Anadoluda baba -oğul arası neden soğuktur? Kadınlar Neden geriden yürür? Kur'an'da evladıyla diyalogu anlatılan bütün peygamberler :
    -Ya büneyye" "Oğulcuğum, yavrucuğum, canım oğlum!" ifadesiyle söze başlıyor.
    -Ya büneyye= yavrucuğum!" ifadesi, Anadolu'da adeta unutulmuş.


    Anadolu'da yaygın olan, babaların evlatlarına soğuk davranmasının sebebini merak ederdim hep.
    Hem yüce kitabımızdaki uslup, hem Peygamber Efendimiz (aleyhisselamın) çocuklarla kurduğu "Sevgi ve ilgi" anlayışlı dil, kaybolmuş ve yerine :
    Çocuklarına hiç yüz vermeyen, onlara sevgilerini göstermeyen bir dil hakim olmuştur.
    En klasik savunma da,
    -Biz de babamızdan böyle gördük!" savunmasıydı.
    Evet, doğru söylüyorlar. Onlar da babalarından öyle gördüler.. Ama niçin?
    Bu tavrı, (yazık ki) Osmanlı döneminden kalma bir alışkanlık, bir gelenek olarak devam eden bir davranış biçimi olduğunu sananlar da var.
    -Kendi babasının yanında, evladını sevmeyi ayıp sayma” geleneğimizden bahsediyorum.
    Kendi oğluna,
    -Oğlum, Evladım!" demeyen babaların tavrından bahsediyorum.
    Hanımlarını, birkaç metre geriden yürütmeyi, HAYAT biçimi haline getirme geleneğimizden bahsediyorum.
    Babaların evlatlarına mesafeli davranma sebebini öğrenince:
    -Bu nasıl bir zarafet, bu nasıl bir gaflet!" dedim içimden.
    “Gerçeği yanlış kavrama cehaleti yüzünden, nasıl da psikolojik şiddete dönüşen yaralar açmış toplumda!" diye düşündüm.
    Hadisenin sebeplerini anlatabilmek için, önce yüz yıllık tarihimizi bir hatırlatmak gerektiğini bile unutmuşuz.. Dünkü tarihimize bile, bir göz atmamışız..
    Savaşlar dönemini çabucak unuttuk.
    1911 yılında başlayan Balkan savaşlarıyla beraber, Anadolu insanı hep savaşlara koşmak zorunda kaldı.
    On yıl civarında süren bu savaşlar yüzünden Anadolu köylerinde neredeyse erkek kalmadı.
    Birinci Dünya Savaşı, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı gibi yüz binlerce erkeğin, gidip bir daha dönemediği bu safha bitince, Anadolu'da dul kadınlar ve
    yetim çocuklar kaldı.
    10-11 yaşındaki erkeklerin, 17-18 yaşındaki kızlarla evlendirilmek zorunda kaldığı dönemlerden bahsediyorum.
    Herhangi bir sebepten dolayı savaşa gidemeyen veya savaş sonrası savaş
    gazisi olarak köyüne dönebilen az sayıda erkek dışında, köy-kasaba halkının çok büyük bir kısmı, dul kadın veya yetim çocuklardan oluşuyordu.
    Böylesi bir manzara!..
    İşte böylesi bir ortamda yaşayan babalar, evlatları yanlarına gelince, diğer yetim çocukların içi acımasın diye, kendi evlatlarını yanlarında uzaklaştırırmış.
    Baba hasretiyle yanan yetim çocuklar, babalarını hatırlayıp üzülmesinler diye, başkalarının yanında kendi evlatlarını sevmeye utanırmış babalar.
    Böylesi ince, böylesi zarif bir düşünceyle, babalar evlatlarına mesafe koymuş.
    Hanımlarıyla sokakta gezmek zorunda kaldıklarında:
    -Kocasını kaybetmiş dul kadınlar bizi yan yana, el-ele görür
    seler yaraları deşilir" düşüncesiyle, yan yana yürümemeye çalışırmışlar.
    Anadolu'da erkeklerin, hanımlarını birkaç adım geriden yürütme gelenekleri, böylesine bir zarif düşünceyle oluşmuş.
    Harp meydanlarında biricik sermayesi olan canını bile seve seve feda ecdadı, hatırlamadan cehaletin tahrib ettiği o üstün ahlak umdelerini kavramak mümkün değildir.
    Başka yetim çocukların içi acımasın diye ortaya konan tavır, (zamanla) cehalet yüzünden, öz evladını, yetim psikolojisi ile ilgisiz ve sevgisiz büyütme tavrına dönüştürülmüş bu gün...
    Dul kadınların, savaştan dönmeyen kocalarını hatırlayıp yaraları acımasın diye gösterilen nezaket, kendi hanımını dışlayan bir tavra dönüşmüş cehalet yüzünden.
    Eyy Cehalet!
    Sen nasıl bir belasın ki, böylesi bir zarafeti, babalarımızın bu üstün fazilet anlayışını, şiddete dönüştürüyorsun..

 

S.Çamlıca

incemeseleler.com

   
© incemeseleler.com