürmet ve ittihazınca, ve gerek namazdaki kerahetince, menkûş veya mensuc olan ile mahkûk, yahut menhut bulunanı arasında, fark yoktur).

Başkasının evinde, zî-ruh sureti gören kimseye, onu mahv ve tağyir etmek câiz olur (83).

70— Musâllinin önünde, içinde kor olan (84) tandır bulunmak.

71— Musâllînin önünde, içinde kor bulunan ocak olmak (85).Mum, kandil (86) ve fanus bulunmak, kavli sahihte mekrûh değildir (87). Çünkü, tapmaya benzemez (88).

72 — Musâllînin önünde, uyur kimseler (89) bulunmak (90).

73 — Alnından, kendine zarar vermeyen toz toprağı silmek.

74 — Terini silmek.

Çünkü, bu işler bir nevi abestir (91). Eğer, kendine zarar veriyor ise, silebilir. (Müellif, bunları âtîdeki fasılda tekrar eder).

75— Namazda, Fâtiha vücuben müteayyen olmakla o, ve muayyenolan sünnet (92), müstesna olup, ondan başka bir sûre tâyin ederek diğerini okumamak (93).

Çünkü, bunda bakiyi mehcur etmek vardır. Meğer ki, kendine kolaylık olmak, yahut Nebiy aleyhisselâmın kıraeti ile, teberrük etmek için, sûre tâyin eylemiş olsun. O halde kerahet olmaz ve Nebiy Aleyhis-salâtü vesselâmın kıraetlerine mutabeat, müstahap olur.

76— İmam muktediyi (fethe) mecbur etmek.

(Nitekim, muktedi fethi tacil etmek dahi mekruhtur. Müfsidattan elli ikincinin son hâmişine bakınız).

77— Önünden geçilmesi muhtemel olan yerde, musâllî sütre kullanmayı terk etmek.

(Müellif, burada sütre ittihazı faslını akd etmiş ise de, biz şimdilik onu tehir ederek, Hâşiyede ve dürrü Muhtarda ve haşiyelerinde görülen mekruhları ziyade edeceğiz):

78 — Secdeye varır iken, ellerini - özürsüz olarak - dizlerinden evvelyere indirmek ve kalkar iken, dizlerini ellerinden evvel kaldırmak.

79 — Rükûda başını yukarı dikmek, yahut aşağı eğmek.

80 — Besmeleyi ve âmini «ve kezâ senâyı ve teavvüzü» cehr etmek.

81 — Rukû, yahut sücud tesbihlerini terk, yahut üçten eksik etmek.

82 — Rükûa varır iken, yahut rükûdan kalkarken, el kaldırmak (94)

83 — İstirahat celsesi yapmak (95).

84 — Farz olan namazda, - özürsüz olarak - duvara, yahut bastonadayanıp durmak (96).

85 — Hail (perde) olmaksızın, insanın yüzüne doğru, namaz kılmak (97).

86 — Kucağına - ihtiyaç olmaksızın - çocuk alıp, namaza durmak (98).

87 — Gasb edilmiş elbise ile, namaz kılmak (99).

88 — Zaruret olmaksızın, ipek elbise ile namaz kılmak.

(Erkeğe, ipeğin hürmeti ve namazda keraheti, giyilmesindedir. İstimalinde değildir. İpek seccadede, kerahet yoktur).

89 — İmam, son cemaatin gayride, mihraptan başka yere durmak.

90 — Musâllî, camide kendisi için, bir yer tâyin ederek, namazı daima, orada kılmak.

------------------

(1) Temekkün üzere sücud kaydi ki, Dürrü Muhtârda, tam secde ile, tabir olunmuştur. Sücudün aslına mânî olan şeyi izale, vâcip olduğundandır. (Kalbi- hasâ) meselesinde, Muhaşşi bunu tasrîh etmiştir. Sarığın dolamı üzerine secde, bu bâbın mesailinden olmak üzere, ileride gelecektir. (Kalbi-hasâ için, mekrûhatın üçüncüsüne bakınız.)

(2) (Vâcibin terki ve sünnetin terki) tâbiri, mabadî için, çok cüzülere mutabıkemrt-küllî menzilesindedir. Meselâ, erkânda İtmînan üzere, olmak vâcip iken, onuterk etmek mekrûh olduğu gibi, iktida halinde, imama öncülük etmek dahi,«Başını imamdan önce kaldıran kimse Allahın onun başını eşek başı gibi yapmasından korkmuyor mu?» vaîdîne mebni, vâcip olan, mütebeati terk demek olduğu için,mekrûhtur. Ellerini —özürsüz— kulaklarından yukarı kaldırmak, yahut omuzlarından aşağı tutmak dahi, —erkek için— sünnete muhalif olmakla mekrûhtur.

(3) Kösteği ve yüzüğü ile oynamağa şâmildir.

(4) Bıyığı ve sakalı ile uğraşmağa şâmildir. 73 e müracaat.

(5) Huşû, kalbin huzuru, cevarihin sükûnu, erkânın muhafazasıdır. Sallallahüteâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri, bir kimseyi, namazda sakaliyle oynar görüp: «Eğer kalbi hâşi' olaydı, âzâsı dahi, huşû ve sükûn üzere, olurdu» buyurmuşlardır.

(6) Abes, kendisinde faide ve onu iktiza eder, bir hikmet ve meziyyet olmayan iştir. Burada ondan maksûd, namaz ef'alinden olmayanı işlemektir ki, namazamuvafık düşmez. Sefeh, kendisinde aslâ garaz olmayandır. Cevherede; abes, kendisinde lezzet olmayandır. Lezzet olan şey, oyundur diye mezkûrdur.

(7) Refes, açık saçık söylemedir.

(8) Çünkü orası ölümü düşünecek yerdir.

(9)Hadîste, kalbi-hâsa bedelinde, meshi-hâsa dahi varit olmuştur.

(10) Sahibi Dürrün tâbirince, kâmil secdeyle, secde edebilmek için, demektir..Mezkûr kaydi, Muhaşşi ziyade etmiş ve demiştir ki, eğer aslı-sücud ona mümkünolmazsa, kalbi-hâsa vâcip olur. Nitekim, sangın düzeltilmesi meselesinde de zikrolundu.

(11) Bunun hakkındaki hadîs, Hazreti Câbir ve Hazreti Ebâ Zerden dahi, merviolmakla, Bezzaziye sahibi, onu müsacca' olarak, şöyle ifade etmiştir:

$

Ebûzer peygamberden taşları düzeltmeyi sordu. Peygamber efendimiz de: «Ya Ebûzer bir kerre yap başka yapma» dedi.

Tesviyei hasâ, şürû'dan evvel dahi, mümkün olmakla, hadisi şerîfte onun terki» taksîr olduğuna işaret vardır ki, Hazreti Câbire huşûu bozacak şeylerden sakınması emrolunmuştur.

(12) Parmak çıtlatmak ki İbni Âbidinin beyanına göre, namazın haricînde dahimekrûhtur. Muhaşşi der ki, onun namazda menhiyyeti tahrîmen keraheti ifade eder.Müctebada: Namazı bekleyeni, namaza gideni ve harekete hazırlananı dahi, namazdaolana mülhak tutmuştur.

(13) Namaz dışında teşvik, mafsalların rahatlanması gibi, sahih bir sebebe mebni ise, mekrûh olmaz. Aleyhissalâtü ves-selâm efendimiz bir temsilde esabii şeriflerini, teşbik etmişlerdir.

(14) Tahassurun en meşhur mânâsı ve sahihi budur. Namazda bastona dayanmak, nafilede câiz ise de, farz da —zarûretsiz ise— onun kerahetinde şüphe yoktur.

(15) Göz ucuyla bakmak —indel-hâce-— mübah olduğundan, müellif, onu burada istisna ve âtideki fasılda ityan etmiştir.

(16) Muhaşşi, âtîdeki fasılda kadıhanın, bununla namazın fesadına hükmettiğini,söylemiştir. Müellif der ki, Hâdîsi şerifte, «namazda olan kimse, bakınmadıkca, Cenab-ı Hak ona ikbal üzeredir. Bakındıkta insiraf eder» buyurmuştur.

(17) Tâbire dikkat olunsun ki, tükürmek değildir. Müellif iztirar halini, istisnaederek: «Meğer ki, tükürük bırakmağa muztar ola. O halde, onu sevbine alır. Beyabanda kıldığına göre, sol ayağının altına bırakır,» demiştir.

(18) Nafile namazlarda kuudun cevazı, nevafilde mezkûr olduğuna göre, ik'anınkeraheti, on dördüncüdeki terebbû' gibi, teşehhüd haline veya —ihtibasız— ik'ayahas olsa gerektir. Zira, ik'asız ihtiba olmaz.

(19) Gerek namazda kolu açık olsun, gerek durduktan sonra, kolunu — kolaylıkla — açsın. İbni Abidinin ifadesine göre, etek dahi yeni gibidir. Elini eteğiniçemreyip abdest almağı müteakip imama rekâtte yetişmek üzere, istical ederek,öylece namaza durmuş olan kimse hakkında, efdâl olan onları —az işle— indirivermektir. Kollarını açmak, kadın hakkında namazı müfsiddir.

(20) İzâr: Rida mukabilidir ki, rida: Omuza alınarak belden yukarısını örtenİzar: Belden aşağısını setr eden şeydir.

(21) Terebbû bağdaş kurmaktır. Namaz dışında mekrûh değildir. Sünnettir. Özre mebni olursa, namazda dahi, mekrûh olmaz. Çünkü, özür vâcibin terkini ibahaeder. Sünnet terki evleviyyette kalır. Bu talîle, ve kuuden nafile kılmakta, Hazreti imamdan terebbuun cevazı dahi, Tahtâvîden, nevafilde mervi olduğuna nazaran,terebbuun keraheti, dokuzuncu olan ik'a gibi, teşehhüd haline âit olur.

(22) Bunda, eş'ar vardır ki, saçları irsal etmekle beraber, örmekte bir mâniyoktur. Mezkûr kerahet dahi, onu namazdan önce yayıp, namaza o halde durmaktadır. Onu gerek amden namaz için yapmış olsun, gerek olmasın. Amma eğer, onunamaz içinde yaparsa, —bil-icmâ— çok amelle olmakla, namaz fâsid olur. Aleyhis-selâm efendimiz hazretleri, bir kimseyi saçları makus (örülü) olarak namazkılar görüp (Bırak saçlarını) buyurmuş oldukları gibi, ben namazda saç çözmemekve elbise soymamakla emr olundum, dahi buyurmuşlardır. Erkeğe saç salıvermeninve başı açık namaz kılmanın cevazına —bil-işare— delâlet etmekte olan bu gibimesail, ashaptan berâ bin malik radiyellâhü teâlâ anhu hazretleri hakkındaki medihai seniyeye nazarandır. Bizce, baş açık namaz kılmak mekrûhtur.

(23) İticar: Başına mendil sarıp, yahut sangı dolayıp, tepeyi açık bırakmaktır.Alâ kavlin, sangı ile yüzünü gözünü ve ağzını burnunu sarmaktır.

(24) Münye şerhinden alınan bu ifade, aslın ibaresinden evzahtır. Buna bedel müellif, —alâ kavlin— esvabını toplayıp beline bağlamak, demiştir. Bahri —raikten anlaşılan, keffi— sevb: Gömleğinin üzerine izarını çekmektir ki, donu öntarinin üstünden çekip bağlamaktır.

(25) İbadeti mühimsemeyerek.

(26) Muhaşşî der ki, sedil lûgatte irha irsaldir. Şerîde, libası mütâd üzere, giymeyerek, bedene irsal eylemektir. Bunun namazda keraheti -—özürsüz— olduğunagöredir. Amma hararet veya burudetin şiddetli oluşu gibi, bir özre mebni ise,mekrûh olmaz. İbni emîri —hacc, özüre kibirsizliği dahi ilâve ederek: Kerahet olmaması, kibirsizlik ve özür halindedir. Eğer bir özre mebni olur ve kibirden âribulunursa mutlaka (yâni namazda ve haricinde) kerahet olamaz. Ve eğer, özürleberaber mütekebbir dahi olursa veyahut mahzı — kibir için ise, mutlaka mekrûholur, demiştir. Muhaşşî merhum, sedili omuz ve boyun atkılarına dahi şâmil kılarak: Bunların şimdi giyilmesi mutaddîr ve bunlarda kibir dahi olmaz, denilebilir.Omuzuna mendil atmağı itiyat eden kimseye, lâyık olan namaza dururken, mendili omuzundan indirmektir, demiştir.

(27) İştimalei sammâ: Arapların sevb ile büründükleri gibi bürünmektir ki, ihramı, sağ tarafından sol kolunun ve sol omuzunun üzerinden götürüp, arkadan,sağ kolunun ve sağ omuzunun üzerinden atmakla tamamen, bürünmekten ibarettir. Elleri ve ayakları ve cümle âzâsı, mesdud kalır.

(23a) Çünkü, bunda iki hılel vardır, biri şeyi mevziinde terk etmek, diğeri mevzinin gayride ityan eylemektir. Sünnet olan zikrin iptidası, intikalin başında ve intihası, intikalin sonunda olmaktır. Buna muhalefet ederse, sünneti terk etmiş olur.Eşbahta demiştir ki, mahallinde fevt edilen her zikir, mahallinin gayride ityanolunmaz.

(24a) Meğer ki, Nebiyyi ekrem sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinden mervi veya bir sahabiden menkul olmuş ola: Vitirin ilk rekâtinde, sûrei âlâyı ve ikinci rekâtinde kâfinin sûresini ve üçüncü rekâtinde ihlâs sûresini,okumak gibi. Vitir dahi kıraet bakımından nâfile gibidir. Mezkûr kerahet, Şeyhaynindindedir. İmam Muhammed italeyi ihtiyar etmiştir. Farza gelince: Mezkûr italesabah namazında —bil-icmâ— mesnundur. İmam Muhammed indinde sabah namazının gayride dahi mesnundur. Namazın sünnetlerinin on yedincisine bakınız.

(25a) Bununla takyid, onun arzında, kerahet olmadığındandır. Vârid olan eserebinaen ki, Sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin, sabah namazınımuavvezeteyn ile; kıldıkları olmuştur. Ki, ikinci sûre birinci sûreden bir âyet uzundur.

(26a) Çünkü, nafilenin her şefi (her iki rekâti,) müstakil bir namazdır.

(27a) Zahidi, buna cevap verip: Ziyade, sûrelerin ihtilâfı ile muhtelif olur. Eğersûreler kısa ise, üç âyet çok ziyade olmakla mekrûhtur, sûreler uzun ise yedi âyet,az ziyade olmakla gayri mekrûhtur, demiş ve Halebî onu hasen görmüştür.

(28) Namazı farz ile takyid, nevafilin şanı, çok geniş olmakla, nefilede, sûre tekrarı, mekrûh olmadığındandır. Zîra' Sâllâllâhü teâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin, teheccüd namazında bir âyeti tekrarlayarak, sabahladıkları olmuştur. Selefin salihlerinden bir takım zevat dahi, âyeti azabı veya âyeti rahmeti, yahut Ayeti recâ veya âyeti havfi tekrar ile, geceyi ihya ederlerdi.

(29) Bir hadisi şerifte, «bir sûreye başlarsan, onu oku ve artık değiştirme» buyrulmuştur. Sûreye dair olan söz, Muhaşşinin tasrihi veçhile, âyette dahi caridir.Bu kerahetin, nafileye şümulü olmadığını, müellif âtideki fasılda anlatmıştı. Farzhakkında bile sûre ve âyet tekrar etmek, menkus kıraette bulunmaktan evlâdır.Ve bunda kerahet dahi, yoktur. Nitekim, bundan sonraki mekrûhta açıklanmıştır.

(30) İbni Mes'ûd radiyallahü teâlâ anhu: Kur'anı menkûs okuyan menkûstur,dedi. Bu söz namaz dışına dahi şâmildir. Onun çocukları talimde meşruiyyeti, sûrelerin kısalığı sebebiyle hıfız kolaylanmak içindir.

(31) Amma kasdî okursa, mekrûh olur. Ve lâkin, ikinci rekâtte yine onu okur.Üst- taraftan okumaz. Bezzâzî der ki, zîra tekrar etmek, menkûs okumaktan ehvendir. Müellif, kıraeti menkûsenin nafilede kerahetsiz cevazını, hulasaten naklenâtîde «30»da zikr etmiştir.

(32) Hâtimi — müfettih: Hatm edip yine başlayandır. Nâs sûresinden sonra,Fatiha sûresine ve bakara sûresinin başına avdet olunması, işte bu hadîsi şerifemebnidir.

(33) Çünkü, bunda sureyi — kerîmenin, birini terk ve mehcur edip, diğeriniona tafdil ve tercih etmek şüphesi vardır. Mezkûr faslın dahi cemi âtî gibi, nafiledekeraheti olmayacağını, müellif, hulâsa sahibinden naklen, zikr edecektir.

(34) Kerahet, bunu teammuddedir, nisvanda değildir.

(35) Fasılasız' cem; mekrûh değildir. Müellif der ki, Hulâsada, bunlar (yâni,gerek kıraeti — menkûsede, gerek zikr olunan, ayırma ve toplama): Nafiledemekrûh olmaz, diye mezkûrdur. Hulâsada, şu dahi mezkûrdur ki, rukû için, tekbiralıp ta, sonra kıraette ziyade etmek, kendisine lâyık olursa, rükû etmedikçe, kıraeti ziyâde edebilir. Beis yoktur.

(36) Kasden kaydıne, bakılırsa, koku musâllînin maksudu olmayarak burnuna gelirse, kerahet yoktur. Kerahet, onu secde mevziinde bulundurup, secdeye vardıkça, koklamak sûretindendir. Yoksa, kokulu şeyi, namazda eline alıp koklamak,çok iş olmakla, onda zahir olan, namazın fesadidir. Çünkü, onu gören namazdaolmadığına hükmeder. Münyenin bazı şarihleri ise, çok amelle olmadıkça, namazın onunla fâsid olmayacağını, ifade etmiştir.

(37) Müellifin bu ifadesi, ameli kesir üç harekettir, onun mâdûnu, ameli kalîldir, diye edilen tarife mebni olup, Muhtârın tarifi ise, müfsidatın onuncusunda, zikrolunmuştur. Ona ve Zâhirede zikr olunduğuna göre, namazda yelpaze ile,serinlemek yen ve etek ile serinlenmek gibi olmayıp, tekerrür etmese bile, namazımüfsiddir. Çünkü, onu. gören namazda değil, diye teyakkun eder.

(38) Gerek hakikî kıyam olsun, gerek hükmî olsun: Namazı oturarak kılmakta olduğu gibi.

(39) Bu kaydi Muhaşşî ziyade etmiş ve demiştir ki, dişi ile dudağını tutmakmümkün iken, ağzını eliyle örtmek dahi, mekrûhtur.

(40) El komak, Müslim hadîsinde sabittir. «Vazaaküm» ona kıyasendir.

(41) Bâzı tecrübeliler, dediler ki, bu kayıd mutemed olmak gerektir. Çünkü,Cenabı şârî, sağı şerîfe ve solu habîse, tâyin etmiştir. Esnemek habeseti de, solel ile defolunun Lâkin, kıyam halinde, ağzı sol elle örtmekte, hareketi çoğaltmakvardır. Ondan içtinab gerektir. Buna göre, kıyam halinin gayride böyle sebep olmadığından, sol elle ağız örtülür. Esnemek, namaz dışında da, mekrûhtur. Enbiyaaleyhimüs-selâm hazeratı, esnemekten mahfuzdurlar. Salâtın âdâbında, geçti ki, bunu hatırlamak, esnemenin definde, mücerreptir.

(42) Yâni sahibini, müsab eder. Çünkü, onu hamd ve dua takibeder.

(43) Yâni, ona sevap vermez. Sebebi itibariyle, «sahibini muahaze eyler» mânâsı dahi muhtemeldir. Çünkü, ona sebeb olan, rehavetin esbabı, ihtiyari hareketlerdendir.

(44) Maslahat: Salâha sebeb, neft ve felâha muvafık olan şeydir. Muhaşşininbeyanına göre, bu babta maslahat: Musâllinin huşûa mâni, yahut huşûun kemalinemânî olacak, şeyi görmemek ve yahut, ağyardan nazarı keserek, Meliki gaffâr,canibine, teveccühu kasdeylemek, misilli şeylerdir ki, bu gibi mesaliha mebni, gözyumulmuş olursa, mekrûh olmaz.

(45) Bu tâlil, kerahetin tenzîhiyye olduğunu mü'şirdir. Nitekim, sarife, misâlolarak geçmiştir.

(46) Kalbi müşettit demektir ki, hâli mahalle itlak kabilindendir. Yahut, hakkamütaâllik, hutûr eden şeyin, zâti müteferrik olur, demektir ki, bu halde hatır, kendihakikatı üzere, bulunur.

(47) Namaza münâfî kaydi, onda matlup olan, mekrûh amel olmadığı içindir:Tesbih namazında, tesbihleri saymak için, parmaklarını tahrîk etmek gibi. Altmışikinci mekrûha bakınız.

Bastan düşen serpuşu, bir elle alıp giymek dahi, namaza münâfî olmayan, az ameldir. Nitekim, Dürrü Muhtârın, baş açma meselesindeki ifadesinden müstefaddır. Elli yedinci mekrûhun zeyline bakınız.

Müellif, mezkûr ameli kalilin bir çok türlüsü vardır, deyip, bir kıl çekmeği, misal getirdikten sonra, korku namazında, yürümeği ve bir ok atmağı dahi, misal getirmiştir. Halbuki, bunlar, mezkûr namazda mübahattandır.

(48) Çünkü, almayıp terk etmek, huşuu giderir ve kalbi elem ile meşgul eder.Hazreti imamdan ve imanı Ebû Yûsuftan, almanın isaet ve kerahetine dair olanrivayet, onu —özürsüz olarak— kasden tutmağa hamlolunur.

(49) Çünkü, imam Şâfii hazretleri, bitin kan, ve kabuğunun necis olduğunakaildir. Bitin kabuğunu mescidde bırakmak caiz olamaz. Çünkü, mescidi tahir şeyile de gayri nazîf hale koymak, menhidir. Bit, öldürülüp, namazgah dışında biryere atılır. Müellif meseleyi, bit, hakkında sevk edip, pireyi ve karıncayı, zımnenzikr etmiştir. Âtîdeki fasılda, bunların katlinde, beis olmadığını söyleyerek, buradaki ifadesinden bahs eylemiştir.

(50) On altıncı mekrûh olan, iticarin ikinci tefsiriyle on sekizinci olan elbisesarkıtmaktaki, müellifin istidlaline bakılsın ki, müellifi merhum, orada, Hazreti EbâHüreyre rivayetiyle, sarkıtmanın ve ağız örtmenin, menhiyyetini söyleyerek: Şufiil, erkek kısmı, namazda nikablı ve yaşmaklı bulunmak ve ağzım ve burnunu örtmek dahi mekrûhtur, zîra ateşperestlerin, ateşe tapınmak zamanında olan, fiillerine benzer, demiş ve buradaki, kavliyle, ona telmih eylemiştir.

(51) Erimez kaydi, müfsidden itirazdır. Müfsidatın on üçüncüsüne bakınız. Venamazı ifsad etmeyen şeylere dair, olan fasla da müracaat ediniz.

Muhaşşî der ki, kıraeti mesnune kaydi, ağızda olan şey, kıraetin aslına mânî olmakta ve yahut o sebeple, namazın fesadını mucib, tegayyür husule gelmekte ise, namaz fâsid olup, vâcibi menetmekte ise, tahrîmen mekrûh olacağına mebnidir.

(52)Çünkü, umumun hakkını işgal ve onları geçmekten menetmiş olur. Hemde hâtırı huşûdan çevirerek, hakkı bırakıp, halk ile, iştigal eylemiş olur.

(53) Muhaşşî der ki, Hamam, sıcak su mânâsına olan; hamimden müştaktır. Gusülhane dahi, bu hükümdedir. Camekân ve hamamcının oturduğu yer, hamamdeğildir. Kerahet sebebinde, ihtilâf olunmuştur: Bâzılar: Çünkü, necislerin izalesiyeri ve yıkanma için su dökülen mahaldir, dedi. Buna göre, hamamın bir mevziini gasl ve tathir etse, orada namaz kılmak, mekrûh olmaz. Bir kavle göre, kerahetilleti, hamamın şeytanların evi olmasıdır. Buna göre de, hamam içinde, namaz kılmak, o yeri, gasl ve tathir etse de etmese de, mekrûh olur. Bu sebepten küffannmâbetlerinde namaz kılmanın keraheti dahi anlaşılır. Çünkü, oraları da şeytanlarınevidir. Altmış dokuzuncunun hamişine bakınız. 

(54) Cezzar; deve kasabı demek olduğuna göre, meczere, deve boğazlanan mevzi, mânâsına ise de, necaset mahalli olmakla, bütün mezbehalardır.

(55) Malûm değil midir ki, Hazreti İsmail aleyhis-selâmın mübarek medfeni,haremi — şerîfde, hatîm dahilinde, mîzabın altındadır. Haceri — esved ile bi'ri —zemzem arasında yetmiş Nebi kabri vardır. Bunlar ise, namaz kılmak için, engüzel mevkilerdir. İbni Hümam merhum, Zâdül-fakîrde namaz kılmak için hazırlanan, temiz yeri makbereden istisna etmiştir.

(56) Koyun ağılları ile, sığır mandıralarında, gerçi namaz ibaha edilmiştir. Velâkin, temiz yerde veya seccade üstünde olmak şartiyle, ve yine kerahetledir.

(57) Yerin sahibi zimmi ise mutlaka (yâni, yer gerek ekili veya nadas olsun,gerek olmasın) orada namaz kılmak mekrûhtur. Zîra zimmînin ona rızası yoktur.Yerin sahibi müslim olduğuna göre, yer ekili veya nadas ise, yahut aralarındadostluk yok ise veya yerin sahibi titiz huylu ise, orada namaz kılmak mekrûhtur.Ev içinde bile olsa, güzeli izin almaktır. Ev sahibinden izin almadan kılmada beisyoktur.

(58) Zîra, zahir olan: Yer sahibinin ona razı olmasıdır. Çünkü, onda hem müslimin, hem gayri müslimin, hakkı vardır.

(59) Çünkü, gayri müslim, kendi yerinde namaz kılınmasına razı olmaz. Yol ise(hususan) onun değildir.

(60) Çünkü, bir şeye yakın olan, o şey hükmündedir. Biz ise, necasetten ve necaset yerinden sakınmakla emrolunmuşuzdur.

(61) Bunda ve bundan sonrakinde kerahetin illeti, gönülün teşvişi ve hatırınişgalidir ki, huşua zararlıdır. Bu babta nehy-i nebevî dahi vardır.

(62) O halde, namazı keserek, rahatlandıktan sonra, istînaf eder.

(63) Necaseti gayri manîa: Muhaffefe sevbin rubunun madûnu ve galîzada,dirhem mikdarıdır. Kitâb-ut-tahâreye bak.

(64) İhtilaftan çıkarak, o namaz, kesilir ve yeniden kılınır.

(65) Zîra, namazı vaktinden çıkarmak haramdır. Zararın azı irtikâb olunur.

(66) Bizle, kirden sakınılmayan — iş elbisesi — gibi, libas demektir. Bir kavlegöre, büyüklerin huzuruna çıkılamayacak kıyafettir. Muhaşşinin ifadesine göre, kerahet, tenzîhiyye olmak zahirdir. Nitekim, babın evvelinde zikr olunmuştur. Namazda müstahab olan: Mûtad elbisedir. Çünkü, görülerek giyilen odur. Gecelikler,mûtad elbise olmakla, o kılıkta namaz kılmakta kerahet yoktur.

(67) Yahut sıcaktan veya başını tahfif için. Tekâsülen olmayıp, istihfafen olursa, —neuzü billâhi teâlâ— küfür olur.

(68) Kalensive, Hicaza mahsus baş kisvesidir. Meselenin hükmü bizim serpuşlara da şâmildir. Halebî merhum, başa giyilen şey demiştir.
(69) Ki, şürû olunan namazın dahi, onun huzurunda kesilmesi hakkındaki hüküm, az necaseti hamil kimsenin, namazı kesmesi hakkındaki, hüküm gibidir. Elli beşinci mekrûhun ikinci hamişine bakınız.

(70) Elli üçüncüsünün hamişinde, zikri mev'ud olan hadîsi şeriftir.

(71) Camilerde, ayakkabılarını arkaya bırakarak, namaza durmak dahi, bu kabilden mekrûh olduğunu, İbni Âbidin merhum zikr etmiştir.

(72) Cuma namazına sâ'yi emreden, âyeti-kerîmede, saay: Seğirtmek ve koşmak değil, cuma namazına, vekar ve sekînet ile gitmektir.

(73) El ile saymak iki türlüdür. Biri parmak yumarak saymaktır ki, bu indelimam mekrûhtur. Biri de —parmaklarını tahrik ederek— kalben ihsa etmektirki, bu —ittifaka— mekrûh değildir. Nitekim, tesbih namazının, tesbihleri dahi,bu suretle sayılır. Lisanen saymak ittifaka müfsiddir. Kırkıncı mekrûha da bakınız.

(74) Mihrab zemini, mescid zemininden yüksek olan camilere göre, iştibahyoktur. Muhaşşi der ki, iştibah mürtefi olursa, kerahet dahi mürtefi olur.

(75) Ki, bütün camilerde hal böyledir. Ve namaz yerinde itibar ayaklarınınmevziinedir.

(76) Çünkü, saflardaki boşlukların doldurulması emrolunmuştur. Hem de hadisi şerifte: Safın açığını kapayana on hasene verilir, ve kendisinden on seyyiemahvolonur. Ve o kimse, on derece terfi edilir, buyrulmuştur. Muhaşşî der ki, fürce,aralık demek ise de, ondan adam sığacak kadar olan açıklık, mânası maksuddur.Ve illâ açık yer yok demektir. Mezkûr kerahet dahi, iktida kasdolunduktadır. infirad kasd olunduğuna, hüküm aksinedir.

(77) Yaygılara ve secdelerde yazı bulunmak dahi, mekrûh olduğunu Muhaşşiâtîdeki fasılda zikretmiştir.

(78) Zî-ruh sureti, elbisede, gerek menkuş gerek mensuc olsun. Müellifin: Çünkü,sanem taşıyana benzer, diye zikrettiği illet, o nevi elbisenin, namaz dışında dahi kerahetini intac eder.

(79) Sûret musâllînin, yalnız ayakları altında veya oturduğu yer üzerindeise, kerahet yoktur. Çünkü, muhakkardır. Kiliseler, hem de, temasil mevzii olduğuiçin, onlarda namaz kılmanın keraheti teekküd etmiş olur. Kırk sekizincinin hamişine bakınız.

(80) Ki, ona perestiş olunmaz. Söz, açıktaki sûretler hakkındadır. Kese ve çıkıngibi, şeylerde saklı olanlarda, kerahet olmadığı, Dürrü Muhtârda musarrahtır. Müellif der ki, namaz kılanın üstünde, kral suretli paralar bulunsa, beis yoktur. Çünkü,o makule suretler gözden küçük kalır. Muhaşşi der ki, yüzükte menkuş, belirsizsûret dahi, böyledir. Belirsiz kaydiyle takyid, yüzükte belli olan suretin, namazdakeraheti ifade eder. O derece küçük suretler, yaygılarda veya ayak altlarında olupta, horlanmakta bulunan, büyücek suretler gibi, melâikenin dühulüne mânî dahideğildir. Hadîsler muhassıstır. Hazreti Ebû Hüreyre radiyallahu Teâlâ anhın yüzüğünde iki sinek sûreti varmış. Dânyâl aleyhisselâmın yüzüğünde dahi, bir erkek ve bir dişi arslan, aralarındaki, bir çocuğu yalar oldukları musavver imiş. Sebebi de Buhtunnasır kendinin helâki, onun elinde olacak, bir çocuk doğacağını, işiterek, doğan çocukları öldürmekte olduğu sırada, hazreti Dânyalin annesi, Dânyali doğurmuş ve: Belki selâmet bulur, diye onu bir ormana bırakmış imiş. Hak celle ve âlâ ona muhafız olmak üzere, bir erkek arslan ve emzirici olmak üzere bir de dişi arslan tâyin ederek o veçhile neşvü-nemâ vermiş olduğundan, Hakkın işbu nimet ve kudretini gözü önünden ayırmamak için, hazreti Dânyal, sûreti-hâli hatemine nakş ettirmiştir. Mezkûr hatem, Hazreti Faruk zamanında ele geçmiş ve Hazreti Ömer, onu görüp, gözleri yaşla dolarak Ebû Mûsel-eş'ari «radiyallahü anhümâ» hazretlerine itâ buyurmuştur.

(81) Baş kesikliğinden maksat, onu yaşayamayacak halde bulundurmaktır. Onuoymak, yahut silip mahv etmeli dahi, baş kesme hükmündedir. Üzerini boyayıp,başını belirsiz etmek dahi, o demektir.

(82) Rivayet olunan şeye binaen ki, Hazreti İbni Abbâsa «rıdvanullâhi teâlâaleyhimâ» biri gelip: Ben sûret yaparım, bana bunun fetvasını ver, dedikte: Hazretiİbni Abbâs «Bütün tasvirciler ateştedir.» hâdîsini okuyarak, eğer sen sûret yapacaksan, ağaç ve sâir cansız şeyleri tasvir et, buyurdular. Ağacın, ayvalı olanıile olmayanı arasında —kâffei ulemâ indinde— fark olmayıp, yalnız imam Mücâhid,meyvalı olan ağaç sûretini mekrûh görmüştür.

(83) Lâyık olan vâcip olmaktır. Bir kimse, bir musavir isticar etse, ona ücretyoktur. Çünkü, ameli masiyettir. İçinde tasvirler olan evi yıksa, sûretlerden hâli olarak, evin kıymetini tazmin eder.

(84) Cemrenin türkçesine, biz kor deriz. Bâzı yerlerde köz derler. Mecûsilerinibadeti, yanmakta olan ateşe değil, koradır. Nitekim, Muhaşşî bundan sonraki fasılda zikretmiştir.

(85) Çünkü, bu halde musâllî, Mecûsilerin ateşe taptıkları halinde, onlara benzemiş olur.

(86) Musâllînin üstünde asılı olan kandillere, söz yoktur,

(87) Fetâvâyi hüccette, evlâ olan onun da, terkidir, demiştir. Ramazan geceleri, mescidlerde yapıldığı gibi, mum musallînin yanına doğru olursa —ittifakan—"kerahet olmaz.

(88) Müellif bu kelâmını, bundan sonraki fasılda tekrar eder.

(89) Muhaşşi der ki, Zâhir olan bir şahsın dahi bulunması mahzurlu olduğunagöre hüküm böyle olmaktır.

(90) Bunun keraheti, gülünecek veya utanılacak veyahut ezâyı mucib olacak,bir halin zuhurundan korkulmak, yahut uyuyanla yüz yüze gelmek takdirindedirVe illâ kerahet yoktur. Zira, hazreti Aişe radiyallahu teâlâ anha «Rasûlullahsallallahu teâlâ aleyhi ve sellem bütün gece namazlarını (yâni teheccüdlerini) kendisiile kıble arasında ben —yatmakta— bulunduğum halde kılarlar ve vitiri edâ edecekleri vakit, beni uyandırırlar, ben dahi vitiri kılardım» buyurmuştur.

(91) Namazda ezâdan dolayı, yüzden teri veya toz toprağı silmek, ihtiyaçtandoğduğu için, abes sayılmamak lâzım gelir. Nitekim, âtideki fasılda zikrolunur.Müellif burada da, onun istisnasına işaret etmiştir. Abesin tarifi için, birinci, ikincimekrûhun şerh ve hamişine bakınız.

(92) Vitirde mesnun olan sûreleri kıraet gibi. (Yirmi üçüncü mekrûha bakınız.)

(93) İmam Tahtavî, sûre tâyini kerahetini «başka sûre ile, namaz kılınırsa caizolmaz,» itikadiyle takyid edip: Böyle itikad etmedikçe, kerahet olmaz, demiştir.

(94) Bunu, müellif müfsidatın onuncusunda zikretmiştir. Bunun namazın ifsadına sebep olması hakkındaki rivayet, şâzdir.

(95) İstirahat celsesi, Şâfii mezhebinden olanların, ikinci rekâte kıyam sırasında, ettikleri kuuddur.

(96) Nafilede —esah olan— mekrûh değildir.

(97) İstikbal kimin tarafından vâkî olmuş ise, kerahet onadır, ve tahrimiyyedir. Hailsiz kaydi, arada bir şahıs bulunup, onun arkası, musâllinin yüzüne gelmiş olmaktan ihtirazdır ki, o halde, kerahet olmaz.

(98) «Halebî, kucağa alınan şeyi, çocuğa hasretmeyerek veya kendisini meşguleden başka bir şeyi» kavlini ziyade etmiştir. Hacetsiz kaydi hacet ve zarurete mebniolanı istisna içindir ki, onda kerahet olmaz. Aleyhis-selâm efendimiz hazretleri, kerîmeleri Zeyneb efendimizin kızı Ümameyi bakacak kimse bulunmadığı için, namazdakucaklarına alıp, secdeye indiklerinde, yere korlar ve kıyam ederlerken, yine alırlardı. Fiiller, mütevali olmadıkça, namaza zarar etmez.

(99) Başkasını bulmasa bile, mekrûhtur. Zira, başkasının —izni olmadan onun—malından menfaatlenmeğe cevaz yoktur.

   
© incemeseleler.com