(Taif’de, dünyanın Dar geldiği anlar)
Asrımızda bu gün, hiçbir riski olmadan ve bedava yaşadığımız yüce Dinimizi, bu günlere ulaştıran ecdâdın çektiği sıkıntıları belki tek tek hatırlamak, herkes için mümkün olmayabilir. Ama, Hz. Resulüllah’ın örnek hayatından sâdece Tâif’de yaşadığı o Can Pazarı vak’asını okuyup, her müslümanın, derin derin bir düşünmesi lazım.

(Buhâri Tecrid’i Sarih 1333 numaralı Hadis’i şerif)

Nebî sallellâhu aleyhi ve sellem’in zevce’i mutahharası Hz. Âişe radiyallâhu anhâ’dan rivayet edilmiştir ki, mübarek vâlidemiz (bir gün) Nebî salla'llâhu aleyhi esellem'e:

(Yâ Resûla'llâh) sana Uhud (harbi) gününden daha şiddetli olan bir gün erişti mi? diye sormuştu.

Resûlullâh aleyhisselam :

-Yâ Âişe!.. Kavmin (Kureyş)’den gelen, birçok zorluklarla karşılaştım. Fakat onlardan (Tâif’deki) AKABE günü karşılaştığım müşkil vaziyet hepsinden zorlu idi:

Ben (Mekke’de Kureyş'ten gördüğüm ezâ üzerine Tâif'e gidip) hayâtımın korunmasını, Abdi Külâl'ın oğlu İbnu abd’i YA’LİL’e teklîf ettiğim zaman dileğime cevap vermemişti. Ben de kederli ve mütehayyir bir halde yüzümün doğrusuna (Mekke'ye) dönmüştüm.

Bu hayretim, "Karn-i Seâlib" (Karn=büyük dağdan ayrılmış küçük dağ demektir) mevkiine kadar devâm etti. Burada başımı kaldırıp (semâya) baktığımda bir bulut, beni gölgelendirmekte olduğunu gördüm. Buluta (dikkatle) baktığımda bunun içinde Cibrîl bulunduğunu gördüm. O anda Cibrîl bana:

-(Yâ Muhammed!) Allah, kavminin senin hakkındaki dediklerini kesinkes işitti. Seni himâye etmeyi esirgediklerine de vâkıf oldu. Allah sana şu dağlar Meleğini gönderdi (emrine müheyyâdır), kavmin hakkında ne dilersen ona emredebilirsin!, dedi. (Buhari tec.-9-35)

Bunun üzerine de, dağlar (emrine müsahhar olan) Melek seslenip selâm vererek dedi ki:

-Yâ Muhammed!. Cibrîl'in söylediği bir hakîkattır: sen ne dilersen emrine hazırım; eğer (Ebû Kubays ile Kayakan denilen) şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine (çökerek) birbirine kavuşmasını (ve müşrikleri tamâmiyle ezmesini) istersen (onu da emret) dedi. Nebî sallellâhu aleyhi ve sellem de:

-(Hayır, ben onu istemem) ben isterim ki, Allah, bu müşriklerin sulbünden, sadece Allâh'a ibâdet eden ve Allah'a hiç bir şey'i şirk koşmayan (müvahhid) bir nesil meydana çıkarsın! Dedi”

PEYGAMBERLİĞİN EN ZOR 8 NCI YILI

Resul-i Ekrem sallellahu aleyhi vesellem, mübarek zevcesi Hz. Hatice ve amcası Ebu Tâlib’in vefât senesi olan ve “Senetül’hüzün=üzüntü senesi” tarihe geçmişti.

Aynı sene içinde kendisine, kuvvetle arka çıkan (zevcesi Hz. Hatice ve amcası Ebu Talip gibi) iyi mühim desteği kaybetmişti. Bunu fırsat bilen müşrikler o günlerde Hz. Peygamber’e ezâ ve cefâ etmeyi iyice artırdılar.

Bunun üzerine Hz peygamber TÂİF’e gitmeyi ve Taif halkını irşad etmeyi düşündü ve SAKIF kabilesi eşrafından Abdi Ya’lil ile kardeşlerine gitti. Kureyş halkından gördüğü mezâlimi anlatarak himâye talep etti.

Fakat Cezîrenin en nüfuzlu adamı diye mürâcaat ettiği İbnu Abdi Ya’lil fena bir surette red ettiğinden fazla kalması mümkün olmadı. Hz. peygamber Tâif’te ancak 10 gün kalabildi.

Çünkü bu red ile beraber Tâif’in ayak takımını Resulüllah’ın üzerine harekete teşvik etmişti. Bunlar tarafından atılan taşlarla Resulüllahın her iki ayağı da kanlar içinde kalmıştı.

Yanında mânevi evlâZeyd ibni Hârise’den başka kimse yoktu. O da, türlü acı ve hakaretlere mâruz kalmıştı.

UTBE bin REBİA’nın bağına iltica etmişler, o da sıyânet ederek kendisine üzüm ikrâm edilmesini ve SU götürülmesini, kölesine emretmişti.

Ne ibretlidir ki, su ile, Resulüllah’ın mübârek yüzünden kanlarını yıkadıktan sonra, O’nun simâsındaki bir başkalık ve Nuraniyeti hisseden ferâset sahibi bu köle, ZEYD ibni HÂRİSE’ye:

-Bu zât’a insanlar niçin böyle ezâ ediyorlar?.. diye sormuş ve bu zatı tanımak istemişti.

Aldığı bilgilerle ve müşahede ettiği ahvâl ile derhal müslüman olan bu köleye, o anda, o müşkil hâl içerisinde iman nasip olmuştu. Kendisine Hz. Peygamber hususi dua ve iltifatta bulunmuşlardı.

Ezeli isti’dat ve kaderde nasip olduğu zaman, halkın öldürmeğe çalıştığı bir anda bile, her şeyi göze alarak peygamber’e iman etmek nasip oluyor.

Daha sonra Resulüllah aleyhisselâm, ölüme gider gibi, canı pahasına ve mecburi olarak Mekke’ye doğru hareket etti. Öyle bir hâl ki, geri dönse, Tâifliler saldıracak, ileri gitse Mekke müşrikleri kendisini öldürecekler, Mekke’ye sokmayacaklardı. Yani, dünyanın, DAR geldiği bir an..

Sonuçta, ölüm pahasına da olsa Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem Mekke’ye gitmeğe karar vermiş ve Mekke’ye gelince, bir ümit ile Kureyş’ten MUT’İM bin ADİYY isimli şahsa haber gönderip, yardım talep etmiş ve sonuçta, beklenmedik bir zuhurat ile bu zat, kendisine yapılan teklifi kabul etmiş ve onun himâyesiyle Resulüllah Zeyd bin Harise ile birlikte Mekke’ye girebilmiştir. (Buhari tecrid 9-38)

H. Yılmaz / incemeseleler.com

   
© incemeseleler.com