Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerimdeki bela ve itaatle alakalı ayeti kerimeler. Birbirinden mühim hakikatler. Okuyalım dersimizi alalım.

 

+YUNUS

            44- Şübhesiz Allahü Teâlâ insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. (O zulümden münezzehdir.) Fakat insanlar (Allahü Teâlâ'nın gazabına sebeb olan günahları işlemekle) kendi nefislerine zulmederler.

            49- (Rasûlüm, onlara) de ki: "Ben kendime dahî Allah'ın dilediğinden başka ne bir zarar, ne de bir fayda vermeye mâlik değilim. (Size, kıyâmetin veya gelecek azâbın vaktini nasıl haber verebilirim. Onu acele getirmek ve vaktini bildirmek benim elimde değil.) Her ümmet (in cezâsı sebebiyle yok edilmesi) için (takdir edilmiş) bir vakit vardır. Ecelleri geldiğinde ne bir saat geri kalırlar, ne de ileri giderler." (Ey müşrikler! Acele etmeyin. Vakti geldiğinde o azab sizi de yakalar.)

            57- Ey İnsanlar! Size Rabbinizden bir nasîhat, kalblerdeki (fâsid îtikat ve şübhe hastalık)larına şifâ, mü'min-ler için hidâyet ve rahmet geldi.

            104- (Habibim) de ki: "Ey insanlar! Eğer dinimden şübhe ediyorsanız, (bilin ki) ben Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam. Ancak sizin rûhunuzu alacak olan Allah'a kulluk ederim. Ben iman edenlerden olmakla emrolundum."

            107- Eğer Allahü Teâlâ sana bir zarar dokundu-rursa, onu, yine O'ndan başka kaldıracak yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu geri çevirecek de yoktur. O, bu (lütfu)nu kullarından dilediğine verir. O, Gafûr’dür, Rahîm’dir.

 

NAHL

            89. O gün her ümmete kendilerinden, üzerlerine birer şâhid göndereceğiz. (Ey Habibim!) Seni de onların üzerine şâhid olarak getirdik. Sana, her şeyi açıklayıcı, hidâyet, rahmet ve müslümanlara müjde olan kitabı (Kur'an’ı) indirdik.

KEHF

   49- Kitab da (amel defteri önlerine) konulmuştur. (Açıp baktıklarında) günâhkârların, onun içinde (yazılı) olanlardan korktuklarını görürsün: "Vah bize! Bu kitâba ne olmuş? Küçük büyük hiç bir şey bırakmamış, hepsini saymış." derler. Onlar bütün yaptıklarını (o kitap içinde) hazır buldular. Rabbin hiç kimseye haksız muâmele de bulunmaz.

NUR

1. (Bu, Âlem-i Kudsî'den Cebrâil vâsıtasıyla size) indirdiğimiz ve (içindeki hükümlere uyulmasını) farz kıldığımız bir sûredir. Onda açık âyetler indirdik ki düşünüp nasîhat alasınız. (Dünya ve âhiret saadetine yol bulasınız.)

            2. Zinâ eden kadın ve zinâ eden erkekden her birine yüz değnek vurun. Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız Allah'ın dîni(ne uymak) husûsunda bunlara acımanız tutmasın. (Âleme teşhir için) mü'minlerden bir grup da bunların azabına (gördükleri cezâya) şâhid olsun.

            3. Zinâ eden erkek, zinâ eden veya müşrik olan kadından başkasını nikâh etmez. (Çünkü imân ve iffet sâhibi olan temiz, sâliha kadınlar nefret edip ona tenezzül etmezler.) Zinâ eden kadını da zinâ eden veya müşrik olan bir erkekten başkası nikâh etmez. (İffet ve nâmusu olan erkekler de zinâ eden kadından nefret edip tenezzül etmez.) Böyle bir  (nikah) mü'minlere haram kılındı.

            4.  (Müslüman âkil, bâliğ,) muhsenelere (iffetli ve hür kadınlara zinâ isnadıyla) iftirâ atan, sonra da dört şâhid getiremeyen (iddiâsını isbat edemeyen) kimseler(in her birerin)e seksen değnek vurun. Onların şâhidliğini de ebediyen kabul etmeyin! Onlar bizzat fâsıklardır.

            24. O gün,  dilleri, elleri ve ayakları yaptıkları şeylere aleyhlerinde şâhidlik edecekler (ve işledikleri cürümler meydana çıkacak, inkâr etme imkânı olmayacaktır.)

            50. Bunların kalblerinde (küfür ve zulüm gibi) bir hastalık mı var? Yoksa (Peygamber’den) şübhe mi ediyorlar? Yoksa Allah ve Rasulünün kendilerine haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır; asıl zâlimler onlardır.

            35. Allah, semâvât ve arzda olan nûrun sâhibidir. (Onları cismânî ve rûhânî nurlarla nurlandıran O’dur. Semâvât'ı parlak yıldızlarla ve Mukarrabîn melekleriyle, arzı da şerîat hüküleriyle ve Enbiyâ-i Mürselîn ve onların vârisleriyle nurlan-dırmıştır...)

            (Mü'minin kalbinde) O'nun nûrunun misâli; kandil gibidir ki, onda bir kandil vardır. Kandil bir cam kap içindedir. Cam kap ise sanki, inci gibi parlayan bir yıldızdır. (Cam içindeki bu kandil) ne doğuya ne de batıya âit olmayan mübarek bir ağaçtan; zeytin ağacından tutuşturulup yakılır.

            Onun yağı (öyle berraktır ki) neredeyse ateş dokunmasa bile ışık verir. (Öyle saf, öyle berrak, öyle güzeldir. Ateş dokunduğunda daha ziyâde ışık vereceği hakkında mübâlağadır.

            İşte Allah'ın nûru) nûr üzerine nûrdur. (Burada ışık, camın güzelliği, yağın sâfiyeti nûrun parlaklığı birleşip mükemmel bir misal teşkil etmiş ve Allah'ın nûru buna teşbih edilmiştir.)

            Allahü Teâlâ (kullarından) dilediğini nûruna kavuşturur. (Kitabına, Rasûlüne ve irşad salâhiyeti verdiği vâris-i rasûl olan mürşidlere tâbî olma devletine mazhar kılar.) Allah, insanlara (böyle) misaller verir. (Doğrudan doğruya anlayamayana hakîkatları hissî misallerle beyan edip anlatır da hidâyet yolunu gösterir.) Allahü Teâlâ, (mâ'kûlü, mahsûsu, zâhiri bâtını) herşeyi hakkıyla bilir.

            51. Aralarında hükmetmesi için Allah ve Rasûlüne da'vet olunduklarında mü'minlerin sözü sâdece: “İşittik ve itâat ettik” demekten ibârettir. İşte felâha erenler bunlardır.

            52. Kim Allah'a ve Rasûlüne itâat eder (farz ve sünnetleri yerine getirir) ve (işlediği günahlardan dolayı) Allah'dan korkar ve ona (sığınarak) korunursa, işte kurtuluşa erenler onlardır.

            53.  (Münâfıklar): Eğer kendilerine emredersen (cihad için yurtlarından) çıkacaklarına en ağır yeminleri ile yemin ettiler. (Onlara:) de ki: ("Boş yere) yemin etmeyin. (Tâatınız;) bilinen bir tâat.” (Veya: "Yemin etmeyin, (sizden istenen yalan yere yemin ile münâfıkca bir itâat değil,) mâruf vechile (İslâm'a uygun, hâlisâne bir) itâattır." Şübhesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdârdır.

            54.  (Habibim): "Allah'a itâat edin, peygambere itâat edin." de. Şâyet yüz çevirirseniz (itâat etmezseniz bilin ki) ona düşen, ancak üzerine yüklenen (tebliğ vazifesi)dir. Sizin üzerinize düşen (vazife) de yüklendiğiniz (itâat)tır. Eğer itâat ederseniz doğru yolu bulursunuz. Peygamberin vazîfesi ancak açık tebliğ (ve hükümleri bildirmek)tir.

            55.  Allah, sizden îman edip sâlih amel işleyenlere: "Yemin olsun ki, onlardan öncekileri (İsrailoğullarını zorbalardan sonra Mısır ve Şam'a)  nasıl halef (sâhip) kıldı ise, onları da yeryüzünde (Arab veya Acem’den, müşrik olanların yerine) halef kılacağını ve onlar için râzı olduğu dinlerini (hakkıyla yaşayabilmeleri için) kuvvetlice yerleştireceğini ve elbette onları, korkularından sonra emniyete kavuşturacağını vaad buyurdu. Çünkü  onlar hiç bir şeyi ortak koşmadan bana ibâdet edecekler. Kim bundan sonra küfre sapar (veya bu ni'mete nankörlük eder)se; işte onlar, fâsıklardır.

            56.  Namaz kılın, zekat verin ve peygambere itâat edin. Umulur ki rahmete erdirilir, (iki cihan saâdetine kavuşur)sunuz...

            57. (Yâ Muhammed!) Sakın (bizi)  kâfirlerin yeryüzünde âciz bırakacaklarını sanma. Onların varacakları yer ateştir. O ne kötü dönüş yeridir!

*

RUM

14. Kıyâmet koptuğu gün, (evet) o gün (mü'minlerle kâfirler birbirlerinden) ayrılacaklar.

15. İman edip sâlih amel işleyenler; onlar bir bahçe içinde neşelenirler.

16. İnkâr edip, âyetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalanlayanlar: işte onlar azaba hazır halde tutulurlar. (Hiç bir sûrette kaçıp kurtulma ümit ve imkânına sâhip değildirler...)

*

SECDE

2. Bu kitab âlemlerin Rabbi (olan Allahü Teâlâ tarafından) indirilmiştir. Bunda aslâ şübhe yoktur.

3.Yoksa: (Kureyş kâfirleri) "Onu (Muhammed) kendi-liğinden uydurdu" mu diyorlar. Hayır! O (kitap) hak ve Rabbin tarafındandır. (Biz onu) senden evvel kendilerine nezîr (peygamber) gelmeyen bir kavmi korkutman için (indirdik.) Umulur ki, onlar hidâyeti kabul eder (ve nura kavuşur)lar.

12. (Ey Rasûlüm!) Günahkârları, Rableri huzûrunda (utançlarından) başlarını eğip: "Rabbimiz (işin hakîkatını ve vaad ettiğin azabı) gördük ve (inkar ettiğimiz peygamberlerin doğru söylediğini) işittik (anladık). Bizi (dünyaya) geri gönder de iyi işler yapalım. Muhakkak (şimdi) biz  (senden başka ibâdete lâyık varlık olmadığına ve yine senden başka Rab bulunmadığına) yakînen inandık" dediklerini bir görsen!..

  21. Muhakkak biz onlara (âhiretteki) büyük azabdan önce,  yakın azab'dan da tattıracağız. Belki (küfür ve mâsiyetten tevbe edip, îman'a) dönerler.

            38. (Onlar, kıyâmet gününden korkup namaz ve zekat gibi sâlih amel işledikleri için) Allah, kendilerini işledikleri amellerin en güzeli ile mükâfâtlandıracak ve lütfundan, onlara daha fazla verecektir. (Bire ondan yediyüze ve hatırlara sığmayan büyüklükte  ikram ve ihsanlar edecektir.) Allahü Teâlâ dilediğini hesabsız rızıklandırır.

            39. Kâfirlere gelince; Onların amelleri çöldeki serap gibidir; susayan kimse onu su zanneder. Yanına vardığında, orada bir şey bulamaz. (Harâretini giderecek suyu bulamadığı gibi su zannettiği parıltı da kalmaz. Emek verdiği isteklerinin boş olduğunu görür) ve yanında Allah'ı bulur. (Korkmak istemediği Allah'ın kahr ü gazabının yüreğine indiğini hisseder.) O da hisabını görüverir. Allahü Teâlâ’nın hesabı seridir.

            43. Görmedin mi? Muhakkak Allah, bulutları (bölük bölük) sevkeder. Sonra aralarını birleştirip (üst üste) yığar, (tek bulut haline getirir) de yağmurun, onun aralarından çıktığını görürsün. Semâdan; ondaki dolu dağlarından (dolu) indirir de onunla dilediğine musîbet verir; (bağ, bahçe ve mahsüllerini harap eder.) dilediğinden de onu uzak eder (sâhiblerini âfâttan korur.) Onun şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri(n nurunu) alıverecektir.

            44.  Allah gece ile gündüzü çeviriyor. (Biri gidip diğeri geliyor, birini uzatıyor, diğerini kısaltıyor, onlarda karanlık, aydınlık, soğuk, sıcak gibi değişmeler yaratıyor.) Şübhesiz bunlarda basîret sâhipleri (kalb gözleri açık insanlar) için elbette ibret vardır.

            45. Allah hareket eden her canlıyı sudan yarattı. Onlardan kimi karnı üstünde (sürünerek) yürür. Kimi iki ayağı üzerinde yürür. Kimi de dört (ayağı) üstünde yürür. Allahü Teâlâ, (sûret, vücûd ve hey'etten) dilediğini halk eder. Şübhesiz Allahü Teâlâ  her şeye kaadirdir.

            54.  (Habibim): "Allah'a itâat edin, peygambere itâat edin." de. Şâyet yüz çevirirseniz (itâat etmezseniz bilin ki) ona düşen, ancak üzerine yüklenen (tebliğ vazifesi)dir. Sizin üzerinize düşen (vazife) de yüklendiğiniz (itâat)tır. Eğer itâat ederseniz doğru yolu bulursunuz. Peygamberin vazîfesi ancak açık tebliğ (ve hükümleri bildirmek)tir.

*

TAHRİM

7. Ey Kâfirler! Bu gün (boş yere) özür dilemeyin. Çünkü siz ancak yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz.

*

ARAF

            172. (Ey Rasûlüm,) o vakti de hatırlat ki: Rabbin (Teâlâ ve tekaddes Hazretleri) Âdemoğullarının  bellerin-den zürriyetlerini alıp onları kendilerine şâhid tutarak; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (buyurmuştu). Onlar da "Evet (Rabbimizsin,) şâhid olduk" demişlerdi. (İşte bu ahid), kıyâmet günü "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

*

FURKAN

  37. Nuh kavmini de peygamberlerini yalanladıkları vakit suya gark ettik ve onları insanlara ibret kıldık. Biz zâlimlere elem veren azab hazırladık.

  38. Âd ve Semûd'u da.. Res Eshâbı ve bunlar arasında geçen bir çok nesilleri de (ısyanları sebebiyle helâk ettik.)

39. Biz onların hepsine (nasîhat olsun diye) misaller verdik. (Fakat peygamberleri yalanladıkları için) hepsini helâk ettik de ettik.

*

NEML

                1. jÀ´0 Bunlar Kur'an'ın ve apaçık kitabın âyetleridir.

            2. Mü'minlere hidâyet ve müjdedir.

            3. O (mü’min)ler ki; namazı (âdab ve erkânı ile) kılar, zekatı verirler. Ve onlar âhirete yakînen inanırlar.

                4. Biz, âhirete inanmayanlara (kötü) amellerini hoş gösterdik; onların kalbleri kör olmuştur, (ilersini göremezler.) 

            5. Onlar öyle kimselerdir ki, kötü azab kendilerine âitdir; (amelleriyle onu hak ettiler.) Onlar, âhirette de ziyâde hüsrâna (büyük belâya) uğrayacaklardır.

            6. (Ey Muhammed A.S.!) Muhakkak sen, (sana vahyolunan) Kur'an'ı elbette, Hakîm ve Alîm (olan Rabbin Teâlâ')nın katından almaktasın.

*

KASAS

            2. Bu (sûre, helâl ve haramı) açıkca beyan eden kitab (Kur'an-ı Kerim)’in âyetleridir.

            3. Biz Mûsâ ve Firavn'ın haberinden bir kısmını inanan bir kavm(in faydalanması) için sana doğru olarak (Cebrâil vasıtasıyla) beyan edeceğiz.

            4. Şübhesiz Fir'avn o yerde (Mısır'da) zorbalığa kalktı (zulme başladı) ve oranın halkını fırkalara ayır(ıp her birini bir başka işde kullan)dı. Onlardan bir zümreyi zayıf düşürmek istiyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kadınlarını hayatta bırakıyordu. Muhakkak ki o, müfsitlerdendi. (İstekle-rine ulaşmak için yeryüzünü fesâda vermekten çekinmezdi.)

*

ANKEBUT

            41.Allah'dan başka dost edinenlerin misali, örümceğin misali gibidir. (O, kendine) bir ev edinmiş (üzerinde yürüyüp sinek avlayacak kadar bir ağ germiş)tir. Fakat,) muhakkak ki evlerin en çürüğü örümcek evidir. (Hafif bir rüzgarla târumâr olur.) Keşke bilmiş olsalardı!..

*

LOKMAN

             2-3. Bunlar hikmetli kitab (Kur'an-ı Kerim)'in âyetleridir ki ihsan sâhipleri için hidâyet ve rahmettir.

*

AHZAB

64-65. Şübhesiz Allah kâfirlere lânet etmiş ve onlar için ebedî kalacakları çılgın ateş hazırlamıştır. Onlar ne bir dost ne de bir yardımcı bulamazlar.

66. Yüzleri ateşte (bir tarafdan diğer tarafa)  çevrildiği gün "Yazıklar olsun bize! Keşke Allah'a itâat etseydik, peygamberlere itâat etseydik" diyecekler.

67-68. (Onlara tâbî olanlar da o gün) "Ey Rabbimiz muhakkak biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk. Onlar da bizi (doğru) yoldan (dinden, imandan) saptırdılar(da kendimiz gibi insanlardan medet umar hâle getirdiler.) Rabbimiz! Onlara iki kat azab ver ve onları büyük la'net ile la'netle.." diyecekler.

*

RAAD

            11. Onun (insanın) önünden ve arkasından kendisini tâkib eden (melek)ler vardır. Allah'ın emri ile onu  gözetir (tâkip eder, işlerini ve sözlerini zabteder)ler. Muhakkak ki Allah, bir kavm(e verdiği, bolluk ve âfiyet gibi ni'metlerin)i, onlar, nefislerindeki (güzel huy ve hareketleri)ni bozmadıkça, değiştirmez, (nimetlerini üzerlerinde devam ettirir. Onlar hallerini değiştirince, Allahü Teâlâ da nimetlerini çeker, bereketsiz mihnetli bir hayat başlar.)  Bir kavme de Allah kötülük (cezâ vermek) murâd etti mi, onu geri çevirmek mümkün olmaz. Onların, Allah'dan başka velileri (koruyacak kimseleri) de yoktur.

*

İBRAHİM

            1. hÁ³7³! Bir kitab ki, onu sana, insanları, Rablerinin izniyle karanlıklardan aydınlığa, Azîz ve Hamîd (olan Allah)’ın yoluna çıkarman için indirdik.

            2. O Allah ki: Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onun (mülkü) dür. Şiddetli âzabdan dolayı vay kâfirler(in hâlin)e...

            3. Onlar ki, dünya hayatını âhiret üzerine (tercih edip) severler, (“Bugün yaşayalım da yarın ne olursa olsun” derler) Ve (İnsanları) Allahü Teâlâ'nın yolundan çevirmeye çalışırlar, onda eğrilik ararlar. İşte bunlar (hidâyetten ve haktan) uzak bir sapıklık içindeler.

            4. Biz her gönderdiğimiz peygamberi, ancak kavminin lisanıyla gönderdik ki, onlara, (emir ve yasaklarımızı açıkca) anlatsın. Allah dilediğini (amelleri sebebiyle) saptırır, dilediğini de doğru yola ulaştırır. O, her şeyden üstün, (yarattıklarıyla kıyaslanamaz bizâtihî yüce ve) yaptıklarında hikmet sâhibidir.

            5. Yemin olsun biz Mûsâ'yı: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkarsın ve onlara Allah'ın günlerini hatırlatsın diye mu'cizelerimizle gönderdik. Şübhesiz bunda çok sabreden, çok şükredenler için alâmetler vardır.

*

FUSSİLET

19. O gün Allah'ın düşmanları (olan müşrik ve münâfıkların evveli, âhiri) hepsi beraber ateşe sevkedilmek üzere (bir araya) toplanır.

20. Nihâyet oraya (ateşe) geldiklerinde, kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları şey hakkında aleyhlerinde şahidlik eder.

21. Onlar derilerine (teaccüble ve azarlayarak): "Niçin aleyhimize şâhidlik edersiniz. (Halbuki biz sizi kurtarmak istiyoruz)" derler.

(Derileri de: "Bu  elimizde değil), bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi ilk önce yaratan da O... Ve O'na döndürülüyorsunuz" derler.

22. Siz (günah işlerken halka rezil olmak korkusuyla onu gizliyordunuz da) kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin (huzûr-u ilâhî'de) aleyhinize şâhidlik edeceğinden çekinmezdiniz. Ve Allahü Teâlâ yaptıklarınızın çoğunu bilmez sanırdınız.

23. İşte Rabbiniz hakkındaki (bu yanlış) zannınız sizi helâk etti de hüsrâna uğrayanlardan oldunuz.

24. Eğer dayanabilirlerse, işte ateş onların yeridir. (Fakat insanların kendi iradeleriyle işledikleri hıyânet, cinâyet, küfür ve isyan karşılığında kazandıkları cehennem ateşi, şiddet ve dehşet îtibârıyla dayanılır şey değildir.) Eğer (felâketi görünce, tekrar dünyaya dönüp Allah’ı) râzı etmek isterlerse, memnun edilecek değillerdir. (Dünyaya dönüş yolları kapalıdır.)

27. Elbette Biz, (Kur'an’la istihza eden) kafirlere (bitmeyen ve hafiflemeyen) şiddetli azabı tattıracağız ve yaptıklarının en kötüsü ile cezalandıracağız.

28. İşte o (şiddetli azab), Allah düşmanlarının cezâsı olan ateştir. Âyetlerimizi bilerek inkâr etmelerine cezâ olarak onlara, orada ebedî kalacakları yurd (cehennem) vardır.

29. Kâfirler (cehennem azâbını tadınca) derler ki: “Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları, bize göster; onları ayaklarımızın altına alalım da (cehennemin) en alt (tabaka)sında kalanlardan olsunlar, (azabın en şiddetlisini tatsınlar.)”

30. Şübhesiz ki: "Rabbimiz Allah'dır" deyip sonra dosdoğru olanlar üzerine melekler iner de onlara: "Kork-mayın, üzülmeyin; vaad olunduğunuz cennetle sevinin" (diye müjdelerler.)

*

ŞURA

20 Kim (sevap işleyerek) âhiret kazancı (ve cennet nimetleri) isterse, onun (hasenâtını katlayıp) kazancını artırırız. Kim de (ameliyle) dünya kazancı (dünya nimetleri) isterse, ona da bundan (bir miktar) veririz. Fakat âhirette onun (Bu ameline karşılık cehennemden başka) hiç nasibi yoktur.

21. Yoksa onların, dinden Allahü Teâlâ’nın izin vermediği şeyleri kendilerine meşrû kılacak (putlardan ve şeytanlardan) ortakları mı var? Eğer (azabın belli bir vakte kadar gecikmesine dâir) ezelî hüküm olmasaydı, elbette aralarında hemen hüküm verilir (acele cezâlanırlar)dı.  (Fakat cezâsız da kalmayacaklar.) Muhakkak zalimlere elem veren azab vardır.

22. Sen ( Allahü  Teâlâ’nın izin vermediği şeyleri meşrû kılmaya çalışan) zâlimleri -(dünyada) kazandıkları (günah-lar) yüzünden- korkup titrediklerini görürsün. O (korktukları şey elbette) başlarına gelecektir. İman edip salih amel işleyenlerse, Cennet bahçelerinde olacaklar. (Korkarak titreyenlerin hali nerede, cennet bahçelerinde her arzûlarına ve ilâhî rızaya eren insanların hâli nerede...) Onlar için Rableri katında her istedikleri hazırdır. İşte (miktarı tâyin olunmayan ve bitip tükenmeyen) büyük lütuf budur. (Buna nisbetle bütün dünya ve içindekiler pek küçük ve hakirdir.)

24. Yoksa onlar (senin için, "Muhammed) Allahü Teâlâ'ya karşı yalan uydurdu" mu diyorlar. Allahü Teâlâ dilerse senin kalbini de mühürler.  (Vahyini keser ve Kur'an'ı kalbinden silip unutturur. Fakat sen Allahü Teâlâ'ya iftira etmiş değilsin. Onların sözlerine üzülme, Allahü Teâlâ'nın lütfuna şükret.) Allahü Teâlâ bâtılı (mesnetsiz, tutarsız ve asılsız şeyliri tamâmen) imha eder, kelimeleriyle (Kur'an ile, veya delillerle izah edip) hakkı sâbit kılar. Muhakkak O, kalblerde olanları hakkıyla bilir.

*

ZUHRUF

36. Kim (nefsinin arzûlarına uyar da) Rahmân'ın zikrinden gaflet edip yüz çevirirse, Biz ona bir şeytan musallat ederiz de o, ona arkadaş olur, (kendisinden ayrılmaz; devamlı vesvese verip saptırır. Bu zâlim ne kötü arkadaştır!)

37. Ve o (şeytan)lar onları (doğru) yoldan çıkarır. Onlar ise kendilerini doğru yolda sanırlar, (küfür ve melanete devam ederler.)



 

 

 

   
© incemeseleler.com