TASAVVUF NEDİR?

  İslam dini her çağın özellikle şu hasta asrın şifası; tüm maddi ve manevi, ferdi ve içtimai dertlerin devası; akılların gıdası, gönüllerin şifası; karanlık gecelerin nurlu sabahı, ölümlü dünyanın ab-ı hayatıdır. Fakat, birde adına TASAVVUF denilen çok sevimli ve çok önemli bir şer-i ilim vardır ki, o olmadan imanın tadını duyarak yaşamak İSLAM'ın özünü iç yapısını, ruhunu, mahiyetini, inceliklerini, esrarını kavramak, bu günün ve belki her devrin insanı için çok zordur. Çünkü Tasavvuf KUR'AN ahlakıdır; ALLAH'ü teala yüce kitabında bir ayeti kerimede mealen " Habibim muhakkak sen büyük bir ahlak üzerindesin. " 1 buyurmakta ve peygamber efendimizin ahlakını meth etmektedir. Tasavvuf ise Rasulullahın deruni ahval ve halatı, şeriatin ince adabıdır. Tasavvuf bencillik değil diğer binliktir, merhamettir, muhabbettir, hizmettir yani kısaca ALLAH için sevmek, ALLAH için buğz etmektir, laf ebeliği ve söz kalabalığı değil samimiyet, ihlas ve hikmettir. O halde sende bu önemli yola gir ve bu tatlı ilimle uğraşarak selameti bul. Çünki bu yol Rasulullahın yoludur, bu yoldan ayrı yaşamak yani KUR'AN ve SÜNNET'in dışına çıkmak insanı hüsrana götürür, hani bizlerin hergün namazlarının her rekatinde okuduğumuz Fatiha suresi var, biz orada Rabbimize " Sen bizi doğru yola ilettiklerinden eyle dalalete ve sapıklığa düşenlerin yoluna değil. " 2 diye dua ediyoruz ve Rabbimiz olan ALLAH dualarımıza " Habibim sen dosdoğru bir yol üzeresin " 3 buyurarak icabet etmekte ve adeta ey ALLAH'a iman edenler rasulümü örnek alın diye ferman aylemektedir, Zaten AHZAB suresinde bu meale gelen ayeti kerimede mevcuttur, işte şimdi soruyoruz ki hangi akıl sahibi beşer bu ilahi fermana karşı çıkabilir ki? İşte Tasavvuf yolunu baltalamak isteyen ehli küfür bazı müminleri de bu oyunlarına alet ederek alem-i İslam'da fitne rüzgarı estirmeye çalışmaktadırlar, peki bu insanlar Tasavvuf dediğimiz bu şer-i ilimden niçin bu kadar korkuyorlar? Çün ki muhterem kardeşim bu yol Rasulullahın yoludur amaç gaye ALLAH tealanın zati rızasını kazanmaktır, yani ALLAH’ın sevdiği şeyleri yapmak, ALLAH’ın sevmediği şeyleri terketmektir. ALLAH teala hazretleri kafirlerin hallerinden hoşnut olabilirmi, olurmu? İşte her işinde ALLAH rızasını gözeten kişide hoşnut olabilirmi? Olamaz. Bunu da bir kaç misalle özetlemek mümkün, mesela Kübreviyye tarikatının kurucusu Necmettin Kübra KS zalim moğollarla cihad ederken şehit düşmüştür, yine İstanbulun fethi esnasında Akşemsettin KS bu büyük fethin manevi kumandanlığını yapmıştır yine ondokuzuncu asra gelindiğinde Nakşibendi Tarikatının Halidiye Kolu halifelerinden İmam Mansur ve Şeyh Şamil kafkasyayı tam elli altmış sene ruslara mezar etmiştir yine aynı yıllarda Cezayirde Emir Abdul Kadir Libyada Ömer Muhtar Cihad Sancağını son nefeslerine kadar dalgalandırmışlardır yine aynı yıllarda Nakşibendi Şeyhlerinden Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi KS Osmanlı rus harplerine talebeleriyle birlikte iştirak etmiş ve bir çok talebesinin şehadet şerbetini içtiğini gözleriyle görmüştür, yine şimdi o beldelerde o mücahitlerin başlattığı cihad hareketi ise halen devam etmektedir, işte bu ve benzeri misalleri çoğaltmak mümkündür yani her asırda kafirlerle cihad ederken, aynı zamanda da topluma faydalı, yararlı, şuurlu, dinine bağlı, ahlaki değerlere önem verip, her ne şekilde olursa olsun İslama, milletine ve yaratılmışa hizmet eden insanlar yetiştiren bu düşünce yapısı ki kaynağı KUR'AN ve SÜNNET'tir elbette kafirlerin taarruzuna uğrayacaktır. Ama ALLAH'ü teala hazretleri bir ayeti kerimede mealen " Onlar ALLAH'ın nurunu ağızlarıyla üfleyip söndürmek istiyorlar, ama ALLAH kafirler hoşlanmasada nurunu tamamlayacaktır. " 4 buyurmaktadır yüce Rabbimiz bizleri bu nurlu yoldan ayırmasın amin.

 Yakın zamanlar da bazı kardeşlerimiz “İslamda Tasavvuf peygamber efendimizin zamanında yoktu onun için bu yol bidattir” demektedirler, bizde onlara cevaben deriz ki yukarıda tasavvufun tarifini yaparken KUR'AN ve SÜNNET yoludur demiştik bunun haricinde bir şey söylemek iman dairesinin dışına çıkmak demektir. Muhterem kardeşim yukarıda da zikretmeştik ki bu yol laf ebeliği değil hal yoludur bu ifade gereğince Tasavvuf, bir hal ilmidir böyle de olunca o devirde adı olsun veya olmasın, o hal ta Hz Peygamber zamanında peygamber efendimiz ve onun ashabının üzerinde mevcuttur. Bütün Tarikatların silsilelerine bakıldığı zaman hemen birinci sırada peygamber efendimiz ve akabinde sahabeleri yer almaktadır. Çünki Hz peygamber mutasavvıflarında sultanı idi ve hayatı boyunca tevazuu ile, ibadetlere düşkünlüğü ile hadiseler karşısında davranışlarıyla bu hayat tarzının en güzel bir örneğiydi, mesela ashabına hizmet edişi, yattığı yerin çok küçük ve hüzün verici oluşu ve sahabilerine öğretmenlik yapışı, karnına taş bağlayışı geceleri kalkıp sabahlara dek ibadet edişi örnek olarak yetmezmi? ALLAH Rasulü hiçbir zaman saltanatı arzu etmedi dünyevi hiçbir şeye kıymet vermedi, evinde ve elinde para ve eşya biriktirmedi bu haller aynen ashabında da vardı, ALLAH Rasulüne gelen ilk ayet-i kerimelerin birtanesin de Müzemmil suresinde gece ibadeti emredilmekte ve bu emre binaen Hz peygamberin kendisi ve ashabı, fiilen geceleri kalkıp ALLAH'a tazarru ve niyazla geceyi ihya etmişlerdir. Bu hususlarda Rasulullah ashabına en güzel numuneydi, ashab-ı kiramdan sonra Tabiinin de fiilleri aynen böyle idi. Tasavvuf ve sofi kelimesiyle o zaman tabir edilmeyen özellik, "HAL" olarak mevcuttu, yani Tasavvuf belki isim olarak Hz peygamberin zamanında yoktu ama hal olarak var idi. Eğer Hz peygamber zamanında bu isimler var olsa belki de o zaman İslamın haricinde bir din olarak algılanabilirdi, oysaki Tasavvuf din değil bir ilimdir. Nasıl bir ilimdir? İslama çelik zincirlerle bağlı şer-i bir hal ilmidir, eğer kişi KUR'AN ve SÜNNET üzere yaşıyorsa oda sofidir ve bu yolun yolcusudur. Şimdi o kardeşlerimize hitaben deriz ki, Hz peygamberin zamanında isim olarak hadis, kelam, tefsir, fıkıh (ve kendi dallarına ait kullanılan bir takım özel ifadeleri deyim ve terimleri) vs gibi islami ilimler yoktu şimdi sizler bu şer-i ilimlerin olmadığını ve bunlarında bidat olduğunu söyleyebilirmisiniz? Hatta KUR'AN-I KERİM dahi Hz peygamberin ahirete irtihalinden sonra bugün ki haline getirilmiştir, şimdi kim diyebilir ki bu Hz peygambere gelen vahiy değildir ve vahyi bu şekilde kitaplaştırmak bidattir? İşte bunları söylemek ne kadar doğru değilse Tasavvufun olmadığını söylemekte o derece yanlıştır. İşte adına Tasavvuf denilen bu şer-i ilim semere olarak insanı HAK Teala’nın rızasına kavuşturup kişiyi muhabbeti Resulullah'a, hatta müşahede-i Resulullaha ulaştırır, bu yoldaki büyük mutasavvıflar " Resulullah ile bir anlık irtibatım ve müşahadem kaybolsa kendimi müslüman saymazidim " demektedirler. Bilinir ki iblis aleyhillane Hz peygamberin suretine girememektedir buda demek oluyor ki o takva ehli insanların bu hali güzel ve sahih olup eğer bu insanlar KUR'AN ve SÜNNET üzere yaşamasalar idi ALLAH Teala hazretleri onlara böyle güzel bir hali ihsan edermiydi? Elbetteki etmezdi, şimdi sıra kendi nefsimizi ıslah ederek ve kalbimizi dünyevi kirlerden arındırarak ihlas ve samimiyet ile " İlahi ente maksudi ve rıdake matlubi " düsturuyla gerçek birer mümini kamil olmamız gerekir vesselam.

 

"İLAHİ ENTE MAKSUDİ VE RIDAKE MATLUBİ "

MANASI

" Ilahi, benim maksadım sensin ve ben senin rızanı istiyorum "

 


Notlar

1 (Kalem/ 4)

2 (Fatiha/6-7)

3 (Yasin/4)

4 (Tevbe/32)

 

 

   
© incemeseleler.com