Son kırk yıl içinde, ülkemizdeki İslâmî uyanış hareketine Pakistanlı Mevdudî kadar etkisi olmuş bir kimse yoktur. Kitapları dilimize tercüme edilmiş, fikir ve görüşleri desteklenmiş, ideolojisi ve doktrini benimsenmiş, reçetesi Türkiye'yi kurtaracak plan ve program olarak genç nesillere takdim edilmiştir.
Gençliğimde merhum Mevdudî'nin taraftarı ve hayranı idim. Hakkındaki tenkitleri öğrendikten sonra vaz geçtim. Aşırı hareket etmiyorum, "merhum" diyorum.
Mevdudî, klasik ve geleneksel mânada bir İslâm âlimi miydi? Bence değildi. Onun ağır basan tarafı Müslüman bir politikacı oluşuydu. Aktivist bir şahsiyetti. Bir parti lideriydi.
Pakistan'ın resmî ismi "Pakistan İslâm Cumhuriyeti"dir. Pakistan, kuruluş tarihinden bu yana hiçbir zaman gerçek mânada bir İslâm devleti olamamıştır. Bir İslâm devleti değildi ama anayasasında Şeriat'a aykırı kanun çıkartılamayacağı yazılıydı.
İşte Mevdudî böyle bir ülkede siyasî bir parti kurmuş ve uzun yıllar boyunca süren bütün gayret ve çabalarına rağmen başarılı olamamıştır. Partisi serbest seçimlerde çoğunluğun oyunu alamamış ve iktidara geçememiştir.
Mevdudî, başta kendi ülkesi Pakistan olmak üzere Ehl-i Sünnet uleması tarafından tenkit edilmiştir.
Mevdudî "Kur'ân'da Dört terim" adlı kitabında, üçüncü hicrî yüzyıldan sonra Müslümanların Kitabullah'ın dört ana terimi olan "Rab, İlah, Din, İbadet" konusunda doğru yoldan çıktıklarını iddia etmiştir. Onun bu haksız ve ağır iddiasına karşı çağımızın büyük Ehl-i Sünnet alimi Hindistanlı Ebu'l-Hasen en-Nedvî "İslâm'ın Siyasî Yorumu" (Bedir Yayınevi, 0212/519 36 18) adını taşıyan bir reddiye kaleme almış, Mevdudî'yi çürütmüştür.
Mevdudî hakkında Türkiye Müslümanlarının, doğru cevabını bulmak hususunda derin derin düşünmeleri gereken soru şudur:
Mevdudî'nin kendi vatanı Pakistan'da, bunca olumlu şartlara ve bol imkanlara rağmen başarılı olmayan ideolojisi, çare ve çözümleri, reçetesi Türkiye'de başarılı olabilir miydi?
Bence olamazdı. Zaten durum ortadadır.
Keşke, Türkiye'nin yakın tarihindeki İslâmî uyanış hareketi Mevdudî gibi bir aktivistin rengine boyanacağına, mesela Şeyh/İmam Şâmil'in 19'uncu asır Kafkasya'sındaki "Müridizm Hareketi"ne paralel bir meşrebte olsaydı.
Mevdudî'nin Ehl-i Sünnetten ayrıldığı birkaç noktayı arz edeyim.
İslâm'ı Anlamak kitabından imanın şartlarını beşe indiriyor, "Kadere iman" akidesini ve şartını zikr etmiyor.
Öncelikle bir din olan İslâm'ı, siyasî bir sistem olarak görüyor ve gösteriyor. Evet, İslâm'da din ve dünya ayrımı yoktur ama İslâm öncelikle dindir.
Ashab-ı kiramın bazısını ağır şekilde tenkit ediyor...
Tefhimü'l-Kur'ân'da şefaat meselesinde Vehhabîleri ve Selefîleri geçen bir aşırılığa sapmıştır.
Ülkemizde hayli Mevdudî hayranı bulunmaktadır. Onların, hayran oldukları ve doktrinini benimsedikleri zata yöneltilen tenkitleri bilmelerinde hayır ve yarar vardır.
Kim bilir, belki de, Mevdudî'nin başarısızlığında, Ehl-i Sünnete aykırı aşırı ve şazz fikir, yorum ve görüşleri rol oynamıştır.
DİNDE DEFORM
Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Hikmet Çetinkaya diyor ki: "Türkiye'de devletin hâkim sistemi iki şeyi aradı durdu. Mümkünse İslâm'ı değiştirmek, ona gücü yetmezse Müslümanların din anlayışını değiştirmek. Kemalizm'in en önemli özelliklerinden biri dinde reformu amaçlaması idi. Bunda muvaffak olunamadı. Çünkü İslam'ın kitaba bağlı karakterleri böyle bir reformasyona ve deformasyona izin vermiyordu. Bu Müslümanlara da kabul ettirilemedi. Ağır baskı dönemleri yaşandı Türkiye'de ama dinde reform kabul görmedi." www.angelfire.com/ms/siyaset/index.html
Son yıllarda dinde reform faaliyetleri yoğunlaşmış ve hızlanmıştır.
Reform için çok büyük paralar harcanmakta, birtakım kimselere yüklü "ücretler" ödenmektedir.
Bazı reformcular, "hizmetlerine" karşılık dolar mültimilyoneri yapılmıştır.
Bundan yetmiş seksen sene önce medreseler kapatıldı. Bir gecede 40 bin medrese talebesi sokağa atıldı, camilerin yüzde sekseni kapatıldı, harap edildi, yıkıldı, satıldı, kiraya verildi, din hürriyeti ayaklar altına alındı, çok zulümler yapıldı ama İslâm yine yıkılamadı. Şu anda, gerçek İslâm'ın yerine "Yeni bir İslâm" türetilmeye çalışılıyor.
Ilımlı, light, fıkıhsız ve şeriatsız, sulandırılmış, ehlîleştirilmiş, beşerî bir hümanizma veya ideoloji haline getirilmiş yeni bir İslâm.
Avrupa Birliği standartlarına uygun bir İslâm.
Feminist bir İslâm.
Cihadsız bir İslâm.
Diyalogçu ve hoşgörülü bir İslâm.
Allah katında tek hak din olma özelliğinden arındırılmış bir İslâm.
Resmî ideolojiye ayarlanmış bir İslâm.
Kitaba, Sünnete, icmâya dayanan gerçek İslâm'ın yerine yepyeni bir İslâm çıkartmak istiyorlar.
Bu yeni İslâm için yeni tefsirler yazılıyor.
Yeni hadîs külliyatları hazırlanıyor. Ayıklanmış hadîsler...
Yeni ilmihaller hazırlanıyor.
Reformcu, yenilikçi, değişimci, naylon müctehid reformculara çuval çuval ücret ödeniyor.
Aman, Batılıların hoşuna gidecek yeni bir İslâm türetelim...
Parmaklarını Müslümanların gözlerine sokarak, sahih hadîslerin bugün geçerli olmadığını iddia ediyorlar.
Kur'ân ahkamı tarihselmiş, nice ayet bugün geçersizmiş.
Reformcular, yenilikçiler, değişimciler "Ayıklanmış bir İslâm" üretmek ve türetmek için çalışıyor. Bedavaya çalışmıyorlar. Yüklü ücretler.
Fazlurrahmancılar... Ankara Ekolü...
Afganîciler...
Sürü sepet müctehidleri var. Geçenlerde bunlardan biri uçakta abdestsiz namaz kıldığını iftiharla ilan etti. Gerçek İslâm ne diyor? Su bulamazsanız veya abdest alacak haliniz yoksa teyemmüm edersiniz. Abdestsiz, teyemmümsüz namaz kılınmaz. Böyle ictihad olmaz.
Bu dinde reform hareketi gerçek İslâm'a zıttır. Bunda hiç şek ve şüphe yoktur.
İslâm'ın, Kitaba ve Sünnete mutabık ve uygun en doğru yorumunu icazetli ulema, fukaha, müfessirîn, muhaddisin, eimme-i müctehidîn, Selef-i Sâlihîn yapmışlardır.
Reformcuların, Fazlurrahmancıların, Afganîcilerin, bid'atçilerin yorumları, bazısı küfre ulaşan vahim yanlışlarla doludur.
Müslümanlar Müslümanlar Müslümanlar!.. Reformcuların yalanlarına kanmayınız aldanmayınız. Cumhur-i ulema yolundan, dinde Sevad-ı A'zamdan kıl kadar ayrılmayınız.
Avrupa Birliği standartlarına uydurulmuş İslâm gerçek İslâm değildir.
Kur'ân'a ve Sünnete dayanan gerçek İslâm'a bağlı kalınız.
Reformcuların tuzaklarına düşerseniz ebedî saadetinizi yitirmek felaketine uğrayabilirsiniz.
M. Şevket EYGİ