Neredeyse hiç bir eve uğramamışlığı olmayan kola başta olmak üzere diğer asitli içecekler, ritmiz aromalı içecekleri içmekte dinen bir sakınca var mıdır? İçerisinde alkol varmıdır yok mudur, varsa bile belirli kriterler ekseninde caiz midir? Tabiki bu uzun bir mevzu. Bu yazıda caiz diyenlerin ve caiz değildir diyenlerin gerekçeleri maddeler halinde zikrediliyor ve netice olarakta bu işe kimin karar vereceği ifade ediliyor.


Bir yandan gazlı içeceklerde alkol bulunduğunun tesbit edilmesiyle başlayan tartışma, bir yandan da kefirin kullanımının gittikçe yaygınlaşması, içerdiği az miktardaki alkolün başka şeylerle karıştığı içeceklerin haram olup olmadığı hakkındaki soruların çoğalmasına sebep oldu.

Konu hakkında kendisine soru sorulan isimlerden bir kısmı mezkûr özellikteki içeceklerin haram olduğunu söylerken, bir kısmı da tam tersini ileri sürüyor. Bu durum, hassasiyet sahibi insanımızın aklını iyice karıştırmış durumda. Konu hakkında bana da birçok soru geldi. Bunların hepsine ortak bir cevap vermeye çalışacağım.

Meseleyi netleştirmek adına önce tarafların ne dediğine bakalım:

Bu içeceklerin haram olmadığı söyleyenler şu noktalardan hareket ediyor:

1. Çok miktardaki su, içine necaset (pislik) karışmasıyla rengi, tadı ve kokusu değişmedikçe pis olmaz. (Suyun "çok" sayılması için mezheplere göre değişen kıstaslar vardır. Burada ayrıntısına girmeyeceğim.) Gazoz ve kolalar (hacmi fıkhen "çok su" miktarında sıvı alabilen) büyük kazanlarda hazırlanmaktadır. Dolayısıyla bu büyük kazanlarda hazırlanan temiz sıvının içine bir miktar alkol karışması, rengini, tadını ve kokusunu değiştirmedikçe onu "pis" yapmaz. Gazoz veya kolanın şişesi koklandığında alkol kokusu gelmiyorsa, rengi ve tadı da bozuk değilse helaldir, içilebilir.

2. Sirkede, hamurda, bozada, yoğurtta, pek çok meyve ve sebzede de alkol vardır. Ancak bunların haram olduğunu söyleyen kimse olmamıştır.

3. Az miktardaki necis (pis) olan sıvı, çok miktardaki temiz sıvıyla karıştırıldığı zaman, içeriklerin birbirine karışması sonucu, pis sıvıdaki necaset özelliğini kaybediyorsa, böyle bir karışımı kullanmakta bir sakınca yoktur.

4. Herhangi bir içecek, bir seferde içilebilecek en fazla miktarda içildiği halde sarhoş etmiyorsa haram değildir. Çok fazla miktarda gazoz, kola veya kefir içerek sarhoş olana rastlanmamıştır. Dolayısıyla bu içecekler, "çoğu sarhoş ettiği için azı da haram olan" içeceklerden değildir. Bunların içeriğindeki alkolün şu veya bu miktarda olması bir şeyi değiştirmez.

Tartışmanın taraflarından birini oluşturanların görüşleri özetle böyle. Diğer tarafın görüşlerini de şöylece özetlemek mümkün:

1. "Çok su"yun, rengi, tadı ve kokusu değişmedikçe içine düşen az bir miktar necaset sebebiyle "pis" sayılmaması, suyun temizlik, abdest, gusül vs. de kullanımının yaygın olması ve içine hiçbir surette pislik karışmamış su bulmanın her zaman mümkün/kolay olmaması sebebiyledir. Dolayısıyla içecek meselesiyle bu husus birbirine karıştırılmamalı, kıyas edilmemelidir. Birinde "zaruret" veya "ihtiyaç" bahis konusu iken diğeri böyle değildir.

2. Sirke, boza, yoğurt ve birtakım sebze ve meyvelerde bulunan alkol, onlara sonradan ilave edilmiş olmayıp, muhtevalarında tabii olarak mevcuttur. Ancak kola, gazoz vs. nin muhtevasındaki alkol sonradan ilave edilmekte ve karışım sebebiyle özelliğini kaybetmemektedir.

3. "Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır." Eğer gazozdaki alkol miktarı mevcuttan daha fazla artırıldığı zaman sarhoş edici özelliğe kavuşması söz konusu ise, mevcut durumda da haram olmalıdır.

Çok miktardaki suyun, içine karışan/katılan necaset tarafından rengi, tadı ve kokusu değişikliğe uğratılmadıkça temiz olduğu hususu, Fıkıh kitaplarımızda genellikle "Kitâbu't-Tahâre" ünvanı verilen bölümlerde işlenmiş bir mevzudur. Günümüzde, gazlı içecekler vs.'nin içerdiği alkolün, bunların helallığı hükmüne bir halel getirmeyeceğini söyleyenlerin genellikle buradan hareket ettiği görülüyor.

Ancak içecek olarak kullanılan su ile abdest ve gusülde kullanılan su arasında bir ayrım yapmak en azından ihtiyata uygun davranış olarak benimsenmelidir diye düşünüyorum. Zira kaynaklarımızda gerek mezkûr bölümde, gerekse "Eşribe" bölümünde yer verilen delil ve hükümler bir arada değerlendirildiğinde işin rengi değişmektedir.

Burada örnek kabilinden birkaç noktayı dikkatlerinize sunuyorum:

Efendimiz (s.a.v)'in, durgun suya bevletmekten sakındırdığı malum. Oysa "çok su"ya az miktarda idrar karıştığı zaman onun ne rengini, ne tadını, ne de kokusunu değiştirir. İşaret ettiğim hadisin devamında Efendimiz (s.a.v) içine idrar karışmış sudan gusül abdesti almaktan men etmiştir.

Benzer şekilde uykudan kalkan kimsenin, elini, yıkamadan su kabına sokması Efendimiz (s.a.v) tarafından nehyedilmiştir. Oysa uyurken elimize, suyu kirletecek ölçüde necaset bulaşması normal bir hadise değildir. Buna rağmen Efendimiz (s.a.v)'in umumî bir sakındırmada bulunması dikkate değer bir noktadır.

Yine benzer bir şekilde Efendimiz (s.a.v), köpeğin yaladığı kabın üç veya yedi kere yıkanmasını emir buyurmuştur. (Farklı rivayetler vardır.) Böyle bir kap, içindeki su döküldükten ve temiz su ile bir kere çalkalandıktan sonra, yeni ve temiz bir su ile doldurulduğunda, bu ikinci suyun renk, tat ve koku bakımından köpeğin salyasından "maddî" eser taşımayacağı açıktır. Bu durumda kabın birkaç kere yıkanmasının anlamı ne olabilir?

Sahabe'den bazıları Ehl-i Kitap komşuları bulunduğunu, bunların, kaplarında domuz eti pişirdiklerini ve şarap bulundurduklarını söyleyerek bu kapların kendileri (Sahabe) tarafından kullanılmasının hükmünü sorduğunda Efendimiz (s.a.v), başka bir kap bulamadıkları zaman o kapları güzelce yıkadıktan sonra kullanabileceklerini söylemiştir. Ehl-i Kitab'ın –mesela– içine şarap koyarak içtiği bir bardağa su doldurulduğunda suyun rengi de, tadı da, kokusu da değişmez. Ancak buna rağmen burada "yıkama" emri verildiğini görüyoruz.

Ve nihayet Fıkıh kitaplarımızda, abdest alan kişinin azalarından akan suya "mâ-i müsta'mel" (kullanılmış su) dendiği ve bu suyun –"temizleyici" olmasa da– "temiz" olduğunun belirtildiği malumdur. Bu demektir ki, abdest azalarından akan su başka bir abdestte, gusülde vs. kullanılamaz; çünkü "temizleyici" değildir. Ancak o su, abdest alan kimsenin üzerine sıçradığı/aktığı zaman elbiseyi kirletmez; çünkü "temiz"dir.

Peki bu su "içecek" olarak kullanılabilir mi? "Temiz" olduğu için teorik olarak "evet." Ama günümüzde diyelim ki bir misafirinize, abdest azalarınızdan aktığını bildiği suyu içecek olarak takdim edebilir misiniz? Yahut size birisi böyle bir suyu ikram etse içer misiniz?

Bütün bunların bizi götüreceği netice şudur: İçine necaset karışan sıvının meşrubat olarak kullanılması ile abdest ve gusülde kullanılması arasındaki farkı gözetmek gerekir.

İmam el-Mergînânî, suyun temiz olup olmadığı hükmünde, nerede kullanılacağının dikkate alınması gerektiğini ihtar edercesine, kireç, çamur gibi yeryüzü eczasından olan şeylerin az miktarının içine karışmasıyla suyun necis sayılmamasını, bunların suya karışmasını engellemenin imkânsızlığına bağlar.

Bu noktanın behemehal dikkate alınması gerektiğini gösteren bir diğer husus da İbnu'l-Hümâm tarafından şöyle dile getirilmiştir: "Çamurla karışık sel suyuyla abdest almak, şayet suyun inceliği ve akıcılığı galip ise caizdir. Eğer çamur galip ise caiz değildir."

İçindeki çamur miktarı akıcılığını etkilemiş olmasa bile hiç kimse böyle çamurlu bir suyun içilebileceğini söylemez. Dolayısıyla suyu "abdest veya gusülde kullanmak"la "içmek" arasındaki farkı gözden kaçırmamak gerekir. Fıkıh kitaplarının mezkûr sebeple abdest veya gusülde kullanılan suyun durumuna gösterdiği toleransı içeceklere de teşmil etmek isabetli değildir.

Gazlı içeceklerin büyük kazanlarda hazırlandığını, bu kazanların aldığı suyun, pislik tutmamak bakımından Fıkıh kitaplarının tarif ettiği "çok su" miktarında su aldığını, dolayısıyla içine katılan az miktardaki alkolün bu miktardaki sıvının temizliğini bozamayacağını söyleyenlerin yanılgısı da tam bu noktada ortaya çıkmaktadır…

Meselenin bu yönünü böylece belirttikten sonra bir başka yönüne geçelim:

Ebû Dâvûd, et-Tirmizî, en-Nesâî, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel, Abdürrezzâk, İbn Hibbân, el-Hâkim, ed-Dârekutnî ve daha başkaları tarafından rivayet edilen ve çoğu sarhoş eden şeyin azının da haram olduğunu ifade eden rivayete yakından baktığımızda konumuz açısından şöyle bir problem ortaya çıkmaktadır: Acaba hadiste geçen "çoğu sarhoş edici şey" ifadesinden içeceği mi, yoksa içerdiği alkolü mü anlamalıyız? Eğer içecekleri (konumuz gazoz, kefir vb. olduğuna göre bunları) anlayacaksak, haram olduklarını söyleyemeyiz. Yani "bu içeceklerin çok miktarı sarhoş etmediği için azı da helaldir" diyeceğiz. Eğer alkolü anlarsak, bu içeceklerin haram olduğunu söylemek zorundayız. Zira, içinde binde bilmem kaç oranında alkol bulunan içecek ne kadar alınırsa alınsın sarhoş edici değildir; ancak içindeki alkolün oranı artırıldığında sarhoş edicilik özelliğinin ortaya çıkacağında şüphe yoktur.

Ancak bu defa da meyve ve sebzelerde doğal olarak bulunan alkol meselesi gündeme gelecektir. (Alkol aynı alkol olduktan sonra doğal olarak bulunması ile sonradan ilave edilmesi arasında hiçbir fark yoktur.)

Bu noktada işinin ehli uzmanlara büyük bir sorumluluk düşmektedir. Zira "etanol" ile "etil alkol" arasında gerçekten fark olup olmadığı, bunlardan ilkinin meyve ve sebzelerde doğal olarak bulunduğu ve sarhoş edici özelliği olmadığı, diğerinin ise sarhoş edici özelliğe sahip olduğu bilgisi doğru mudur? Eğer bu ikisi aynı şey ise ve meyve ve sebzelerde, daha farklı, sarhoş etmeyen bir alkol çeşidi (yüksek oktanlı aromatik alkol) bulunduğu bilgisi doğru mudur? Eğer hurma, üzüm vs.'de esasen az miktarda etil alkol var ise, bu meyvelerden içki elde edilmesi, içerdikleri etil alkolün miktarının artırılması suretiyle mi yapılmaktadır? Uygun olmayan şartlarda bekletilen meyvelerde zaman içinde etil alkolleşme oluşumunun başladığı bilgisi doğru mudur?

Bu sorulara konunun uzmanları tarafından verilecek "müslümanca" cevaplar, meselenin hükmünü de ortaya koyacaktır.

E.Bekir SifiL



   
© incemeseleler.com