“Rivâyet edildiğine göre bir adam, İmam Ömeru’n-Nesefî (rh.) hazretlerini vefâtından sonra rüyasında görür ve ona sorar:
— Münker ve Nekîr’in sualleri nasıl geçti?
Bu suâle Hazret-i İmam şu cevabı verir:
— Allah Teâlâ rûhumu iâde ettikten sonra Münker ile Nekîr bana, kabir suallerini sormaya başladılar. Ben onlara dedim ki: “Suallerinize nesir hâlinde mi, yoksa nazım (şiir) olarak mı cevap vereyim?”
Onlar:
— Cevaplarını şiir hâlinde söyle, dediler.
Bunun üzerine ben onlara şu şekilde cevap verdim:
‘Rabbiye’llâhü lâ ilâhe sivâhü
Ve nebiyyî Muhammed Mustafâhü
Dîniye’l-İslâmi ve fi‘lî zemîmün
Es’elü’llâhe afvehû ve atâhü’
Meâli: Rabbim Allah’tır, ondan başka ilah yoktur. Nebîm (peygamberim) Hz. Muhammed Mustafâ (s.a.v.)’dır. Dînim İslâm’dır, fiillerim ise çok çirkin!.. Onun için ben, Allah (c.c.)’tan af ve atâsını (lûtfedip bağışlamasını) istiyorum.
Bundan sonra adam uykusundan uyanır ve bu mısra‘ları ezberlediğini görür.”
(Tefsîru Rûhu’l-Beyan, 4/392)
***
Hazret-i Ömer (r.a) sordu ki,
-Yâ Resûlallah! Biz kabre girdikden sonra, bu akıl bize verilip, sonra mı süâl olunuruz, yoksa verilmeden mi süâl olunuruz.
Hazret-i Resûl-i ekrem (sav) buyurdular ki,
-Şimdi ne aklda isen, kabrde de böyle olursun.
Ömer (r.a) hazretleri dediler ki,
-Böyle oldukdan sonra, üzülmeğe lüzûm yokdur.
Sonra, Hz.Ömer (r.a) vefât etdi. Kabre defn etdikden sonra, Hz.Alînin (r.a) falan zemânda, Hz.Ömerin böyle söylemiş olduğu hâtırına geldi. Göreyim davâsının erimidir, diyerek kabrine geldi. Mubârek gözlerini yumup, kalb-i şerîflerini Hz.Ömerin ahvâline yöneltip, tam bir teveccüh ile murâkabeye vardıklarında, Allahü teâlâ gözlerinden perdeyi kaldırıp, durumu müşâhede etdiler. Gördüler ki, Münker ve Nekîr heybetle gelip,
Hz.Ömere dediler ki,
-Rabbin kim, dînin nedir, Peygamberin kimdir.
Hazret-i Ömer onlardan süâl buyurdular ki,
-Yedinci gökden buraya kadar, ne mikdâr yol geldiniz.
Dediler ki,
-Yedibin yıllık yoldur.
Hazret-i Ömer (r.a) buyurdular ki,
-Yâ siz yedibin yıllık yoldan gelinceye kadar Hâlıkı unutmadınız. Bugün evimden çıkıp, kabre gelince, Rabbimi ve dînimi ve Peygamberimi nasıl unuturum. Melekler dediler ki,
-Yâ Ömer biz de senin böyle cevâb vereceğini bilirdik. Lâkin bu heybetle gelip, süâl etmeğe memûruz.
Kaynak: Menakıb-i Çihar Yar-i Güzin
***
Nakşibendi büyüklerinden Bayezidi Bestami Hazretleri vefat etmişti: Kalp gözü açık olan arkadaşlarından biri, onun kabri başında durmuştu. Şu hadiseye şahit oldu:
Ölülere kabir suali soracak olan Münker ve Nekir isimli melekler gelirler. Ona sual soracak olurlar. Bayezid Hazretleti meleklere:
- Ben Onun (Allah'ın) huzurunda yatıyorum, Ona sorun bakalım, ben onun kulu muyum? Eğer "Evet o benim"kulumdur" derse o bana yeter, der. Melekler:
- Sen çok tuhaf konuşuyorsun. Hiçbir ölü senin gibi konuşmaz, derler.
Bayezid şöyle cevap verir:
- Ben size bundan daha tuhaf olanını söyleyeyim. Allah beni Adem Aleyhisselam'ın sulbünden çıkarıp "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dediğinde, "Evet Ya Rabbi sen bizim Rabbimizin" dediğimi bugünkü gibi hatırlıyorum. Siz o zaman orada mıydınız?
- Hayır değildik.
- O halde siz beni Rabbim ile başbaşa bırakın.
Aradan çekilin.
Bunun üzerine iki melek onu öylece bırakırlar.
Ve:
- Bu, Allah aşkıyla tamamen sarhoş olmuş.
Bu haliyle kabre konulduğu gibi, mahşerde de böyle dirilir, derler.
Gerçek Allah dostlarının halleri böyledir. Onlar kabirden de korkmazlar.
Kaynak:Ali Eren - Dini Hikayeler
Kemal Ekrem Soylu/ Araştırma
incemeseleler.com
incemeseleler.com