Kibrît-i ahmer, bir iksîr ve mâdendir. Onunla hâlis altın yapılır. Kibrît-i ahmerden, işlenmiş altın mâdenine azıcık katıldığında, hâli üzere kalır. Aksi durumda, yani mâden işlenmemişse, değişime uğrar ve seneler sonra aslî hâlini kaybeder. Kibrît-i ahmerin Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz tarafından zikredildiğini, Hz. Ali (r.a.)’den rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte görüyoruz.

Orada Resûlüllah Efendimiz, ebdalleri vasfetmiş, onların sayı ve sıfatlarını bildirirken, sonunda “Onlar, ümmetin içinde, kibrît-i ahmerden daha kıymetlidirler” (Hılyetü’l-Evliyâ, 1/5-17) buyurmuştur.
Hz. Ali (r.a.) demiştir ki, “Yeryüzünde kibrît-i ahmerden daha kıymetli hiçbir şey yoktur; ancak, kulun ömründen elinde kalan kısmı hâriç... Zira, o daha kıymetlidir. Ömrünün kalan kısmını ise, sadece bir peygamber, yahut bir sıddîk bilebilir.”

Ulemâdan bir zât da şöyle demiştir: “Ömrünün kalan kısmında izzet ve şeref içinde ne kadar yaşayacağını, ancak kibrît-i ahmerin kaynağını tanıyan bilir.”

Sünnette hâlis (som) altından ise, sadece belâ ve imtihan hadîsinde bahsedilerek şöyle anlatılmıştır:
“Sizden biriniz altın maddesinin sahih olup olmadığını ateşle tecrübe ettiği gibi, Allah Teâlâ da kulunu (samimiyet, itâat ve teslîmiyet bakımından) ölçmek için, belâ ile imtihan eder. Onlardan bazıları (bu imtihandan) ‘saf altın’ gibi, bazıları simsiyah yanmış olarak, bazıları da ikisi arasında bir vaziyette çıkar.” (Zebîdî, İthâfü’s-Sâde, 9/523)
*       *       *
 Fazilet Takvimi / 2000

   
© incemeseleler.com