Günahların kaç çeşit olduğu, bu dünyada kul hakkını affettiremeyen kişilerin hangi amelleri yaparlarsa ahirette işlerinin kolaylaşacağını kıssas ayetinin tefsirinde İsmail Hakkı Bursevi hazretleri zikretmiş.
Bilmiş ol ki -Ey Mü’min!- günahlar ÜÇ VECİH üzeredir.
BİRİNCİSİ : Kul ile Allah arasında olan GÜNAH’dır. Zinâ, livâta, gıybet ve isnad, iftira gibi.. Ama eğer gıybet ve buhtan, muhatabına ulaşmadı ise.. (ancak o takdirde Allah ile kul arasında olmuş olur, tevbe kâfi gelir). (Gıybet ve bühtan) Muhâtabına ulaşmış ise, kendisinden helâllık alınıp, sonra da Allaha tevbe eder yalvarırsa, umulur ki Allah onu mağfiret eder.
Kezâ, bir kadınla zinâ ederse ve o kadının kocası da varsa, (onun hakkına tecavüz edildiğinden, kadının kocası helâlık vermedikçe) o günahı Allah mağfiret etmez. Çünkü hasmı insandır. Ama, zinâ eden kişi eğer Allah’a tevbe eder ve (kadının kocasından) helâllık da almış bulunursa, Allah (dilerse) onu mağfiret eder.
(Şöyle ki) :
Zinâkar kişi, zinâyı zikretmeden:
-Benim üzerimdeki bütün haklarını helal et” demek suretiyle) karşı taraf da :
-Seninle, aramdaki bütün husumetlerden dolayı, sana hakkımı kesin olarak helâl ettim” demesi kâfidir.
Bu; bilinenle bilinmeyen üzerinde bir SULH’dur ve bu tarz helâllık alma, âhir zaman ümmeti için kerâmeten câizdir. Çünkü, geçmiş ümmetlerde, günah açıkça zikredilmedikçe mağfiret hükmü yoktu.
İKİNCİSİ : Kişi ile Allaha karşı sorumlu olduğu ameller arasındaki GÜNAH’dır. Bu da, namazı terk etmek, orucu terk etmek, zekatı terk etmek ve Haccı terk etmek gibi günahlardır.. Bunlarda, namazın ve diğerlerinin kazâsı yapılmadıkça
TEVBE kâfi değildir. Zira, tevbenin kabul edilmesi için, terk edilen ibadetlerin kazâ edilmesi şarttır.
Onun için de, terk edilen (namaz, oruç, zekât ve hac) kazâ edilmedikçe, tevbe etse de, etmemiş gibi olur.
ÜÇÜNCÜSÜ : Allahın kulları ile, kişinin kendi arasındaki GÜNAH’dır. O da, kulların malını gasp etmek, ya da onları dövmek veya onlara sövmek veya onları öldürmek gibi günahlardır.
Şüphesiz ki, (doğrudan kul hakkı olan) bu gibi hallerde tevbe etmek kâfi değildir. Ancak hasmını râzi etmek şartı ile tevbe makbul olabilir.
(Çok önemli bir nokta)
Ya da, kişi Sâlih amellere kendini vererek, (Allaha yakınlık kesbeder de) böylece, kıyâmet gününde Hz Allah (rahmetiyle) ikisinin arasını sulh eder. Çünkü, kul tevbe ettiği zaman, eğer üzerinde kul hakları varsa, evvela onu,
sahiplerine ödemek durumundadır. Eğer, o hakları yerine ulaştırmaktan âciz kalırsa ve Hz. Allah da (o kulundan
râzi olup) onu mağfiret edip (zimmetten) kurtarmayı murad ederse, kıyamet günü onun hasmı olan alacaklı kişiye :
-Başını kaldır, buyurur. Onun üzerine, hasmı başını kaldırır kaldırmaz, muazzam bir köşk görür.
Onun üzerine alacaklı kişi der ki :
-Ya Rabbi, bu kime aittir?..
Yüce Allah buyurur :
-Kıymetini ödeyene aittir… Hadi hakkını kardeşine helal et de tut kardeşinin elinden. Gidin beraberce o cennet köşküne..
(Ruhulbeyan tefsiri- Bakara suresi 179. ayet )